Seninle soğuk bir ayda tanıştım. Adına “Jeltoksan” dediğin “Aralık” ayında yani. Ben ürkek bakışlarla seni izlerken sen yürek burkan geçmişindeki beni parlatmaya çalışıyordun.
Ben bağımsızlığımı Ekim’de ekmiştim toprağımıza kanımla. Sen buzu eritmiştin Almatı meydanlarında alevlenen canınla. Alnındaki güneş koca bir kızıl dünyayı yakmıştı cayır cayır.
Bense “Yeni dünya, eski dünya bütün akvam-ı beşer”i durdurmuştum “Er Türkün beşiği” nde.
Sen, uçsuz bucaksız bozkırın ortasındaki birkaç çadırla, sabrınla ve Mağcanlaşan yüreğinle korumuştun balanı ve dalanı. Bense bir hainler ordusunu kovmuştum “Kemal” adlı aklımla… Gizlim ve saklımla…
Bir çelik duvarı yarıp çıktın yaralı bir Jeltoksan ayında. İçine damlayan gözyaşlarınla bir bağımsızlık pınarı yarattın ey kara ocağımı bekleyen sırdaşım. “Ar”ını ve “Aral”ını arak gibi içenlere bağımsızlık pınarından su vermediğin için ne mutlu bize.
Ne afetlerle kanını aldılar. Yetmedi ellerinle büyüttüğün bağındaki çekik gözlü gülünü aldılar. Sen, zalim kızıl bayraklara nice güneşlerini vermene rağmen ayakta kalan ve önünde saygı ile eğildiğim gök bayrağımsın. Ufkunu bulamadığım, içine şiirlerin ve destanların bile sığamayacağı ken dalamsın.[1]
Sen soğuk taşlar üzerinde ömrünü kabir yaparken, özünden kaçıp özünün tabutuna girerken, soğuk namlular sabrının ve namusunun bilinmeyen pencerelerini yakıp giderken ben yavru balaban gibi öylece bakakaldım ellerim koynumda.
Kör dünya birini de bilemedi, binini de…Ölü hayallerinden dirilttiğin armanlarını da yeniden doğan gök kuşağı duygularını da, uzak baharlara el uzattığın azap kokan ağıtlarını da… Hasretlerini karanlık mezarların ya da buzlaşmış hücrelerin söndüreceğini zannettiler. Oysa ne hasretini ne de hayalini yok edemediler.
Gün oldu özgeler değil öz özüne bıçak vurdun. Başka kıyafetler içinde arını da yarini de çiğ pazarlıklara salıp yetim evlerindeki yaşlılarını kendi ellerinle gömdün.
Aral olup yatağında duramayan sendin. Dağılıp da hafızanı toplayamayan da sen… Tam yarım asır kırıp geçirmesi için ihtilalin silahlarını kızıl idareye hediye eden sen. Jeltoksanın bıçak gibi ayazında titreyip kendine gelen de sen.
Bugün senin dik duruşun sayesindedir ki, bozkırımızın rüzgarları daha da özgürce ciğerlerimizi dolduruyor. Aldığımız her nefeste, attığımız her adımda, masmavi göklerde güneşe açık gözle uçan her kartalı izlediğimizde senin cesaretinin hatırası canlanıyor gözlerimizde bayrağımız gibi.
Sen, “16 Jeltoksan”da bir kızıl rejime bir mavi ihtilalin bayrağı oldun ve o bayrak bağımsız rüzgarlarla birlikte dalgalanıyor bizim uçsuz bucaksız bozkırlarımızda. Şimdikinin yarısı kadar topraklarımız da nice erler doğuruyor gözleri gök bayrağı izleyerek ve bekleyerek!
Ve…
Senin sayende bozkırım ses verdi.
Umarım kulaklarımda çınlayan Türk’ün büyük şairi Mağcan Cumabay’ın aşağıdaki sesi de özü sözü Türk olan ve kendisini Türk hisseden herkese anlamlı vasiyet olarak kalır.
“KÖP TÜRÜK ENŞİ ALIP TARASKANDA
KAZAKKA KARA ŞANIRAK KALĞAN JOKPA”
(Çok Türk hakkını alıp dağıldığında Kazaklara kara ocak kaldı.)
Ey Kara Ocağımı bekleyen Kara Gözlü Sırdaşım,
Ben de bu sesi alıp kara gözlü Kayratlarıma arnaymın. [2]
Verdiğiniz büyük savaşın 10. yılında dilimden dökülen aşağıdaki sesler de geleceğimize hatıra kalsın.
JELTOKSAN* ŞEHİTLERİNE!
Kazağımın han yiğidi,
Gözü pektir can yiğidi,
Ölümüne baş uzatan,
Asrımızın son yiğidi.
Alevlenen gözlerin
Ülküne sembol oldu.
Meydanlar Kayrat* oldu,
Kayratlar bayrak oldu.
Dünya sana dar yiğidim,
Güneşine var yiğidim.
Buza düşen yüreğinse,
Yüreğimde kor yiğidim.
Alevlenen gözlerin
Ülküne sembol oldu.
Kayratlar kartal oldu,
Kartallar bayrak oldu.
Güç aldığın Atan idi.
Topraktaki yatan idi.
Kurşunlayan özge değil,
İkbalini satan idi.
Alevlenen gözlerin
Ülküne sembol oldu.
Bozkırlar Kayrat oldu,
Kayratlar bayrak oldu.
Türkistan-1996
(Tavelsizliğin 10.Yılı)
*Jeltoksan: Kazak Türkçesinde Aralık ayı karşılığında kullanılan bir ay adıdır. 16 Aralık 1986 yılında Almatı’da Kazak aydınları ve gençlerinin devrin Rus yönetimine baş kaldırması sonucu yüzlerce genç ölmüş ve yüzlercesi de zindanlara atılmıştı.
*Kayrat: (Kayrat Riskulbek), Jeltoksan olaylarında tutuklanarak işkence görmüş, zindanlarda şehit edilmiş ve bu olaylarla sembolleşmiş çok cesur ve kültürlü bir Kazak gencidir.
[1] [Ken dala: Geniş vatan toprağı].
[2] Arnaymın: İthaf etmek, bağışlamak, hediye etmek.