Alttaki yazı sayın Prof. Dr. Erhan Afyoncu’ nun http://arsiv.sabah.com.tr/2006/10/15/afyoncu.html’ sayfasındaki yazısından alınmıştır. Kaynak gösterilecekse lütfen bu sayfaya atıf yapılması rica olunur.
17’nci yüzyılın ilk yarısı… İstanbul halkı bir dini tartışma yüzünden ikiye bölündü… Türk tarihinin en tutucu dini hareketi olan Kadızadeler “Dinde yoktur” diye birden fazla minaresi olan camilerin minarelerini yıkmaya kalkmışlardı.
16. yüzyılın sonlarından itibaren değişen dünya şartları Osmanlı İmparatorluğu’nda büyük bir buhrana sebep oldu. Buhran hem halkı hem de yöneticileri derinden etkiledi. Osmanlı aydınları kitaplar yazarak buhranın sebebini ortaya koymaya çalıştı. 17. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan ve Kadızadeliler diye adlandırılan gruba göre problemin asıl sebebi, dini emirlerin terkedilip Hazreti Muhammed döneminde bulunmayan birçok uygulamanın dine sokulmasıydı.
Devlet “Bunalımdaydı”
Türk tarihinin en tutucu düşüncelerinden biri olan Kadızadeliler hareketinin öncüsü Kadızade Mehmed Efendi, fikirlerini 16. yüzyılın önemli isimlerinden Birgivi Mehmed Efendi’nin eserlerine dayandırıyordu. Birgivi’nin eserlerindeki Hazreti Peygamber’den sonra ortaya çıkan her şeyin reddedilmesi fikrini benimseyen Kadızade Mehmed usta bir hatipti ve İstanbul camilerinde vaazlar vermekteydi. 17. yüzyılın ilk yarısı devletin bunalımda olduğu, halkın sıkıntı çektiği bir dönemdi. Kadızade “zenginlerin zevk-ü sefaya daldığını, taşranın yanıp yıkıldığını, halkın dağlaraçıktığını, çiftçinin perişan hale geldiğini, rüşvetin alıpyürüdüğünü, şarabın ve afyonun salgın halinegeldiğini ve tek çarenin şeriatta olduğunu” söylemeye başladı. Dönemin önemli tarikatları olan, Halveti ve Mevleviler’i “tahta tepenler, düdük çalanlar” diye aşağılayıp, semanın haram olduğunu söyledi.
Kadızadeliler’e göre, dertlerin sona ermesi için yapılması gereken iş, dine sonradan sokulan uygulamaların ortadan kaldırılmasıydı. Bu yapıldığında tüm dertlerin devası bulunacak ve İslamiyet’in en iyi şekilde yaşandığı Asrı Saadet, yani Peygamberimiz’in dönemi tekrar yaşanabilir hale gelecekti. Kadızadeliler, dine sonradan sokulan uygulamaların yaygınlaşmasındaki en büyük sorumluluğun tarikatlarda olduğunu iddia ediyorlardı. Sema ve raksın ayinlerinde önemli bir yer tuttuğu Halvetiye ile Mevleviye tarikatları ise en başta gelen düşmanlarıydı.
Kadızadeliler, hareketlerinin kurucusu Mehmed Efendi’nin ölümünden sonra daha da etkin oldu. İstanbul camilerinin çoğunun kontrolünü ellerine geçirdiler. Osmanlı yöneticileri, Kadızadeliler’in dini telkinlerini, halka sıkıntılarını unutturacak geçici bir vasıta gibi görmüştü. Özellikle Dördüncü Murad katında itibar sahibi olmuşlardı.
Sivasiler’le Mücadele
Kadızade ve taraftarları, belirli bir üstünlük sağladılarsa da, karşılarında diğer tarikatların kuvvetli bir direnişini de buldu. Sivasi Abdülmecid Efendi’nin başını çektiği bir grup onların fikirlerine karşı çıktı. Halveti Şeyhi Abdülmecid Sivasi’nin taraftarlarına Sivasiler deniliyordu. Artık İstanbul’un her yerinde Kadızadeliler’le, Sivasiler arasında tartışmalar ve siyasi üstünlük kurma yarışı yaşanıyordu.
Vakanüvis, yani resmi tarihçi olan Naima’nın tarihinde Kadızadeli vaizlerden birisi olan Türk Ahmed’e yöneltilen sorular ve bunlara verilen cevaplar Kadızadeliler’in zihniyetini bize yansıtır: Kadızadeliler’in önde gelenlerinden Türk Ahmed, “Hazreti Peygamber zamanında kaşıkolmadığı için de yemeğin elle yenmesi gerektğini” iddia eder.
Köprülü Göreve Geldi
Bozulan devlet otoritesini yeniden tesis etmesi için Köprülü Mehmed Paşa, 1656’da sadrazamlığa tayin edildi. Köprülü, devlet otoritesini tesis etmeye çalışırken, Dördüncü Murad döneminden itibaren İstanbul’da büyük bir güç haline gelen Kadızadeliler, onun sadrazamlığının sekizinci günü, 2 Ekim 1656’da aleyhtarlarını sindirmek ve devlet yönetiminde söz sahibi olmak için harekete geçtiler.
Kadızadeliler “İstanbul’daki bütün tekkeleri yıkıp, buraların şeyh ve dervişlerine imanlarını tazelemelerini teklif etmek ve kabul etmeyenleri öldürmek; Padişahın huzuruna çıkarak, Peygamber’den sonra ortaya çıkmış dindeki bütün yeni uygulamaların kaldırılmasını istemek; Padişahların ve ailelerinin yaptırdığı Selatin camilerinin minarelerinin biri dışındakileri yıkmak” istiyorlardı.
Bir Günde Bitti
Kadızadeliler, bu isteklerini yerine getirmek için silahlanıp, halkı yanlarına davet ettiler. Sadrazamın onları bu hareketten vazgeçmeleri yönündeki uyarılarına kulak asmadılar. İsteklerinin yerine gelmesinde direttiler. Bunun üzerine Köprülü Mehmed Paşa, Kadızadeliler’in isteklerini reddetti.
Kadızadeliler’in mallarına el koyup, hareketin liderleri olan ÜstüvanMehmed, Türk Ahmed ve Divane Mustafa’yı tutuklatarak Kıbrıs’a sürdü. Yıllarca İstanbul’da istediklerini yaptıran, devlet işlerine müdahale eden Kadızadeliler bir günde bitirilmişti. Bu hadise, dışarıdan zayıf gibi görünen devletin gerektiğinde ipleri nasıl kolaylıkla eline alabildiğini de gösteriyordu.