Maturidi’yim de, o ne peki?

‘Maturidi, hakikati ararken akli nazarı (tefekkür) gerekli görmekte, aklın yanılıp sapacağından korkarak gerçeğin nakilden başka bir yerde aranmasını yanlış bulan Ehli Hadis’e muhalefet ederek Kitabü’t Tevhid isimli eserinde bu iddiayı şöyle reddetmektedir: ‘Bu iddia şeytanın akla getirdiği bir kuruntudan ibarettir. Bu iddiayı ortaya atarken bile akla dayanmak zorunda olanlar akli nazarı nasıl kabul etmezler? Allah kullarını akılla nazar etmeye çağırmakta, onlara düşünmelerini, tefekkür etmelerini emretmektedir. Bu da akli nazarın ve düşünmenin, ilmin kaynaklarından biri olduğunun delilidir.’

*****

İsmail KILIÇARSLAN

Doğrusu bu ya, son zamanlarda herhangi biri bana ‘itikatta Maturidi, amelde Hanefi’yim’ ya da ‘itikatta Eşari, amelde Şafii’yim’ dediğinde ona derhal ‘peki İmam Maturidi, İmam Hanefi, İmam Eşari, İmam Şafii hakkında ne biliyorsun? Bu dört önemli insanın düşünceleri, zihin yapıları, fetvaları, dini yaklaşımları hakkında bildiğin nedir?’ diye sorasım geliyor.

Daha da keskinleştireyim meseleyi. Bugün içimizden herhangi biri ‘Maturidi’yim’ dediğinde tam olarak neyi kastettiğini biliyor mu? Geçtik ‘tam olarak’ kalıbını, ‘Maturidi zihin’ denildiğinde herhangi bir şey canlanıyor mu zihninde?

Bu noktada denebilir ki ‘yaşayan onca hoca, onca alim var? Anlatmıyorlar mı Sünniliği, Maturidiliği, Hanefiliği?’ Birkaç müstesna isim hariç bu sorunun cevabı koca bir hayır bence. Zira bugün hocalarımız ve alimlerimiz sadece ‘yasaklar ve sınırlar’ alanıyla ilgileniyorlar ve/veya ilgilenmek zorunda kalıyorlar. Biraz iddialı olabilir ama şöyle düşünüyorum. Hoca ve alimlerimiz dini maalesef sadece ‘fetvalar’ alanına sıkıştırmak zorunda kaldıkları bir dönemi yaşıyorlar. Ve hayır, bu en genel anlamda hocalarımızdan değil, mevcut şartlardan kaynaklanıyor. Malum, hoca dediğin insan modeli kendisine ne sorulursa ona cevap verir. Ve bugün içinde bulunduğumuz şartlar insanlara ‘Maturidi zihin nasıl bir zihindir?’ sorusunu değil, ‘sakız çiğnemek orucu bozar mı?’ sorusunu sordurtuyor.

Bu niye böyle? Bunu uzun uzun düşünmek, tartışmak, yazmak lazım gelir.

‘Maturidilik’ dedik değil mi? Önce yargımı belirteyim: Bence Maturidilik bir İtikat mezhebinden çok bir ‘düşünüş ve eyleyiş biçimi’nin adıdır. Böylelikle belki şunu da söyleyebiliriz. Maturidilik ve Hanefilik, birbirinden ayrı iki olgu değil, birbirlerinin mütemmim cüzüdürler. Üstelik ‘itikatta mezhep’ teoriyi, ‘amelde mezhep’ pratiği belirlememektedir. Zira dinimizde herhangi bir teori-pratik ayrımı bulunmadığı gibi herhangi bir ‘biçim-içerik’ ayrımı da bulunmamaktadır. Teori aynı zamanda pratiktir, biçim aynı zamanda içeriktir. Şu bir türlü anlayamadığım ‘amelde mezhep-itikatta mezhep’ meselesinin kendimce çözümü tam buradadır.

Bir gazete köşesine sığacak mesele değil, bunu elbette biliyorum, ancak yine de son zamanlarda masamda duran üç kitabın yardımıyla şu Maturidilik meselesine biraz dikkat çekmek isterim.

Önce kitapların ismini verelim değil mi? Cağfer Karadaş imzalı ‘Maturidi / Hayatı, Eserleri, Etkileri’, Nihat Ergün imzalı ‘İktisadi ve Siyasi Düşüncede Akıl / Hanefi-Maturidi Ekol Bağlamında’ ve Hilmi Demir ile Muzaffer Tan’ın birlikte kaleme aldıkları ‘Ehl-i Sünnetin Reislerinden İmam-ı Maturidi.’

Nihat Ergün’den okuyalım: ‘Maturidi, hakikati ararken akli nazarı (tefekkür) gerekli görmekte, aklın yanılıp sapacağından korkarak gerçeğin nakilden başka bir yerde aranmasını yanlış bulan Ehli Hadis’e muhalefet ederek Kitabü’t Tevhid isimli eserinde bu iddiayı şöyle reddetmektedir: ‘Bu iddia şeytanın akla getirdiği bir kuruntudan ibarettir. Bu iddiayı ortaya atarken bile akla dayanmak zorunda olanlar akli nazarı nasıl kabul etmezler? Allah kullarını akılla nazar etmeye çağırmakta, onlara düşünmelerini, tefekkür etmelerini emretmektedir. Bu da akli nazarın ve düşünmenin, ilmin kaynaklarından biri olduğunun delilidir.’

Bugün ‘nakil bize yeter’ propagandası yaparak dini hayatı dondurmakta bir beis görmeyen, dahası bunu Hanefilik ve/veya Maturidilik zanneden herkese gelsin bu satırlar.

Hilmi Demir ve Muzaffer Tan hocalardan ise İmam Maturidi’nin bilgi kaynaklarını öğrenelim: ‘Duyular, haber, Resulün haberi (vahiy), mütevatir hadisler ve ahad hadisler.’

İmama göre duyular, haber (yani diller, sanat, eczacılık, tekonoloji v.b tüm insanlığın birikimi), vahiy ve mütevatir hadisler kesin bilgi kaynaklarıdır. Ahad hadisler ise itikaden (yani iman bakımından) bilgi kaynağı olamazlar. Sadece nassa yani vahye uygunsalar amelde (davranışta, eyleyişte) bilgi kaynaklarıdırlar. Yani İmam Maturidi, mütevatir olmayan; yani Efendimiz(sav)’den geldiğine yüzde yüz emin olunamayan hadisleri bir itikat meselesi haline getirip neredeyse birbirlerini boğazlama noktasına gelen Müslümanlara kesinlikle izin vermemektedir. Daha doğrusu ‘ben Maturidiyim’ dediğinizde mütevatir hadisler dışındaki hadisler yüzünden insanlarla nizalaşamaz, onlarla mücadele edemezsiniz. Tabii bu demek değildir ki hadislere hürmetsizlik edilsin. Bu demek değildir ki hadislerle amel edilmesin. Bunu söyleyerek sadece bir Maturidi’nin bilgiye yaklaşımı meselesini açık etmeye çalışıyorum.

Peki ama akla verilen önem ve bilgi kaynaklarının çeşitliliği bizi nasıl insanlar haline getirir? Yani Maturidi olmak ne anlama gelir? Maturidi zihin nasıl işler? Maturidiliğin İslam alemine armağan ettiği etkileşim, açık ilişki/açık toplum ve ‘ötekiyle özgüvene dayalı ilişki’ ne işimize yarar?    

Bu önemli sorulara da cevap arayalım inşallah ama bugün değil, Allah erdirirse salı yazımızda yapalım bunu. Zira yerimiz bitti.

****

Yazarın şu yazısını da okuyabilirsiniz: Maturidilik ya da bir yüzleşme çağrısı

———————————————

Kaynak:

http://www.yenisafak.com/yazarlar/ismailkilicarslan/maturidiyim-de-o-ne-paeki-2040045

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen