“Koza” Şiirlerine Göre Harid Fedai’nin Şiir Dili-1

Saadettin YILDIZ1

1.Giriş

Şiir, her şeyden önce “dil” sanatıdır. İnsanların hafızalarında roman-hikâye cümleleri yerine mısraların, beyitlerin daha çok yer etmiş olması, taşıdığı mesajın etkisine olduğu kadar, dilinin damıtılmışlığına / süzülmüşlüğüne de bağlanabilir. İnsan, kendi eliyle bozup dağıtıyor da olsa, güzel olanı arar.

Şiirin özel bir dili var mıdır?            

Bizim edebiyatımız açısından bakıldığında “şiirin özel dili var mıdır?” sorusu, yanıltıcı cevaplara çok açık bir soru olarak görünmektedir. Çünkü yaklaşık altı yüz yıl, halkın konuştuğu dile epeyce yabancı kalan bir dille yazan şairlerimiz oldu. Bir kısmımız, bazan çok abartılı hâle gelen “tasannu”dan dolayı, buraya çok fazla takılıyor ve “şiir dili” kavramını da bu çerçevede  anlıyoruz. Oysa şiir dili, kelimelerin yerliliği-yabancılığı meselesinin çok dışında düşünülmesi gereken bir kavramdır. Fuzûlî’nin, Bâkî’nin, Şeyh Gālib’in büyük şair sayılmasının sebebi Osmanlıca dediğimiz Türkçe ile yazmış olmaları değil, köken itibarıyla yerli olsun yabancı olsun her kelimeyi, gerek ses gerek hayal bakımından seçip süzerek kullanmış ve o kelimeler arasındaki akrabalıkları büyük şair sezişiyle kurgulayabilmiş olmalarıdır.

Bu anlamda,Yunus’un “Yüce dağların başında salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın”, Bâkî’nin “Gel nây gibi inleyelim bâri zâr zâr”, Fuzûlî’nin “Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak ādı var”, Gālib’in “Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düşdü / Dayanır mı şîşedür bu reh-i seng-sâre düşdü”, Hâmid’in “Eyvâh, ne yer ne yâr kaldı / Gönlüm dolu âh u zâr kaldı”, Yahya Kemal’in “Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu / Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu”, Şeref Taşlıova’nın  “Arzu iplik sevgi nakış / Ördükçe güzel görünür / Gönül gözü ile bakış /Gördükçe güzel görünür” mısraları, farklı zaman ve geleneklere ait olmalarına rağmen, “şiir dili” için iyi örneklerdir. Yunus’un hayal zenginliğini, Bâkî’deki ses tokluğunu, Fuzûlî’nin akıcılığını, Gālib’deki akıcı ses sıklığını, Hâmid’deki duygu patlamasını,Yahya Kemal’deki tema-ses kaynaşmasını, Taşlıova’daki sadeliği şiir dilinin kurucu unsurları olarak değerlendirebiliriz.

Şiir dilinin tek bir şekli, kalıbı yoktur; onu şair yaratır. İnsanların parmak izlerindeki, ses tonundaki, gözbebeğindeki şaşırtıcı kişisellik, şiir dilinde de vardır. Şair aynı dilin kelimelerini kullanır ama her defasında farklı bir şiirsel yapı ortaya çıkar; bu, dil sayesindedir. Kelimelerin anlamları sözlükte aynı da olsa sözlükten dışarı çıktığı andan itibaren nüanslar devreye girer.

Şiir dilinin ana unsurlarından biri ses / âhenk biri de hayal / imgedir.

Âhenk, şiirde şuurlu ses organizasyonları ile elde edilen başlıca şi’riyet unsurudur. Tesadüflere bağlı ses unsurlarının da şiire âhenk kattığı örnekler vardır; ancak, bir şairin bütün müktesebâtında belli seviyede bir âhenkten söz edilebilmesi, şuurlu ses organizasyonu ile mümkündür. Düşünce ve duygu yönünden ne kadar güçlü olursa olsun, “ses” zayıf ise, şiir bir kanadından mahrum kalır. Türk şiir dili, anlam ve imaj gücüne ne kadar muhtaç ise ses gücüne de o kadar muhtaç değil midir?

Yahya Kemal “Yarab bana bir ses yaratan kudreti ver” derken, sanıyorum, şiirselliğin bir yarısını halletme gücünü istiyordu. Ortalama dili şiir diline yükseltmek, şairin kendi iç dünyasının sesini ve rengini ortaya koymak üzere çıktığı poetik mücadeleyi kazanıp “nasıl söyleyeyim?” sorusuna -o an için- yeterli karşılığı bulmasıyla mümkün olur. Edebî eserde dil, tek bir sesten başlayarak hece, kelime, kelime grubu (tamlamalar, tekrar grupları, muhtelif ritmik dil birlikleri vb.), cümle, cümle kombinasyonları plânında yer aldığı gibi, ses ile sesin, hece ile hecenin, kelime ile kelimenin birbirleriyle olan ses ilişkilerini; kelimelerin kavram değerleri ile mecazî arka plânlarını hayata geçiren ana mekanizma da dildir.

Şiiri kuran, şiir dilini yaratan öğelerden biri de hayal / imgedir.  “Bir imge, yeniden yaratılmış ya da yeniden üretilmiş görünümdür. İmge ilk kez ortaya çıktığı yerden ve zamandan –birkaç dakika ya da birkaç yüzyıl için- kopmuş ve saklanmış bir görünüm ya da görünümler düzenidir. Her imgede bir görme biçimi yatar.” (Berger:2012:10) Şiir sanatı için “görme” sadece bir “gözle görme” meselesi değil, algılama meselesidir. Eşyaya, olaya, varlığa hayal penceresinden bakmak, var olanı değiştirmek, onu kendi dünyasına göre algılamak demektir. Özellikle şiir sanatında “gibi görmek” önemlidir. Sanatçı bu suretle dünyayı kendi istediği gibi görme şansına kavuşmuş olur.

Prof.Dr.Doğan Aksan, Geoffrey N. Leech’ten “Şair yaratıcı değilse hiçbir şey değildir; dili yaratıcı olarak kullanmadan nasıl yaratıcı olabilir?” görüşünü naklediyor. (Aksan:1993:15). Yaratıcılık -elbette- imge yaratmaktan ibaret değildir; fakat imgenin metni zenginleştirdiği de tartışılmayacak kadar açıktır.

Harid Fedai’nin şiir dilini bu temel görüş etrafında kalarak inceleyeceğiz.

2.Harid Fedai’nin Şiir Dili

 

2.1.Söz varlığı

 

2.1.1.Kelime

           

Harid Fedai, Koza’da yer alan 18 şiirde 5182 kelime kullanmıştır. Şiir başına düşen kelime sayısı 287, mısra başına kelime sayısı 4.34’tür.[2]

           

Fedai, daha dışa bakan ve gördüklerini / gözlemlerini anlatmaktan / hikâye etmekten hoşlanan bir şairdir; bunun için de şiirin sınırlarını zorlayıcı bir kelime hazinesine ihtiyaç duymuştur.

2.1.1.1.Türkçe ve Yabancı Kelimeler

Fedai’nin şiir dili hayli sadedir. 

Kullandığı 5182 kelimenin 3819’u Türkçe (%74), 614’ü Arapça (%12), 400’ü Farsça (%8), 349’u diğer dillerden (%7)’dir. Yabancı kökenli olan kelimelerin de en az %95’i konuşma dilimize yerleşmiş olup anlamı herkesçe bilinen kelimeler olduğu düşünülürse, “dili sadedir” hükmümüzün dayanağı daha iyi anlaşılır. İşlenen temaya bağlı olarak kullanılan yabancı kelimeleri de –bir bakıma- “zorunlu kelimeler” saymak gerekir. Mesela İznik Destanı şiirinde geçen Botteler, Ankor, Helikor, Antigon, Bitinya, Roma, amfiteatır, Nikea Konsilleri, Gordion, Leon, papaz, Haçlı, Latin, İmparator Theodoros Laskaris, Rum, Rumeli, Konstantin kenti,Yunan vb.  kelimeler, şiirde sunulan İznik tarihinin gerektirdiği “temaya bağlı kelimeler” olarak kabul edilmelidir.

Eski alfabe ile yazılmış kaynaklardan çok sayıda aktarma çalışması da yapmış olan şair, Osmanlı Türkçesi’ne de hakim olmasına rağmen sade bir dille yazmayı -bilinçli olarak- tercih etmiştir. Kıbrıs Türkleri Türkiye’deki “özleştirme” çalışmalarını yakından izlemiş ve edebiyata yansıyan yeni kelimeleri kolayca benimsemişlerdir. Bunda, Varlık başta olmak üzere özleştirme taraftarı olan dergilerin onlara sayfalarını açmalarının etkisi bulunduğu gibi, yeniliklere açık bir aydın grubunun yetişmiş olmasının da önemli rolü vardır. 1950’li yıllarda (1951-53 Gazi Eğitim Enstitüsü, 1956-60 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) Türkiye’de okuyan Fedai de bu havadan etkilenmiş görünmektedir. Şiirlere seyrek bir şekilde serpiştirilmiş bulunan “anımsamak, ayakça, belirti, bunalım, değin, değinmek, denli, dize, doğa, düşlemek, esin, gizem, ışınlı,  sorgulamak, sözcük, gelgit, kavram, köken, yöre, çağrı, izlemek, neden, özen, özgürlük, özlem, sevi,  simge, söyleşi, süreç, tutsak, tüm,  utku, yankılanmak, yaşam, yergi, yinelemek, yontu…” kelimeleri bu etkilenmenin derecesini göstermektedir.

Buna karşılık, zaman zaman kullandığı “zîr-i fes”, “beyan-ı hoşâmedi”, “girizgâh”, “Cezîre-i Hadrâ”, “üç çifte bir zevrakçe”, “bu şehr-i Stanbul ki”, “der-kenar”, “Evlâd-ı Fâtihân”, “şimden geru”, “Bedr-i Bülend (Şeyh Bedreddin)”, “Âl-i Osman, nicedürür”, “hikâye-i Karabardak”, “hâfıza-i beşer nisyân ile malûldür”, “Hüve’l-bâkî” vb yabancı tamlamalar da onun belli bir tutumda ısrar etmediği anlamına gelir. Ayrıca, “hatıra / anımsamak, sevda-aşk / sevi, tebessüm / gülücük-gülümsemek, sohbet / söyleşi, hoş geldin / hoş âmedî” gibi ikili üçlü kullanımları da aynı mealde yorumlayabiliriz.

2.1.1.2. Mahalli kelimeler

Fedai’nin mahalli söyleyişlerden de ara sıra yararlandığını görüyoruz. Anlatıma çeşni katan “Balligari, azacık, eser (esiyor), savrulur (savruluyor), reçina, çıkar (çıktı), seslenir (sesleniyor), çok geçmez (çok geçmeden), arkandayım dersin? (arkandayım mı diyorsun?), çocuk keser (kesmekte), karın deşer (deşmekte), düşerkenden (düşer düşmez)  gibi mahalli söyleyişler fazla değildir ve onun şiir dilini oluşturmada dikkate değecek kadar etkili olduğu da söylenemez.

2.1.1.3.Kelime çeşitleri

Fedai, hayli dengeli ve Türkçenin özelliklerine uygun bir şekilde, her çeşitten kelimeyi kullanmıştır. Bunlar  sayı ve oranlara göre şöyle sıralanmaktadır: İsim, fiil, zarf, sıfat, edat, zamir:

ŞİİR

İsim

Sıfat

Zamir

Zarf

Edat

Fiil

Toplam

BİRİNCİ BÖLÜM: İPEKÇELER

1-DÜŞ GİBİ

63

%40

23

%15

34

%22

11

%7

26

%17

157

2-SEVDA ZAMANI

96

%43

49

%22

6

%3

20

%9

13

%6

37

%17

221

3-İZMİR GÜNCESİ

136

%43

42

%13

9

%3

47

%15

23

%7

61

%19

318

4-BALCALI

73

%50

15

%10

2

%1

17

%12

7

%5

32

%22

146

5-BU SABAH

87

%38

18

%8

11

%5

43

%19

17

%6

56

%24

232

6-BİR MAYIS

63

%35

19

%11

12

%7

25

%14

16

%9

42

%24

177

7-İZMİR ŞİİRİ

85

%42

33

%16

2

%09

35

%17

10

%5

39

%19

204

8-TEMMUZ GÜZELLEMESİ

138

%41

35

%10

10

%3

60

%18

20

%6

74

%22

337

9-EŞZAMANLI

159

%47

65

%19

4

%1

25

%7

20

%7

62

%18

335

ARA TOPLAM

900

%42

299

%14

56

%3

306

%14

137

%6

429

%20

2127

İKİNCİ BÖLÜM: BAŞKACALAR

10-KALDIĞIMIZ YERDEN

70

%37

21

%11

8

%4

27

%14

19

%10

45

%24

190

11-BİR GECE, BİR MASADA…

111

%45

33

%13

10

%4

31

%12

13

%6

47

%19

245

12-MAKEDON GÜZELİ

118

%46

27

%11

8

%3

35

%14

15

%5

53

%21

256

13-EYLÜL 94

43

%33

16

%12

9

%7

21

%16

5

%4

35

%27

129

14-İZNİK DESTANI

360

%45

136

%17

16

%2

114

%14

48

%6

128

%16

802

15-AÇIK ÇAĞRILI

48

%36

31

%23

1

%07

23

%17

8

%6

24

%18

135

16-OHRİ SÖYLEMLERİ

138

%47

41

%14

5

%2

45

%15

19

%7

44

%15

292

ARA TOPLAM

888

%43

305

%15

57

%3

296

%14

127

%6

376

%18

2049

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ESKİCELER

17-DOSTLUK

59

%32

18

%10

13

%7

15

%8

41

%22

37

%20

183

18-SİTEM

286

%37

93

%12

44

%6

125

%16

50

%6

174

%23

772

ARA TOPLAM

345

%36

111

%12

57

%6

140

%15

91

%10

211

%22

955

 

GENEL TOPLAM

2133

%42

715

%14

170

%3

742

%14

355

%7

1016

%20

5131

2.1.1.3.1.İsimler

Harid Fedai Koza’da %42 oranında isim kullanmıştır. İsimler varlıkları ve kavramları adlandırma yoluyla karşılarlar ve söyleyenin / yazanın dikkati varlığın niteliğinin ya da hareketinin değil kendisinin üzerinde toplanır. İster soyut ister somut olsun, isimler varlığın kendisini ifade eder.

Şairin, çevre ile ilgili isimler (76 çeşit, 197 adet), zamanla ilgili isimler (62 çeşit, 178 adet),  eşya-araç-gereç isimleri (93 çeşit, 128 adet), bitki isimleri (29 çeşit, 60 adet), gökyüzü ile ilgili isimler (16 çeşit, 38 adet), hayvan isimleri (25 çeşit, 34 adet) başta olmak üzere, yaklaşık iki bin isim kullandığı belirlenmiştir. Ev ve evle doğrudan  ilgili isimlere bakmak bile onun etraftaki ayrıntıya ne kadar dikkat ettiğini göstermeye yeter:  Ev (11), kapı (11), oda (4), konak (3), cumba (2), ocak (2), pancur (2), pencere (2), perde (2), salon (2), anahtar, avize, balkon, ev-bark, eyvan, hanay, hane, köşk   saçak, tavan  (toplam 51 kelime). “Zaman” için de  -sadece birden fazla kullanılanlara göre-benzer durum söz konusudur: Gün (24), gece (15),  akşam (13), bahar (11), ), yıl (11),  sabah (9), zaman (8), vakit (7), saat (6), sene (6), yıl (6),  akşamüstü (4), yüzyıl (4), an (3), ay (3), dün (3), kış (3), sonbahar (3), yaz (3), asır (2), bugün (2), dem (2), devran (2), hafta (2),  henüz (2), kuşluk (2), seher (2), yarın (2), olmak üzere (toplam 160 kelime). Bu tip yoğunlukları şairin dikkatinin belli unsurlar üzerinde toplanması olarak değerlendirebiliriz.

Otuzdan fazla hayvan adının (25 çeşit) kullanıldığı bu şiirlerde 23 kelimenin “kuş”la ilgili olması da başka bir dikkat yoğunlaşmasıdır.

Şairin 58 kişi adını 98 kez; 81 çeşit yer adını 119 kez kullandığı görülüyor. Kişi adlarında İpek Hanım’ın (17 kez), yer adlarında ise Kıbrıs’ın (ilgili isimler dahil 37 kez) başı çekmesi şairin gönül bağı ve hayat ortamı ile ilgilidir ve tabii, şiirlerine hakim olan temel duyguyu da ele veren bir veridir.

Şairin büyük çoğunlukla, somut isimler kullandığı, soyut isimlerin ise beşte bir oranında olduğu görülmektedir. Bunu, onun “varlığın görünen tarafı” ile daha çok ilgilendiği şeklinde yorumlayabiliriz.

 

2.1.1.3.2.Sıfatlar

Fedai’nin şiirlerinde  sıfatlar –ki kelime kadrosu içinde oranı %14’tür- niteleyici özellikleriyle öne çıkar. Kullandığı her beş sıfattan dördü niteleme sıfatıdır. Sıfatlar, eşyayı kavrayış şeklimizi ele verir.

“Tenha bir sahil”, “karşı tepeler”, küçücük salon”, “çocuksu yüz”; “Deniz kuşanmış Kuşadası”, “İçmekle kanılmaz sevi pınarı”, “Salınan selvisin sen “Dîvân”dan çıkma”, “Neredeyse cümbüşü başlar akşamın, ortaçağlardan kalma”, “Kıbrıs gitti diye döğünen, günde on kez çıkarmaya değinen (Türkiye)”, “Mutlu yarınlara gebe (olan) sancılar”, “tanelerin uzantısı (olan) şebnemler”; “Bu sarı taştan bir bina”,  “Başak saçlı, saz benizli dal boylu sevgili”, “Puslu sütbeyazı Troyalı Helen”, “Florance hemşireli, Kırım günlerli buram buram bir nostalji”, “Telli-duvaklı ve de soylu bir gelin”, “Cikletli gülüşler”, “Tam beş bin öfkeli kâfir”, “Ev yapma telaşındaki kırlangıç”, “motiflerdeki gizem”; “Dudak incesi sahiller”, “tüy hafifi adımlar”; Evlâd-ı Fâtihândan bir sayfa” vb. değişik yapılardaki tamlamalar içinde yer bulan birçok sıfat, şairin eşyayı tasvirde “akraba sıfatlar” kullandığını göstermektedir. Şair, sıfat-fiilleri sıfat görevinde kullanma, aynı isme birden fazla sıfat izafe etme, niteleme sıfatları ile belirmesıfatlarını aynı yapı içinde kullanma gibi uygulamalar yaparak belli bir anlam yoğunluğu sağlamıştır.

 

2.1.1.3.3.Fiiller

Fiillerin kelime çeşitleri içindeki oranı hayli yüksektir. Her beş kelimeden birinin fiil olduğu bir kelime hazinesi,  hareketli bir şiir dilinin zeminini oluşturur. Şair, hareket veya durumu anlatmaktan hoşlandığı ve şiirini bir çeşit anı yazısı olarak da düzenlediği için, çok sayıda fiile yer vermiştir. Bu fiillerin  %65’i çekimli fiildir; çekimli filler de –şahsıyla, zamanıyla- doğrudan hareket kendisini ifade eder. Ayrıca Sıfat-fiil, zarf-fiil ve isim-fiillerin çok sayıda olduğu da dikkat çekmektedir ki bunların bir tarafı fiil olduğu için cümlenin “hareket” özelliğine katkısı vardır.

Bu fiiller bazan arka arkaya sıralanır ve cümlenin ritmik yapısını güçlendirir; bazan da birçok cümle öğesini arkasına alarak uzun, kompleks cümleler oluşturur:

“Günlük kaygıları satıp bir pula,  yolunu bul da atıl gel İstanbul’a.”; “Asanör’de bir masada yüzyüze kavuşuk ellerine dayalı çeneleri bir süre gülümseyip durdular.” , “Salamis denizinin anlatacakları varmış Osmanlı’dan, Venedik’ten, Lüsignan’dan, Bizans’dan, Roma’dan, Eski Yunan’dan.”

Fiillerin çoğu, yapı bakımından kompleks olmayan, türemiş de olsa az ek almış fiillerdir. Yardımcı fiiller ve birleşik fiiller de çok değildir.

Fiil oranının en yüksek olduğu (%27) Eylül 94 adlı şiirinde kullandığı fiiller bu konuda net bir fikir verebilir: ayrıldı, bilirim, çıkardın, değmedi, derdin, dolanır, efkârlanırdın, geçti, gelsin, gittin, gözledim, kaldı, saklasan, sığardı, söyler, taşardı; çok oldu, ele verir, gecikiverdi;  başkaydı, belli idi, bomboş (tur), bünyan halısı (var), , kapalı (dır), kocaman (dır), nerde (dir), olmazdı, sessiz (dir), Topal Koşma (var), vardı, yoktun, zindan(dır).

2.1.2.Kelime Grupları

2.1.2.1.İsim tamlamaları

Şair, iki kelimelik sade tamlamalar yanında iç içe girmiş isim ve sıfat tamlamalarıyla uzayan isim tamlamaları da kullanmıştır. Sevda Zamanı şiirinden aldığımız aşağıdaki isim tamlamaları, bütün hakkında fikir verebilecek çeşitliliktedir:

“Ev önleri”, “akşam serinliği”, “mahalle araları”, “daracık sokaklarında Lefkoşe’nin” (Öğeleri yer değiştirmiş, bir sıfat tamlamasını da bünyesinde barındıran, belirtili isim tamlaması.), “Hüzzam’ın en dokunaklısı”, “evin en küçük kızı”, “eski sevgililerin gizlisi-saklısı” (Bir sıfat tamlamasını barındıran, “gizlisi” ve “saklısı” tamlananları aynı tamlayana bağlanmak suretiyle oluşmuş, birbiriyle kaynaşmış iki ayrı belirtili tamlama.), “iki yanından sarkar hanımelleri hanayların sarılı-beyazlı” (hayli girift bir yapı: Sarılı beyazlı hanımelleri hanayların iki yanından sarkar), “… çarpık bacaklı yaramazları Şabanbahçe’nin, Silihtarın” (İki adet tamlayandan dolayı iki ayrı tamlama. Bünyesinde sıfat tamlaması var. ), “turunç çiçeklerinin kokusu”(Bünyesinde bir adet belirtisiz isim tamlaması da barındıran belirtili isim tamlaması.), “Lefke bahçeleri”, “güneşin son aydınlığı”, “Yüzbirevler’in dorukları”, “cümbüşü başlar akşamın”, “denize bakan yamaçlarında, haruplu-zeytinli Girne’nin” (Haruplu-zeytinli Girne’nin denize bakan yamaçları: Öğeleri yer değiştirmiş, bünyesinde sıfat tamlaması var.)

2.1.2.2.Sıfat tamlamaları

Şair, sıfatların tasvir özelliklerinden yararlanmış ve tahkiye ağırlıklı tutumunu bu suretle desteklemiştir.

“nar göğüsler”, “su gibi akış (kadın bedeni)”, “mermer kalçalar”, “süzgün gözler”, “süzme süzme deniz gözleri”, “nur yaşmaklı yüz”, “soluk kesen yüz”,  “en soylu gülücük”, “seyrek,  sert adımlar”, “keklik sekişli (adımlar)”, “tüy hafifi adımlar”, “ipek ipek, sonsuza dek, canevine asılı bir birliktelik”, “yürek yürek altın varak”, “edalı salınmalar”; “dört atlı kupa”,  “erguvanlı, mor salkımlı, kuş çokumlu sabahlar”, “yeni kalıplı fes, sorgulayan bakışlar, kristal avizeler, üst kattaki oda, tezhipli sayfalar, yorgun taş plaklar, Nişantaşı’ndaki konak, Hilton’lu, Red Doorl’lu, Ballentine’’li geceler…

Bu tamlamaların çoğu kadına-sevgiliye bağlanan sıfatlarla kurulmuştur ve şairin âşıkane duyarlılığını göstermektedir. Ayrıca, cümle içinde çok kelimeli bloklar oluşturan bu sıfatlar, dikkati varlığa yöneltme görevini de ifa etmektedir. Bazı sıfat tamlamalarının arkasında «çapkınca bir bakış» hissedilir!

 

2.1.2.3.Zarflar tümleçleri

Zarf , tarz, zaman, yer, şiddet vs. bakımından fiili, derece bakımından sıfatı vasıflandırır. Onların anlam dairesini daha belirgin hâle getirir. Harid Fedai zarfların bu özelliklerinden iyi yararlanmıştır. “Kaldığımız Yerden”  şiirinde kullandığı aşağıdaki zarflar, onun şiir dili için tipik örnek olarak kabul edilebilir:

“Bahar bir başka geldi bu yıl”, “Nisan çıktı çıkıyor neredeyse”, “Gagasını ne zaman, çamura banıp banıp gidecek”, “Koşar gibi adımlayamaz oldular asfalt yollarını Kaymaklı’nın”, “Nerede çiftçikuşunun yol göstermesi uzun kuyruğu, sarkaç gibi bir öne bir arkaya gidip gelen boynuyla”, “Şeftali ağacı çiçeğe yatmışsa bil ki çaresizliğindendir diyeceğim”, “Hülyalara boş ver bugünlük”, “Kahveler, çaylar çoktan içilmiş”, “Bu sarı taştan bina en çok ona yakışır”, “Haşmet Bey yola çıkmıştır bile Girne Kapısındaki evinden bin dokuz yüz kırklardan artakalmış bisikletiyle”, “Ayakçanın dönmesinden dönmesinden açılır perde perde zaman”, “Sanki yüzyılların gıcırtısıdır duyulan ağır aksak… ağır aksak”, “Daracık sokaklardan, tozlu yollardan geçip Konak’ın kapısında sökün edince arkadaşlar çepeçevre donatırlar onu”, “Ve kahve gözlerine çocuk sevinci dolar birden”, “Az sonra “Nerede kalmıştık?” diye başlar söze”…

Bunlar arasında bir cümleden daha uzun yapıların bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Şair bu yapıları, hareketin vasfını daha ayrıntılı vermek maksadıyla kullanmıştır. Hareketin vasfı daha ayrıntılı verilirken, zaman zaman, şiir cümlesinin uzunca bir hikâye cümlesine dönüştüğü ve böylece âhengin zayıfladığı görülürse de bu uzun yapıların “Telli-duvaklı ve de soylu bir gelindin artık bu yiğide kanat açıp koşarken” örneğinde olduğu gibi, kendi içinde ritim blokları oluşturacak şekilde düzenlediği de söylenebilir: “Bir kız çocuğu geçti elinde paket /  güzelim İzmir inciri Tariş’ten / bir yürüyerek bir durarak”, “Fildişi çıplaklığına özenip Afrodit’in kalakalırsın sarmaş dolaş o eşsiz yontularla”, “Hayati Tekkesi’nden düz geçmek olmaz, bunca ulu, sıra sıra yatarken”, “Geçen bilir gizemini her ânın ağır ağır köprüsünden Struga’nın”, “Karanlıkta / al atlarda yitiverip gittiler bir gölge gibi Lefke kapısından dizlerinde yalın kılıç / gözlerinde parıltı”, “Künyeni okur defterdar yüksekten yüksekten  … kaza: Yenişehir diyerekten”, “Lusignan artığı yaşlı şövalye, mazgal mazgal esnerken, Cafer Paşa Hüseynî’den seslenir…”

                       

2.1.2.4.Tekrarlar

Tekrarlar Türkçe’nin en zengin ifade kaynaklarındandır. Bir yandan şiirin akışını hızlandırırken bir yandan da müzikaliteyi arttırır.

“Cıvıl cıvıl”, “pırıl pırıl” “sereserpe”, besbelli, sarmaş dolaş, salkım saçak, itiş kakış, gibi alışılmış tekrarlar yanında leylak leylak gibi alışılagelmiş tekrarlar yanında “işveydi, nazdı, bakıştı, gülüştü”, “yeşilli-mavili-hareli”, “sarılı-beyazlı”,  “can-cana” gibi tekrar hükmüne geçen “anlık birleştirmeler” de vardır. Bunlar, genelde fiillere bağlanarak zarf tümleçleri oluşturmaktadır.

(Devamı var)

[1] Lefke Avrupa Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi. [email protected]

[2] Bu rakamların ne anlama geldiği, Fedai gibi Lefkeli bir şair olan Fikret Demirağ (1940-2010)’ın 1972’de ilk baskısı yapılan Ötme Keklik Ölürüm adlı şiir kitabının ilk 18 şiirini gözden geçirdiğimizde daha iyi anlaşılır: Demirağ’da toplam kelime sayısı 2043, şiir başına düşen kelime sayısı 114, mısra başına kelime sayısı ise 5.35’tir. Fedai’de şiirlerin ortalama mısra sayısı 66.38 iken Demirağ’da 21.22’dir. Bu durum, Fedai’nin daha uzun şiirler yazdığını göstermektedir.

Yazar
Saadettin YILDIZ

Saadettin Yıldız, 1946 yılında Sivas Şarkışla Demirköprü köyünde doğdu. Yedi sekiz yaşlarındayken, öğrenim için köyünden ayrıldı. İlkokuldan sonra hep yatılı okudu. Pamukpınar İlköğretmen Okulu'nu, Ankara Yüksek Öğretme... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen