Taburcular

Mahire Yazar KİREMİTÇİ 

Siz hiç taburcu oldunuz mu?

Bendeniz hiç olmadım, keşke olabilseydim…

Aslında üç kez taburcu oldum.

Nasıl mı?

Anlatayım efendim: 

İlki yirminci yaşımın baharında idi; ağır sarılık olmuştum… Bir aydan fazla hastanede yattım. Taburcu olduğumda yüzümdeki, gözlerimdeki ölümcül sarılığın yerini soluk pembe bir hayat rengi almıştı. Bedenimin halsizliği gibi ruhumun kırgınlığını da geride bırakmıştım. Tedirgin bir umutla bir iyiliğe teslim olmuştum.

Diğer iki taburculuğum ise yirmili yaşlarımın ortalarına rastladı. İki oğlum da hastanede dünyaya geldi ve birkaç günlük bir müşâhededen sonra taburcu oldum. 

Bunlardan başka da şu yaşıma kadar hiç hastanede yatacak kadar hasta olmadım, şükür.

Allah kimseyi düşürmesin ama eksikliklerini de vermesin.

Evet, bendeniz hayatımda üç kez taburcu oldum ama o zamanlar “TABURCU” kelimesinin nereden geldiğini, ne anlama geldiğini bilmediğim gibi üzerinde düşünmüş de değildim. 

Yıllar sonra öğrendiğimde ise başıma bombalar yağmış, bağrıma süngüler saplanmış, kalbime kurşunlar isabet etmiş; gözlerim oyulmuş, ellerim, ayaklarım, bütün uzuvlarım paramparça olmuş ve Çanakkale’nin denizlerine, derelerine, dağlarına, ovalarına, sırtlarına savrulmuştu…

Taburcu’nun anlamını öğrendikten sonra ne zaman o aziz ve sayısız taburcuları düşünsem, acaba kaç kere taburcu olmuşlardır diye geçer içimden. 

Kaç kez yaralandılar, kaç kez iyileştiler acaba? Şehid veya terhis olana kadar aç kez iyileşip geri taburlarına döndüler? 

Kaç kez öldüler, kaç kez dirildiler? O isimli-isimsiz taburculardan geriye ne kaldı? 

“Vatan kaldı, bayrak kaldı, ezan kaldı, istiklâlimiz kaldı, biz kaldık, biz; ilelebet yaşayacak olan devletimiz ve milletimiz kaldı” dediğinizi duyar gibiyim.

Eyvallah; Allah devletimize, milletimize zevâl vermesin. Türkiye Cumhuriyeti ilelebed pâyidâr olsun inşallah.

Fakat, nice isimsiz neferinden rütbeli askerine, kumandanına kadar o gâzi TABURCU’lardan bize yâdigâr kalan çok kıymetli ve dokunaklı bir şey daha var. O da, güzel Türkçemizdeki TABURCU kelimesidir. 

(Başka dillerde bu kelimenin karşılığı var mıdır, veya taburcu yerine nasıl bir terim kullanıyorlar bilmiyorum)

Efendim; Selçuklu ve Osmanlı darüşşifâları, bimârhâneleri ve hikmet ehli hekimleri elbette asırlar boyunca sağlık hizmeti verdiler ama Osmanlı’da bütün modern-teknik yenilikler askeriye sayesinde başladığı gibi modern tıbbın gelişi ve tatbikatı da Askerî Tıbbiye vasıtasıyla olmuştur. 

14 Mart 1827 tarihinde, orduya sağlık hizmeti vermek için kurulan Tıbhâne i Âmire ve Cerrahhâne-i Âmire, 1838’de Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahâne adını almıştır.

O yıllarda ülkemizin modern tıp eğitimi veren tek kurumu olan bu mektebin hocaları ve öğrencileri 1. Dünya Savaşı’nda başta Çanakkale olmak üzere cephelere yollandığı için eğitime ara veriliyor ve okul binası da tamamen askerî hastaneye dönüştürülüyor.

Birinci Harp’te gerek İstanbul’daki bu askerî hastanede ve cephelerdeki sahra hastanelerinde, gerekse zamanla başka yerlerde de açılan askerî hastanelerde hizmet gören Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne’den mezun askerî hekimler, hocalar ve öğrenciler İstiklâl Savaşı’nda da büyük hizmetler görmüşlerdir.

Hizmetlerinden birinin de dilimize dair olduğunu “yolun yarısı”na geldiğim zamanlar öğrendiğimde utanmıştım. Meğer, o gün bugündür kullandığımız TABURCU kelimesinin mucidi, o cennetmekân hekimler imiş.

Şifalı ellerine düşen yaralı askerler iyileştiğinde “TABURCU” diye kayıt düşmüşler sevk kâğıtlarına. İyileşemeyenlere de “müşâhede” yazmışlar.

Neden “çıkıcı”, “gidici”, “evci” “yolcu” değil de TABURCU demişler acaba?

Çünkü, iyileşen askerler evlerine değil taburlarına geri gönderildiği için “evci” değil TABURCU demişler. 

(TABURCU kelimesindeki kıvrak zekâyı ve Türkçe’nin eşsiz ifade imkânlarını de not etmek lazım bu arada.)

Hoş, hekimler gönderseler de göndermeseler de, zaten o kahraman gâziler iyileşip evlerine değil, bir an evvel TABURCU olup taburlarına geri dönmek, cepheye gitmek, şehid olmak için can atıyorlarmış.

Can atıyorlarmış ki torunları hür ve müstakil bir vatanda yaşasın…

Can atıyorlarmış ki bizler, hastanelerden taburcu olduğumuzda dönebileceğimiz bir evimiz olsun, evlerimize dönebilelim.

Allah hepsinden razı olsun…

Bizleri de o mübârek insanlara lâyık kılsın inşallah.

18 Mart 2019 / Ankara

Yazar
Mahire Yazar KİREMİTÇİ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen