Yeni Bir Türk-İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Hoca Ahmed-i Yesevi ve Yönteminin Önemi

 

Prof. Dr. Mevlüt UYANIK 

Birçok alanda yeni krizlerle karşı karşıya olan insanlığı, huzura kavuşturabilecek yeni bir medeniyet tasavvuru üzerine düşünmek gerekiyor. Dini ve metafizik değerlerden arındırılmış seküler, maddeci-pozitivist bilgi, bilim tasavvuru ve bunlar üzerine kurulu Batı medeniyet anlayışının sosyo-politik alanda küreselleşmesiyle insan insanın kurdu haline geldi.

Hz. Muhammed (sav)’e gönderilen İslâm, bu bağlamda, ahlaki ve sosyal bir düstur anlamında sadece bir din va’z etmekle kalmadı, aynı zamanda dünyanın bir kesiminin zihniyetlerini de değiştirdi. Kısa sürede kendine özgü ve özgün bir medeniyet oluşturdu. Dolayısıyla Sasani, Grek/Bizans ve Çin-Hind medeniyetleri ile hesaplaşması ve kısa sürede kendine özgü bir bilgi, bilim ve medeniyet kurgusu oluşturmasının temelleri incelenmelidir.

Yüzyıllarca farklı dil, ırk ve dini tasavvurlarla sahip insanlara esenlik ve barışı sağlayan İslam dini ve medeniyeti şimdilerde niçin yitik konumda ve yeniden diriltmek için neler yapabiliriz? Yitik medeniyetimizin kuruluş kodlarını Atayurt ve Anayurt bağlamında yeniden keşfetmek ve güncel soru/n/lara çözümler üretebilecek bir bilgi, bilim ve felsefesi tasavvuru oluşturmak ve bunları hayata geçirmeye çalışmak gerekir. Hanefi fıkhı ve Maturidi itikadi yapıyla oluşan resmi İslam tasavvurunu halka ulaştırarak onun içselleştirilmesini sağlayan Hoca Ahmed Yesevi’nin yol ve yöntemini yeniden okumayı öneriyoruz.

The Importance of Hodja Ahmed-i Yesevi and His Methods for Imaginating a New Turkish-Islamic Civilization

Abstract: Humanity is facing a new crisis in many areas, we need to reflect on the conception of a new civilization that could bring peace. Western civilization made people enemy of other people with materialist-positivist knowledge, science conceived understanding and built on them in understanding the socio-political space without religious and secular values. Islam sent to Hz. Muhammad (pbuh), in this context, Islam preached moral and social thought as not only a religion in the sense of preaching, at the same time it (Islam) changed the mentality of a cut. In a short time it has created a unique and original civilization for itself. Therefore the creation of civilization itself with reckoning Sassanid, Greek / Byzantine and Sino-Indian civilization and in a short time a unique knowledge how it created its own civilization should be examined.

For centuries Islam provided peace to people from different languages, races and religious thoughts. However, it lost position nowadays as a religion and as a civilization, so what can we do to resurrect Islam again? To rediscover the institutions of our lost civilization we should focus the codes of Turkistan/mainland and Turkey/motherland context. Additionally, we should create proper solutions to actual questions with philosophy of knowledge and science, try to conceive them and need to work to set them to life. The concept of delivering public official Islamic formed by Hanafi jurisprudence and theological Maturidy with their internalization from the ways of  Hodja Ahmed Yesevi should be re-read.


Keywords: Islam, civilization, Turkistan, Turkey, Abu Hanafi and  His School of Fiqh; al-Maturidi and His School of Aqaid Yasavi and His School of tasawuf

 

Giriş:

Birçok alanda yeni krizlerle karşı karşıya olan insanlığı, huzura kavuşturabilecek yeni bir medeniyet tasavvuru üzerine düşünmek gerekiyor. Dini ve metafizik değerlerden arındırılmış seküler, maddeci-pozitivist bilgi, bilim tasavvuru ve bunlar üzerine kurulu Batı medeniyet anlayışının sosyo-politik alanda küreselleşmesiyle, insan insanın kurdu haline geldi.  İslam dünyası kuzey Afrika’dan Orta Doğu Arap ülkeleri, İran, Pakistan, Afganistan’a oradan İç Asya’daki Türk Devletleri, Kafkasya ve Türkiye’ye kadarki yerler  “lanetli ve/ya kriz bölgesi” olarak belirlenmişti. O tarihten itibaren buralarda ya iç çatışmalar ya da dış müdahelerle “sürekli bir istikrarsızlık hali” yaşanmaktadır. Ortadoğu, Yakın Doğu ve Uzakdoğu gibi nitelemeler yüzyıl önce sömürge güçleri tarafından yapılmış, stratejik ve jeo-felsefi tanımlamalar olup, bölgeler daima kavga ve kargaşaya müsait bir şekilde düzenlenmişti.[1] Buralara dikkat edildiği zaman, ya enerji (su-petrol, gaz ve diğer değerli madenler) üretim merkezleri ya da enerji arz merkezleri olduğu gözlemlenmektedir. Körfez ülkeleri hariç, bölge halkları bu zenginliklerden asla istifade edemediği gibi temel insan hakları ihlal edilmekte, insanlar yarın ne olacak tedirginliği içinde yaşamaktadır.

11 Eylül 2001 tarihinde ABD ikiz kulelerine olan saldırı, aslında bir yeni yüzyılın veya örtülü olarak 3. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı diyebiliriz. ABD ön planda, arka planda “commonwealht” ülkeleri ve özellikle İngiltere ve AB merkezli küresel güçler, enerji üretim ve arz merkezlerine, demokrasi insan hakları vb gerekçelerle müdahalelerde bulunmaya başladı. Irak’tan başlayarak (bir zamanlar “İpek Yolu”nun güney hattı olan) Afganistan ve Pakistan bölgesine kadar alanda “sürekli bir istikrarsızlık” durumu oluşturuldu. Bu tarihten itibaren bölgelere yönelik yeni operasyonlar düzenlendi. 2010 yılında demokratikleşme umudunu yeşerten Arap Baharı adı altında, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hareketlenmeler yaşandı. Özellikle Mısır, Irak ve Suriye’de yaşananlar Müslümanların birbirini din adı altında nasıl kırdığını ya da kırdırıldığını, bunun Türkiye’yi tehdit eder hale geleceği belliydi. Özellikle Yemen Arap Baharı’nı bizatihi gözlemleyerek elde ettiğim bilgilerle Arap dünyasını tekrar cahili sisteme (ebevi/kabilevi nizam, patrimonyal yapı) dönüştürüldüğü üzerinde ayrıntılı düşünmek gerekiyor. Şii-Selefi şeklinde meşruiyet sağlanan eko-politik çatışmalarla küresel sömürge güçlerinin, bölgeyi sürekli istikrarsız halde tutmasının önüne geçmek için neler yapılmalıdır, sorusunun cevabı bulunmalıdır.[2] Nitekim, maalesef ülkemizde de çatışmalar yoğunlaştı, bombalar patlamaya başladı.[3]

Bu bağlamda “Selefilik bir mezheb midir yoksa yöntem midir?”ve Şii öğreti mensuplarını tekfir etmesinin yanı sıra, sufi öğretiye göre yaşayanları da müşrik olarak görmesinin teorik temeli ve tarihsel gelişim süreci üzerinde ayrıntılı ve güncel araştırmalar yapılmalıdır.[4]  Bu tekfir ve şirk kıskacına düşmemenin yolu nedir diye düşündüğümüz zaman, tarihsel olarak da Arap-Fars erk kavgalarının dışında kalmış Hoca Ahmed Yesevi gibi bir alimin yol ve yöntemini incelemek çözüm önerisi üretmeye katkı yapabilir. [5]

Fuat Köprülü bu bağlamda, Arap ve Fars Müslümanlığından farklı bir niteliklere sahip olan bir Türk Müslümanlığı olduğunu Ahmed Yesevi örneğinde incelemiştir.  Aslında bu Türk tarihinde sufi tefekkürün rolünü göstermesi açısından son derece önemlidir. Çünkü  İslamiyet’i kabul etmemiş ya da girip de onun inanç ilkelerini içselleştirememiş Türkler arasında yayılması, milli kültür, milli ruh ve milli zevke sahip büyük mutasavvıflarca yapılmıştır.  Yeni mefkureyi halkın anlayacakları bir lisan ve zevk alabilecekleri bedii bir şekilde yaymaya çalışıyorlardı. Bunlar, Acem tarzı tantanalı ve Arap tarzı vahdet-i vucud (panteist) ögelerden de kaçınıyorlardı.[6] Hanefi öğreti tam bu noktada bir Türk Müslümanlığı tasavvurunun temelini oluşturur. Köprülü’ye göre Karahanlılar ve ilk Selçuklular Türk milletinin içtimai vicdanından doğan Hanefilik olan bağlılıkları ile alimlere ve şeyhlere büyük hürmet ediyorlardı. İslam arasındaki ayrılığın, Rafızilik ve itizalin umumileşmesine böylece engel oluyorlardı. [7]

Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinden itibaren, Atayurt’tan Balkanlara kadar uzanan bir coğrafyada tarihsel süreç içinde İslam’ın yaşanma biçimi, aldığı görünümler ve yarattığı zihniyete ‘’Türk Müslümanlığı” denmektedir. [8]Araplar içinde de Kuzey Afrika Müslümanlığı farklı kültürel biçimlere sahiptir. Aynı şekilde Avrupa ve Amerika’da bir Batı Müslümanlığı şeklinde bir sosyolojik ve antropolojik durum vardır. Bunlardan herhangi birini tek başına bir Müslümanlık Modeli olarak görmek tutarlı değildir. Tersine hepsi bir Dünya Müslümanlığı oluşturur. [9]

Niçin Yesevi?:  Hace Ahmed-i Yesevi Hace-i Türkistan ve Feridüddin Attar’ın yad ettiği gibi, Pir-i Türkistan da denilen Yesevi, bir anlamda Anadolu’nun da manevi fatihidir. [10] İzlediği yol ve yöntemle tasavvufi Türk Edebiyatı’nın kurucusu ve ilk büyük şairidir. Kendine mahsus bir üslubu ve meşrebi alan Yesevi bazı  eserlerde ‘’Türk Meşayihi’nin Meşrebi” veya “Türkistan Meşayihi’nin Usul ve Erkanı” gibi isimlerle anılmaktadır. Ahmed Yesevi düşüncesini Divan-ı Hikmet, Fakr-Name, Risale der Adab-ı Tarikat ve Risale der Makamat-ı Erbain ve Muhammed Danişment’in kaleme aldığı Mir’atü’l-kulup adlı eserlerde bulmaktayız.[11]

Çözüm önerisi üretme bağlamında şunları söyleyebiliriz: Hz. Muhammed(sav)’e gönderilen İslam, kapsayıcılık açısından önceki şeriatların hepsini içerir.  İslâm, bu bağlamda, ahlaki ve sosyal bir düstur anlamında sadece bir din va’z etmekle kalmadı, aynı zamanda dünyanın bir kesiminin zihniyetlerini de değiştirdi. Kısa sürede kendine özgü ve özgün bir medeniyet oluşturdu. “Asli Hakikat” ve “Ezeli Hikmet”ten bir parça olan şeraitleri içlem ve kapsam ilişkisi bağlamında düşünen Müslüman alimler bazı hususları aynen aldılar, bazılarını değiştirip, dönüştürüp yeniden yorumladılar, bazı hususlar ise bizatihi Kur’an hükümleri ve peygamberimizin içtihatlarıyla zaten yenilenmişti. İslam filozofları bunu bildiği için, Hz. Muhammed’in şeraitı öncesine dair Hakikat’ten kim ne getirirse bize şükran duyarız, ama bunların her dediğini mutlak olarak kabul edeceğiz anlamına gelmez derler. [12]

Bu anlamda felsefe, kişinin gücü yettiği ölçüde Hakk’ın ve Hayr’n bilgisine sahip olması için ilk peygamberden itibarenki düşünce serüvenini eleştirel, rasyonel bir şekilde inceleyen, kim Hakikat’e dair sahih bilgi olarak ne getirirse ona şükran duyan, bunları bir sistem içinde açıklamaya çalışan hikmet disiplinidir. Burada önemli olan Hakikat’e dair ulaştıkları bilgiler bir araya getirildiği zaman büyük bir değer oluşturmasıdır.[13] Bu nedenle Sasani, Grek/Bizans ve Çin-Hind medeniyetleri ile hesaplaşması ve kısa sürede kendine özgü bir bilgi, bilim ve medeniyet kurgusu oluşturmasının temelleri incelenmelidir. Geçmişte bunu yapmış olmak, yeniden yapılabilirliğinin de teminatıdır.

Bu hususta takip edeceğimiz yöntem şudur: Yüzyıllarca farklı dil, ırk ve dini tasavvurlarla sahip insanlara esenlik ve barışı sağlayan İslam dini ve medeniyeti, şimdilerde niçin yitik konumda ve onu yeniden diriltmek için neler yapabiliriz? Yitik medeniyetimizin kuruluş kodlarını Atayurt ve Anayurt bağlamında yeniden keşfetmek ve güncel soru/n/lara çözümler üretebilecek bir bilgi, bilim ve felsefesi tasavvuru oluşturmak ve bunları hayata geçirmeye çalışmak gerekir. 

Bunu, ‘’Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” isimli projeyle Atayurt ve Anayurt irtibatının kültürel kodlarını Farabi’den hareketle araştırıyoruz. Hanefi fıkhı ve Maturidi itikadi yapıyla oluşan resmi İslam tasavvurunu halka ulaştırarak onun içselleştirilmesini sağlayanHoca Ahmed Yesevi’nin yol ve yöntemini (halk İslam’ı) yeniden okumayı öneriyoruz. [14] Ahmet Yaşar Ocak hocamız bunu 1993 yılında gündeme getirmiş ve İslam’ın ve buna paralel olarak Türk Müslümanlığının akademik bir şekilde alınmasıyla Türkiye’nin yaşadığı sorunları aşmaya yardımcı olacağını ve toplum kesimleri arasında uzlaşma sağlamada hayati bir rol oynayacağını söylemişti.[15] Bize göre de modern anlamda sivil, özgürlükçü bir hukuki ve itikadi yapı sunan öğretinin yeni siyasi, itikadi/selefi yapılanmalar ile dinin siyasete meşruiyet aracı olarak kullanılmasına karşı,[16] ahlak ve siyaset felsefesi açısından özellikle özgürlük teolojisi bağlamında bu seçkin âlimlerin öğretilerini yeniden güncellenmek gerekir. Bunu yapmak mevcut kaos ortamının hasarını nispeten de olsa gidermeye katkı yapabilir. 

Bunu gerçekleştirmenin önemi şudur: Horasan erenleri de denilen Yesevi’nin talebeleri  elinin emeği, gözünün nuru ile geçinen ve Atayurt’tan (İç Asya) kalkıp,  Ön Asya (Anadolu)’ya yürüyen, buraların yurtlandırılıp vatan kılınmasında öncülük yapmış alperenlerden oluşur. Bir nevi “Türk Birliğinin Kurulması”na ön ayak olmuşlardır.  Çünkü Yesevi’nin ortaya çıktığı dönemde Büyük Selçuklu Devleti, kudretini kaybetmeye başlamıştı. Abbasi hilafeti de zor durumdaydı. Ekonomik sıkıntılar başlamıştı. Güvenlik sorunları ortaya çıkmıştı ve Moğol tehdidinin emareleri de belirmişti.  Kısacası Türk ahalisi arasında bir tesanüt yoktu, gereksiz ihtilaf ve mücadelelerle birbirlerine zarar veriyorlardı. Yesevi bu dayanışmayı ve birliği kurmalı, bir gaye ve ülkü/ideal etrafında birleştirmeliydi. Üstelik nerede bir Türk zümresi varsa, oraya bu mefkûreyi götürmek zarureti vardı. Nitekim bunun gerçekleşmesi sonucu, Horasan alperenlerinin gayretiyle 13.yy Anadolu bir Türk Yurdu olarak gözüküyordu. El/devlet; dil/Türkçe ve Boy’una sahip çıkmanın önemi üzerinde özellikle duruyordu.[17]

Bunların dilinde şiddet, öfke, kavga yoktur. Bunlarda tebliğ söz ile değil hal iledir. “sünnet imiş, fakir de olsa verme zarar/incitme; Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikâyetçi; Allah şahit, öyle kula Siccin/Cehennem hazır. Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte” ifadesi bunun delilidir. [18] Eğer biz bu dili yeniden üretebilirsek, dünyaya yayılan İslam korkusu(İslamfobia)nun geçersizliğini de göstermiş olacağız.[19] Çünkü Yesevi ve onun yolunu takip edenler Hz. Muhammed’i (sav)  “rol model[20] olarak görüp, farklı zaman ve mekânlarda, farklı şartlarda yaşanılan soru ve sorunlara çözüm önerileri üretirken örnek almışlardır. [21]

Hanefi fıkhı ve Maturidi itikadi yapıyı içselleştiren Yesevi gelenekle, Türkler Atayurtları ile Anayurtları(Anadolu) arasında yani bir zamanlar medeniyet mihveri olan İpek Yolu üzerinde kurduğu devletlerle bu rol modelliği hayata taşındı.  Fethedilen her bölgeyi “Türk eli” haline getiren ve yurtlandıran,[22]  kalplere hitap eden, şeriat, tarikat ve hakikat üçlemesini İman, İslam, İhsan aşamalarıyla içselleştiren bu zihniyeti yeniden gündeme yeni yorumlarla birlikte getirmek gerekir. [23] Hanefi fıkhı ve Maturidi akaidi resmi İslam, Yesevilik ise bir nevi “Türk Halk Müslümanlığı”dır. [24]

Bundan kasıt, inanç sistemleri farklı kültür coğrafyalarında yayıldıkça aradan geçen zamana ve değişen kültür ortamına paralel olarak bir yandan insanları değişim içine sokarken, aynı zamanda bu insanların birtakım niteliklerine uygun bir yapıya  da bürünmüşlerdir.  A.Yaşar Ocak buna Müslümanlığın yatay farklılaşması demektedir.  Bir de Müslümanlığın aynı toplum içinde çeşitli sosyal kesimlere göre farklılaşması vardır ki, bunu da Müslümanlığın dikey farklılaşması diye isimlendirir. Arap Müslümanlığı, Fars Müslümanlığı ve Türk Müslümanlığı farklılığı bundan dolayı doğaldır.

Konumuz itibarıyla “Türk Müslümanlığı” teriminden kasıt şudur: İslam’ın Türkler arasında yeni kabul edildiği günden itibaren daha çok halk tabakaları tarafından eski inanç ve gelenekler doğrultusunda bir çeşit kavmi nitelik taşıyan, kitabı vasıflarından çok, halkın geleneksel değer yargılarına uygun bir biçim alış şeklidir. Bu anlamda bir Kuzey Afrika, bir Orta Doğu, bir Uzak doğu ve hatta Avrupa ve Amerika’da oluşan Batı Müslümanlığı şeklindeki sosyolojik olgudan bahsedilebilir.  [25]

Ahmed Yesevi bu gerçekten hareketle, aldığı ciddi eğitimin verilerini halkın anlayacağı dilde, hikmet dediği deyişlerle ifade etmiştir. Yesevi kültürüne ait eserlerde zikredilen kasidelerin,  “Yesevi’ye mensup” olduğu söylenilebilir.  Dil açısından incelendiği zaman, Yesevi’nin lisanı ile olduğu görülür. O bölgede yazılan edebi eserler gibi,  Hakani/doğu Türkçesiyle yazılmıştır.  Argu Türklerinden olan Yesevi’nin Hakaniye Türklerinin lehçeleriyle aynı  daireye sokulacağından hareketle, Yesevi’nin dilinin Oğuz lehçesinden olmadığını Köprülü belirtir.  Toğan ise bunun Oğuz Türkçesinin etkisi altında olduğunu vurgular.[26]

I. İslam bilgi-bilim-felsefe ve medeniyet tasavvuru

Geçmişte diğer medeniyetlerle yüzleşip, kendimize ait özgün ve özgül bir medeniyet kurmuş olmamız, yeniden yapılabilirliğinin de teminatıdır.  Yüzyıllarca farklı dil, ırk ve dini tasavvurlarla sahip insanlara esenlik ve barışı sağlayan İslam dini ve medeniyeti şimdilerde niçin yitik konumunda ve yeniden diriltmek için neler yapabiliriz? İnsanın amacı dünyada mutluluğu (tahsilu’s-saada), ahrette ise mutlak kurtuluşu ve en yüce mutluluğu (saadetü’l-kusva) elde etmektir. [27] Bunu sağlamak nasıl mümkün olacaktır?

 Yüce Mevla, Hz. Âdem’den itibaren insanlara dünyada refah, ahirette felahı sağlayacak ilkeleri, farklı zaman ve mekânlarda, farklı dillerde farklı uygulayıcılara (nebi/rasul) göndermiştir. Hz.Adem’den itibaren hep aynı (iman) ilkeler, farklı zaman ve mekanlarda farklı dillerde muhtelif peygamberler tarafından hayata geçirilmişlerdir. Bu anlamda bütün peygamberlere gönderilen dinin ortak adı İslam’dır. Bu açıdan Tek Bir İlahi Din vardır. Dünyada refah ahrette felahı sağlayacak ilkelerin, yani vahyin çelişini düşünmek mümkün değildir. Çünkü şah damarımızdan daha yakın olan ve bize nefesinden üfleyen Rabb’imiz, bizlere yanlış bilgi vermez. Buna akıl doğrusu denir.

Bu doğruluğun pratiğe geçirilmesindeki uygulamalarda ortaya çıkan farklı uygulamalara, yol ve yöntemlere ise olgusal doğruluk diyoruz.  Yani zorunlu olmayan ve karşıtı mümkün olan doğruluk tasavvurlarıdır. Bu anlamda ed-Din’i akıl doğrusu; şeraitleri ise olgusal doğruluk tasavvuru içinde değerlendirmek mümkündür. Çünkü bunlar birbirlerini nakzeder ve hepsi de mutlak doğruluk ve evrensellik iddiasında bulunur.  Son kitap olarak Kur’an bu çelişik ve tahrip edilmiş hususları yeniden tashih etmiş ve yeni bir söylemle ortaya koymuştur.[28] Bir daha peygamber gelmeyeceğine göre, peygamberimizin varisleri olan alim, abid, arifler getireceklerdir. Kur’an-ı Kerim’i ve bunu hayata geçiren Peygamber’imizin tavır, tutum ve eylemlerini “yaşayan sünnet” haline getirerek, temel ilkelerden hareketle yaşanan soru(n)lara çözüm önerileri üreteceklerdir. [29]

Bu da ilk olarak Tanrı-Evren-İnsan ilişkilerinin nasıl olduğunun tabî/pozitif/ideal (b)ilimlerle açıklanmasını, sonra bu evrenin niçin yaratıldığı sorusuyla ilgili olarak ilahiyat ve medeni ilimler (fıkıh, kelam) ile cevabını aranmasından geçer. Diğer bir ifadeyle yitik medeniyetimizin kuruluş kodlarını yeniden keşfetmek ve güncel soru/n/lara çözümler üretebilecek bir bilgi, bilim ve felsefesi tasavvuru oluşturmak ve bunları hayata geçirmeye çalışmak gerekir. Eğer yeni bir medeniyet anlayışı kurgulamak ve hayata geçirmek istiyorsak, öncelikle 17-19.yüzyıllara hâkim olan pozitivist “bilgi güçtür, güç de bilgidir” anlayışın tutarlılığını tahlil etmek gerekiyor ki, bu yazının amacının dışındadır.

Hz. Muhammed (as) indirilen mesajın kısa sürede kendine özgü ve özgün bir medeniyet teşekkülüyle hasıl olan yüksek kültürü biçimlendirmede oldukça etkin ve büyük ölçüde özerk entelektüel bir faaliyetin klasik kaynaklar bağlamında yeniden okunması gerekir.  Bu bağlamda İslam düşünce geleneğinin teşekkülünde önemli rol oynayan Kindi’nin Fi Aksam el-Ulum; felsefe tarihinde Aristoteles’ten sonraki “İkinci Muallim” sıfatını kazanan Ebu Nasr el-Farabi’nin İlimlerin Sayımı Hakkında Kitap isimli risaleleri nasıl yeni bir yöntem geliştireceğimize dair ipuçları verebilir. [30] Daha sonraki alimlerde aynı yöntemle yani öncelikle Tanrı-evren ve insan münasebetlerini nasıl kurgulanacağına dair beşeri/şeri ilim ve pozitif bilimlerin mahiyetini ve tasnifi yaparak çalışmalarına başlardı. [31]

İslam dünyasına İskenderiye üzerinden intikal etmiş olan Aristocu ilimler tasnifiyle, Kur’an ve özellikle Şeriat’tan türetilen anlayışla uzlaştırma arzusunun sonucu olması” kanaatimce bilimlerin İslamileştirilme çabasının ilk örneğidir: İslam medeniyetinin muhtelif dil, kültür ve bilimlerle karşılaştığı zamanki fikri karışıklıkları gidermek için bir ilimler tasnifi yapmıştır. İslamileştirilmeden kasıt da bu anlamda,  mevcut bilimlerin İslam’ın toplumsal normlarıyla uyuşacak şekilde nasıl uygulanacağını göstermektir. İslami entelektüel faaliyetlerle var olan bilimler arasında yaratıcı bir uyum sağlayarak, ilimlere bir çeki düzen vermiştir. Bu ilimleri birleştirerek aralarında karşılaştırmalar yaparak mükemmel bir şekilde İslamileştirdikten sonra Müslüman alimler, fikri bunalım ve anarşi çıkmasını engelleyen yapıcı unsurları içeren bir yaratılığa sahip olmaya başlamışlardır. [32]

Gerek klasik kelam, gerekse felsefe kitaplarında ilk konunun bilgi ve bilginin elde edilmesi ve tasnifi, duyular, akıl ve haber-i mütevatir’in ne’liği konularıyla başlaması, İslam’ın kendine özgü bir “episteme”si, bir “paradigma”sı olduğunun göstergesidir. Müslüman filozoflar burhan yöntemini önceleyerek, cedel/diyalektik yöntemin farklı görüş/epistemeyi red, tekfir veya ötekileştirmeden kaçınırlar.  Böylece reddedilen öğreti için “gerekli bir öteki” konumunu pekiştirme riskinden uzak durulur.  Burhan yöntemi, zaruri olarak akli ve yakini bilgiye götürür.

Burada bir “episteme”nin diğeri üzerine mutlaklığı veya reddi, dışlanması değil, paradigmalar arası rekabeti öngören bir düşünce pazarı kurulmasını istediği için yanlışlıklara, aksaklıklara dikkat edilir ama Hak’tan yansımaları barındıran hususlarda ötekileştirilmez. Hatta Muhammedi yol ve yöntem, öncekilerin yöntemleri (şer’u men kablana) bağlamında Hz. Âdem’den itibaren, temel ilkelerin farklı zaman ve mekanlarda pratiğe aktarılma tarzlarını inceler, nasıl bilimsel modeller geliştirdiklerini bakar ve medeniyet(ler) kurulma süreçlerine dikkat eder. Dönemindeki kadim medeniyetlerle yüzleşmeden kasıt budur: Çünkü insanların; ne yaptığı, ne düşündüğü ve nasıl düşündüğü arasındaki farklara dikkat ederek, içinde yetiştiğimiz kültürün unsurlarının kavramsal bir tahlile tabii tutulması, bilişsel unsurlarının tahlili, bilgi-bilim ve değer ilişkisinin tespitinde büyük önem arz etmektedir.

Bu çerçevede, sosyo-politik bir canlı olarak insan, modern bilgi ve bilim anlayışında “modern” olanın ne olduğunu, bilimsel keşiflerin ve bulguların değerlerinde ne gibi değişiklikler ortaya çıkardığını araştırmaya başlanmıştır. İslam dünyasında oryantalist sömürü sonrasında önemli oranda gerileme yaşanan bilgi, bilim ve felsefe alanında yeniden bir diriliş için S.Nakip el-Attas, İsmail Raci Faruki, Batılı tasavvurları ciddi bir eleştiriye tabii tutarak “Bilginin İslamileştirilmesi” üzerinde çalışmaya başladılar. Bu projede yaşanılan aksaklıklara da dikkat ederek, bir İslam bilim tasavvuru geliştirilmesi üzerinde duran S.Hüseyin Nasr ve gelenekselci akım paradigması oluşmaya başladı. Batılı moderniteye ciddi eleştiriler yönelten Fazlur Rahman farklı çözüm önerilerini gündeme getirdi. [33]

 

II. Yeni Bir Türk-İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Türkistan/Horasan ve Türkiye Birikimini Okumak

11 Eylül 2001 aslında yeni yüzyıl başlangıç tarihidir. Küresel güçler, enerji üretim ve arz merkezlerine, demokrasi insan hakları vb gerekçelerle müdahalelerde bulunmaya başladı. Irak’tan başlayarak (bir zamanlar ipek yolunun güney hattı olan) Afganistan ve Pakistan bölgesine kadar alanda “sürekli bir istikrarsızlık” durumu oluşturuldu. Arap Baharı adıyla başlayan operasyonlarla Orta Doğu bir kan gölüne dönüştü. Önceden “Medeniyetler Arası Savaş” ve “Tarihin Sonu” tezleriyle İslam dünyasına yönelik müdahalelerin alt yapını oluşturmakta kullanıldı. [34]         

Şimdi Müslümanlar Şii-Selefi ayrımı adı altında bir medeniyet içi çatışmaya sürüklenmek üzere. Bu çatışma halinin dışında kalabilmenin yolu Türkiyeli Müslümanlar için Atayurt ve Anayurt birikimini yani Hanefi fıkhı ve özgür iradenin simgesi olan Maturidi akaidini yeniden okumakla mümkün olabilir. Ehli Sünnet’in önemli akımının hal dili olan Ahmed Yesevi ile gönüllere hitap etmesini güncellememiz şarttır.  Bunun felsefi boyutunu ise Farabi’nin İlimlerin Sayımı adlı eserinde yaptığı gibi, Tanrı-Evren ve İnsan ilişkisini açıkladığı gibi bir sunumla yeni bir medeniyet tasavvuru oluşturabiliriz. 

“Batı felsefesi Platon’a düşülen dipnotlar” denilir, biz de Muallim-i Sani Farabi’nin Tanrı’nın evreni niçin yarattığını, insanın varoluş anlamını ilahiyat bağlamında müzakere etmeye başlayabiliriz.  Ardından bu tasavvurun nasıl hayata geçirileceğiyle medeni ilimler (siyaset/fıkıh ve kelam) ilgilenir. Farabi’nin ve diğer Müslüman filozofların ahlak ilmini siyaset ilmi ile birlikte “medeni ilimler” kısmına dâhil etmesi, günümüz siyasal sorunlarına dair etik problemlere çözüm önerileri üretmede etkili olabilir. [35] Atayurt ve Anayurt merkezli yeni bir medeniyet tasavvurunun müspet/doğa bilimleri bölümünü ise Biruni merkezli bir yöntem ile yeniden üretilebilir. [36]

“Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak” adı altında bu medeniyet tasavvurunu oluşturma projemizin, yerli/milli güncel şahsiyetleri olarak Mümtaz Turhan, Nurettin Topçu ve Erol Güngör gibi alimlerimizin yöntemlerini inceliyoruz. Özellikle Topçu’nun Batı materyalist ve pozitivist öğretisinin etkinliğini, Bergson’un sezgi felsefesi ve Blondel’in aksiyon felsefesinden hareketle temellendirmesini önemsiyoruz. Topçu’nun Abdülaziz Bekkine ile de dini/milli/yerli kurguyu yaptığını düşündüğümüz zaman, bu medeniyet tasavvurunun hal dili olan Yesevi yöntem de güncellenmiş olacaktır.  Çünkü Sünni/Hanefi olan Yesevi, bir sufi şair ve mürşid olarak düşünce aksiyonunun temelini Hz. Muhammed (sav) sünnetine bağılılık oluşturur. [37]

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Anadolu merkezli bir öğreti geliştirilmeye çalışıldı.  Mavi/sekuler Anadoluculuk bu coğrafyada öteden beri hâkim olmuş medeniyetleri temel alan bir fikir akımı olarak hala etkisini sürdürmektedir. Türkçü Anadoluculuk, daha çok Türkçülük ve milliyetçilik kavramlarıyla beslenen bir anlayış olarak ortaya çıktı. İslamcı Anadoluculuk, 1939 sonrası dönemde ortaya çıkan bir harekettir. Bunun teorik arka planı Hareket dergisi (1939-49) etrafında gelişen fikirlere Hüseyin Avni Ulaş, Nurettin Topçu öncülük etmiştir. Mekânın manevi gücüne vurgu yaparak mekânın, ırkı millete dönüştürmesinden söz etmişlerdir.

Kendi milli, dini, yerli değerlerine yabancılaşan nesiller özgüvensizlik duygusuna kapılırlar. Buna engel olmak ancak  Anadolu rönesansı, yani bu coğrafyaya  özgü bir ‘‘yeniden doğuş’’ ile mümkün olabilecektir. Topçu, bu bağlamda rönesans’ı insanlığın yaptığı her ‘‘iman hamlesi’’ olarak görür. Çünkü rönesans fiziki dünyayı bilip, oradan metafizik/manevi değerler oluşturmaya yönelik olup, ‘‘kendimize dönüş’’ hareketidir. Bunun için Anadolu’daki bin yıllık İslam tefekkürünü yöntemli bir şekilde inceleyerek bir ilim zihniyeti oluşturmak gerekir.  Görüldüğü üzere İslamcı Anadoluculukta “vatan” fiziksel olduğu kadar, ahlaki değerler sisteminin sınırlarını çizmektedir. Bu değerler, insanlar için önemli bir mekânı vatanlaştırmıştır. [38]           

Görüldüğü üzere, “Aksiyon/Hareket felsefesi” ile “Mekân” yani Anadolu ve manevi gücünü önceleyen bu bakış açısı, bana göre, hem Anadolu’yu yurtlaştıran Horasan ve Yesevi kültürü dediğimiz milli ve dini birikimine hem de insanlığın evrensel felsefi birikimine sahip olarak Anadolu’nun salt sekuler-Batı kültüründen ibaret olduğunu söyleyen akımlara ciddi eleştiriler yöneltir. Velhasıl melami meşrep Horasan alperenleri  İslam’ın Anadolu toprağıyla terkibidir. Sezai Karakoç’un ifadesiyle, Selçuklu ile Müslümanlaşan Anadolu kendini ancak, büyük bir metafizik hamleyle koruyabilir ve büyük bir tarihi oluşla yeniden kurabilirdi. Bunu da 13 y.y itibaren Ahmed Yesevi’nin müridleri olan Horasan alperenleri gerçekleştirdi. Önce Kutbiddin Haydar isimli Türk şeyhi Yesevilik ile Kalenderilik öğretisini uzlaştırarak Haydarilik meşrebini kurmuştur. Bektaşilik teşkil edene de kadar Yesevilik bu öğreti ile temsil edilmiştir. [39]

Anadolu insanına yaşama ümidi ve mücadele gücü verdiler. Halkın yıkılan maneviyatını yükselttiler. Birlik ve beraberliğin sağlanmasında, dayanışma ve direnme gücünün artmasında müspet rol oynadılar. Öte yandan diğer dinlerin mensuplarına karşı da son derece müsamahâlı davrandılar. Onları din değiştirmeye zorlamadılar. Bu insani davranışlarıyla Müslümanlığın Anadolu’da en ücra köşelere kadar yayılmasını ve benimsenmesini sağladılar.[40] Aslında Kafkaslar ve Balkanların İslamlaşması için de benzer bir tespit yapmak mümkündür.[41] Yesevi öğretisiyle yetişen ve Anadolu’da oldukça etkin olan sufilerden birisi de Hacı Bektaş Veli’dir. (1209-1270) Horasan’ın önemli kültür merkezlerinden olan Nişabur’da doğan, eğitimini Yesevi medresesinde ve Hoca Ahmed’in halifelerinden Lokman Perende’nin yanında dergahlarında tamamlamıştır.[42]

Kırk yaşlarındayken Moğol istilası üzerine Anadolu’ya gelmiş, irşad faaliyetlerine burada devam ettirmiştir. Dolayısıyla ne Yesevi’de ne de hacı Bektaş-i Veli’de Şiilik yoktur.  [43] Lokman-ı Perende ile irtibatı yoktur iddialarını[44] analiz ettiğimizde, iki önermeyi de inceleyen Köprülü, Hacı Bektaş’ın Yesevi’nin müritlerinden olma ihtimalini belirtir.  Bu bağlamda Bektaşilik üzerine de ayrıntılı çalışma yapılması, Makalat ile Hikmetleri içeren Divan arasındaki benzerliklere rağmen günümüzdeki Bektaşilik tasavvuru hakkında oldukça sert ve olumsuz ifadeler kullanıldığı üzerinde durulmalıdır. Şimdi Ahmed Yesevi’nin yetiştiği kültürel ortam ve geliştirdiği yöntem ve ortaya koyduğu İslami tutum hakkında bilgilendirmeye geçebiliriz.

 

III. Ahmed Yesevi  ve Yöntemi

Hace-i Türkistan ve/ya Pir-i Türkistan diye anılan Ahmed Yesevi’nin doğum ve ölüm tarihleri üzerinde net bir bilgi yoktur. Bugünkü Kazakistan’ın Çimkent şehrinin doğusunda Sayram kasabasında doğmuştur. Bazı önemli kaynaklarda Yesi olarak zikredilir.[45] Ama hikmetlerinden hareketle yapılan incelemelere göre Sayram daha tutarlıdır. 1085-1095 yılları arasında bir gün doğduğu ve 1166-67 yılında vefat ettiği de iddia edilir. [46] Doğduğu ve vefat ettiği iki yer arasında 157 km uzaklık vardır. Zaten Sayram’ın önemli alimlerinden alan babası Şeyh İbrahim’in vefatı üzerine yedi yaşında Yesi şehrine güçtüler. Bu şehir, Aslan Bab/a denilen arif ve alim insanın etkisi altındaydı.Horasan Melamiliğini temsil eden Arslan Bab/a’ın eğitimiyle epey mesafe alır. Onun vefatı üzerine eğitimi tamamlamak için Buhara medreselerinde İslami ilimleri tahsil etti. [47]

Tahminen 504/1112 yılında tanıştığı Ebu Yakup Yusuf b. Eyyüp b.Yusuf b.el-Hasan b. Vehre el Hamadeni (d.440/1048-v.535/1140) Hanefi fıkhı ile tasavvufu mezceden güzide alimlerden birisiydi. Hacegan silsilesinden olan Yusuf Hamadini’den hem fıkıh dersleri aldı, hem de ona intisap etti.  Hadis, Usul-i fıkıh, hilaf ve nazar ilminde ileri bir derece de alim olan Hamadini, Nizamiye medresesinde eğitim gördü. Ünlü müderris Ebu İshak el-Şirazi’nin (v.467/1083) talebesi oldu. O aynı zamanda Tayfuriyye (Nakşibendi) meşrebine göre hareket eden bir sufiydi. Hocası Ebu Yusuf el-Hamadani, onun da hocası Abudllah el-Ensari (v.1089). Cüneydi Bağdadi’den (v.910) etkilenmiştir. Nizamiye medreselerinde ders veren bu güzide alimin şeyhleri arasında İmam Gazali ve onun mürşidi olan Ebu Ali Farmedi de sayılır.  Farmadi’nin Kuşeyri (465/1072) talebesi olduğunu biliyoruz. [48]

Hikmetlerine bakılınca, Şakik-i Belhi, Bayezid*i Bistami, Şibli, Maruf-i Kerhi gibi mutasavvıfların da etkisi görülmektedir. [49] Hamadeni üzerinden Nakşi silsilesi şöyle sayılır: Hz. Muhammed, Hz. Ebu Bekir (13/64), Selman-ı Farisi (35/665), Kasım b. Muhammed (720), Cafer-i Sadık(148/765), Ebu Yezid Tayfur el-Bistami (216/831), Ebu’l-Hasan Harakani (425/1034) Ebu Ali Farmadi )477/1084) Yusuf Hamadeni. Çünkü Yesevi, Hamadini’nin 3. Halifesi olmuştur. Daha sonra yerini Abdülhalık Gücdüvani’ye bırakıp, Buhara’dan ayrılıp memleketi Yesi’ye dönmüştür. [50] Türk toplumuna özgü bir tarikat olarak Yeseviliği tesis etmiştir. Nakşibendilik ve Necmüddin-i Kübra’nın (1221) kurduğu Kübrevilik tarikatlarıyla birlikte üç sufi yapılanma Atayurt’ta yaygınlaştır.  Hem Kübrevilik hem de Nakşilik kültürüne Yesevilik önemli oranda etki etmiş ve içine nüfuz etmiştir. Bu açıdan bu iki sufi yapı da kendini Yesevilik ile irtibatlandırmıştır. [51]

Yesevi İslamlaşmış bir ortamda hizmet etmesi bir hazırbulunuşluk içinde olması da, etkisini artıran nedenlerden birisidir. Hocası Hamadani’nin bölgede binlerce putperest İslam’a kazandırdığı nakledilmektedir.  Yaklaşık iki buçuk asır öncesinden Hallac-ı Mansur (v.309) bölgede dervişleriyle beş yıllık bir tebliğde bulunduğu bilinmektedir. [52] Sünni geleneğin fıkıh ve itikad anlayışıyla tasavvufu mezcetmesi oldukça önemlidir.  Hem şeriatin ilkelerine sıkı sıkıya bağlıdır, hem de bunları oldukça basit ve sade bir dil ile anlatmayı başarmıştır. [53]  Aslında bu anlamda etkisi uzun süre devam eden ve Türkler tarafından kurulan ilk tarikat Yesevilik’tir denilebilir. Hem Moğol istilası sırasında hem de Sovyetler döneminde yaşanan kırılmalara karşı halkın dini bilincini korumuştur.  Bu açıdan hem Sünni tasavvuru tebliğ hem de dış tehditlere karşı muhafaza görevini görmüştür. Bunu sürekli bir direniş bilinci sağlayarak ve halkı teşkilatlandırarak yapmışlardır. [54]Sufi idealinin ana çizgilerinden birisi Allah’ın kendisine bahşettiği her şeyi fakirlere, dullara, yetimlere gariplere ve ihtiyaç içindeki aile babalarına dağıtmak [55]ilkesini yaşatmaları da halka ulaşmalarına vesile olmuştur.

Yesevilik’in kurumsal bir yapı olarak çıkması Kur’an, Sünnet gibi iki temel ve bunun halka yansıması olan tasavvufun Arslan Baba Melamiliği ile olmuştur.  Temel ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan bu yapıyı “tarikat”  kılan rizayet ve mücadehe, halvet ve (cehri) zikirleri vardır.  Zikr-i erre denilen bu cehri tarz, halvete muhalif olan Hacegan/nakşiyye tarikatına göre daha farklı eğitim metodu izlemiştir. Türkistan’da başlamış ama kısa süre içinde Harezm ve Maveraünnehir’e doğru yayılmıştır. Tarikatın ahkâmı, vacipleri, sünnetleri ve adapları bellidir. Müridin uymaya mecbur olduğu hususlar da nettir. Tabii şeyhlik için gerekli olan şartlar da açıktır. [56] Cehri zikir yaptıkları için Cehriyye de denilen Yesevilik, Munsur Ata, Said Ata, Sufi Muhammed danişment ve Hakim ata ile yayılmıştır.  Bunlar silsile-i meşayıh-ı Türk de denilir. [57] Yesevi, el/devlet, dil/Türkçe ve bel/boy’a sahip çıkmasını, İslamiyet’in temel ilkelerini merkeze alarak halkın anlayıp yaşayabileceği bir şekilde sunmasını, İbn Haldun’un sebep/din ve nesep/soy/ırk bağlarını asabiyeti yani toplumsal birlikteliğini sağlaması bağlamında yorumlayabiliriz. [58]

Genelde tasavvuf ve tarikat denildiği zaman, çoban sürü ve itaat kültürü baskın anlaşılır. Oysa Yesevilik’te asla pasif ve körü körüne bir itaatin gerektirdiği şuursuz, uyuşuk ve bilinçsiz bir tevekkül anlayışı yoktur. Sürekli hayatın içindedirler, rızıklarını alın teriyle kazanırlar. Ziraate özellikle önem verirler. İçinde yaşadıkları toplumun milli adetleri önemserler, halk içinde halkla beraber olmayı öncelerler. [59]Hem fetihlerde hem de fetih sonrası İslamlaşmayı sağlamaları da bu aktif yapılarına borçludurlar. Siyaseten dönemin Karahanlı Satuk Buğra Han (893-955) ve kendi çağdaşı olan Buğra Tekin Arslan Kara Hakan el-gazi (1034/1047) bağlılığını beyitlerinde açıklar. Yani mevcut siyasal düzene bağlılığı ve toplumsal hayata olan katkılarının yanı sıra, dış tehlikelere karşıda gösterdikleri direnişi ve halkı teşkilatlandırmada da son derece işlevseldir. [60] Kanatime göre bu durum Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı merkezli bir direniş kültürüne sahip olduklarını göstermektedir. [61] Bu anlamda Yesevi, iman, irşad ve düşünce adamıdır.  Halk kütlelerinin pratik olarak eğitimini üstlenmiş, bunu kendisine görev bilmiş Sünni mutasavvıf bir alimdir. [62]           

Göçer Türk topluluklarına fıkhı ve itikadi hususların basit ve sade bir dil ile anlatılmasını tercih etmiş ve bu nedenle de oldukça kabul görmüştür.  Diğer bir ifadeyle İslamiyet, tasavvuf ve milli kültür bir bütün olarak sunulmuştur. Bu açıdan hikmetler hak ve hakikati anlatmak için bir vasıtadır. Büyük ölçüde öğretici/didaktik bir özellik taşımaktadırlar.[63] Bu husus yaygınlaşmasına neden olmuştur ama kesinlikle edebi olmadığı anlamına gelmez. Tersine kelam/akaid ve fıkıh/muamelat tartışmalarının ayrıntılarına girmeden neyin nasıl olduğunu belirten ve doğrudan vicdanlara hitap eden sade bir dil kullanımı talim ve terbiye irtibatının güçlülüğünü göstermektedir. Ayrıca temel iman esaslarını kelam ve felsefenin ayrıntılı incelemeleri ve anlaşılması zor ifadeleri yerine, sade ve basit bir dil ile anlatmak büyük bir yetenek olsa gerektir. [64] Nitekim Yunus Emre onun hikmet tarzı meyvelerini “ilahi” adıyla Anadolu’da yaygınlaştırmıştır.[65]  Özellikle İslam Felsefesinin amacının dünyada tahsilu’s-saade; ahirette ise saadetu’l-kusva olarak nitelendirilmesini anlatırken Yunus Emre’nin şu şiirini kullanırdım:

“Eğer beni öldüreler,

 külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni”[66]

Bu şiirinin  Yesevi’de  söylenişi ise şöyledir: [67]

  “Külüm göğe savuralar.

   Toprağım anda çağıra. 

   Bana seni gerek seni

 

   Cennet cennet dedikleri.

   Birkaç köşkle birkaç huri

   İsteyene ver anları. 

   Bana seni gerek seni

 

Görüldüğü üzere, Yesevi ve Yunus Emre’nin en büyük özellikleri metafizik değerleri sade ve anlaşılabilir bir dil ile halka anlatmalarıdır. Dolayısıyla Yesevi’nin Divan’ının estetik değerden yoksun diye nitelemek tutarlı değildir.  Onun yol ve yöntemini takip eden sonraki mutasavvıf şairlere bakıldığı zaman etkisinin büyüklüğü ortaya çıkar.[68]

 

Yesevi Öğreti ve Bireysel Diriliş

Bu anlamda Yesevi gelenek her daim bireyi önceler, bu açıdan “Divan-ı hikmet, ferdi bir ahlak mecmuasıdır.” der, Fuat Köprülü. Bundan kasıt, aslında bütün tasavvufi eğitimin ferdi hayata yönelik olmasını da düşünmek gerekir. İnsanın zihni ve ruhi yapısını berraklaştırmak esastır. [69] Hesap sormak değil, hesap vermek üzerine kuruludur; iman, İslam ve ihsanı, şeriat tarikat ve hakikat şeklinde bireysel yaşama aktarmayı söyler. Halk inçinde her daim Hakk ile beraberliğini vurgular. Bir kavmin kendini değiştirmediği sürece, Mevla’nın ‘’onların durumunu değiştirmeyeceği” (Rad/11) ilkesinin bireyden başlayarak, topluma ve devlete yönelik değişim ve dönüşümün mümkün olacağını düşünüyoruz. Bunun Hadis-i şerifteki karşılığı iman, İslam ve ihsan kavramlarını, açık bir şekilde bize gösteren, teori(iman) ile pratik(İslam) uyumunu sağlayanın ihsan mertebesine ulaşacağını gösteren Cibril hadisidir. Bunun bir diğer ifadesi, ilme’l-yakin (teorik bilgilenme, alim) ayne’l-yakin (abid/zahid, uygulama) ve hakka’l-yakin’dir. Felsefi dildeki karşılığı ise Hakk’ın ve Hayr’ın bilgisine sahip olmaktır.  Bu bilgiye sahip olan ise “Muhsini Duruş ve Tutuma Sahip” olandır.[70]

Velhasıl Yesevi geleneğinin tecdid projesi aşağıdan yukarıyadır, birey, aile ve topluma yöneliktir.  İşte selefi zihniyetin ve/ya siyasal İslam ile hareket ettiğini söyleyen birimlerin öncelikle karşılarında hedef olarak Hanefi-Maturidi öğretiyi ve Yesevi geleneğini bunları içselleştiren alperen zihniyetini ve “Hakkın ve Hayr’ın Bilgisine Sahip”  olanların “Muhsini duruşunu” görmeleri bu nedenden dolayıdır.

 

SONUÇ:

Dini-ahlaki ilkelerin temel hedefi;  insanlara huzurlu, mutlu, (maddi ve manevi-sosyal açıdan) müreffeh bir ortam sağlamayı hedefler. Döneminde kısa sürede kendine özgü bir bilgi, bilim ve medeniyet tasavvuru oluşturup hayata geçiren Hz. Muhammed(sav) yol ve yöntemini “yaşayan sünnet” haline getirmesi, sonra bunu yitirmemiz, yeniden bul(a)mayacağımız anlamına gelmez.

İslam dünyasının içinde yaşadığı sosyo-ekonomik tarihini iyi incelediğimiz zaman Hanefi fıkhı, Maturidi Akaidi, Ahmed Yesevi’nin hal diliyle manevi/tinsel ilimlerle evrenin ve insanın niçin yaratıldığı; Biruni gibi alimlerin yöntemleriyle de pozitif ilimlerle evrenin dilinin mahiyetini, Farabi gibi alimlerin yaptığı gibi erdemli/medeni bir yönetimin (ahlak/fıkıh/kelam) tarzını yeniden ortaya koyabilecek yeni bir medeniyet tasavvuru oluşturabiliriz. Böylece dünyada mutluluğun elde edilmesi mümkün olacaktır; bunu elde edebilen birisi, ahrette saadetu’l-kusva’ya zaten erişecektir. Yesevi’nin ilah-i rızayı talep etmesi ve “bana sana gerek seni demesi” buna işarettir.

 

KAYNAKÇA

  • Akar Metin, “Osmanlılarda Yesevilik” , Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Aşık, Nevzat  “Yesevi Hikmetlerine Kaynaklık Eden Hadislerin Değerlendirilmesi ve Sünnet Kültürünün Hikmetlere Tesiri”,Ahmed-i Yesevi, Hayatı ve Eserleri,  Seha Neşriyat, İstanbul.1996
  • Bayram Mikail, “Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Hace Ahmed-i Yesevi’nin Rolü”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996
  • Bilgin Orhan, “Ahmed-i Yesevi’nin Devlet Anlayışı”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Ethem Cebecioğlu, “Hoca Ahmed-i Yesevi” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Cantürk, Mehmet “Doğu Türkistandaki Tasavvuf ve Hoca Ahmed Yesevi”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993
  • Celik Mehmet, “Ahmed Yesevi’nin Tebliğ Metodu” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993 Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Çoşan M. Esad, “Takriz”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996
  • Cunbur, Müjgan “Ahmed Yesevi’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Müjgan Cunbur, “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Ahmed Yesevi” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Dalgalı Fatih (yay.haz), Hoca Ahmed Yesevi ve Osmanlı Devletinin Teşekkülünde Yesevilik, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yay. 2013
  • Demirci, Mehmet Ahmed Yesevi’den Yunus Emre’ye” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu,26-29 Mayıs 1993,
  • Eraslan Kemal:”Hacegan” maddesi TDVİA İstanbul., 1992, c.I,
  • ——— Ahmed-i Yesevi,  Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,
  • Farabi, Ebu Nasr, İhsau’l-ulum, (İlimlerin Sayımı) çev. A.Ateş, Ankara.1986
  • ———- es-Siyasetü’l-Medeniyye veya Mebadiü’l-Mevcudat, çev.M. S.Aydın, A.Şener, M.R.Ayas,, Büyüyen Ay yay. İstanbul. 2012
  • Göğe Bakan Göknur, “Türk Hakimiyetlerinin Zaaf Dönemlerinde Tarikatların Birleştirici Rolü ve Yesevilik”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Haldun b. Muhammed b. Abdurrahman Mukaddime, çev. Z.Kadiri Ugan, İstanbul. 1990, c.1
  • Hodgson, M.G.S. İslam’ın Serüveni:Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, Entelelektüel Gelenekler Arasında Olgunlaşma ve Diyalog, çev. B. Çetinkaya, M. Şeviker, yay. hz. M.Karabaşoğlu, İz yay. İstanbul.1993
  • Kafalı Mustafa, “Ahmet Yesevi, Yaşadığı Devir ve Onu Yetiştiren Çevre” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Karacasu Barış, “Mavi Kemalizm: Türk Humanizmi ve Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, İletişim yay. cilt. 12, İstanbul.2009
  • Kindi, İlk Felsefe Üzerine, Kitab Fi Felsefeti’l-Ula, Kindi: Felsefi Risaleler, çev. M.Kaya, İz yay. İstanbul.1994
  • Konukçu Enver, “Sayram ve Yesi”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Köprülü, Fuat Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, DİB, Ankara, 1991
  • Kubat, Mehmet ” Selefi Perspektifin Tarihselliği “ İslami Araştırmalar Dergisi,cilt.17, sayı:3, 2004 
  • Kurt Yılmaz, “Hoca Ahmed Yesevi’nin Rum Eyaletindeki Zaviye Kurucuları Üzerindeki Etkileri”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Kutlu, Sönmez “Mezhepler ve Geçmişte Geleceği Kurma İdeolojisi Olarak Selefilik” 2023 Dergisisayı:143, 2013
  • Küçük, Sabahattin “Divan-ı Hikmet’de İnsan Eğitimi” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • Meier, Frit “Sufilik ve İslam Kültürünün Sona Erişi” çev. Ahmed Arslan, “İbn Sina ve Spinoza’da Felsefe-Din ilişkileri”, İslam Felsefesi Üzerine, Bilgi Üniv.yay. İstanbul.2013
  • Ocak, Ahmet Yaşar “Anadolu Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi,ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • ———— Ahmed Yesevi ve Türk Müslümanlığı” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • ————– Türk Dünyasında Ahmed Yesevi Yesevilik Kültürünün Yayılışı: Bir Sufi Kültürünün Yeniden Güncelleşmesi”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Ocak, Ahmet, Nizamiye Medreseleri Geleneği ve Yesevilik”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu 26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay
  • el-Oşi Ebu Hasen Siracüddin Ali b. Osman, “Emali ve (Aliyü’l-Kari) Şerhi, çeviri. Şahver Çelikoğlu, Marifet yayınevi, İstanbul.2011
  • Özcan, Hanefi İlk Müslüman Türk Devletlerinde “Düşünce”, Türkler Ansiklopedisi, c.5, Yeni Türkiye yayınları, Ankara.2002
  • Öztürk Yaşar Nuri, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,
  • Öztürk, Mürsel, Ahmed Yesevi-Hacı Bektaş-ı veli ve Yunus Emre Zinciri, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Ayhan Pala, Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”, Yesevilik Bilgisi,ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Razavi, Mehdi Emin “Modern Dünyanın Meydan Okumaları ve Geleneksel İslam: Ontolojik Bir Analiz”, çev.  Mevlüt, Uyanık,Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu  Fecr. Yay. Ankara. 2012
  •  Tatcı Mustafa, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı  veli ve Yunus Emre’de Dört Kapı-Kırk Makam”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Togan,Zeki Velidi “Yeseviliğe Dair Bazı Yeni Malumat” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Topaloğlu, Bekir, Kelam İlmi, Giriş,  Damla yay. İstanbul.2002
  • Tosun Necdet, Ahmed Yesevi(ed) AYÜ, Ankara.2016
  • ———- Türkistan Dervişlerinden Yadigar: Orta Asya Türkçesiyle Yazılmış Tasavvufi Eserler, insan yay. 2011
  • Uyanık, Mevlüt Sivil İtaatsizlik ve Dini Değerler, Elis yay. Ankara.2010
  • ————- İslam Siyaset Felsefesinde Sivil İtaatsizlik, Hasan el-Basri Örneği, Otorite yay. 3.baskı. İstanbul.2014
  • ———“İslami Uyanışın Bilgisel Zemini”, Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu,edit: M.Uyanık. Fecr yay. Ankara.2011, 2. Baskı.
  • ————–  “Arap Baharının Mezhepçilik ve Kabilecilik Bağlamında Analizi”, Eski ve Yeni Dergisi, sayı:25, 2012, ss. 84-93; “Arap Dünyasında Dönüşümler: Yemen”, Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, yıl 5, sayı.18, 2011/3, Ankara. Memur Sen, ss. 28-42;
  • ————“Medeniyet İçi Savaş mı? “http://www.haber10.com/yazar/prof_mevlut_uyanik/medeniyet_ici_savas_mi-41212(erişim.26.Eylül.2013)
  • ————-  İslam Bilgi Felsefesinde Kalbin Anlaması-Gazzali ve Mevlana Örneği- Genişletilmiş 2. Baskı. Ankara.2016
  • ————- İslam İnanç İlkeleri, Ankara.1997
  • ————— Felsefi Düşünceye Çağrı, Elis yayınevi. Ankara. 2013
  • ————– Bilginin İslamileştirilmesi ve Çağdaş İslam DüşüncesiAnkara Okulu yayınları, Ankara. 2014
  • ————— Medeniyetler Arası Çatışma Tezlerinin Analizi, Medeniyetler ittifakı ve Türkiye’nin Katkısı, Muhafazakar DüşünceMedeniyet özel sayısı: 21-22,  ww.medeniyetmektebi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=41351
  • ————  “Yitik Medeniyetimizin İzlerini Takip Ederek Yeniden Diriltmek” “Diyanet Aylık Dergi, Şubat 2016, sayı:302
  • ———–  “Yeni bir İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Hoca Ahmed Yesevi ve Yönteminin Önemi”;http://www.haber10.com/yazar/prof_mevlut_uyanik/yeni_bir_islam_medeniyeti_tasavvuru_icin_hoca_ahmed_yesevi_ve_yonteminin_onemi-615212 07 Şubat 2016;   http://www.maturidiyeseviotagi.com/yeni-bir-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-hoca-ahmed-yesevi-ve-yonteminin-onemi/; 03 Şubat 2016 Çarşamba 23:29; http://www.anahaberyorum.com/yeni-bir-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-ehl-i-sunnet-ogretilerini-yeniden-okumak-haberi, 03 Şubat 2013
  • ————- “Fikirlerle Hadiselerin Coğrafya ile irtibatı: Hadari-Özgürlükçü Söylem Maturidilik,”http://www.haberlotus.com/2014/06/18/hadari-ozgurlukcu-soylem-maturidilik/#.VwYCSZyLQdU, (erişim. Haz.18,2014)
  • ————“Din ve Riyaset Arasındaki Çizgi”http://www.haberlotus.com/2014/06/19/din-ve-riyaset-arasindaki-cizgi/;(erişim. Haz.19,2014)
  • ———– “İslam Dünyasındaki Sürekli İstikrarsızlık Durumu ve Neo-Selefi Söylem”http://www.haberlotus.com/2014/06/22/islam-dunyasindaki-surekli-istikrarsizlik-durumu-ve-neo-selefi-soylem/#.VwYCPpyLQdU(erişim. Haz.22,2014)
  • ———— “Yeni Selefilik Tehlikesine Karşı Hanefi Maturidi Gelenek Niçin Öncelenmelidir?” ;http://www.haberlotus.com/2014/06/13/yeni-selefilik-tehlikesine-karsi-hanefi-maturidi-gelenek-nicin-oncelenmelidir/#.VwYCS5yLQdU (erişim. Haz.13,2014);
  • —————- “Mısır ve Türkiye, Oyundan Çıkarılıyor; Selefi Söylem Daha Yaygınlaşacak!”; http://www.haberlotus.com/2014/06/27/misir-ve-turkiye-oyundan-cikariliyor-selefi-soylem-daha-yayginlasacak/#.VwYCO5yLQdU(Erişim.Haz.27.2014);
  • —————– “Bir Korku ve Şiddet Simgesi Olarak IŞİD ve Horasan Örgütleri”; http://www.haberlotus.com/2014/10/03/bir-korku-ve-siddet-simgesi-olarak-isid-ve-horasan-orgutleri/#.VwYCNJyLQdU; (Erişim. Ekim.3, 2014)
  • ———— “Din Hegomonik Bir Siyasetin Aracı Olamaz”” İslam ve Şiddet,(der.:M. Türköne,  Ufuk yay. İstanbul. 2007
  • ——— “ İslam, Demokrasi ve Şiddet Bağlamında Kökten(Din)cilik Kavramının Tahlili,”  http://www.haberlotus.com/?author=28&paged=4; (Erişim:Ocak 21,2012)
  • ————–“Gençlerimizin Din-Kültür Ve Kimlik İlişkisini Kurgulamasında Peygamberimizin “Bir Sosyal Model “ Olarak Sunumu” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sünnet’in Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü”(11-12 Mayıs 2007) Konya ilahiyat Fakültesi Derneği yayını, Konya.2008,
  • ———— “Bir Felsefecinin Diliyle “Hakikat”in Nihai Temsilcisi Olarak Peygamberimiz”http://www.haberlotus.com/2013/09/10/bir-felsefecinin-diliyle-hakikatin-nihai-temsilcisi-olarak-peygamberimiz/#.VwYCVJyLQdU; (Erişim.Eylül 10, 2013)
  • —————– “Günümüz İslam Düşüncesinde Tarihsellik ve Evrensellik Sorunu”  Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, edit: M.Uyanık K.Hamdi Okur ile beraber;  Fecr yay. Ankara.2011, 2. Baskı.
  • ————– “Gelenek(sel)ci Akım ve İlerleme Düşüncesi, Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında Din”, Hece yayınevi, Editör: Samil Öçal, Cevat Özyürt. Ankara. 2014
  • —————— “İslami İlim Kavramsallaştırması”, İslamiyat.Cilt.6, Sayı.4.2003
  • ———— “Küreselleşme Olgusu ve İpek Yolunun Yeniden Diriliş Projesi”, Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi18-19 sayı (2013)
  • —————- “Aksiyon/Hareket Felsefesi Olarak Anadoluculuk ve Nurettin Topçu”;http://www.haberlotus.com/2015/09/07/aksiyon-felsefesi-olarak-anadoluculuk-ve-nurettin-topcu/#.VhOiIOztmkoEyl 7, 2015 /
  • Tekin, Ahmet; Hacı Bektaş Veli: Makalat, Önsöz, Türkiye Sağlık İş Sendikası yay. Ankara.2002
  • Türer, Osman “Türk Dünyasında İslam’ın Yerleşmesi ve Muhafazasında Sufi Tarikatlar ve Yesevi’nin Rolü” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Uyanık, Mevlüt; Aygün Akyol, “Hakkın ve Hayrın Bilgisine Sahip olmak, Muhsini Tavır- Cibril Hadisinin İslam Ahlak Felsefesi Bağlamında Değerlendirilmesi”, İnsani Değerlerin Yeniden İnşası SempozyumuErzurum.2015, cilt.1
  • Yazıcı Nesimi, “Hoca Ahmed Yesevi döneminde Türk-İslam Kültürünün Oluşum ve Gelişimi Üzerine Bazı Düşünceler”, Yesevilik Bilgisied.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000
  • Yesevi, Hoca Ahmet; Ahmed; Fakr-Name; (Yesevi’nin Fakr-Namesi) yay.haz. Kemal Eraslan, AYÜ, Ankara.2016
  • Yıldırım, Emre Modern Cumhuriyetin Kimlik Arayışları: Kayıp Kimliğin Peşinde Mavi Anadoluculuk Hareketi; İÜ SBE, Basılmamış doktora tezi İstanbul, 2012
  • Yüce, Kemal “Ahmed-i Yesevi’nin Halifesi Sarı Saltuk”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s.281

 

 

* Prof. Dr; Hitit Üniversitesi, (Çorum) İlahiyat Fakültesi [email protected]; Bu metin Uluslararası Hoca Ahmed Yesevi Sempozyumu (Ankara, 28-30, Nisan 2016) sunulan bildirinin yeniden düzenlenmiş halidir. 

 

[1] Mevlüt Uyanık, “İslami Uyanışın Bilgisel Zemini”, Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, edit: M.Uyanık. Fecr yay. Ankara.2011, 2. Baskı. S.238 vd; http://www.haberlotus.com/2014/06/22/islam-dunyasindaki-surekli-istikrarsizlik-durumu-ve-neo-selefi-soylem/#.VIv9mNKsV1Y

[2] Mevlüt Uyanık,  “Arap Baharının Mezhepçilik ve Kabilecilik Bağlamında Analizi”, Eski ve Yeni Dergisi, sayı:25, 2012, ss. 84-93; “Arap Dünyasında Dönüşümler: Yemen”, Kamu’da Sosyal Politika Dergisi, yıl 5, sayı.18, 2011/3, Ankara. Memur Sen, ss. 28-42; a.mlf, “Medeniyet İçi Savaş mı?” http://www.haber10.com/yazar/prof_mevlut_uyanik/medeniyet_ici_savas_mi-41212 (erişim.26.Eylül.2013)

[3] Ankara’da 14 Şubat 2016 tarihinde Kızılay ve Askeri bölgeye yakın yerde; 14 Mart 2016 tarihinde Kızılay’ Güvenpark da; 19 Mart İstanbul istiklal caddesinde patlamalar oldu. Geçen yıl da 10 Ekim 2015 Ankara’da patlamalar olmuştu. Türkiye Tarihinin en kanlı olayında 95 kişi hayatını kaybetmişti. Son saldırılarla birlikte Ankara, Bağdat sonrasında dünyanın 2. Terör başkenti olarak anılmaya başlandı. http://www.kamusaati.com/gundem/ankara-da-siddetli-patlama-patlamada-son-durum-siddetli-patlama-bomba-yuklu-aracla-yapildi-kac-olu-var-h6015.htmlhttp://www.haberedevam.com/gundem/Ankara-da-patlama-SON-DAKIKA-Ankara-Kizilay-da-17-Subat-2016-patlama-Kac-kisi-oldu–1176.html;http://www.hurriyet.com.tr/son-dakika-istanbul-istiklal-caddesinde-patlama-meydana-geldi-40071967http://www.diken.com.tr/ankarada-baris-mitingi-oncesi-patlama/ 

[4] İslam tarihini analitik bir şekilde inceleyen kişinin hicri 3 asra kadar olan Selefi öğreti ile günümüzde sunulan siyasi/itikadi model  arasında irtibat kurması oldukça zordur. Çünkü Selefiye önceleri bir ekol/fırka olmaktan ziyade erken dönem anlayışını muhafaza etmeye çalışan bir söylemdi. Mezhepleşme süreci h.2 asrın ortalarından itibaren başlamış, Ahmed b. Hanbel ile billurlaşmış, İbn Teymiye ve İbn Kayyim el-Cevziye (ö.751) ile sistemleşmiştir. Oysa Muhammed b. Abdilvehhab’ın öğretisi bu yolu takip etme iddiasına rağmen aşırı yorumlarla tam bir fanatizme dönüşmüştür. Bu nedenle Vehhabi öğretinin selefilik diye sunduğu model ile “selef-i salihin” arasında bir özdeşlik kurulması imkânsızdır. Burada dikkat edilecek husus, İslam akaidinin teşekkül dönemlerini dikkate almadan[4] sahabe ve tabiun yöntemini takip ediyoruz diye oluşturulan (neo) Selefi öğreti, islam dünyasının Tevhid/akaid tasavvurunun tek temsilcisi olduğunu iddia etmektedir.  İşid, Taliban gibi örgütlerin İslam ve selefi düşünce adına yaptığı eylemler ise “İslamfobia^yı besleyen unsurlara dönüştü. Sönmez Kutlu, “Mezhepler ve Geçmişte Geleceği Kurma İdeolojisi Olarak Selefilik” 2023 Dergisi sayı:143, 2013, Selefilik özel sayısı, s.9; Mehmet Kubat, ” Selefi Perspektifin Tarihselliği “ İslami Araştırmalar Dergisi, cilt.17, sayı:3, 2004,s.235-239; Akaid ilminin geçirdiği aşamalar için bkz Ebu Hasen Siracüddin Ali b. Osman el-Oşi, “Emali ve (Aliyü’l-Kari) Şerhi, çeviri. Şahver Çelikoğlu, Marifet yayınevi, İstanbul.2011, Giriş, s.17 vd; .  Topaloğlu, Bekir, Kelam İlmi, Giriş,  Damla yay. İstanbul.2002, s.19 vd, 44, 113 vd

[5]  Mevlüt Uyanık, “Yitik Medeniyetimizin İzlerini Takip Ederek Yeniden Diriltmek “Diyanet Aylık Dergi, Şubat 2016, sayı:302, ss.26-29; Yeni bir İslam Medeniyeti Tasavvuru İçin Hoca Ahmed Yesevi ve Yönteminin Önemi;http://www.haber10.com/yazar/prof_mevlut_uyanik/yeni_bir_islam_medeniyeti_tasavvuru_icin_hoca_ahmed_yesevi_ve_yonteminin_onemi-615212 07 Şubat 2016;   http://www.maturidiyeseviotagi.com/yeni-bir-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-hoca-ahmed-yesevi-ve-yonteminin-onemi/; 03 Şubat 2016 Çarşamba 23:29; http://www.anahaberyorum.com/yeni-bir-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-ehl-i-sunnet-ogretilerini-yeniden-okumak-haberi, 03 Şubat 2013

[6]  Fuat Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, DİB, Ankara, 1991,s.1-2; Ahmet Yaşar Ocak, “Anadolu Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.465 vd; Yaşar Nuri Öztürk, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s.270-271; Ayhan Pala, Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”, Yesevilik Bilgisi içinde, s. 294-297

[7] Köprülü, Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 18-19; Mehmet Celik, “Ahmed Yesevi’nin Tebliğ Metodu” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, s.81 vd

[8].Köprülü İlk Mutasavvıflar adlı eserinden sonra İslam Ansiklopedisi için yazdığı maddede daha realist bir tutum takınmış ve Türk Müslümanlığı ile Ahmed-i Yesevi’yi özdeşleştirmiştir. Ahmet Yaşar Ocak, “Ahmed Yesevi ve Türk Müslümanlığı” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s,177-179

[9] Ocak, agm, s.180

[10] Hoca Ahmed Yesevi diye anılır ama buradaki Hoca terimiyle günlük anlam kast edilmez.  Havace gibi yazılır, ama vav okunmaz, hı harfinin özel telaffuzunu gösterir. Hace soylu kimselere verilen hüdevandigar, hünkar gibi bir ünvandır.  Baba tarafından peygamber efendimize ulaştığı iddia edilen silsilesine de gönderme yapılır.  Hacegan veya hacegan Hanedanı İmam Muhammed b. Ali neslinen gelenlere denilir. Ahmed Yesevi’de bu silsileye bağlı olduğu için Hace Ahmed, Kul Hace Ahmed gibi sıfatlarla da anılmaktadır.  Yesevi ise nisbet ismidir.  Nereye mensup olduğunu, yetiştidiği yeri gösteren bir kelimedir.  Bu ism-i nisbet sıfattır. İsme sıfat tamlaması şeklinde bağlanır. Bu açıdan Farscası “Ahmed-i Yesevi”; Türkçesi “Yesili Ahmed” denilir. Bkz. M. Esad Çoşan, “Takriz”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996, s.39-40, 46; M. Serhan Tayşi, “Ahmed-i Yesevi”, aynı eser içinde, s.51-55; Kemal Eraslan:.”Hacegan” maddesi TDVİA İstanbul., 1992, c.I, s.160

[11] Hoca Ahmet Yesevi, Fakr-Name; (Yesevi’nin Fakr-Namesi) yay.haz. Kemal Eraslan, AYÜ, Ankara.2016, s.5-6; Necdet Tosun, Ahmed Yesevi (ed) AYÜ, Ankara.2016, s.12,23-24

Mikail Bayram, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında Hace Ahmed-i Yesevi’nin Rolü, Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996, s.534-535

[12] Kindi, İlk Felsefe Üzerine, Kitab Fi Felsefeti’l-Ula, Kindi:Felsefi Risaleler, çev. M.Kaya, İz yay. İstanbul.1994,s.1-2

[13] Kindi, age, s. 2

[14] Mevlüt Uyanık, “Fikirlerle Hadiselerin Coğrafya ile irtibatı: Hadari-Özgürlükçü Söylem Maturidilik”, http://www.haberlotus.com/2014/06/18/hadari-ozgurlukcu-soylem-maturidilik/#.VwYCSZyLQdU, (erişim. Haz.18,2014) “Din ve Riyaset Arasındaki Çizgi”; http://www.haberlotus.com/2014/06/19/din-ve-riyaset-arasindaki-cizgi/;(erişim. Haz.19,2014); “İslam Dünyasındaki Sürekli İstikrarsızlık Durumu ve Neo-Selefi Söylem” http://www.haberlotus.com/2014/06/22/islam-dunyasindaki-surekli-istikrarsizlik-durumu-ve-neo-selefi-soylem/#.VwYCPpyLQdU (erişim. Haz.22,2014) “Yeni Selefilik Tehlikesine Karşı Hanefi Maturidi Gelenek Niçin Öncelenmelidir?” ;http://www.haberlotus.com/2014/06/13/yeni-selefilik-tehlikesine-karsi-hanefi-maturidi-gelenek-nicin-oncelenmelidir/#.VwYCS5yLQdU (erişim. Haz.13,2014); Mısır ve Türkiye, Oyundan Çıkarılıyor; Selefi Söylem Daha Yaygınlaşacak!;http://www.haberlotus.com/2014/06/27/misir-ve-turkiye-oyundan-cikariliyor-selefi-soylem-daha-yayginlasacak/#.VwYCO5yLQdU (Erişim.Haz.27.2014); Bir Korku ve Şiddet Simgesi Olarak IŞİD ve Horasan Örgütleri;http://www.haberlotus.com/2014/10/03/bir-korku-ve-siddet-simgesi-olarak-isid-ve-horasan-orgutleri/#.VwYCNJyLQdU ; (Erişim. Ekim.3, 2014)

[15] Ahmet Yaşar Ocak, agm, s.182-183, aynı yazar: “Türk Dünyasında Ahmed Yesevi Yesevilik Kültürünün Yayılışı: Bir Sufi Kültürünün Yeniden Güncelleşmesi”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.451 vd

[16] Uyanık, Mevlüt Din Hegomonik Bir Siyasetin Aracı Olamaz” İslam ve Şiddet, (derl: M.Türköne,  Ufuk yay. İstanbul. 2007. s.43 vd; Uyanık, Mevlüt, İslam, Demokrasi ve Şiddet Bağlamında Kökten(Din)cilik Kavramının Tahlilihttp://www.haberlotus.com/?author=28&paged=4;

[17] Orhan Bilgin, “Ahmed-i Yesevi’nin Devlet Anlayışı”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993. Kayseri, Erciyes Üniv. Yay. S.45; Fatih Dalgalı (yay.haz), Hoca Ahmed Yesevi ve Osmanlı Devletinin Teşekkülünde Yesevilik, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi yay. 2013, s.18-19, 1279 yılında Anadolu’dan geçen Marco Polo, bölgeyi Turkmenia diye anar. S.20; Müjgan Cunbur, “Ahmed Yesevi’nin Ahi ve Gazileriyle Anadolu’nun Türkleşmesindeki Yeri”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu,, s.63-68; A Çetin Ertürk, “Türklerin İslam’ı algılayış ve Uygulayışında Hoca Ahmet Yesevi’nin Rolü”, s.119 vd; Göknur GöğeBakan, “Türk Hakimiyetlerinin Zaaf Dönemlerinde Tarikatların Birleştirici Rolü ve Yesevilik”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, s.153-157; Mustafa Kafalı, bel kavramını arapça hudud yani sınırlar olarak anlar. Bkz. “Ahmet Yesevi, Yaşadığı Devir ve Onu Yetiştiren Çevre”, aynı sempozyum içinde, s.167-168

[18] Tosun; age, s.73

[19] Mevlüt Uyanık, “İslam, Demokrasi ve Şiddet Bağlamında Kökten(Din)cilik Kavramının Tahlili”; http://www.haberlotus.com/2012/01/21/islam-demokrasi-ve-siddet-baglaminda-koktendincilik-kavraminin-tahlili/#.VwYMbJyLQdU, (Erişim:Ocak 21,2012) 

[20] UYANIK Mevlüt, “Gençlerimizin Din-Kültür Ve Kimlik İlişkisini Kurgulamasında Peygamberimizin “Bir Sosyal Model “ Olarak Sunumu” Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Sünnet’in Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü” (11-12 Mayıs 2007) Konya ilahiyat Fakültesi Derneği yayını, Konya.2008, ss.77-101; Bir Felsefecinin Diliyle “Hakikat”in Nihai Temsilcisi Olarak Peygamberimiz

http://www.haberlotus.com/2013/09/10/bir-felsefecinin-diliyle-hakikatin-nihai-temsilcisi-olarak-peygamberimiz/#.VwYCVJyLQdU; (Erişim.Eylül 10, 2013)

[21] Mevlüt Uyanık, “Günümüz İslam Düşüncesinde Tarihsellik ve Evrensellik Sorunu”  Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, edit: M.Uyanık. Fecr yay. Ankara.2011, 2. Baskı. S.133-179

[22]  Mevlüt Uyanık, “Küreselleşme Olgusu ve İpek Yolunun Yeniden Diriliş Projesi”, Kırgızistan Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 18-19 sayı (2013), ss.104-131https://www.academia.edu/3739059/K%C3%9CRESELLE%C5%9EME_OLGUSU_ve_%C4%B0PEK_YOLUNUN_YEN%C4%B0DEN_D%C4%B0R%C4%B0L%C4%B0%C5%9E_PROJES%C4%B0http://yarindergisi2007.blogspot.com.tr/2007/05/trkmenlerin-birlik-ve-yeniden-dirili.html

[23] Mevlüt Uyanık, Aygün Akyol, “Hakkın ve Hayrın Bilgisine Sahip olmak, Muhsini Tavır- Cibril Hadisinin İslam Ahlak Felsefesi Bağlamında Değerlendirilmesi”, İnsani Değerlerin Yeniden İnşası Sempozyumu Erzurum.2015, cilt.1, s.89-111

[24] Ayhan Pala, Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”,s.294 vd

[25] Ahmet Yaşar Ocak, “Ahmed-i Yesevi ve Türk Halk Müslümanlığı” Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996,581-587, aynı makalenin genişletilmiş şekli, Yesevilik Bilgisi içinde, s.178-1180

[26]  Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 126-142;Zeki Velidi Togan, “Yeseviliğe Dair Bazı Yeni Malumat” Yesevilik Bilgisi içinde, s.267

[27]UYANIK Mevlüt,  İslam Bilgi Felsefesinde Kalbin Anlaması-Gazzali ve Mevlana Örneği-  Genişletilmiş 2. Baskı. Ankara.2016, s.99-106, 117-132; İbn Sina, Makamatü’l Arifin ve Ariflerin Olağan Üstü Halleri’’ İşaretler ve Tembihler, çev.: Ali Durusoy, Muhittin Macit, Ekrem Demirli, Litera Yay. s.180;  İbn Sina, Ariflerin ve Olağanüstü Hadiselerin Sırları, , Şerh: Fahreddin Razi Çev. Ömer TÜRKER, Hayy kitap, 3. Baskı, İstanbul 2013; Esra Fırat, ibn Sina’nın Makamatü’l-Arifin risalesini Cibril hadisi bağlamında okumak adlı bitirme tezine bakılabilir. Çorum.2015. 

[28] UYANIK Mevlüt,  İslam İnanç İlkeleri, Ankara.1997, s.9-10, Mahmut Şeltut ve Hamdi Yazır’ın konuyla ilgili görüşleri için bkz. Aynı eser, s.20-24;  a.mlf, Felsefi Düşünceye Çağrı, Elis yayınevi. Ankara. 2013, s.50

[29] Mevlüt Uyanık, “Günümüz İslam Düşüncesinde Tarihsellik ve Evrensellik Sorunu”, Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu (K.Hamdi Okur ile beraber) Fecr. Yay. Ankara.  2012, s.133-180, a.mlf,” Gelenek(sel)ci Akım ve İlerleme Düşüncesi”, Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında Din, Hece yayınevi, Editör: Samil Öçal, Cevat Özyürt. Ankara. 2014, ss.127-152

[30] Farabi, İhsau’l-ulum, (İlimlerin Sayımı) çev. A.Ateş, Ankara.1986, s.53 vd, UYANIK Mevlüt, İslami İlim Kavramsallaştırması,İslamiyat.Cilt.6, Sayı.4.2003.13-36

[31] Farabi, Kindi’nin beşeri ve dini şeklindeki ilim tasniflerinin yerine sistematik bir ilimler sınıflaması yapmıştır: Dil, Mantık, Matematik, Fizik ve Metafizik, Medeni İlimler (Fıkıh, Siyaset, Kelam ve Ahlak)Bu kategorik tasnifi bir değer açısından ele alarak, Astronomi’nin konusu şerefli diye ilk sıraya koymuş, Geometriyi kullandığı delillerin kesin sonuç vermesi açısından ikinci, pratikte büyük yarar sağladığı için dini ilimleri üçüncü sıraya koymuştur. İlk ve son ilimlerin birleşimine metafizik de denilebilir. Bu anlamda aslında meşşai geleneğin kurucusu ve muallim-i sani denilmesinden hareketle ilk Müslüman filozof da denilebilir. Mevlüt Uyanık, Aygün Akyol, “Farabi’nin Medeniyet Tasavvuru ve Kurucu Metni Olarak-İhsâu’l-Ulum” Medeniyet Düşünürü Farabi Uluslararası Sempozyumuda (13-15 Kasım 2014/Eskişehir) sunulan bildiri.

[32] Mehdi Emin Razavi, Modern Dünyanın Meydan Okumaları ve Geleneksel İslam: Ontolojik Bir Analiz, çev.  Mevlüt, Uyanık, Kur’an’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu  Fecr. Yay. Ankara. 2012, s.89-90

[33] UYANIK Mevlüt,  Bilginin İslamileştirilmesi ve Çağdaş İslam Düşüncesi Ankara Okulu yayınları, Ankara. 2014,s.111 vd

[34]Mevlüt Uyanık, Medeniyetler Arası Çatışma Tezlerinin Analizi, Medeniyetler ittifakı ve Türkiye’nin Katkısı, Muhafazakar DüşünceMedeniyet özel sayısı: 21-22,  ww.medeniyetmektebi.com/index.php?option=com_content&task=view&id=41351

[35] M.S.Aydın, “Farabi’nin Siyasi Düşüncesinde Sa’adet Kavramı”, Ebu Nasr el-Farabi, es-Siyasetü’l-Medeniyye veya Mebadiü’l-Mevcudat, çev.M.S.Aydın, A.Şener, M.R.Ayas,, Büyüyen Ay yay.İstanbul.2012, içinde, s.15-16

[36]Hanefi Özcan, “İlk Müslüman Türk Devletlerinde “Düşünce”, Türkler Ansiklopedisi, c.5, s.463 , 468,  M.G.S.Hodgson, İslam’ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, Entelelektüel Gelenekler Arasında Olgunlaşma ve Diyalaog, çev. B.Çetinkaya, M.Şeviker, yay.hz.M.Karabaşoğlu, İz yay.istanbul.1993, c.2, s.180-184 

[37] Yaşar Nuri Öztürk, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.270-271

[38] Emre Yıldırım, Modern Cumhuriyetin Kimlik Arayışları: Kayıp Kimliğin Peşinde Mavi Anadoluculuk Hareketi; İÜ SBE, Basılmamış doktora tezi İstanbul, 2012; ss. 100, 163, 330-337, Komisyon: Türk Siyasi Hayatı, AÜ, AÖF, Eskişehir.2013, s.121-126Barış Karacasu, “Mavi Kemalizm: Türk Humanizmi ve Anadoluculuk”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Kemalizm, İletişim yay. cilt. 12, İstanbul.2009; Öğün,Türkiye’de Cemaatçi Milliyetçilik ve Nurettin Topçu, s.44. Mustafa Kutlu, ‘‘Nurettin Topçu İçin Bir Biyografi Denemesi’’, Fikir ve San’atta Hareket: Nurettin Topçu Özel Sayısı, Cilt.10, Sayı.112, Ocak-Şubat-Mart 1976, ss.110-113; Ali Osman Gündoğan, ‘‘Nurettin Topçu ve Hareket Felsefesi’’, (Çevrimiçi), http://www.aliosmangundogan.com/PDF/Makale/Ali-Osman-Gundogan-Nurettin-Topcu-ve-Hareket-Felsefesi.pdf, 10.01.2012.  Mevlüt Uyanık, Aksiyon/Hareket Felsefesi Olarak Anadoluculuk ve Nurettin Topçu;http://www.haberlotus.com/2015/09/07/aksiyon-felsefesi-olarak-anadoluculuk-ve-nurettin-topcu/#.VhOiIOztmko Eyl 7, 2015 / 

[39] Eraslan, agm, s.117; Ocak, Ocak, Ahmed-i Yesevi ve Türk Müslümanlığı”,  Yesevilik Bilgisi içinde s.180; a.mlf, Ocak, Bir Sufi Kültürünün Yeniden Güncelleşmesi, s.455-458; “Anadolu Sufiliğinde Ahmed-i Yesevi ve Yesevilik”, s.468-469, Metin Akar, “Osmanlılarda Yesevilik” Yesevilik Bilgisi içinde s.471-472

[40] Mevlüt Uyanık, “Bir Aksiyon Felsefesi Olarak Anadoluculuk ve Nurettin Topçu”,http://www.haberlotus.com/2015/09/07/aksiyon-felsefesi-olarak-anadoluculuk-ve-nurettin topcu/#.VwYIGpyLQdU, (Erişim:27.Eyl.2015

[41] Osman Türer, “Türk Dünyasında İslam’ın Yerleşmesi ve Muhafazasında Sufi Tarikatlar ve Yesevi’nin Rolü” Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s.73

[42] Lokmanı Perende ile Hacı Bektaş veli irtibatının tutarlı olmadığı da söylenmektedir.  Lokman, perendelik (uçmak/keramet istediği mekana başsız ayaksız girebilme yetisi) nasibini Yesevi’den mi yoksa Muhammed Hanefi’den mi aldığı da tartışmalıdır.  Abdülbaki Gölpınarlı, Lokman Perende adını taşıyan üç kişiden söz eder: Birincisi Şeyh Lokman-i Serasi’dir ve 1048’de ölmüştür. İkincisi, Hüseyin Baykara zamanında Herat’ta yaşamış bir şeyhtir, 1492-93’te ölmüş ve buraya gömülmüştür. İkisi arasında 14. yüzyılda Erdebil’de yaşamış olan ve Safaviler’in Anıtkabri sayılan türbeye gömülmüş olan bir başka Lokman Perende bulunmaktadır. Mezarı, Şeyh Safiyuddin İshak’ın (öl. 1334) oğlu Şeyh Sadreddin Musa (1334-1392) tarafından yaptırılmıştır. Perende (Uçan) sözcüğü üzerinde de durmak gerek. Bu isim gezginci dervişler olan Kalenderî tarikatına bağlı başka bir kişiye de verilmiştir. Bu kişi de ünlü Şems-i Tebrizi’dir.http://aregem.kulturturizm.gov.tr/TR,12029/haci-bektas-velide-ahmed-yesevi-ve-lokman-perende-bagla-.html; Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s.50-54; Öztürk, agm, s.285; Ayhan Pala, Yesevilikten Bektaşiliğe Türk Müslümanlığı”,s.299

[43] Ahmet Tekin, Hacı Bektaş Veli: Makalat, önsöz, Türkiye Sağlık İş Sendikası yay. Ankara.2002, s.7-13; abdurrahman Güzel, “Ahmed Yesevi’nin Fakrname’si ile Hacı Bektaş Veli’nin Makalatı Arasındaki Benzerlikler”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı ve Eserleri,  Seha Neşriyat, İstanbul.1996, s.335-351; Yaşar Nuri Öztürk, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.271; Mürsel Öztürk, “Ahmed Yesevi-Hacı Bektaş-ı veli ve Yunus Emre Zinciri”, Yesevilik Bilgisi içinde, s. 286-287

[44] Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s.110-112; benzerlikler için bkz. Mustafa Tatcı, “Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı  veli ve Yunus Emre’de Dört Kapı-Kırk Makam”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.303 vd; Yılmaz Kurt, “Hoca Ahmed Yesevi’nin Rum Eyaletindeki Zaviye Kurucuları Üzerindeki Etkileri”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.517

[45] Yesi ibaresi aslında Yazı diye de okunabilir iddiası için bkz.  Zeki Velidi Togan, “Yeseviliğe Dair Bazı Yeni Malumat” Yesevilik Bilgisiiçinde, s.265; Enver Konukçu, “Sayram ve Yesi”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, s.249-252

[46] Kemal Eraslan, Ahmed-i Yesevi,  Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s.99-100

[47] Köprülü, age, Menkibevi hayatı için bkz. s.27 vd; tarihi hayatı için bkz. 61 vd; Necdet Tosun, Ahmed Yesevi, AYÜ yay.Ankara.2016,s.19-22

[48] Köprülü, age, s.65 vd; Tosun, age, s.15—18; Ethem Cebecioğlu, Hoca Ahmed-i Yesevi” Yesevilik Bilgisi içinde, s. 118-119. Yaşar Nuri Öztürk, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.270-271; Ahmet Ocak, “Nizamiye Medreseleri Geleneği ve Yesevilik”, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, s.293-295

[49] M.G.S.Hodgson, İslam’ın Serüveni: Bir Dünya Medeniyetinde Bilinç ve Tarih, Tarikatların Tasavvufu, çev. A.Varlı, M. Karabaşoğlu, yay.hz.M.Karabaşoğlu, İz yay.istanbul.1993, c.2, s.235, Eraslan, agm, s.102-103

[50] Bkz. M. Esad Çoşan, “Takriz”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Tesirleri, Seha yay. İstanbul. 1996, s.37-49; M.Serhan Tayşi, Ahmed-i Yesevi, aynı eser içinde, s.51-59, İsmail Yakıt, Hoca ahmed-i Yesevi ve türk Düşünce Tarihindeki Yeri, aynı eser, s.61 vd; Cebecioğlu, agm, s.119-122 

[51] Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 16,114-118; Ocak, Bir Sufi Kültürünün Yeniden Güncelleşmesi, s.453

[52] Frit Meier, “Sufilik ve İslam Kültürünün Sona Erişi” çev. Ahmed Arslan, “İbn Sina ve Spinoza’da Felsefe-Din ilişkileri”, İslam Felsefesi Üzerine, Bilgi Üniv.yay. İstanbul.2013, s.236, Cebecioğlu, agm, s.125, öztürk, agm, s.275; Yesevi Hallac7ın öldürülmesini şöyle eleştirir: Mollalar “Ene’l-Hak” ifadesinin manasını anlamadılar. Hak Teala zahir elhine manevi halleri anlamayı nasip etmedi. Riayetler yazıldı, kimse onun halini anlamadı. Munsur gibi veliyi dar ağacında astılar” Tosun, age, s.75

[53] Bu açıdan onu heteredoks (sapkın) olarak nitelendirmek tutarlı değildir. Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu (Ankara.1959, s.98( bu iddiayı yapan Fuat Köprülü, daha sonra  Türk Edebiyatına ilk Mutasavvıflar (DİB, Ankara, 1991, s.76) bu görüşlerinden vazgeçmiş görünmektedir. Vahdet felsefesine en yakın olduğu zamanlar (li maallah, mutu kalbe en temutu ve fena fillah) da bile şeraitin silahını asla unutmaz.  Şeri ilimlerdeki derniliğinin teserini halkın anlayacağı sade bir dil ile izah eder ve temel ilkelerden asla taviz vermez. Ethem Cebecioğlu, Hoca Ahmed-i Yesevi” Yesevilik Bilgisi içinde, s. 122-123, Yaşar Nuri Öztürk, “Yesevilik”, Yesevilik Bilgisi içinde, s.271-274 

[54] Türer, agm, s.76-80; a.mlf, Türk Dünyasında İslam’ın Yerleşmesi, s.469,482

[55] Frit Meier, “Sufilik ve İslam Kültürünün Sona Erişi” çev. Ahmed Arslan, “İbn Sina ve Spinoza’da Felsefe-Din ilişkileri”, İslam Felsefesi Üzerine, Bilgi Üniv.yay. İstanbul.2013, s.238

[56] Ahmed Yesevi, Fakrname, (hz.K.Eraslan), s.14-19; Köprülü, age, s.98-108;  Necdet Tosun, Türkistan Dervişlerinden Yadigar: Orta Asya Türkçesiyle Yazılmış Tasavvufi Eserler, İnsan yay. 2011, s.23-29; a.mlf, Ahmet Yesevi, s.18;  Eraslan, agm, s.115-117; Türer, agm, s.232-236, .  Zeki Velidi Togan, “Yeseviliğe Dair Bazı Yeni Malumat” Yesevilik Bilgisi içinde, s.267

[57]Köprülü, age, s.108 vd;  Tosun, Ahmed Yesevi, s.40-45; Cehri zikre ahenkli ve düzenli bir şekilde iki veya üç kişi tarafından okunan Yesevi hikmetleriyle başlanır.  Zikir ve okunan hikmetlerin çoşkusu ve ses dengesi (bıçkı sesi gibi) birbirini takip ederek yükselir. Mehmet Cantürk, “Doğu Türkistandaki Tasavvuf ve Hoca ahmed Yesevi, Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, s.49

[58] Muhammed b. Abdurrahman b. Haldun, Mukaddime, çev. Z.Kadiri Ugan, İstanbul. 1990, c.1, s.18,402-410, Mevlüt Uyanık, Felsefi Düşünceye Çağrı, Elis yayıneviAnkara. 2003, s.138-139

[59]  Şeyh bağış vb hemen ihtiyac sahibine olana verir, kendisi yemez, çünkü murdar et yemek gibidir bu. Türer, agm, s.230-231

[60] Türer, Türk Dünyasında İslam’ın Yerleşmesi, s.469

[61]MevlütUyanık, Sivil İtaatsizlik ve Dini Değerler, Elis yay. Ankara.2010; a.mlf, İslam Siyaset Felsefesinde Sivil İtaatsizlik, Hasan el-Basri Örneği, Otorite yay. 3.baskı. İstanbul.2014.

[62] Nevzat Aşık,  “Yesevi Hikmetlerine Kaynaklık Eden Hadislerin Değerlendirilmesi ve Sünnet Kültürünün Hikmetlere Tesiri”, Ahmed-i Yesevi, Hayatı ve Eserleri,  Seha Neşriyat, İstanbul.1996, s.398

[63] Nesimi Yazıcı, Hoca Ahmed Yesevi döneminde Türk-İslam Kültürünün Oluşum ve Gelişimi Üzerine Bazı Düşünceler, Yesevilik Bilgisi içinde, s.66-69; Eraslan, agm, s.106-107; Mürsel Öztürk, Ahmed Yesevi-Hacı Bektaş-ı veli ve Yunus Emre Zinciri, Yesevilik Bilgisi içinde, s. 286

[64] Köprülü, age, s.165

[65] Mehmet Demirci, Ahmed Yesevi’den Yunus Emre’ye” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, 26-29 Mayıs 1993, s.85-91; Eraslan, agm, s.111-113; Yunus Emre şiirlerinde Yesevi’nin halifesi olan Sarı Saltuk’u özellikle zikreder.  Kemal Yüce, “Ahmed-i Yesevi’nin Halifesi Sarı Saltuk”, Yesevilik Bilgisi, ed.Cemal Kurnaz, Mustafa Tatcı, MEB,  Ankara.2000,s.281

[66] http://www.yunusemre.net/siirler/58-Bana-Seni-Gerek-Seni.html 

[67] “gece gündüz düşüncem sensin, bana sır sen gereksin/Cennete girip ne dolaşayım, ne diye hurilere bakayım/Onu bunu ben ne edeyim, bana sır sen gereksin” bkz. Tosun, Ahmed Yesevi, s. 64

[68] Öztürk, agm, s.276; Müjgan Cunbur, “Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Ahmed Yesevi^ Yesevilik Bilgisi içinde s.487-488

[69] Köprülü, age, s.160; Sabahattin Küçük, “Divan-ı Hikmet’de İnsan Eğitimi” Milletlerarası Hoca Ahmet Yesevi Sempozyumu, s.271, 279

[70] Uyanık, Akyol, “Hakkın ve Hayrın Bilgisine Sahip Olmak” s.89-111

——————————————————————

Kaynak: http://anahabergazete.com/yeni-bir-turk-islam-medeniyeti-tasavvuru-icin-hoca-ahmed-i-yesevi-ve-yonteminin-onemi-haberi

Yazar
Mevlüt UYANIK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen