İbni Sina Felsefesinde Ahlâk

Prof. Dr. Adil ÇAĞLAR[i]

İbni Sina ahlâkının daha iyi anlaşılabilmesi için, İbni Sina’nın konu ile ilgili kullandığı başlıca kavramları hangi anlamda kullandığının ortaya konması gerekmektedir[ii].

İbni Sina’ya göre Allah: ilk yaratıcı, ilk cevher, zorunlu varlık, faal akıl, sonsuz iyiliktir. Her şeyi o yaratır. Her şey ondan çıkar ve tekrar ona döner… Yeryüzünde onun iradesi ve bilgisi dışında hiçbir şey olamaz.

İrade-i külliye: Allah’ın yukarda belirtilen sonsuz gücüne, dünya ve evrendeki düzenin kaynağına denir,.

İrade-i Cüzziye: Her şeyi yaratan ve bilen Allah insanlara cüzi bir irade vermiştir. İbni Si­na’ya göre insanların şöyle ya da böyle davranmaları elindedir. Allah iyi kötü her şeyi yaratmıştır ve insanlara iyiyi kötüden ayırdedecek akıl, iyinin kötüden iyi olduğunu, iyinin yapılması ya da seçilmesi gerektiğini bilecek bilinç vermiştir. Bu yüzden insanın seçme özgürlüğü vardır. İşte bu cüzi özgürlük çerçevesindeki insanın zararlı ve kötünün baskısına karşı iyiyi ve yararlıyı yapma gücü olan iradeye irade-i cüzziye denir.

Nefs maddeye eklenmiş bir kuvveler (yetiler) toplamıdır. Madde nefs ile olgunluğa erişir ve faaliyete geçer. Nebatî, hayvanî ve insanî türden bütün hayatî hareketler nefsten kay­naklanır. Nefs bireysellik kazanabilmek için bedene ihtiyaç duyar, Nefs Nebati, hayvanî ve insanî nefs olmak üzere üçe ayrılır.. İnsânî nefsin iki kuvvesi (yeti) vardır; bilici (âlim), yapıç (âmil). Akıl bu iki kuvvenin toplamıdır. İnsânî nefs beden aracılığı ile ilk prensiplere ulaşır. Buradan da hareket ile bazı tutarlı sonuçlarla, birbirine bağlı olaylar arasındaki ba­ğıntıları kavrayarak Allah’a iman etmeyi öğrenir. Nefs beden aracılığı ile kazandığı bu bil­gilerden sonra bedene ihtiyaç duymaz.. Bedenin tutsağı olmaktan kurtulmaya çalışır. Bede­nin ölümü ile kaynağı olan Allah’a kavuşur.

Akıl: Ona göre kendini dolaysız olarak bilebilen tek organımız akıldır. Akıl herşeyin mer­kezidir. Faziletlerimizin, inancımızın saadetimizin taşıyıcısı olan bilgilerimizi ancak aklı­mız yardımı ile kazanabiliriz, insan bilgiye yönelirken çeşitli akıl kademelerinden geçer ve en üst derece olan faal akıl ile yani Allah ile ilişki kurarak en yüksek bilgiye ulaşmak ister,. Akıl teorik ve pratik akıl olmak üzere ikiye ayrılır. Pratik akıl: İnsanın kendisi için en ya­rarlı hareketi yapmasını sağlar iyiyi kötüden, yararlıyı zararlıdan ayırır, insanın günlük ilişkilerini düzenler. Teorik akıl ise: pratik aklın üstündedir. Ve ona yön verir. Pratik akıl ancak onun yardımı ile iyiyi kötüden ayırdedebilir. Bu akıl maddeden ayrılmış tümel bilgi­leri kavrayabilen bir akıldır,

Kötülük (Şer) maddenin kemale erişmesini engelleyen, maddenin kendisinden gelen ek­siklikleridir, Kötülük yalnızca madde için vardır ve madde için zorunluluktur. Fakat böyle olsa bile kötülük hiçbir zaman hayırdan çok olamaz; yani kötülük cüzidir.. Ve üç türlü kötü­lük vardır: a) ilgisizlik, zayıflık, eksiklikten, b) acı, tasa ve iç sıkıntısı gibi ruhsal, acılardan, c) ahlâk bozukluğundan, doğan kötülükler. Ki asıl günah sayılan üçüncü tip kötülüktür ve insan bundan sorumludur[1].

İbni Sina’ya göre Allah maddenin yaratıcısı olduğu için, kötülük .Allah’ın iradesine bağlı bir ihtiyaçtır. Bizde hayır, mutluluk, kemal fikirlerini doğurur. Eğer kötülük olmasa idi biz kemali, mutluluğu, hayrı tanımlayamazdık[2].

Hayır (iyilik) ise kötülüğün tam tersidir.. Hayır doğrudan doğruya Allahtan gelir[3]. İnsa­nın nefsine mutlak ruhun yani final aklın ışığının düşmesi, insan nefsinin bu ışıktan pay almasıdır.. Yani insan ruhunun maddenin tutsağı olmaktan kurtulmasıdır.. Ölüm hayrın mutlak zaferidir. Yukarıda da belirtildiği gibi aslolan hayırdır.

Fazilet (erdem) insan aklı ile faal aklın birleşmesinden doğar ve insan ruhunun kendini azıtmasıdır… Nefiste bulunan ham gücün ak yararlı bir niteliğe dönüşmesidir.. Örneğin öfke bir ruh gücü; yiğitlik, bir fazilettir[4].

İbni Sina İslâm felsefesinde meşşai okuluna bağlı bir filozoftur. Aynı zamanda bir tıp ve tabiat bilginidir. Ahlâk konusu ile doğrudan ilgilenmemiştir.. Bu yüzden ahlâk ile ilgili gö­rüşleri felsefe sistemi içinde dolaylı olarak söylediklerinden çıkartılmıştır..

İbni Sina bilimleri sınıflandırırken ahlâka felsefe içinde yer verir. İbni Sina felsefeyi teorik ve pratik felsefe olarak ikiye ayırır. Teorik felsefe yalnız bilebildiğimiz ama yapamadığı­mız felsefi alan; pratik felsefe hem bilmek hem yapmak gücünde olduğumuz alan ile ilgili­dir.. Pratik felsefe; ekonomi, hukuk ve ahlâk olarak üçe ayrılır. Hukuk toplu halde yaşayan insanların ilişkilerinin nasıl olması gerektiği ile; ekonomi aynı toplumsal birim içinde yaşa­yan insanların işlerini düzenleyebilmek için aralarında bulunması uygun olarak hayatın nasıl olması gerektiği ile; ahlâk ise, nefsi eritebilmek için faziletleri ve faziletlerin nasıl ka­zanıldığı, nefsi temizleyebilmek için kötülükleri ve kötülüklerden nasıl korunması gerektiği ile ilgilidir[5].

İbni Sina ahlâkı kendi içinde teorik ve pratik ahlâk olarak ikiye ayrılır. Teorik ahlâk; ilk yaratıcı, evrenin tek hakimi Allah’ın özellikleri, gücü, hayır, şer, adalet, mutluluk, cennet, cehennem, günah, insanın Allah’a karşı görevleri gibi konuları içine alır. Kısaca insan ile Allah arasındaki ilişkileri inceler [6].

Pratik Ahlâk: Kaynağını teorik ahlâktan alır ve onun altındadır.

İbni Sina’ya göre bir varlık niçin yaratılmış ise onun çelişkilerini taşır ve onun varacağı yere varır. Fakat bütün bu olanlar Allah’ın bilgisi ve iradesi dışında değildir. Görüldüğü gi­bi İbni Sina mekanik değil Allah’a dayalı idealist bir determinizm anlayışına sahiptir[7].. Bu anlayışdan yola çıkılırsa insan ilişkilerini düzenleyen ahlâkın kaynağı şeriat olsa bile, şeriatın koyduğu kurallara nasıl uyulacağını bilmek ve bulmak toplumsal bir iştir,. İşte bu bilme ve bulma eylemi pratik ahlâkın konusudur.. Kısaca pratik ahlâk insan ile insanlar arasındaki ilişkileri inceler[8].

İbni Sina Ahlâkında İnsan

İbni Sina’ya göre insan ölümlü madde ile ölümsüz ruhtan oluşan karmaşık bir varlıktır ve hayatı boyunca bu ölümlülük ile ölümsüzlüğün çelişkilerini yaşar,. İnsan maddenin eksikliğinden kaynaklanan kötülüğün ve insanı maddenin egemenliğinden kurtarmaya, onu Allah’a yakınlaştırmağa çalışan iyiliğin savaş alanı olan dinamik bir varlıktır. Bu savaşta insan sağken insanın ahlâklılık derecesine göre bazen iyilik bazen kötülük galip gelir.. Mad­denin eksikliğinden gelen şeytan olarak simgelediği bu kötülükleri Hayy İbni Yakzan ese­rinde şöyle tanımlar: Şeytan’ın yürüyen ve uçan olmak üzere iki boynuzu vardır: Yürüyen boynuzun canavar yaradılışlı kabilesi insana bir saldırı olsa hemen onu kızdırırlar, öldür­meyi, yakıp yıkmayı ona iyi gösterirler, intikam duygusunu tahrik ederler. Hayvan yaradı­lışlı kabilesi; insanın gönlünde faaliyet gösterirler. Uçan boynuz ise insana gözü ile görme­diği şeylerin mevcut olmadığını söyler, bunları tezkip ettirir, tabii ya da suni olan şeylere ibadeti hoş gösterir. Ölümden sonra iyilerin ödüllendirileceğinin kötülerin cezalandırılaca­ğının boş olduğunu söyler[9].

Yine aynı eserinde bu savaşın insanın mutlak mutluluğu olan ölüme kadar sürdüğünü, bazen iyiliğin, bazen kötülüğün galip geldiğini, değerler dünyasından maddeler dünyasına gelen Hayy’a şu sözlerle dile getirir. Siz benim gibi sınırsız seyahat[iii] özgürlüğüne sahip de­ğilsiniz. Buna bedeniniz engel. Siz ikamet ile karışık bir seyahatle yetinmek zorundasınız.. Bir müddet seyahat edebilirsiniz ama bir müddet bunlarla (avamla) beraber bulunmak zorundasınız. Her ne zaman içinizden gelen büyük bir aşk sizi onlardan ayırıp seyahata çık­mağa sevkederse beni karşınızda bulursunuz. Ben size yoldaşlık ederim,. Yine onları arzu­layacak olursanız beni bırakır onlara dönersiniz. Bu yarım seyahatlar sizin onlardan tama­mıyla ayrılmanıza kadar devam eder[10]. Aynı düşünceyi bir kasidesinde şöyle dile getirir: Akal bir güvencin kendisini hapseden toprak ve birlikte yaşadıklarından kurtulduktan son­ra şakımaya başlar; yükseldikçe şakrak şakrak şakır

İbni Sina ahlâkında insanın olumlu ahlâki nitelikleri olan fazilet insan aklı ile faal aklın birleşmesinden doğar[iv]. Ve ruhta bulunan ham gücün, zararlı bir niteliğe dönüşmesidir. Ör­neğin öfke bir ruh gücü; yiğitlik bir fazilettir, aklın ayırdetme yeteneği bir ruh gücü; felsefe bir fazilettir. Şevhet bir ruh gücü; namus bir fazilettir. Ruh güçleri biraraya gelerek bir denge kurarlarsa; fazilet olarak bunun karşılığı adalettir.

İnsan ne kadar akıl sahibi ise, o kadar bilgi sahibidir; ne kadar bilgi sahibi ise, o kadar faziletlidir; ne kadar faziletli ise, o kadar mutludur, ve insan ne kadar mutlu ise o kadar Al­lah’a yakındır. Ama insan ancak ölünce mutlak mutluluğa ulaşır[v].

Bir insanda faziletin işaretleri; irade sahibi kanaat, sabır, merhamet, sahibi olmak, al­çak gönüllük, sır saklamak, utanmak, bağışlamak v.b. hasletleridir..

Bir insan mutluğa erişebilmek için:

  1. Nefsini çirkin işlerden korumalıdır.
  2. Karşılaşacağı zorluklar onun nefsini değiştirmemelidir.
  3. Nefsin temiz cevherine karşı olan öfke, şehvet, hırs gibi hareketleri derhal kendinden uzaklaştırmalıdır..
  4. Nefse layık olmayan şeyleri hayal etmemeli, istememeli..
  5. Hiç bir şekilde yalan söylememeli.
  6. Ölümden korkmamalı..
  1. İnsanlara hayır yapmalı ve yapanları sevmelidir. İnsanların fenalıklar yapmalarını önlemeye çalışmalıdır..
  2. Lezzetleri hayatını sürdürebilmek amacı ile tatmalıdır. O lezzetlerin çekim gücü etki­sinde kalmamalıdır..
  3. İçilecek şeyleri zevk için değil tedavi için içmeli..
  4. Dinlenecek şeyleri felsefe ve hikmetin icap ettirdiği vecd üzere dinlemelidir.
  1. Her grup, insanla onların gelenek ve göreneklerine göre geçinmelidir. Fakat onlara uyacağım diye uygunsuzluğu kabul etmemelidir.. Batıl sözlerle kabalık etmemelidir.
  2. İhtiyaç olup kendisine başvuranlara, kendi ihtiyacının dışında, gücü yettiğince yar­dım etmelidir.
  1. Bütün kardeşlerinin ve dostlarının sırrını saklamalıdır. Dostları ve kardeşleri için hiçbir fedakârlıktan çekinmemelidir.
  2. Verildiği sözü tutmalı, ne söylerse onu yapmalıdır.
  3. Durumuna uygun olmasa da halkın içine girmelidir.
  4. Yaşadığı sürece gelen gidenle ilgilenecek boş zamanlarında avamın tozundan temizlenmelidir, fakat bunları avama sezdirmemelidir. Muahid (anlaşma yapan) bu yolda yürümeli ve bu uğurda “Allah” söz vermelidir [11].

Nefsini bu yolda eğitmiş olan insanların hal ve davranışlarını da İbni Sina şöyle değer­lendiriyor: Arifler mutlu ve güler yüzlüdür. Herkese karşı alçak gönüllüdür, Kimsenin özel yaşantısını merak etmez ve araştırmaya çalışmaz,. Uygun olmayan bir şey gördüğünde so­ğukkanlılığını yitirmez, kötülük edene acır. Arif yiğittir, cömerttir ve kin tutmaz,. Kötü ola­nı üzmez, arif bilir ki her şey Allah’tandır. Kısaca arif insan ne ise, onun için yaratıldığını bi­lir[12].

Aynı şekilde “Hüzün” risalesinde üzüntüden kurtulmanın yolu olarak dünyaya ait sevdiği, aradığı, istediği şeyleri olduğu gibi bozulmağa mahkum şeyler olarak kabul edilmesini önerir. Sahip olduğunu yitiren kimse o zaman üzülmez, bütün zamanını onu düşünerek tü­kenmez. Bu hareket tarzı büyük Padişahların ahlâkındandır[13].

Vücut Yapanı, İklim, Kanın Niteliği ve Ahlâk

İbni Sina bir insandaki ahlâkın derecesini sadece onun faal akıldan aldığı nasibin derecesine bağlamaz. İnsanın sahip olduğu ahlâkın niteliği ile onun vücut yapısı, yaşadığı ik­lim, kanının kıvamı, yaşadığı sosyal çevre arasında bir bağ kurar,.

Mizacın ahlâkı, ahlâkın da mizacı etkilediğini savunan İbni Sina, iklimle insanın mizacı dolayısıyla ahlâkı arasında bir bağıntı kurar[14]. Ona göre dağlık yörelerin insanları kibirli ve bozuk ahlâklıdır. Kimi gaibten haber, kimi gizli kuvvet sahibi olduğunu zanneder.

İbni Sina vücut yapısı ile mizaç ve ahlâk arasında da bağıntı kurar: Mizaçları yumuşak olanların hararetleri ve hareketleri kuru ve rutubetleri normal olur. Renkleri beyaz ve kırmızı arasındadır. Ne çok zayıf ne çok şişmandırlar. Bu kişilerin hareketleri ne şiddetli ne de gevşektir. Hayal kurma, düşünme, tefekkür kuvvetleri, ahlâkları ifrat ile tefrit ortasındadır. Öfkede korkaklık ve cesaretle vasat derecede bulunurlar. Çocuklukları tabii geçer, zamanında büyümüşlerdir, bildiklerini uzun süre unutmazlar, çok güler ve rüyaları tatlı olur. İyi kokuları, iyi sesleri severler, güzel meclislerden hoşlanırlar. Yumuşak mizaçlı in­sanları severler. Yüzleri sevimlidir. Herkesle iyi geçinirler[15]. İbni Sina şişmanların ise fizyolojik ve ruh durumlarının bozuk olduğunu söyler[16].

Hastalıkları yalnız fizyolojik bakımdan değil ruhsal ve ahlâki bakımdan da inceler. Öyle    ki çocuğa süt verecek süt annenin sağlıklı olması yanında “iyi ahlâklı olmasını, sinirli olmamasını, korkak ve kederli olmamasını” ister[17].

İnsanın mizaç ile kanının niteliği arasında da bir bağıntı kurar. İnce sulu soğuk kan ru­hu zayıf ve korkak yapar, kalın bulanık harereti fazla kan ruhu üzüntülü ve çok öfkeli yapar. Kan yoğun olmamakla beraber saf, parlak olursa ruh çok sevimli olur! Kısaca insanın ,ruhu kanın benzer[18].

İçinde yaşadığı sosyal çevrenin insanı nasıl yanlış yollara sürüklediğini Hay İbni Yakzanın sözleri şöyle dile getirir; “Etrafındaki şu senden ayrılmayan arkadaşlarının kötü ar­kadaşlardan olduklarına hiç şüphe olmasın. Sana verilen her haberin sana karşı yapılan her davranışın yanlışını doğrusundan, yalanını gerçeğinden ayırmak zor[19]. Eğer doğru ya­şamak istiyorsan bunlara karşı şüpheci olmalısın, çünkü şüpheci olmak akıllı olmak demek­tir[20].

Toplum, Politika, Eğitim ve Ahlâk

İbni Sina ahlâkım daha iyi anlayabilmek ve onu somut bir çerçeveye oturtabilmek için, onun toplum anlayışına kısaca değinmek gerek.

İbni Sina toplumun ortaya çıkış nedeni olarak insânî ihtiyacı görür[21]. Şöyle der: Bir insan yaşamak için ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek, silah, konut gibi temel ihtiyaçlarını tek başına karşılayamaz.. Yaşayabilmek için mutlaka kendisinden başka insanlara ihtiyaç du­yar. İşte bu elbirliği ve işbirliği ihtiyacından toplum doğar.

Bir toplumda kişiler ve kuramlar arasındaki işleyişin sağlıklı olabilmesi için, bu işleyişte doğabilecek zorbalıkları önleyebilmek için adalete ihtiyaç vardır. Bu mekanizmayı ve adale­ti koruyabilmek için ise kanun gereklidir. O da şeriattır. Şeriatı yerliyerinde uygulayabil­mek için yönetici lâzımdır. Yönetilenlerin bu çerçevede kanunlara kurallara, yöneticinin emirlerine uymaları görevleridir,. Eğer yönetimde anlaşmazlık çıkarsa toplumda anarşi do­ğar. Bu yüzden yöneticinin hak ve görevleri şeriatla sınırlandırılması gerek ki yönetilenler ona itaat etsinler,

Bu arada İbni Sina toplumda yaşayan insanları havas ve avam olarak ikiye ayırır, Ona göre havas sözlü emirlere, avam fiili emirlere uyar. Avam adaleti bozmama konusunda faz­la titiz değildir. İstediklerini istedikleri an elde etmek isterler, bu yüzden de sık sık yasaları çiğnerler. Bunları ancak rica, korku, cennetle ödüllendirme gibi motivler yasaya karşı gel­mekten alıkoyar. Bunların yasaları çiğnememesi için yasalar, emirler, kutsal emirler sık sık tekrarlatılmalıdır. Namaz ve ibadetin de esasen görevi budur[22].

Buradan İbni Sina’nın devlet yönetimindeki ahlâk anlayışına geçebiliriz.

İbni Sina’ya gö­re Kur an-ı Kerim’de devletin yönetim ilkelerini belirleyen kusursuz bir hukuk sistemi var­dır. Devleti yönetenler bu kurallara uymak zorundadırlar. Bu kurallara uymak hem yöne­tenlerin hem yönetilenlerin Allah katında ahlâki görevleridir.                                                                     

Eğer diyor İbni Sina, yönetici devlet yönetimine meşru bir yoldan gelmemişse, ne onun ünvanı, ne de yönetimi meşrudur. Ve bu yöneticiye başkaldırmak, zorbayı makamından uzak­laştırmak bir Allah borcudur. Dolayısı ile ahlâki bir görevidir. Yine eğer devletin başındaki kimse bazı meziyet ve özelliklere sahip değilse; halkı doğru, diyaretli ve adaletli yönetmek­ten acizse bu kişiyi yönetiminden uzaklaştırmak ya da bu iş teşebbüs edenlere yardım et­mek bir dini emirdir[23].

Ayrıca hükümdarın eğitimi konusunda hükümdarın faziletli bir ha\rat yaşaması, kadın­lardan uzak durması, filozof ve ilim adamlarından yararlanması gerektiğini söyler, İbni Si­na[24]

Mantık ve Ahlâk

İbni Sina teşvik ve pratik ahlâkın kaynaklarını kurallarını, belirttikten başka ahlâklı insanı ile ahlâksız insanı ayırd etme, kimin dost kimin düşman olduğunu öğrenmenin yolunu mantık (ferset ilmi) bilmek olduğunu söyler, Hayy İbni Yakzan eserinde Mantık bilmenin faydalarını şöyle sıralar:

“Mantık ilmi herkesin saklamakta olduğu içyüzünü hemen meydana çıkarır,. Bu ilmi kul­lanarak karşmdakine nasıl davranacağım, karşındakinin nasıl davranacağını kestirebilir­sin. Gerekirse o adama yaklaşır gerekirse uzaklaşırsın.

Yine bu ilim yardımıyla yalan gerçekten, doğru eğriden ayırd edilerek yapılacak en doğ­ru hareket tespit edilebilir. Bu ilim, bilme derecesinde insan inancını ve hareketlerini dü­zeltebilir ve inançta doğruluk harekette Allah’a mutubakat bu ilmin derecesinde olur[25]

Ayrıca bu ilim insandaki yaratılışta ve sonradan kazanılan özellikleri ayırmakta, sonra­dan kazanılan kötü huyları düzeltmekte kullanılabilir, Kısaca insanın çevresini ve kendini tanımasında önemli bir araçtır Mantık.”

İbni Sina’nın Ahlâki Kişiliği

İbni Sina gerek bilim adamı olarak, gerek felsefeci olarak hayatını insana adayan biridir, “Bahçeler arasında ocağın kalan kara taşları-zamanın değiştirmesi seni de değiştirmiş; gö­rüyorsunuz seller, rüzgarlar buranın eski şeklini bozmuş, bir iz bile kalmamış” dizelerinde dile getirdiği değişim gibi yaşadığı çağ bir değişim, bunalım, çözülüş, arayış, dönemi idi. Ha­yatı da tıpkı yaşadığı dönem gibi iniş ve çıkışlarla doluydu. Bir gün vezir olmuş, bir gün si­yasi kaçak olmuş, bir gün padişah meclislerinde elüstünde tutulmuş, bir gün zindanlara düşmüştür, Dostu kadar düşmanı da olmuştur. Düşmanlarından öç alacak imkanlara kavuştuğunda onlara hiçbir kötülük yapmamıştır. İçinde bulunduğu durumu “Felaket demir ben mıknatısım”, “Evet geceler gelip benim gecemde toplandılar” sözleri ile dile getirir. Bu şartlar altında “gecelerini gündüz ederek” çoğunu siyasi kaçakken yazdığı onlarca kitap­tan, kaynaktan, tecrübe ve deneyden elde ettiği binlerce sayfalık bilgiyi, hayatı boyunca el­de ettiği tecrübeyi hiç sakınmadan, hiçbir çıkar gözetmeden insanlığa sunmuştur. Ve insan­lık bu büyük insanı bağrına basmış, onu efsaneleştirerek halka mal etmiştir, Nitekim yaşa­dığı dönemden bin yıl sonra uluslar, halklar onu bölüştürmektedir,[26]

İbni Sina on yaşında Kur anı; yirmi yaşında döneminin bütün bilimlerini en iyi derecede öğrenmiş, sınırsız bir çalışma ve araştırma gücüne sahip bir dahidir. O kurmuş olduğu dü­şünce sistemi bir felsefecimizin sözleriyle “tarihin görmüş olduğu en büyük sentezlerden bi­ridir.. Bu açıdan onu İlkçağda bir Aristoteles, Yeniçağda Hegefle karşılaştırabiliriz”[27]. Hepsinden önemlisi İbni Sina bireyselliği olan, içinden bağlanmamış bir düşünce adamı idi ve yarınlara kalacağının farkındaydı; “Nice cansız insanlar vardır ki, yüksek mertebelere er­miş ve büyümüşlerdir. Bunların cansız olmalarına rağmen büyümelerine şaşılmaz”. “Zaman ağızsa ben onun diliyim”, “gün ışığının aydınlatmakta olduğu yerlere benim azmim sığmaz”, “Kendini ve ne olduğunu bilen insan için başkalarının ne söylediği önemli değildir” der.

Kendini bilmeyen, kendini sevmeyen insan başkalarını da bilmez ve sevmez, kişiliğinden kaynaklanan bu yönüyle de ahlâkî açıdan örnek alınması gerekli bir büyük kişidir, İbni Sina.

İçkiye, kadına, eğlenceye düşkün olduğu söylenir. “İçimdeki gizli tutkulardan neredeyse deli olacağız”, deney, gözlem, tecrübe ve derleme çalışmalarının ifade ettiği gibi, hayatın nabzının attığı yerde yaşayan bir insan olmanın bütün çelişkilerini taşıyan ve bir birinden çok faklı Türk ve İran kültüründen etkilenen Yunan felsefesini okuyan İslâm dinini orjinal bir sentez içinde sistemleştirmeye çalışan aynı zamanda bir doğa bilimcisi olan bu geniş çaplı ve çok boyutlu insanı değerlendirirken geniş çaplı ve çok boyutlu bir perspektif ile de­ğerlendirmek gerekir­

SONSÖZ

İbni Sina bir ahlâk filozofu değildir. Zaten ahlâkla doğrudan ilgili kitabı da yoktur ve ayrıca o Batı ahlâk filozofları gibi yeni bir ahlâk sistemi de savunmaya çalışmaz. O sadece İslâm dininin getirdiği ahlâk anlayışını kendi felsefi sistemi içinde oturtmaya ve onu yorum­lamaya çalışır. Bu yanı ile orjinal değildir. İbni Sina Ahlâkı, onun ahlâkının ilgi çekici yönü bir tıp ve tabiat bilgini olmasından gelen gözlem ve tecrübe gücüyle insanı ve tabiatı daha iyi kavramasının getirdiği dinamik ve pratik yöndür. Onun içindir ki İbni Sina pratik ahlâkı toplumsal yasaların ve ihtiyaçların ürünü olarak görmüş; ekonomi ve hukuk ile aynı kategoride değerlendirmiştir. Bu nedenle İbni Sina ahlâkının en orjinal yanı burasıdır. Bu yönüyle İbni Sina’nın ahlâkı Eflatun, Aristo ve tasavvuf ahlâkını aşar. Örneğin başta da belirtildiği gibi, Aristo ahlâkında iyilik bir hareket yapmak, İbni Sina ahlâkında ise iyi ha­reketi alışkanlık haline getirmektir. Yine tasavvuf ahlâkında iyi olan ruhun bedenden kur­tulmasıdır. Oysa İbni Sina’da iyi insanın toplumsal ilişkiler içinde insanlara iyilik yapması ve bunu alışkanlık haline getirmesidir, Görüldüğü gibi İbni Sina ahlâkının özü, insanı iyi­lik yoluyla mükemmel kılmak ve bu yolla da Allah’a ulaştırmaktır.

 

.        KAYNAKLAR:

  1. Akvüz. Yahya: “İbni Sina’nın Türk ve Dünya Eğitim Tarihindeki Yeri’, A.Ü.Eğ.Fak. Dergisi C. 15 s,-11922 s.-1-13
  2. Ahmet; “İbni Sina’nın Felsefesi ve Düşünce Tarihindeki Yeri”, E.Ü. Sosyal Bil., Fak.Dergisi s,2 .
  3. Ayaş, Nevzat; “İbni Sina’nın Felsefesi Sistemi”, TTK. 1000 Yü Anma Kitabı, İstanbul. 193-7
  4. Ayaş, Nevzat, İbni Sina’nın Filozofik Sisteminde Ahlâk”, TTK 1000 Yıl Anma Kitabı, İstanbul, 1937
  5. Ayni, H A,, “İbni Sina’da Tasavvuf’. TTK lOOOYıl Anma Kitabı İstanbul,1937
  6. Bayraklı Bayraktar, Farabi’de Devlet Felsefesi İst.1983
  7. Çamel, Perihan, İbni Sina’da Çocuklara ve Kadınlara Dair Politeknik No 41 s. 13, İstanbul, 1937
  8. S, Çubukçu, İ. Agah, “İslâmda Terbiyenin Önemi”, İlahiyat Fak Der. 1978, XXII, 9 Dilâçar A, 900. Yıldönümü Dolayısıyla Kutadgubilik İncelemesi TDK. Ya. Ankara 1972
  9. Günaltay, M. S., “İbni Sina’nın Milliyeti Hayatı ve Kültürü , TTK 1000 Yıl Anma Ki­tabı, İstanbul, 1937
  10. Hilev, Selahattin, 100 soruda Felsefe El Kitabı, Gerçek Yıllar, 3. Baskı İstanbul, 1981
  11. İbni Sina (M. Şerafettin Yaltkaya), Hayy İbni Yakzan, TTK 1000 Yıl Anma Kitabı İstanbul, 1937
  12. (Kilisli Rifat Bilge) “İbni Sina Edviyei Kalbiye” TTK 1000 Yıl Anma Kitabı İstanbul, 1937
  13. İbni Sina (M. Hazmi Tura) Hüzün Risalesi TTK. 1000. Yıl Anma Kitabı İstanbul, 1937
  14. (H.Z. Ülgen) “İbni Sina Maddesi C5/2 s.807-824 İslâm Ansiklopedisi
  15. İzmirli, İ.H. “İbni Sina Felsefesi Şahsiyet Hususiyeti Metot ve Sistemi” TTK 1000. Yıl Anma Kitabı İstanbul, 1937
  16. Nihat, Filozofların Özellikleri, Felsefeye Giriş II İst, 1983
  17. Keklik, Nihat, “Türk İslâm Filozofu İbni Sina 980-1037 Hayatı ve Eserleri”, Felsefe Arkivi
  18. ….
  19. 19-Kurtkan, Amiran, Sosyal İlimler Metodolojisi
  1. Küyel, Mubehat Türker, İbni Sina “On Sorunun Karşılıkları” Beyrûni ve Armağan da ayrıbasım 1974 TTK Bev.
  2. Meydan Larousse, İbni Sina C.6
  3. Okandan, Recai Galip, Umumî Amme Hukuk Dersleri 1st. 1952
  4. Özden Akil Muhtar, “İbni Sina Tıbbına Bir Bakış” TTK 1000. Yıl Anma Kitabı 1937 İstanbul.
  5. Pazarlı, Osman İsîamda Ahlâk Remzi K.evi İst. 1972
  6. Ülken, H.Ziya, “İbni Sina’nın Ruhiyatı” TTK 1000 Yıl Anma Kitabı 1937 İst,
  7. Ün ver, A.Sühely, “İbni Sina’nın Sözleri” TTK 1000 Yıl Anma Kitabı 1937
  8. Tolun, Haydar, “İbni Sina ve Bacon’, Cumhuriyet Gazetesi 2 Temmuz 1937 

——————————————————————————

Kaynak:

M, Û., Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Yıl: 1994, Sayı : 6 Say/a ; 29-35

———————————————————

Dipnotlar

[1]          a) Arniran Kurtkan, Sosyal İlimler Metodolojisi.

              b) A,. Dilaçar, 900,. Yıldönümü Dolayısıyla Kutadgibilik İncelemesi.

               c) H.Z. Ülken, İslâm Ansiklopedisi., 1. Sıra maddesi.

[2] Osman Pazarlı, İslâmda Ahlâk, s. 84,.85.,157,174,175

[3] Osman Pazarlı, İslâmda Ahlâk, s. 84,.85.,157,174,175

[4] A. Dilaçar, 900., Yıldönümü Dolayısıyla Kutadgibilik İncelemesi

[5] Nevzat Ayas. İbni Sina nın Felsefesi Sistemi

[6] Dilaçar.. 900. Yıldönümü Dolayısıyla Kutadgibilik incelenmesi, s ..27.. bi M. Aİi Ayni.. 1. Sina’da Tasavvuf, s.,7.

[7] Nevzat Ayas, adı geçen makale, S. 6

[8]   H. Ziya Ülken,, “İ.Sina maddesi”, İslam Ansiklopedisi.,

[9]   Hayy İbni Yakzan

[10] Hayy.. İbni Yakzan..

[11] M. Ali Ayni, “İbni Sina da Tasavvuf’ TTK Anma Kitabı. s„

[12] M. Ali Ayni, “İbni Sina’da Tasavvuf”, TTK Anma Kitabı, s.20..

[13] Hüzün Risalesi (Terc. M.Hazmı Tura)

[14] Akil Muhtar Özden, İbni Sina Tıbbına Bir Bakış \ TTK, s, 37,39,.

[15] Akil Muhtar Özden, İbni Sina Tıbbına Bir Bakış, TTK, Anma Kitabı, s,.14.

[16] Perihan Çambel, İbni Sina’da Çocuklara ve Kadınlara Dair Paliteknik No. 49 s. 13.

[17] Perihan Cambel, Agy

[18] İbni Sina (Tercm. Kilisli Rıfat Bilge) “İddviye Kalbiye”, TTK Anma Kitabı, s. 18).

[19] Hayy îbni Yakzan s,.73.,

[20] Bir kasidesi…

[21] Bayraktar Bayraklı, Fârâbihin Devlet Felsefesi

[22] İbni Sina (Terc., M. Ali Ayni, İşaret, s,13)., (İbni Sina’da Tasavvuf yazışması)

[23] Recai Gelip Okandan, Umumi Amme Hukuku Dersleri, 1952, s.336

[24] Yahya Akyüz, İbni Sina’nın Türk ve Dünya Eğitim Tarihindeki Yeri, Ank.1982

[25] Hayy İbni Yakzan 

[27] Ahmet Arslan, İbni Sina’nın Felsefesi ve Düşünce Tarihindeki Yeri, E.Ü. Sosyal Bilimler Fak. Der, S..2  sa.261

——————————————————————————–

[i] M.Ü., Atatürk Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi

[ii] Bknz, A. Nevzat Asay, İ. Sina’nın Filozofik sisteminde Ahlâk, H. Ziya Ülken, İbni Sina’nın Ruhiyatı, M..Ayni, İ.Sina’nın Tasavvuf,

[iii] Burada seyahat insanın bütünüyle maddenin egemenliğinden kurtulması anlamına gelmektedir.

[iv] Bu noktada İbni Sina ahlâkı metafizik ve tasavvufi bir nitelik kazanır. Fakat İbni Sina ahlâkın tasavvufî ahlâktan ayıran en önemli nitelik faziletli insanın insanlara iyilik yaparak faziletli olabileceği olgusudur. Aynı zamanda İbni Sina ahlâkı bu özelliği ile Aristo ahlakından da ayrılır. Çünkü Aristo’ya göre iyilik iyi bir hareket yapmaktır, Oysa İbni Sina’ya göre iyi hareketleri alışkanlık haline getirmektir.

[v] Bu sözlerden İbni Sinaánın Hint Fakirleri gibi insan vücuduna hiç önem vermediği ya da ömrünü doktorluğa adadığı için bu sözleriyle çelişki içine düştüğü anlamı çıkarılmamalıdır. İbni Sina ahlâkının nirengi noktası, insanı hayvanî nefsin tutsağı olmaktan kurtararak, iyi bir insan olarak, yaşayabildiği kadar yaşamasına yardımcı olmaktır.

Yazar
Adil ÇAĞLAR

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen