Aklı Kullanmak Farzdır

 Ömer AĞAÇLI

Varlık ve var oluş arasındaki ilişkiler bağlamında hakikate baktığımız da ilk söylenecek söz; Allah’ın düşünmediği, insanın ise düşünen bir varlık olduğudur.

Yaratılmış olan varlıklar içinde düşünen sadece insandır. İnsanın düşünen varlık olması onu varlıklar  içinde en üst konumda olmasını sağlamaktadır.

Düşünce aklın ürünüdür. Akıl sadece insanda vardır. Aklın yaptırm gücü yoktur. Yaptırım gücünü sağlayan iradedir. İnsanın akli eyleme geçebilmesi için iradeye ihtiyacı vardır. Bu nedenle bilgi ve eylemi sağlayan  iki manevi donatı, akıl ve iradedir. Önce bilgi sonra irade gelir ki insan bilmediği bir şeyi irade edemez. İrade yüksek bir zihin fonsiyonudur. Bilginin eyleme geçemesi irade ile olur.

Akıl ve irade sadece insana verilmiştir. Akıl ve irade Allah’ın zatına ait sıfatlardır. Akıl ve irade tercihi zorunlu kılar. Tercih özgürlüğü zorunlu kılar. Yani insanın özgürlüğü insanın akıl ve irade sahibi olmasından dolayıdır. İNSANIN ÖZGÜRLÜĞÜ SORUNUNUN İLAHİ TEMELİ BURADA ORTAYA ÇIKAR.

İnsanın özgürlüğü bilgi iledir. Akıl ve onun ürettiği bilgi özgürlüğün temelidir. Bilgi, ilahi ışıktır. İnsan dünyaya Hakk’ı hakikati bilmek için gelmiştir. Var oluşun amacı budur. İnsana verilen ömür de bunun içindir. HAYAT BİLMEKTEN İBARETTİR. Bilmek, bilgi edinmek düşüncenin ürünüdür. Bu nedenle düşünce insanın var oluşunu gerçekleştiren en önemli ve var oluşsal etkinliktir. Kur’an 6236 ayettir. 1157 ayet düşünce üzerinedir. Hz. Peygamber bir ömür insanların düşünmesi için çabalamıştır. İslam^da düşünme ibadettir. “ Bir saat düşünme, bin rekat namaz kılma gibidir.” Sözü hadisdir. Şu kadar ki düşünmek Allah’ın emridir. Bu nedenle farzdır. Rabbani bir etkinliktir. İnsan bu Rabbani atkinliğe katılmaz sa ne olur? Bu sorunun cevabını Kur’an Yunus Suresinden şöyle vermiştir: “  Allah aklıllarını işletmeyenlerin akıllarını kör eder.” Allah’ın verdiği aklı işletmeyenlerin akılları murdar olur. Yani insanı taassup cehennemine atar. İnsanın tüm sorunları taassubiyetten ürer. Çünkü doğru bilgi sorun çıkartmaz. Sorunu çıkartan yanlış bilgidir.

Düşünce, insanın doğasının, fıtratının bir gereğidir, yani Allah’ın insana doğuştan verdiği bir haktır. Düşünce hak olduğu gibi aynı zamanda Allah’ın bir emridir, yani farzdır. Burada en önemli sorun, düşünce sürecinde akıl tanlışlara düşebilir ama aynı akıl kendi yanlışını da kendi idrak eder.

İslam, maddi, manevi özgürlük anlamına gelir. İslam kelimesinin başka bir anlamı da yoktur. Hz. Peygamber insanlığı önce manevi yönden özgürleştirmiş daha sonra da maddi özgürlüğü sağlamıştır. Kur’an baştan sona özgür düşünce, irade ile özgür iman istemektedir. Tarihte hakikat ehli kimselere bakınız, bu kimseler bu yolda özgürce yolculuk yapan kimseler olduğunu görmek mümkündür. Çünkü bağlı ve bağımlı insanlardan ancak köle olur. Bunlarda efendi olmaz, maraba olur. Marabadan da hak adamı olmaz. Şu kadar ki bağımlı ve bağlı kimseleden ne alim, ne arif ne de kamil insan olur.

Şu bir gerçektir ki doğru bilgi insanı özgürleştirir. Hakikat ehli olanlar özgür kimselerdir.

Tarihe bakınca şunu rahatlıkla görebiliyoruz. Özgür düşüncenin olabildiği dönemlerde kültür ve medeniyet zirveyi zorlamıştır. Ne zaman özgür düşüncenin önü kesilmiş, kültür donuklaşmış yerinde saymaya başlamıştır. İslam kültür çevrelerinde 11. Yüzyıla kadar kültür zamanında zirve yapmıştır. 11. Yüzyıldan sonra düşünce otorilerce kontrol altına alınmış, 12. Yüzyıldan itibaren kültür duraklamış ve sonunda 17. Yüzyılda etkinliğini tamamen yitirmiştir.

Müslümanların yaşadığı coğrafyanın bugünkü durumda olmasının tek nedeni bundan ibarettir.

Düşüncenin önündeki otorite konusu çok önemlidir. Bu otoriteler “ siyasi” ve “ dini” otoritelerdir. Bu iki otorite, insanları hakk’tan, hakikatten ve Allah’tan uzaklaştırandır. Hristiyanlıkta “ kilise”, İslam’da da “ mezhepler” din alnındaki otoriteler olarak insanları, özellikle inananları etkileşmiş ve Hakk’tan hakikatten uzaklaştırmışlardır. Buna tarihi tecrübeler şahittir.

İslam her türlü otoriteyi başından reddetmiştir. “ KUR’AN’DAN ANLAYABİLDİĞİNİZLE YETİNİN.” Diyerek  inanç biçiminin oluşumunu insanın aklına, idrakine bırakmıştır. Diğer bir deyişle, İslam beşeri zeminde ortaya çıkabilecek her türlü gelenekselleşmeyi ve kurumsallaşmayı reddetmiştir.

ÇÜNKÜ HER TÜRLÜ GELENEKSELLEŞME VE KURUMSALLAŞMA HAKİKATİN ÖNÜNDEKİ  KALIN PERDELERDİR.

Yazar
Ömer AĞAÇLI

Aksaray doğumlu, Ankara Devlet Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Daha sonra işletme masteri yaptı. Kamu da çalıştı... Emlak Kredi Bankası’nda mühendislik, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde imar başkanlı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen