Türkiye’nin Geleceği; Mefkûre Sahibi, Yetenekli, Liyakatli ve Donanımlı Gençlerin Tavrına Bağlıdır

Hiçbir şey istememiş ve hiçbir şey beklememiş, almayı hiçbir zaman düşünmemiş, mutluluğu hep vermekte aramış bir sevginin yüceliği bilinmezse elbette kırılırız. Kazadan, beladan, kem gözden sakınan şefkatimizin güzelliğinden kaçılır da yüreğimiz üşürse, elbette ki güceniriz. Bir köşeye çekilir, daha olmazsa yokluğun serin kucağında uyumak isteriz.”

 

Bu yazı Yenises Dergisi’nin Mayıs 2017 sayısından alınmıştır.

*****

Türk Ocakları Şeref Genel Başkanı Nuri Gürgür, Türkiye’nin içinde bulunduğu kritik dönemeçten yetenekli ve liyakatli mefkûre sahibi ülkücü gençlerle çıkabileceğini vurgulayarak, “Türkiye’nin yeni bir Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresine, yeni bir medeniyet hamlesine ve yeni bir Kızılelma heyecanıyla hareket etmesine ihtiyaç vardır. Bunu başaracak olan Milliyetçi Ülkücü gençlerdir. Bu gençlerimiz omuzlarınızda çok ağır bir sorumluluk taşıdıklarını bilmelidirler. Türkiye’nin bu buhranlı dönemden çıkabilmesi gençlerimizin gösterecekleri milli tavra ve belirleyecekleri hedefe bağlıdır. Evvela yüreklerinde, beyinlerinde, zihinlerinde buna hazır olup olmadıklarını irdelemesi gereken gençler, bu tarihi diriliş hamlesini yapmak zorunda olduklarının bilinciyle, buna hazır olmalıdırlar” dedi.

Başta Benden Hesap Sormanız Gerekir

Türk Ocakları Genel Merkezi’nin düzenlediği Ocakbaşı Sohbetinde, “Galip Erdem, Ülkücülük ve Milliyetçilik” konusunda özellikle gençlere hitabeden konuşan Türk Ocakları Şeref Genel Başkanı Nuri Gürgür,  ülkücülüğü ve milliyetçiliği fikirden hale dönüştüren, davranışlarıyla yaşayan Galip Erdem’i tanımadan, Türkiye’nin son elli senesindeki siyasi ve ideolojik olayları, sosyal ve kültürel değişimleri, ülkücü-milliyetçi hareketin bu dönem içerisinde yaşadıklarını bilmenin mümkün olmadığını belirtti. Paraya metelik değeri vermeyen, hayatında kendisi için hiçbir zaman yardım istemeyen Galip Erdem’in Mamak Davasında birdenbire harekete geçerek, mağdur aileler için “mektup” adı altında yardım toplamaya başladığını, Baro’ya kaydolarak avukatlık organizasyonunu büyük bir başarıyla gerçekleştirdiğini belirten Gürgür, “Herkesin suspus olduğu 12 Eylül sürecinde Galip abi, Kenan Evren’e yazdığı mektupta, “İçeriye aldığınız, işkence yaptığınız bu gençlerin yetişmesinde âmil olanlardan biri de benim. Eğer hesap soracaksanız, ilk başta benden hesap sormanız gerekir” diyerek, destansı bir kahramanlık sergiliyordu” diye konuştu.

Kırıldığında Bir Köşeye Çekilirdi

Milliyetçi camiadan olsun olmasın tanıdığı herkesten kendi adına yardım toplayan, cebinde dolmuş parası olmadığında, emanet kabul ettiği paraya dokunmamak için yaya yürüyen ve yardımları mahkeme masraflarına ve mağdur ailelerin ihtiyacına harcayan Galip Erdem’in hassas bir insan olduğunu anlatan Gürgür, kırıldığında inzivaya çekildiğini, insanlardan uzaklaştığını anlattı. Gürgür, MHP’nin Eğitimciler Gurubunun oluşmasında öncülük yapmasına rağmen Galip Erdem’e ders verdirilmediğini ve tek başına bir vakıf gibi çalıştığı halde merhum Alparslan Türkeş ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun da tahliyesinden sonra kurulan vakfa bırakın başkan yapılmasını yönetime bile alınmadığını hatırlatan Nuri Gürgür, 12 Eylül’ü müteakip gençlere hitaben yazdığı şu satırları okudu: “Hiçbir şey istememiş ve hiçbir şey beklememiş, almayı hiçbir zaman düşünmemiş, mutluluğu hep vermekte aramış bir sevginin yüceliği bilinmezse elbette kırılırız. Kazadan, beladan, kem gözden sakınan şefkatimizin güzelliğinden kaçılır da yüreğimiz üşürse, elbette ki güceniriz. Bir köşeye çekilir, daha olmazsa yokluğun serin kucağında uyumak isteriz.”

Türk Milliyetçiliğinin En Büyük Meselesi!..

Galip Erdem’in yine inzivaya çekildiği bir dönemde, kendisinden konuşması istendiğinde, “Ben oruçluyum” deyip konuşmak istemediğini belirten Gürgür, “İstisna olarak Ankara Şubesinin “Türk Milliyetçilerinin Meseleleri” konusunda konuşma teklifini kabul etti. Uzun zamandır da konuşmadığı için çok büyük alâka vardı. Salon tamamen doluydu. Galip abi kürsüye çıktı, mikrofona yanaştı, “Arkadaşlar, Türk Milliyetçiliğinin en büyük meselesi Türk Milliyetçileridir, hepinizi selamlıyorum” dedi ve kürsüden indi. Bu çok anlamlı bir mesajdı. Yani sayfalar, ciltler dolusu anlatılacak bir gerçeği Galip abi tek cümleyle, ona yakışır bir belâgatle ifade etti. Galip abiyle ilgili anlattıklarımın özeti; Onun, yazdığı kitabın ismi olan “Ülkücünün Çilesi”ni yaşamış olmasıydı. O bir teorisyen değildi. Hal ve yaşayış olarak bir ülkücünün nasıl olması gerektiğini ortaya koyan şahsiyetli bir insandı” dedi.

Türk Milliyetçiliğinin Ahlâkî Yönü Ülkücülük

Ülkücülüğün 1965’lerden sonra Milliyetçi Hareketin içinde ortaya çıkan bir aksiyon hadisesi olmadığını, tarihimiz içerisinde evveliyatı bulunduğunu vurgulayan Başkan Gürgür,  “Bildiğiniz gibi Ülkü kavramını “Mefkûre” olarak ortaya koyan rahmetli Ziya Gökalp’tir. Mefkûre; Milletlerin, toplumların buhranlı ve çok dar zamanlarında milletin kendi özünde olan temel ve yüce unsurların harekete geçirilmesi, hayata yansımasıdır. Gökalp yazılarında bugünkü ülkücülük, ideal, idealizm anlamında kullanılan “mefkûre” 1935’lerde “ülkü” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ülkü kelimesinin milliyetçiliğe adapte edilmesi, siyasi harekete dönüşmesiyle birlikte, 1965’lerin sonunda rahmetli Türkeş beyin başında bulunduğu MHP çevresinden ortaya çıkmış ve Milliyetçi Ülkücü Hareket meydana gelmiştir. Tarihi kökleri olan Türk Milliyetçiliğinin ahlaki yönü ülkücülük olarak tezahür etmiştir. Ülkücülük Galip Erdem abinin hayatıyla birebir örtüşen bir kavramdır” diye konuştu.

İ’lay-ı Kelimetullah İçin Nizam-ı Âlem Davası

Türk Milletinin İslam ile müşerref olduktan sonra üç temel unsur olan Nizam-ı Âlem, İ’layı Kelimetullah ve Kızılelma Mefkûresini, Selçuklulardan Osmanlılara uzanan ve Osmanlının ihtişamlı döneminde devlet politikasını, milletin tavrını, büyük fütuhatları ortaya çıkaran ülkücü anlayış olarak tanımlayan Gürgür, “Tâ Mete Han döneminden beri milletimizde var olagelen cihan hâkimiyeti mefkûresi, İ’lay-ı Kelimetullah için Nizam-ı Âlem Davası olarak; dünyaya nizam verme, cihana adalet getirme davasını güden yönetim anlayışı içerisinde kendini bulmuştur. Kızılelma ideali olarak fütuhat yapan askerimizin hedefi haline gelmiştir. Merhum Nevzat Kösoğlu’nun ifadesiyle; Milli imanın canlı, devletin güçlü olduğu dönemlerde aksiyonun temel fikri olan mefkûre, iman ateşinin sönmeye başladığı, devletin zaafa uğrayıp mağlubiyetlerin başladığı dönemlerde “Mahallenin asayişini temin etmek” gibi dar bir kalıp içinde mütalaa edilir olmuştur” dedi.

Ülkücülüğün Kökeni Eski Asırlara Dayanır

Ziya Gökalp’in; “Dar ve gaileli zamanlarda toplumun bağrından ortaya çıkan bir hareket” olarak ifade ettiği ülkücülüğün, devletin dağılma ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldiği bir dönemde, 20. Yüzyılın başlarında Balkan Harbi Faciası ve arkasından yaşanan olaylarda yeni baştan bir mefkûre olarak canlandığını hatırlatan Gürgür, “Bu açıdan baktığımızda Teşkilatı Mahsusa hadisesi, Çanakkale’deki şanlı direniş ve arkasından Milli Mücadelenin yapılması, ülkücü hareketin tarihi seyri içerisinde ortaya çıkan tezahürlerdir. Kesinlikle söyleyebiliriz ki; Cumhuriyetin kurulması da ülkücü hareketin bir başarısıdır. Bu itibarla bugün milliyetçi ülkücü hareketin tarihi kökeni çok daha eski asırlara dayanmaktadır. Mete Han’dan beri süregelen bir yönüyle Teşkilatı Mahsusa ile devam eden ülkücü hareket 1970’li yıllarda MHP siyasi hareketi bünyesinde Milliyetçi Ülkücü Hareket olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin örtülü istila tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu Sovyet Rus emperyalizminin başımıza musallat olduğu Soğuk Savaş döneminde milliyetçi ülkücü hareketin şanlı direnişi olmasaydı, bugün bu topraklarda varlığımızdan bahsedilemezdi” dedi.

Milliyetçilerin Savunduğu Üç Büyük Tez Doğrulandı

Türk Milliyetçilerinin savunduğu üç büyük tezin doğrulandığına dikkat çeken Gürgür, “Sovyetler Birliği yıkıldı, Turancılık olarak suçlanan Türk Dünyasının bağımsızlığı gerçekleşti. Ülkücülerin 1990’lardan itibaren bölücü terör örgütü PKK’nın önemli güvenlik tedbirleri alınmadan önlenemeyeceği tezi 2015 yılında devlet tarafından resmen kabullenildi.  Artık bugünkü değişen dünya ve Türkiye şartları içerisinde milliyetçilerin, ülkücülerin yeni bir dil ve yeni bir tavırla ortaya çıkmaları gerekiyor. Tarihi devamlı bir öğünme vesilesi olarak irdelemenin pek fazla bir faydası yok. Bu ancak tarihimizi ve fikrimizin haklılığını bilmek bakımından faydalı olur. Milliyetçi Ülkücü Hareket bugün 40-50 sene önceki yöntemlerle, tarzlarla mücadeleyi sürdüremez. Geldiğimiz çağda Türkiye’nin bilgili, milli şuur sahibi, nitelikli, ehliyetli yetişmiş insana ihtiyacı vardır. Türkiye’nin kaderi milliyetçi ülkücü hareketin tarihi menşeine yarışır, onun hakkını veren bir üslûba sahip olmasına bağlıdır. İşe öncelikle birbirimizi sevmekle birbirimizi saymakla, birbirimize değer vermekle başlamalıyız. Camia içerisinde kadir kıymet bilmezsek; birliği, bütünlüğü sağlamazsak; birbirimize destek olmazsak; biz Türkiye’de yalnızlığımızı yaşamaya mecbur oluruz.

Tarihi Hasletlerimiz Milli Genlerimizde Mevcut

Milliyetçi Ülkücü hareketin büyük işkencelere ve haksız muamelelere maruz kaldığı 1980’den bugüne 40 yıla yakın bir zaman geçtiğini kaydeden Gürgür, şunları söyledi: “Biz kendi tarihimize, kendi değerlerimize sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın şartları değişti. Bugün Türkiye’nin çok ciddi bir beka, güvenlik ve bölünme süreci tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu, Cumhurbaşkanının bizzat Türkiye’nin yeniden Sevr günlerine döndürülmek istendiğini ve Milli Seferberlik çağrısı yaptığı bir ortamda Türk Milliyetçilerinin ne yaptıklarını ne yapmaları gerektiğini ciddi şekilde düşünmeleri ve buna uygun tavır almaları gerekiyor. Şundan emin olalım; Türk Milletinin tarihi hasletleri, milli genlerimizde mevcut olan özellikleri usta erler tarafından harekete geçirildiğinde; en dar zamanlardan bile sıyrılmasını, problemlerden kurtulmasını bilen bir yapıya sahibiz.

İnşallah 21. Yüzyıl Türk Asrı Olacaktır

Bugün problemler ne kadar ağır olursa olsun, 1918 ve 1919’ların biçare durumundaki Osmanlı çöküş dönemindeki şartlardan daha ağır değildir. O günkü şartlardan daha yoksul ve yoksun değildir. Ancak Ziya Gökalp Beyin mefkûre olarak ortaya koyduğu ülkücülüğün, milletimizin bağrında mevcut olan bu özellikleri harekete geçirecek olan usta erlere, usta zihinlere, bunu imar edecek ülkücülere ihtiyaç var. Eğer bunlara hazırsak, bunları yapabilir ve başarabilirsek, bu ülkede yeni bir milli diriliş hamlesini ortaya çıkarabiliriz. Galip Erdem abinin yaşadığı hayat bize bunun bir mesajı anlamındadır. Ümit ediyorum ki; Onun bu yaşantısı tarihi bir mesaj olarak anlamlı şekilde bize intikal eder. İnşallah milliyetçi camia olarak, gençlerimizin lokomotif unsur olmaları kaydıyla bunu başarırız ve Türk Milletini, bir zamanlar söylendiği zaman yüreğimizi titreten “21. Yüzyıl Türk Asrı Olacaktır” noktasına inşallah getiririz diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.”               

                            

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen