Prof.Dr. Mevlüt UYANIK

Mev2

Prof.Dr. Mevlüt UYANIK

Hitit Üniversitesi, (Çorum) İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, İslam Felsefesi Anabilim Dalı öğretim üyesi olarak görev yapan Mevlüt UYANIK Çorum’un Sungurlu ilçesinde doğdu (1962). İlköğrenimini Hürriyet İlkokulu (1974); Orta öğrenimini Sungurlu Lisesi (1980), Üniversite Öğrenimini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tamamladı (1985).  Vakıflar Genel Müdürlüğü, Arşiv ve Tescil Dairesinde uzman olarak çalıştı (1986-1987).  Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim dalında Araştırma Görevlisi (1987-1995) olan Uyanık, Yüksek Lisans Öğrenimini aynı yerde “İslam Akaidinde Karşıt Fikir Kavramı” (İbn Teymiye Örneği;1989)teziyle yaptı. Doktora Öğrenimini “Çağdaş İslam Düşüncesinde Bilginin İslamileştirilmesi Kavramı” adıl teziyle (1994) tamamladı. Aynı yıl Nisan Celbinde Burdur’da kısa dönem askerliğini yaptı. 1995 yılında Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesi’ne Yrd. Doç. Dr. olarak intisap eden Uyanık 2000 tarihinde doçent oldu. Ürdün, Yemen ve Kırgızistan da eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulundu.   2009 yılında profesör olan Uyanık İngilizce ve Arapça bilmektedir. 

Mev1

Aygün Akyol’un Değirmen: Edebiyat ve Düşünce Dergisi, Yüzyılın Filozofları Özel Sayısı, sayı:43, 2016, 460-472’ de yayımlanan  “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak: Mevlüt Uyanık” adlı yazısından hareketle hocamızı tanıyalım:

Giriş

Kant’ın “Felsefe öğretilmez, yapılır” sözünün İlahiyat Fakültelerinde hayata geçirilmiş şeklidir Mevlüt Uyanık, çünkü felsefe-din karşıtlığı ya da uyumu/sentezi üzerine kurulmuş bir yapılanma içinde farklı bir ses ve nefes getirmiştir. Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi kitabını ezberleyerek ve ötekileştiren ve bazılarında bir nefret oluşturan söylemin dışına çıkarak, kronolojik olarak insanlığın birikimini aynı zamanda sistematik ve sorun merkezli okutarak, felsefenin bir ezber değil, aslında ezber bozumu olduğunu gösteren hocadır!

Öğrencilerinin çoğunun İmam Hatip Liselerinden gelenlerin oluşturduğu ve bilgi kaynağı olarak ilk önce vahiy diyerek, felsefe karşıtlığı ve hatta nefreti üzerine kurulu bir yapıda, klasik metinlerle yüzleştirerek bilginin kaynaklarını duyu, akıl ve haber-i mütevatir; yani insanlığın düşünce birikimi olduğunu; felsefe olduğunu söyleyen kişidir. Felsefeyi beşikten mezara kadar bilgi/ilim talep etmek, yani yolda olmak olarak görür ve yoldaşlığın zaman ve mekânla kayıtlı olmadığını belirtir. İşte bu yazı, onun yöntemi, felsefe tanımı, itaatsiz itaatkâr olarak İlahiyat fakültesindeki felsefe tarihini sistematik olarak sunumuna dairdir.

Sokratik yöntemi merkeze alarak yoldaşlarının siyasi, fikri, itikadi farklılıklarını seçeneklerin artırılmasının doğal bir göstergesi olarak görüp, hakikatin kıvılcımlarının fikirlerin çarpışmasından çıktığını söyleyerek müzakere ve münakaşalarla personalizm anlamında bir şahsiyetçiliği önceler. “Okulsuz toplum ve şenlikli toplum için bağımsız akademisyenlik/öğretmenlik mümkün mü?” sorusunu cevabını arar bizlerle. “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” projesinin adıdır.

1. Felsefe Dediğin Ne İşe Yarar?

Filozof ya da felsefeci denilince aklınıza nasıl bir insan imgesi gelir? Uçuk kaçık, tuhaf insanlar! Anlaşılmaz şeyler söyleyen ve sürekli ölüler ile uğraştıkları için olsa gerek fikren nerede olduğu belli olmayan, bastığı yeri görmeyen ama fiziksel olarak bu dünyada olanlar, değil mi? Bu soru sorulduğunda genellikle bir “Tebessüm” ile buna benzer sözler söylenir. Bir de ilahiyat fakültelerinde felsefe öğretmekle mükellef iseniz, nasıl bir konumda olacağınızı bir düşününüz. Gazali sonrasında filozofların kâfirlikle suçlandığını herkes bilir ve genel kabul gören bu düşünce ile gelen öğrencilerinize felsefe anlatacaksınız… Ne gerek var ki felsefe ve mantığa, zaten bütün sorunların çözümü belli değil mi, hem burası ilahiyat fakültesi, ne işi var felsefenin?  Nitekim son dönemlerde ilahiyat fakültelerinden felsefe derslerinin kaldırılması en azından iyice etkisinin azaltılmasına yönelik çalışmalar oldu. Evet, “filozofların aşikâr olanı ifade etme konusunda gerçekten kendilerine has bir yetenekleri vardı. Ama sonunda söyledikleri, bir şekilde bulanık kalıyordu. Bu da onlara has bir yetenek olsa gerekti” deyip sıyrılmak da mümkün bu soru(n)dan. Ya da beşikten mezara kadar bilgi(lenme) peşinde koşmakla yetinmeyip ötesine uzanmak, yaşayan ölülerden(!) yardım istemek gerek. Zombilerden mi, dediğinizi duyar gibi oluyorum, tabii ki doğru değil, evet felsefe yapacaksan tuhaf şeylerden korkmamak gerek.

Felsefeci tuhaf fikirlerle uğraşıyor zaten de denilebilir, ama tuhaf ya da sıradan ve normal dediğiniz nedir? Hayat ve ölüm denilen nedir? Gerçek sandığımızın göz açıp kapayana kadar geçen bir rüya olmadığını, hakikate bir gün uyanacağımızı söyleyenler tuhaf insanlar mıdır? Onlar ölümlüdür tamam, öyleyse yüzyıllardır niye düşünceleriyle ilgileniyoruz hala? Niye iyi, kötü, adalet nedir, ya da evren dediğiniz şey gerçekte nedir, diye soruyoruz ve “yaşayan ölüler”in fikirlerini tartışıyoruz onlarca asırdır?  Bu sorunun cevabını arıyorsanız, o halde buyurun “düşünceler serüvenine” ve bu güzide insanlarla tanışmaya deyip felsefe tarihine giriş yapar Mevlüt Hoca.[1]

2. İlahiyat Fakültesinde Felsefeci Olmak Ne Demek!

Madem, beşikten mezara kadar bilgi arayışı şart, yolda olmak, sürekli yolculuk halinde bulunmak için en iyi meslek felsefecilik. Kendine özgü bir sistemi olmak yani varlık, bilgi ve değer üzerine sistematik ve tutarlı bir bilgi ağı oluşturmak zor, yani tabir-i caizse Filozof olmak her babayiğidin harcı değil, der. Ama filozofların fikirlerini okumak, okutmak ve üstelik bunun için üstüne üstlük geçimini standartların üstünde sayılacak şekilde temin etmek için en ideal meslektir. Gerçi buna meslek demekten utanır, çünkü insanlığın birikiminin simgeleriyle yoldaşlık etmeye meslek denilirse uygun düşer mi diye hep hayıflanır.  Buna bir de İlahiyat Fakültesinde Görev Yapmayı, yani mutlak kurtuluş reçetelerinin sunulduğu ve tribüne oynayıp, alkış alındığı mekanlarda felsefe anlatmak zordur. Felsefenin riyaset ve din tacirliği yüzünden hor görüldüğü ya da dışlanılmasına çalışıldığı bir ortamda ilahiyatlı ve ilahiyatçı arasındaki farka işaret etmek her daim risklidir ve ötekileştirilmeye her an hazır olmak demektir.

Yöntem Arayışı

İlahiyat fakültelerinde ister sıfat ister isim olarak anılsın Hz. Âdem’den itibaren başlayan beşeri bilgi serüvenini bütün aksamalarıyla birlikte incelemenin gerekliğini sürekli vurgular. Buna ister felsefe tarihi, ister nebevi tarih ister seküler bir şekilde düşünce tarihi deyin, neticede insanlığın düşünce birimini rasyonel ve eleştirel bir süzgeçten geçirmek gerekir. Temel sorular belirli ama verilen cevaplar muhtelif, bunları yani felsefe öğretilmesinin zorluğu da ortada, o zaman felsefe tarihi verirken bir yöntem dahilinde sorunları müzakere ederek felsefe yapmanın imkanını araştırmak daha tutarlıdır. Bu kanaatten hareketle, Mevlüt Hoca, öncekiler ne ve nasıl yapmış ve filozof nitelemesini hak etmiş diyerek Gazzali ve Descartes okumaları yaptırır. ODTÜ felsefede yüksek lisans dersinde Metot Üzerine Konuşmasını” Teo Grunberg hocadan bir dönem okuduğunu belirterek, Gazzali’nin el-Munkız mine’d-Dalal isimli yöntem arayışı kitabını her dönem okutur ve analizini ister. En son kendisi İslam Bilgi Felsefesinde Kalbin Anlaması: Gazzali Örneği (Ankara, Araştırma yay.2005,2016) adlı eseriyle bu hesaplaşmayı yaptı.  Kişi sevdiği/dost ile beraberdir” ifadesinin gereği kimi dost olarak görüyorsa, onunladır; bunun için “kalbinize iyi bakın” der, her daim.  Çünkü ona göre, yazmak, hesap vermek demektir; En Sevgili’ye ulaşmak, kavuşmak için bu şarttır. 

 Mev3

Ekber Şah’ın Eklektik Din Tasavvuruna Karşı Sahih Din Tasavvurunu Tecdid Eden Vahdeti Şuhud Öğretisini Güncelleyen İmam Rabbani Türbesi

Bunun teminine vesile olacak öyle bir yöntem bulacaksınız ki, önce mevcut yapının korunaklığının tutarlılığını bizatihi binanın sahibine göstermenin peşindedir. Çünkü aslında bütün birikimimizle kurduğumuz binalar, kendimizin zindanlarıdır; buralarda kerameti kendinden menkul koğuş ağalığı yapmaktayız.  Bunu birisi söylerse, onurumuz kırılır, ama kendimiz aslında zaten bildiğimizi bir hatırlarsak sorun yok. Bunun için Sokrates’i kullanır, onun ters okumalarını, sorunların bilmediğimizi bilmemekten kaynaklandığını, felsefecinin işinin cevaplar üretmek yerine sadece ona hatırlatacak sorular sormak olduğunu söyleyen Sokrates’e mizahi bir dilde “patronum” der.  İlerleyen derslerde anlarız ki, düşünce tarihinin seçkin insanlarını yolda/ş olarak gördüğünü, o süreçte kaptan/patron olarak gördüğünü, önemli olanın yanlışa evet dememek üzerine kurulu bir fikir serancamı içindeyizdir. 

Döneminde son derece önemli bir konumda olan, temel İslami ilimler alanında uzman ve “Filozofların Maksatları“ adlı analitik bir metin hazırlayarak, Filozofların Tutarsızlığı diye oldukça sert bir eleştiri yazan Gazzali’nin meşşai filozoflara kafir diyerek ötekileştirmesinin tutarlılığını her dönem İslam Felsefesi dersi alanlara okutur. Acaba nasıl bu kadar yoğun öz eleştiri yapmış; nasıl bir yöntem geliştirmiş diyerek bu metnin tutarlılığını da İbn Rüşd’ün Faslu’l-Makal adlı eseriyle müzakere ettirir. Neticeyi kendiniz karar verin diyerek, seçenekleri çoğaltır. 

Hakikat arayışına dair bilgileri, kaynağını, sorgulamak, üstelik bunu yaparken mevcut toplumsal durumu, hakikat tasavvurlarını, dayandıklarını temel noktaları incelemek, bunları mümkün olduğunca sade bir dille ifade etmek üzerinde durmaktadır. Bireysel serüveninin nasıl böyle bu kadar geniş bir toplumsal karşılık bulduğuna dair iki metni merkeze alarak felsefe tarihinin en önemli sorunu olan felsefe din ilişkisini müzakere ettirir.

Bireysellikleri, öznel değerlendirmeleri, toplumsal ve nesnel kabullere nasıl dönüşüyor, yıllardır niçin okunur ısrarla bu küçük hacimli kitaplar, demenin bir anlamı yok; çünkü  “alem”e dair bu iç muhasebe ve mücadelelerinden dolayı onlara “alim” ve “filozof” sıfatını verir. Bu noktada son dönemlerde Türkiye’de filozof yetiştirilemediğini, söyleyerek, “haddimi bilmem gerek; ama felsefe hocası olarak onları okumak ve okutmak bile yetiyor” der. [2] Bu çerçevede, Gazzali’yi İslam düşüncesinin önündeki en büyük engel olarak gören Hüseyin Atay; bunun hiçbir tutarlılığı yok diyen Mehmet Bayrakdar’ın talebesi olmak, Süleyman Hayri Bolay, Hayrani Altıntaş’ın asistanlığını yapmak, Mahmut Esat Çoşan hocadan bitirme tezi almak ve talebesi olmak, Necati Öner ve Teo Grunberg’den eş zamanlı Mantık dersleri almak, Ahmet İnam’ın modern mantık derslerine devam etmekle onur duyduğunu söylediği bir felsefi duruşu da Çorum İlahiyat fakültesi talebelerine aktarıldığını bilmek, bizlere güven veriyor. Bu felsefeyi K.Jaspers’den hareketle insanlık birikiminin seçkin zihinleriyle yolda/ş olmak şeklindeki tanımı da bu birikimin sonucu olsa gerektir. 

Yol ve Yoldaşlık

Mevlüt Uyanık Hocamızın Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesindeki Araştırma Görevlisi görevliliği sırasında aynı zamanda ODTÜ felsefe bölümünde yüksek lisans derslerini alması da yönteminde önemli rol oynamıştır. Ahmet İnam hocamızın Fakültemize davet ederek bir seminer verdirdiğinde Set Theory 2 dersinden dolayı bırakması üzerinde de durulmuştu. 1995 yılında şuan Hitit Üniversitesine bağlı olan Gazi Üniversitesi Çorum İlahiyat Fakültesine Yrd. Doç. Dr. Olarak atanınca, başka felsefe hocası olmadığı için diğer felsefe derslerine girmesi de yöntemini oluşturmasına ve Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak ismini verdiği projesine katkısı olmuştur. Hocamızın, ilahiyatta felsefe okumanın -en azından Çorum İlahiyatta- hüküm cümlelerini peş peşe sıralamak olmadığını, bunların dış dünyada tekabülleri, yaşanabilirlikleri olduğunu ve aksaklıkları anlamlandırmak gerektiğini söylemesiyle ilk şok yaşanmıştır. Aslında en güzeli beylik cümlelerle meseleleri halletmektir ama hocanın söylemi soğuk duşu ilk gün aldırır adama!

Bu yöntem gereği,  cevaplar hoca/rehber tarafından verilmez, ona doğru sorular sorarak, alternatiflerini çoğaltarak, bunlardan en uygun olanı seçmesine vesile olunur. Bu gerçekleşirse, bulunan cevap ve ona uygun yapılan eylem içselleştirilmiş olur. Eğer din, dünyada refah ve ahrette felahı sağlayacak ilkelerin bütünüyse, Hz. Adem’den itibaren bu bilgiler farklı zaman ve mekanlarda farklı dil ve kültürlere farklı seçkin insanlar (nebi/rasül) vesilesiyle hayata geçirilmeye çalışılmışsa, insanlığın birikiminin ilahiyat fakültelerinde eleştirel bir şekilde okutulması şarttır. Bu anlamda madem bütün bilgilerin kaynağı ilahidir ve bütün nesnelerin bilgisi ve bu bilgilerin tutarlı bir şekilde çıkarsanması için gerekli öncüller Allah tarafından verilmiştir, o zaman bize düşen tutarlı sorularla o bilgileri hatırlatmaktır, yani bilginin sahibi insandır ve ona sahip kılacak şekilde o bilgi o kişide doğurtulmalıdır.

Sokratesci söylem gereği, burada hikmet yoldaşlığı edecek kişi, sadece bir ebe konumundadır, vesiledir. Bu bilme yönteminin alt yapısını kişinin kendini bilmesi oluşturur. Kendini bilmek, Tanrı ve evreni bilmenin en önemli adımı olduğu için yine insandan hareketle, yani hem tümdengelim hem de tümevarım yöntemini aynı anda kullanarak, ondaki temel –tümel ilkelerin idrakine varmasına vesile olunabilir. Tikelde, yani kişi de, tümeli yakalamaya vesile olan bir yöntem takip edilirse,  Batı’da Sokrates ile başlayan, bizde tasavvufi ekollerde yansımasını bulan “men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu” ilkesi içselleştirilebilir.

Bu hususlar fakültede bitirme tezi olarak verilerek, son nebinin mesajındaki temel ilkelerin felsefi arka planları keşf ettirilmeye çalışılır. Felsefi düşüncesini ve bilgisel zeminini bu anlayıştan alan bir fikriyatın hayatın içine dair söyleyecekleri de olacaktır elbet! Bu; felsefi bilgiyi teknik, tekdüze ve sıradan bir edinim olmaktan çıkarıp, uygulanabilir, canlı ve dinamik bir hale getirmekteydi. Yani bir taraftan bilginin kaynağının ilahi boyutun, diğer taraftan beşeri boyutunu inceleyerek, BİR ve TEK OLAN’ın bilgilendirmelerine dikkat ederek, onun dışındaki bütün bilgilenmelere eleştirel bakabilmeyi öncelemek, ilahiyat fakültelerinde öğretilen çoban sürü metaforu ve itaat kültürünün dışına çıkabilmek, ancak felsefeyi bir yaşam biçimi olarak görmekten geçer. Buradaki hareket noktasını da, yanlışa evet dememek şeklindeki felsefe tanımı gereği sivil itaatsizlik okumalarında buluruz. Özellikle Nurettin Topçu’nun “İsyan Ahlakı”ndan etkilenerek, “itaatsiz itaatkâr” şeklinde geliştirdiği kavramsallaştırma hayatın içinde anlamını buluyordu.

3. İtaatkâr İtaatsiz: İsyan Ahlakı

İtaat kültürü toplumsal hayatımızın içinde kuşatıcı bir rol üstlenmiş vaziyettedir. Bununla birlikte felsefeyi bir yaşam biçimi olarak görenlerin toplumdaki aykırı ve farklı görülen tutumları hep dikkat çekici olmuştur. Mevlüt Uyanık hocamız bu noktada farklılık ve aykırılık arasındaki ince ayrıntıya dikkat çeker ve farklılığın ilahi nizamın gereği olduğunu, aykırılığın ise ilahi nizamı bozduğunu vurgular. Bu nedenle farklılıklarımızın bir gök kuşağı oluşturduğunu bunların aykırılığa dönüştüren çatışmalardan kaçınarak eşiğe ulaşmanın gerekliliğini vurgular. Bu da ilahi nizama tâbî, ama her türlü zulme ve haksızlığa karşı uyanık ve itaatsiz bir felsefi duruşun da temel nüvelerini oluşturmuştur.

Bunun felsefi temellerini şiddetten uzak bir şekilde, haksızlıklara karşı direnebilmeyi gerektiren Sivil İtaatsizlik kavramında bulur. Bunu da Sokrates yerine doğrudan ilahiyat fakültesi gençlerine hitap edecek Hasan Basri ile temellendirir. Böylece İslam düşüncesini teşekkül döneminden itibaren yanlışa evet demeyen güzel insanlarla bizleri yoldaş eder. Ardından Ebu Hanife’nin siyasi duruşunu bu çerçevede bizlerle müzakere eder. Bunların güncel temellendirmesini ise Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı ve Aksiyon Felsefesi üzerine kurar.Nurettin Topçu’nun fikirlerini, Batı’da aldığı felsefi eğitimi, Anadolu’nun birikimiyle yeniden okumayı deneyip, odasına dergah’tan mülhem “tükan” demesi de felsefe tarihine karşı bizlerde ayrı bir aşinalık oluşturdu. Günboyu açık olan “tükan”a girdiğinizde Topçu’nun bir karakalem ile yapılmış portresi sizleri karşıları.

Buna göre, bütün insanların ittifak edebilecekleri “hayatın anlamı” diye bir olamayacağına göre, farklı kültürlerin hayata farklı anlamlar vermeleri de doğaldır. Bu anlamı bir başkasına dayatmanın bir anlamdı da yoktur.[3] Bu nedenle hocamızın yöntemi farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü, ancak farklılıkların bir ayrılık ve aykırılık unsuru olmaması için de bunların adalet ve nezaket ölçüsünde nasıl ifade edileceğinin üzerinde durur. Bu nedenledir ki “hakkı ve sabrı tavsiye edenler” emri gereği hakkın ve hakikatin yanında yer almak temel unsurdur. Burada dikkat çeken yönde kişinin geçici bir takım unsurlar için asli olan, insani olan yönünü kaybetmemesidir. Haksızlık kimden gelirse, gelsin ona hayır diyebilmektir. İnsan yanlışa evet demedikçe, bile bile kötülüklere destek olmadıkça aslında asli vazifesini yapmaya da yaklaşmış olacaktır.

Bu nedenle hocamıza göre birlikte yola çıkmak ve yoldaşlık bu noktada çok önemlidir. Bu da bir takım ilkeleri ve değerleri kendinde barındırmayı gerektirir. Felsefe sahasında çalışacak kişide olması gereken iki erdem söz konusudur. Hocamızın İbn Sina’dan hareketle yaptığı temellendirmeye göre, kişi öncelikle öğrendiklerini hayata aktarabilecek bir karaktere sahip olmalı buna ilave olarak da öğrendikleri arasında ilişkiler kurup sonuç çıkarabilecek bir zeka kabiliyetine sahip olmalıdır. Bu ikisi felsefe çalışan, bu yolda yoldaşlık eden kişilerde olmazsa olmazlardandır. Bu, kişinin ilmiyle amil olmasının da temel hareket noktasını göstermektedir.

 Mev4

Üsküp Mihraplı Köprü

4.  Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak: Felsefe ve Tarih Topluluğu

Teorik ve Pratik çerçevesini yukarıda ifade ettiğimiz üzere kurgulayan ve bunu bir hayat anlayışına dönüştürmeyi hedefleyen gençler, önce fakültede ve evlerde felsefe müzakerelerini resmi mahiyete dönüştürür. 1995 yılından beri Mevlüt Uyanık hocamızla akademik etkinlikleri içinde bulunan, lisans, yüksek lisans ve doktora aşamalarından sonra meslektaş olarak yoldaşlığa devam eden biri olarak bu yöntemi Felsefe ve Tarih Topluluğu bünyesinde uygulamayı önerdim.[4]  Bu çerçevede 2011 yılında Felsefe ve Tarih Topluluğu kuruldu. Akademik danışmanlığını yaptığım FTT hocamızın fikir ve hedeflerini kaleme aldığı makalesinde geçen  “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” düsturunu merkeze alarak çalışmalarına başladı. Felsefe ve Tarih Topluluğunun temel hedefi okuyan, düşünen ve sorgulayan bir arkadaş grubu oluşturabilmekti. Bu yapının oluşmasında temel kriterleri ise, Kindi, Farabi, İbn Sina ve Gazali gibi İslam filozoflarının metinlerinden mülhem oluşturmaya gayret gösterdik.[5]

 Mev5

Orhun Yazıtları: Atayurd; Hisar, Anayurt’un simgesi

Mev6

Hocamızın akademik anlamda bizlere kazandırmaya çalıştığı iki temel beceri vardır. Bunlardan biricisi dilin ve düşüncenin doğru kurgulanması, ikincisi ise bununla İslam felsefesine ve Türk Düşüncesine katkıda bulunacak akademik metinlerin ortaya konulmasıdır. Bu da metin okumanın yanı sıra yazmayı da gerektiren bir süreçle oluşmaktadır. Bu gelenekle ilk tanışanların karşılaştığı metinler, Martı, Küçük Prens, Ölü Ozanlar Derneği, Göğü Delen Adam, Bu Böyledir ve Alice Harikalar Diyarında adlı eserlerdir. Bu eserlerle ilgili yazılı değerlendirme istenir, bu değerlendirmelerde çalışma şartlarını taşıyanlara akademik metinler verilir. S.Hüseyin Nasr, Fazlur Rahman, İsmail Raci Faruki, Roger Garaudy, Aliya İzzetbegoviç gibi çağdaş İslam düşüncesinin birbirinden farklı düşünen âlimlerinin eserleri analitik bir okumaya tabii tutulur. Böylece günümüz Müslümanlarının farklı mekânlarda yaşadıkları sorunlara dair çözüm önerilerinin epistemik temelleri hakkında bilgilendirilme sağlanır. Anadolu ayağı olarak da Nurettin Topçu ve Erol Güngör okumaları yaptırılır. Başlangıç noktası buradır ve bu hayat boyu devam eder, dil ve düşünce gelişimi için elimizin altında klasikleşmiş hikâyelerden ve romanlar her daim vardır. 

Mev7


Bosna; Aliya İzzetbegoviç’in emaneti

Bu aşamayı geçenlere verilecek ikinci okuma akademik çalışma ve yazmaya yöneliktir. Bu noktada hocamız ilahiyat lisans eğitimi sürecinde programı yöntem kısmında da zikrettiğimiz üzere İslam filozoflarından klasik metinlerin okunup analizinin yapılmasına vurgu yapar. Bu noktada ilk olarak Gazali’nin Munkız min’ed-Dalal, Farabi’nin İhsau’l-Ulum ve İbn Rüşd’ün Faslu’l-Makal adlı eserleri zikredilebilir. Bunların devamı olarak Klasik Dönemden neşredilen çalışmalar lisans, yüksek lisans ve doktora çalışması olarak verilir.

Felsefe ve Tarih Topluluğu ilgili öne çıkan yön, bir araya gelmede temel unsurun, yukarıda da bahsettiğimiz düşünce ve karakter erdeminin her şeyin önünde gelmesidir. Bu da metin yazımı ve akademik disiplinle ortaya konulacak bir süreci gerektirmektedir. Süreç içersinde yukarıda ifade edilen akademik disiplin sağlandığında kişinin ilmi bir bakış açısını, ahlaki olgunlukla ortaya koyması ve bunu paylaşması temel amaçtır. Burada dikkat çeken yön ise, gönüllü ve iradi bir tercihle kişilerin topluluğa ve etkinliklerine katkı vermesidir. Gönülsüz bir kişinin değer ve bilgi üretiminden yoksun olacağından hareketle okuma etkinliklerinin tamamen gönüllülük esasına göre şekillenmesi gerekmektedir. Bu nedenle İslam filozofları da bütün yapılan eylemlerin riyadan ve gösterişten uzak, sevgi, gönüllük ve muhabbete dayalı olarak gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgularlar.[6]

Topluluk okumalarındaki amaç, okuma etkinliğinin pasif bir etkinlik olmaktan çıkarılıp aktif bir sürece dönüşmektedir. İlk okuma kişinin metinle kendi arasındaki ilişkiyi kurgulamasını gerektirirken, yazma etkinliği kişinin kendisi ile diğer insanlara sunacağı metni şekillendirmesini sağlıyor. Bu noktada devreye giren akademik rehberlikteki dış okuma süreci ise, üçüncü aşamayı oluşturmaktadır. Bu süreç metin yazımı, metnin temel problemlerinin bütün yönleriyle tartışmaya açılmasını ve akademik bir üslupla ifadesini sağlamaktadır. Okuma etkinliğinin son aşamasını ise, okuma metninin topluluk önünde müzakereye açılması oluşturur. Burada dikkat çeken dört aşamalı bir müzakere sürecinin topluluk üyeleri tarafından ortaya konulmasıdır.

Felsefe ve Tarih Topluluğu okuma etkinliklerinin son halkası olarak sorun merkezli çalışmalara yer vermektedir. Bu da topluluk üyelerinin çok yönlü bir okuma faaliyeti sonrası kendi tercihlerine/eğilimlerine göre akademik çalışmalar yapma imkânıyla sağlanmaktadır. Böylelikle öğrenci kendini ilgili gördüğü bir konuyu akademik anlamda ifade etme olanağı da bulmuş olmaktadır. Bunda esas olan ise topluluk okuma faaliyetlerine katılan arkadaşların kendi seçtikleri bir konuyu derinlemesine inceleyerek, akademik bir metin hazırlamaktır. Bu da lisans bitirme tez projesi olarak değerlendirilmektedir.

Buradaki çalışma faaliyetinin temel dayanağını İslam filozoflarının burhan yöntemi dedikleri yaklaşım oluşturur. Çünkü cedeli/diyalektik yöntem, bir diğerini ret, tekfir veya dışlama üzerine kuruludur. Bu da reddedilen öğreti için “gerekli bir öteki” konumunu pekiştirir. Oysa burhan yöntemi, zaruri olarak akli ve yakini bilgiye götürür. Burada bir “episteme”nin diğeri üzerine mutlaklığı veya reddi, dışlanması değil, paradigmalar arası rekabeti öngören bir düşünce pazarı kurulmasını istediği için yanlışlıklara, aksaklıklara dikkat edilir ama Hak’tan yansımaları barındıran hususlarda dışlanmaz. 


Basılı  kitapları şunlardır.

1. İslam Bilgi Felsefesinde Kalbin Anlaması, -Gazzali Örneği- Araştırma, Ankara.2006

2. İslam Siyaset Felsefesinde Sivil İtaatsizlik Kavramı, Hasan Basri Örneği, 1999; Ankara Okulu yay. 2001; Otorite yayınevi. Antalya. 2014

3. Felsefi Düşünceye Çağrı, Elis yayınevi. Ankara.2003, 2013

4. Bilginin İslamileştirilmesi ve Çağdaş İslam Düşüncesi (Doktora tezi) Ankara Okulu yayınları, Ankara. 1999; 2001,2014

5. Sivil İtaatsizlik ve Dini Değerler, Elis Yayınevi, Ankara 2010, Ebu Hanife ve Said Nursi’de Sivil İtaatsizlik başlığıyla 2. Basım. Ufuk yay. İstanbul.2015

6. Çağdaş İslam Bilimine Giriş,  Fecr Yayinevi, Ankara.2011 (Telif ve Tercüme makalelerden derleme; Mehmet Paçacı ve Aygün Akyol’un katkılarıyla)

7. Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, (Telif ve Tercüme makalelerden derleme K.Hamdi Okur’un katkısıyla)  Fecr. Yay. Ankara. 1997, 2012

8. İslam Ahlak Felsefesi,  (Aygün Akyol ile birlikte) Elis yay. Ankara.2013;2014

9. Selefi Zihniyet, Arap Baharı ve Türkiye, Araştırma yay. Ankara. Eylül. 2016

10. İslam Bilgi Felsefesinde Kalbin Anlaması, -Gazzali ve Mevlana Örneği-  Genişletilmiş 2. Baskı. Ankara.2016

 Makaleleriyle katkıda bulunduğu kitaplar

1. Farabi, İlimlerin Sayımı, Telif ve Tercüme, Aygun Aykol ile Elis yay. Ankara. 2017, “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak Projesinin  Hareket Noktası Olarak Farabi ve İhsau’l-Ulum Adlı Eseri” adlı makale, aynı eser, s.13-73

2. Husi Darbesinin Ardından Yemen’de Neler Oluyor? Toplumsal Hareket Teorileri ve Ortadoğu İsyanları, edit: A.Çağlar Deniz, Orion yay. Ankara.2015, ss.225-236      Teorik ve Pratik Yönleriyle Ahlak (editör, Recep Kaymakcan ile beraber) Değerler Eğitim Merkezi, İstanbul.2007, 704 s

3. “Çağdaş İslam Düşüncesi Bağlamında Varoluşsal Arayışlar Olarak “Bilginin İslamileştirilmesi” ve “İslami Bilim” Projeleri”,  Bilim Tarihi ve Felsefesi: Tarih ve Problemler, editör Ömer Bozkurt, Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları, s.159-194.

4. Mevlana’nın İrfan Öğretisinde Duyusuz ve Dolaysız Kavrama: Kalbin Anlaması,  “Hikmetin İzinde Kenan Gürsoy’a Armağan” ed: Hülya Bayraktar, Aktif Düşünce yay. İstanbul. 2016, s.727-746 , 1054 s.  

5. “Dini Verileri ve Olguları Yeniden Yorumlama Çabası Olarak İçtihad ve İslam Aklının Eleştirisi: Muhammed Arkoun Örneği” Prof. Dr. M. Cemal Sofuoğlu’na Armağan,  Editör Aynur Çınar  (Yıldız), Tıbyan yay. İzmir.2016, S.

6. “Sufi Fakih” ve” Muhakkik Alim” Olan Şeyh Bedreddin Niçin Bir Direniş Simgesi Olarak Anılmaktadır? Türk İslam Siyasi Düşüncesi: Teşekkül Devrinden 18.Yüzyıl Editörler: Mehmet Akıncı, Gökçe Nur Şafak, Eğitimci Kamu Çalışanları Sendikası yay. Ankara.2016/Nisan. ss.281-308

7. Çağdaş İslam Düşüncesi ve İsmail Raci el-Faruki, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni, Proje Editörü Prof. Dr. Bayram Ali Çetinkaya;  Medeniyet Projelerinin İnşa Sürecinde Çağdaş İslam Düşüncesi,  10. Cilt, ss. 481-506

8. Gelenek(sel)ci Akım ve İlerleme Düşüncesi, Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında Din, edit: Şamil Öçal, Cevat Özyurt. Hece yay.  Ankara.2013, ss.127-152.      

9. Din Hegomonik Bir Siyasetin Aracı Olamaz, Siyasi, Tarihi, Dini ve Kültürel Boyutlarıyla İslam ve Şiddet, edit. Mümtaz’er Türköne, Ufuk Kitapları İstanbul. 2007. s.43-63        

10. Tevhid: Kainatın Dili, İslam’a Giriş: Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, Koordinatör: Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara.2006, S.141-155      

11. İfade Özgürlüğü -İslam Felsefe Tarihi Açısından Bir Sunum Teorik ve Pratik Boyutlarıyla İfade Hürriyeti, ed.B.Berat Özipek, LDT, Avrupa Komisyonu. Ankara.2003, S.139-158      

Ulusal hakemli dergilerde yayımlanan bazı makaleleri

1. “Yeni Bir Türk-İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Hoca Ahmed-i Yesevi ve Yönteminin Önemi” Diyanet İlmi Dergi, cilt.52, sayı:4, Aralık 2016

2. Felsefesiz İlahiyat Mümkün mü? TYB Akademi, dil Edebiyat ve Sosyal Bilimler Dergisi, yıl.6, sayı.16, Ocak.2016;  ss.53-74;

3. Türkiye’nin Yeni Anayasasında Vatandaşlık Tanımı -Üç Tarzı Siyaset Merkezli Bir İnceleme-, Köprü Dergisi, sayı: 20, 2012, ss. 83 vd

4. Adalet Kavramı Merkezinde Eşitlik ve Özgürlük İlişkisinin Felsefi Analizi,  İstanbul Barosu ve Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi (HFSA). İstanbul Barosu yayınları, Kitap 21. İstanbul.2010, ss.296-309     

5. Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak: İslam Felsefesinin Günümüzdeki Anlamı Üzerine Bir Deneme, İslamiyat. C.8.sayı.4. 2005y s.57-78     

6. Osmanlı Düşünce Tarihinde Parlamenter Sistem Arayışları: İslamiyetin Belirleyiciliği Üzerine Değerlendirmeler, Çorum İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2002/2, s.47-60     

7. Medeniyetler Arası Diyalogda Modern Türkiye’nin Konumu ve Önemi, Yeni Türkiye 2/9, (1996)      İbn Sina’ya Göre Tümevarımın Tutarlılığı Meselesi, Uluslar arası İbn Sina Sempozyumu (22-24.05.2008. İstanbul) İstanbul Büyükşehir Belediyesi yayını. İstanbul.2009; Genişletilip Batı Felsefesi açısından incelenmiş şeklinin yayımı:Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi  2012/1, c. 11 , sayı: 2 1, ss. 195-230.   

8. Gençlerimizin Din-Kültür Ve Kimlik İlişkisini Kurgulamasında Peygamberimizin “Bir Sosyal Model “ Olarak Sunumu Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Sünnet’in Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü” (11-12 Mayıs 2007) Konya ilahiyat Fakültesi Derneği yayını, Konya.2008, ss.77-101     

9. İslam Sufizmi ve Modernizm,  (İslam ve Modernizm: Fazlur Rahman Tecrübesi, 22-23 Şubat.1997 tarihli Uluslararası Sempozyum Bildirileri, İstanbul. (200-219), 1997, yeni baskı. Bilge Adamlar,yıl.5.sayı.18, 20008, s.28-38  

10. Yusuf Has Hacib’e göre Mutluluk Bilgisi -Fârâbî’nin Tahsilu’s-Saade Tasavvuru Bağlamında Bir İnceleme- “, Yusuf Hashacip’in Doğumunun 1000.yılında Kutadgu Bilig-Türk Dünya Görüşünün Şaheseri  Uluslararası Sempozyum;  İstanbul.2016, s.80-114


[1] http://www.eilahiyat.com/index.php/arsiv1/kategoriler/ilahiyat-hoca-makaleleri/879-felsefe-dedine-e-yarar
[2] Mevlüt Uyanık, ödünç zamanlarda yöntem sorgulaması http://www.haberlotus.com/2013/03/03/kirgizistan-notlari-7-tanri-daglarindan-alemi-seyretmek/#.VX_kAvntmko
[3] Mevlüt Uyanık, İslam Siyaset Felsefesinde Sivil İtaatsizlik, Otorite Yay., İstanbul 2014, s. 29.
[4] Felsefe ve Tarih Topluluğu ile ilgili daha geniş bilgi için bkz.: Aygün Akyol, Alparslan Onbaşı, “Öğrenci Topluluklarının Sivil Toplumdaki Rolü ve Önemi –Felsefe ve Tarih Topluluğu Merkezli Bir İnceleme-”, Türk Dünyası Sivil Toplum Zirvesi Bildiri Kitabı, Eskişehir 2014, ss. 349-358.
[5] bkz.: Mevlüt Uyanık, “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak –İslam Felsefesinin Günümüzdeki Anlamı Üzerine Bir Deneme-, İslamiyat, 2005/8, sayı: 4 , s. 58-68.
[6] Aygün Akyol, “Ahlak-ı Nasıri’de Ahlak ve Siyaset İlişkisi”, s. 15, 16.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen