“Edebiyat Dünyamız” Sitesi Editörü Burhan Kadah ile Dijital Edebiyat Dergiciliği Üzerine Sohbet

  • “Edebiyat Dünyamız” Sitesi Editörü Burhan Kadah ile  Ahmet Urfalı’nın gerçekleştirdiği “Dijital Edebiyat Dergiciliği Üzerine” Sohbet:

  • Kırmızılar Hareketi içinde yer alan ‘Edebiyat Dünyamız’ sitesinin yöneticisi olarak okuyucu kitleniz ve içeriğiniz hakkında bilgi verir misiniz?
    Kırmızılar genel olarak entelektüel bir gayrettir; bir felsefedir. Nicedir durdurulan medeniyetimizi tekrar diriltmeye ve yeniden yürütmeye talip olanlardır. O nedenle eşsiz bir medeniyet yaratan, bu milletin mensubu olduğunun bilincinde olan ve bunun gururunu yaşayan herkes bize göre “Kırmızı”dır. İşte zikrettiğimiz bu “Kırmızılar”, aynı zamanda bizim okuyucu kitlemizin ağırlığını oluşturmaktadır. Kırmızılar yayınağı ve onun içinde yer alan “Edebiyat Dünyamız” sitesi, uzun zamandır Türklüğün unuttuğu ferâset, zarâfet, metânet, adalet, savlet, izzet, sadakat, hikmet, merhamet, vecd ve aşk diye daha da sıralayabileceğimiz bir çok yitiğimizi, kendinden başka tutunacak kimsesi kalmamışlığının şuurunda olarak tekrar bulmaya, diriltmeye talipli olanlara hitap etmekte ve okuyucusunu bu ızdırabı yaşayanlarda bulmaktadır.
    Sitemiz içerik olarak da aynı düşünce ve ebedi medeniyetin ancak edebi medeniyetle olacağı inancıyla, miras kalan edebiyatımızdan örnekleri günümüze taşıma ve örnek teşkil edecek günümüz edebî eser ve fikirleri sergileme gayretindedir.
    Sitemiz, Google Analytics verilerine göre sadece Türkiye’den değil, Türkî cumhuriyetlerden, Almanya, ABD, Rusya, Belçika, Hollanda gibi ülkelerden de okuyucu kitlesine sahiptir. Oldukça yeni olan edebiyatdunyamiz.com, bir yıl gibi bir sürede bir milyonu aşan ziyaretçi sayısına ulaşarak emeklerimizi boşa çıkarmadı.

  •  Dijital bir edebiyat dergisi yönetmenin kolaylıkları ve zorlukları nedir? Genel anlamda dijital edebiyat dergiciliği hakkında neler söylersiniz? Ülkemizde çok yaygın olarak kullanılan bu alanın geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?
    edebiyatdunyamizcomTüm alanlarda olduğu gibi dijital dönüşüm, edebiyat alanına da zorunlu olarak sıçramıştır. Zaten bu değişim ve dönüşüme uyum sağlayamayanlar korkarım zamanla kaybolmaya yüz tutacaklardır. Nitekim Dünyaca ünlü Newsweek Gazetesi şu an basılı değil sadece dijital yayın yapmaktadır. Zira, “Y” ve “Z” jenerasyonu denilen 1980-2000 ve 2000 sonrası jenerasyon, geleneksel medyaya yabancı ve soğuk duruyor. Onlar bir kenara, artık yaşlısına kadar ellerimizde tabletler, telefonlar her şeyi dijital ortamdan, çok yönlü bir iletişimle takip ediyoruz. Diğer yandan reklamcılıktaki büyümenin dijital ortama kayması ve dijital yayıncılığın geleneksel yayıncılığa göre baskı-dizgi gibi maliyetler açısından avantajlı olması , teknolojinin bu alandaki gelişimini göz ardı edemeyeceğimizi gösteriyor. Ülkemizin de başta e-kitap ve e-dergi olarak dijital yayıncılığın kritiğini yapmak yerine bu yükselen trende ayak uydurması ve gerekli yatırımları yapması elzem görünüyor.
    Web tabanlı bir dergi olan edebiyatdunyamiz.com, kirmizilar.com’un bünyesinde olduğu için zaten bir çok zorluğu aşmış bulunuyor. Bunun yanında HTML yapının kısıtlamaları ve yetenekleri, yayınlayacağımız yazının dizaynında sorunlara ve haklı olarak yer yer bazı yazarlarımızın serzenişlerine neden olabiliyor. Orijinal yazılarla kitlemizin karşısına çıkma endişesi de yaşadığımız en büyük zorluklardan. Tabii maliyet açısından, yayına girme ve okuyucuyla iletişim açısından dijital dergiciliğin avantajları oldukça fazla. “Slogan gençliği”diyebileceğimiz, kitaplardan, uzun makalelerden ziyade görseli olan kısa ve hızla tüketilen cümleleri tercih eden genç kitleye ulaşabilmek de hem bizim hem basılı dergiciliğin zorluklarından .

     

  • Şahıs olarak edebiyat ve şiir ortamına nasıl girdiniz? Kendi şiirinizi edebi akımlardan hangisine yakın görüyorsunuz? Şiir hakkındaki görüşleriniz nedir?
    Büyük bir medeniyetin gölgesinde yaşayıp edebiyat ve şiire uzak kalmak ne mümkün. Hele Yunusların, Nasreddin Hocaların beşiği Eskişehir’de. İlkokul yıllarından beri şiir okumayı, podcast ve sesli yayınların artmasından sonra da şiir dinlemeyi sevmişimdir. Daha onlu yaşlarımda Faruk Nafiz Çamlıbel’in, Abdurrahim Karakoç’un hatta Orhan Veli’nin tüm şiirlerini ezbere bilir, (Orhan Veli için “hatta” dedim, çünkü yapı olarak sevdiğim tarzın dışında) hafıza-i beşer, nisyan ile mâlul olsa da o yaşlarda Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nazım Tektaş gibi şairlerden yüzlerce şiiri ezbere okuyabilirdim.
    “Kendi Şiiriniz” dediniz fakat ben şiir yazmıyor, şiire yakın karalamalar yazıyorum. Bu yüzden de yazdıklarıma “şiirimsiler” diyorum. Bir çok defa Anadolu’nun bağrından kopan bir Türkünün iç titreten sözlerinden sonra yazdıklarıma bakıp, “yazmak yok , yazar gibi olmak var!” diyorum kendime ve şiir değil şiirimsiler karaladığımı fark ediyor, bazen defterler dolusu karalamalarımı yırtıp attığımı hatırlıyorum.
    Bir zaman aruz ölçüsüyle de karalamalar yaptımsa da “sözün kısası makbul” vezninden, az heceli ve kafiyeli şiirimsiler yazmak sanırım daha çok hoşuma gidiyor.
    Ölçülü, serbest, kafiyeli, kafiyesiz (gazete haberi kılıklı müsvedde yazılar hariç) değer taşıyan her şiiri severim. Bu konuda fikir beyan etmek de pek haddime değil diye düşünüyorum.

     

  • Geleneksel ve modern şiir hakkında ne düşünüyorsunuz? Geleneksel şiire yaslanmadan modern şiirde başarılı olunabilir mi?
    Köklerinden arındırılmış hiçbir yapı uzun ömürlü olamaz. Değişim ve gelişim elbette kaçınılmazdır. Fakat bu, bir takım ideolojik saiklerle köklerinden arındırılmış, özüne yabancılaştırılmış, kendi medeniyetine kayıtsız, başka medeniyetlere karşı ezik, güce meyilli, zarafetten ve derinlikten mahrum , sadece mücerret dünyalık sevdasına mağlup, gürültülü, malayani sözleri edebiyat çerçevesine almamızı gerektirmez. Bu konuda Yahya Kemal iyi anlaşılmalı ve irdelenmelidir. Türk medeniyetinin köklerindeki kuvve keşfedilmeden, tekrar anlamlandırılıp yorumlanmadan yapılacak her girişim çok sathî kalacak ve insanımıza nüfuz edemeyecektir. Orhan Veli de “Şiire yeni imkanlar getirelim derken, bilinen sanatları bir tarafa bırakıp, şiiri basit, alelâde, okuyucuya bir şey söylemeyen bir hale getirdik.” diyor ve son zamanlarında şu pişmanlığını da itiraf ediyor :” Genç şâirlerden beklenen, sâdece, elbirliğiyle yıkılan o eski, o yaldızlı şiire karşılık özlü, beşerî bir şiir, bir gerçek şiir yaratmalarıdır. Bunu bugüne kadar biz de gerektiği gibi yapamamışsak çalışalım. Tek, Türk dili de, Türk şiiri de insan içine çıkabilecek, bizi Türk oluşumuzla övündürebilecek bir hale gelsin.”

     

  •  Edebiyat dergileri ve şiir sitelerinin bolluğu içerisinde şairlerin çokluğu dikkat çekmektedir. Oysa şiir kitaplarındaki baskı adedinin çok düşük seviyelerde olduğunu da görmekteyiz. Bu çelişkinin nedeni sizce nedir?
    Batı medeniyetinden farklı olarak, Türk medeniyetinin sınıfsal ve toplumsal ayrışmalardan uzak olmasından dolayı, (destansı nesirlerin dışında) roman türü eserlerin yazılması ihtiyacı pek hâsıl olmamıştır ki bu tür yazılar bizde 19. Yüzyılda yazılmaya başlanmıştır. Şiir ise edebiyatımızın ana unsuru gibidir. Medeniyetimiz bize göstermiştir ki her Türkün içinde gizli de olsa bir şair vardır. Burada üzüldüğüm nokta, günümüzde herkesin yazmak istemesi ve hatta yazması, buna karşı okumak istememesi ve okumaya karşı dirençli olmasıdır. Yazıyoruz, okumuyoruz, okuyup gelişme ihtiyacı!!! duymuyoruz. “Kitap alma alışkanlığı” bize kazandırılmadı. Okul yıllarında bile kitap almak yerine, hazır sınıf kitaplığından emanet okumalarla büyümedik mi? Halbuki ebeveynlerin çocuklarıyla, AVM’lerde gezmek yerine kitapçı kitapçı dolaşmaları, çocuklarına kitap alma zevkini tattırmaları gerekirdi ki sözünü ettiğiniz paradoksun üstesinden gelebilelim. Kitap fiyatları, zaman bulamama gibi boş sözlerle vakit kaybetmeye lüzum yok sanırım.

     

  • Şiirinizden ilham kaynağınızla birlikte bir örnek verir misiniz?
    Bana göre bir “yazdırılan şair” vardır, buna ister hikmet, ister vecd hali, ister ilham deyin. Bir de “yazan şair” vardır, kalem ile , kelam ile. Bu iki sınıfın da dışında olan ve şahsî tatmin için şiirimsiler yazan biri olarak nerede, ne zaman ve nasıl karalayacağımı ve karaladığımı ben de çözemedim. Yazma hissi her an ve her şartta gelebiliyor, o an yazmazsam gelen de yok olabiliyor. Örneğin, bir gün Büyük Hun İmparatoru Mete’nin, askerlerinin kendisine bağlılığını öğrenmek için , sevdiklerine ok atmalarını emrettiğine dair hikâyesini okuduğumda :
    Okumu atamadım,
    Kırıldı sadakatım,
    Vur boynumu sultanım,
    Bu imiş hakîkatım.
    Diye yazmıştım sevgiliye!

    Yine Sait Başer’in Kutadgu Bilig ve Türk Töresi kitabını okurken, Türk töresinde yayın gönlü, okun ise aklı temsil ettiğini ve “kara” rengin Türklerde ayrı bir önem taşıdığını, haslık, hâlislik, hakîkat, çekirdek/öz mânâlarına geldiğini ve Hakanın kara çadırda, kara bir postta oturduğunu okuduğumda:
    Nefsim aç ruhum toktur.
    Gönül yay, akıl oktur
    Çökmüşse kara çadır
    Hânım, otağım yoktur.
    diye başlayan şiirimsimi yazmaya başlamış ve yine saba makamı bir selâ sesi duyduğum bir gün :
    Yar beni anıyorsa ona selam olsun,
    Yâdeleyse, sedâsı acı selâ’m olsun. beytini karalamıştım. Yine bir nişan merasiminde bir not kağıdına: 
    Varla yok arası bir düşüm ben,
    Ölümle anılan gülüşüm ben.
    Zaman mekân ile nikah kıydı
    Yüzük parmağında gümüşüm ben. mısraalarını yazmıştım.

     

  • Eskişehir’de çok yoğun kültür sanat etkinlikleri yapılmaktadır. Bu etkinlikleri muhteva bakımından nasıl buluyorsunuz? Etkinlik düzenleyicileri arasındaki işbirliği yapma konusundaki çekimserliği nasıl karşılıyorsunuz?
    Eskişehir gerek okuma-yazma oranı ve gerek kültürel bilinç olarak ülkemizin başta gelen şehirlerinden. Bir de buna iki üniversitenin ve demografik yapının kazandırdıklarını eklersek, kültür sanat etkinliklerinin yoğunluk sebebini anlayabiliriz. Fakat onlarca seneden beri insanımız öylesine ayrıştırıldı, birbirine ötekileştirildi ki izlerini bir türlü silemediğimiz bu ayrıştırmadan ötürü bir araya gelmekte zorlanıyoruz. Bir de buna enâniyetler ve kişisel çıkarla da eklenince sanırım işbirliği çıkmazlara girebiliyor. Halbuki Yunus’tan mülhem “Sevi Şehri Eskişehir”’de işbirliğinin, yakınlaşmanın daha kolay ve iyi olması gerekirdi.

  • Eskişehir ve ülke genelinde her yıl düzenlenmekte olan Yunus Emre Haftası sizce amacına uygun olarak anılıp kutlanıyor mu?
    Bu kutlamalarda emeği geçen insanların emeklerine saygı duyarak protokol ağırlıklı kutlamaların artık uzun vadeli planlar ve hedeflerle resmi törenlerin ötesine geçmesi gerektiğine inanıyorum. Yunus Emre’nin yaşayış ve düşüncelerinin, “tarihi anma” programlarından ziyâde, günümüz insanının hayat tarzına nasıl sirâyet edebileceği hedeflenmeli, programlar lokal yapıdan kurtulup, yetkin ve etkin kişilerce evrensel boyuta taşınmalıdır. Sanırım yapılacak ciddi çalışmaların maliyetlerini üstlenecek sponsor bulmak zor olmayacaktır, yeter ki önemine yakışır çalışmalar yapılsın. Bu konuda akademik işbirliği de yapılarak, bilimsel, felsefi bir temel, hedef, plan oluşturulmalı.

     

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen