Hasan ERDEM
Zorlu Kilikya seferinden dönen Selçuklu Sultanı Mesut 1155 sonbaharında hastalandı. Öleceğini hisseden Sultan Mesut üç oğlu ile Emirlerini huzuruna çağırdı ve eski Türk töresine göre egemenliği altındaki toprakları üç oğlu arasında paylaştırdı. Üç oğlunun en büyüğü olan 2. Kılıç Arslan’ı Konya tahtına çıkarmak isteyen Sultan Mesut, Emirlerinin gözleri önünde tahtından indi ve yerine büyük oğlunu oturttu, Selçuklu tacını büyük oğlunun başına kendi elleriyle koydu. Kılıç Arslan’ın iki kardeşi ve Selçuklu Emirleri yeni Sultanın önünde eğildiler.
Birkaç ay sonra Sultan Mesut ölünce Kılıç Arslan babasına ait bütün beldelerin Sultanı oldu. Fakat babaları ölene kadar seslerini çıkarmayan, durumu kabullenmiş görünen iki küçük kardeş bir süre sonra ağabeylerine isyan ettiler. İsyanı şiddet kullanarak bastırmak zorunda kalan Kılıç Arslan ortanca kardeşi Dolat’ı eline geçirdi ve onu boğdurdu. Can kaygısına kapılan küçük kardeş Şahinşah, Ankara ve Çankırı taraflarına kaçıp izini kaybettirdi.
Üç kardeşin birbirine düşmesinden faydalanmak isteyen Danişmendoğlu Yağıbasan, büyük bir süvari kuvvetiyle Kayseri ve Elbistan’a girdi, yörede yaşayan Hıristiyan halkın çoğunu, evlerinden barklarından koparıp kendi memleketine nakletti. Haberi alan Kılıç Arslan derhal Yağıbasan’ın üzerine yürüdü. İki ordu karşı karşıya geldiğinde Müslüman kanının dökülmesine engel olmak isteyen din adamları araya girip kanlı bir vuruşmayı önlediler. Din adamlarının telkinleriyle iki hükümdar barışıp geri çekildiler. Fakat bir türlü rahat durmayan Yağıbasan bir süre sonra gizlice Elbistan’ı işgal etti ve Kılıç Arslan yetişemeden 70.000 kişiyi önüne katıp kendi topraklarına geçirdi.
O günlerde Selçukluların Danişmendliler ile çatışmasını fırsat bilen Ermeni kralı 2. Toros, kardeşi Stefan’ın komutasında bir orduyu Selçuklu topraklarına akına gönderdi. Kılıç Arslan, Danişmendliler ile yapılan mücadeleye bir son verip topraklarını çiğneme cüretini gösteren Ermeni kuvvetlerinin üzerine yöneldi. Yıldırım gibi Maraş ve Göksun’a giren Kılıç Arslan ile savaşmayı göze alamayan Stefan Selçuklu topraklarından çıktı ve sultanın öfkesini yatıştırmak için Pertus kalesini de ona teslim etti.
Selçuklu tahtına çıktığı günden itibaren iç ve dış düşmanlarla boğuşan Kılıç Arslan kazandığı zaferlerle kudretini arttırmaya başlayınca Bizans İmparatoru Manuel bundan rahatsız oldu ve Kılıç Arslan’a karşı Suriye’deki Franklar, Danişmendliler ve sultanın asi kardeşi Şahinşah ile gizlice anlaştı. Selçuklu tahtına Kılıç Arslan’ın yerine Şahinşah’ı çıkarmak isteyen Yağıbasan, Malatya Emiri Zülkarneyn ile Kayseri Emiri Zünnun’u da bu şer ittifakının içine katmayı başardı.
Gizlice çevrilen dolaplardan haberdar olan Kılıç Arslan 1160 yılında Elbistan ve civarını Yağıbasan’a terk etmek zorunda kaldı. Bizans İmparatoruna da tavizler vererek bir barış teklifinde bulundu, İmparator bu teklifi reddetti. Yine o günlerde Saltuklu ailesinden Erzurum Melik’i Saltuk b. Ali’nin kızı, Kılıç Arslan’a nikâhlanmıştı. Yağıbasan, Konya’ya giden gelin alayına saldırdı, çeyizi ile birlikte gelini de kaçırdı ve gelini yeğeni Zünnun’a nikâhladı.
Bu ağır tecavüz karşısında gazaba gelen Kılıç Arslan, Bizans’tan asker yardımı alan Yağıbasan üzerine sefere çıktı ama güçlü düşmanına mağlup oldu.
Dört bir tarafı düşmanlarla sarılan ve güç durumda kalan Kılıç Arslan bütün siyasi faaliyet ve entrikaların merkezinde bulunan Bizans İmparatoru ile yüz yüze görüşüp anlaşmak için Konstantinopolis’e gitmeye karar verdi. Türk hükümdarları arasındaki çatışmaları açık açık körükleyen İmparator, maiyeti ile birlikte Konstantinopolis’e gelen kıymetli konuğunu çok büyük nezaket ve tantana ile karşıladı. Bizans’ın yüzyıllardır uyguladığı düşmanlarını birbirine ezdirme siyasetini sürdüren Manuel, Anadolu’da zayıf bir duruma düşmüş olan değerli konuğu için üç ay boyunca merasimler, ziyafetler ve eğlenceler tertipledi.
Bu ziyaret neticesinde, başlıca gayesi başına bela kesilen Yağıbasan’dan intikam almak ve tahtına göz diken kardeşi Şahinşah’ı ortadan kaldırmak olan Kılıç Arslan Sivas ve civarını İmparatora vererek onunla bir barış anlaşması yaptı ve memleketine döndü.
Kılıç Arslan’ın Konya’ya döndüğünü ve gelir gelmez de ordusunun başında üzerine yöneldiğini öğrenen Yağıbasan, Çankırı’da bulunan sultanın kardeşi Şahinşah’ın yanına gitmek için yola çıktı. Yılanı deliğine girmeden yakalamak isteyen Kılıç Arslan güçlü düşmanının peşine düştü ama onu yakalayamadı. Selçuklu Sultanının takibinden kurtularak Çankırı’ya varan Yağıbasan burada eceliyle öldü.
1165 yılıydı. Kudretli rakibi Yağıbasan’ın ölümü Kılıç Arslan’ın işini kolaylaştırmıştı. Harekâtını sürdüren Sultan, Elbistan, Darende, Gedük havalisini ve Tohma suyu boyunu zaptetti. Selçuklular 1169 yılına kadar Danişmendlileri takibe devam ettiler ve Kayseri ve Zamantı bölgesini topraklarına kattılar. Hemen ardından da Kılıç Arslan Ankara ve Çankırı’yı kardeşinin elinden aldı. Ağabeyine yakalanmaktan korkan Şahinşah ve müttefiki Zünnun, Musul ve Suriye atabegi Nureddin’in yanına kaçtılar.
Kılıç Arslan’ın Anadolu’daki mücadeleleri 1174 yılına kadar sürdü. O yıl Musul ve Suriye atabegi Nureddin öldü. Kudretli bir rakibinden daha kurtulan Kılıç Arslan, diğer Türk hanedanlarını da ortadan kaldırıp Anadolu’da milli birliği kurmanın zamanının geldiğini düşünmeye başlamıştı. Bunun için harekete geçen sultan ordusunun önüne düştü, Danişmend topraklarını fethetti, Yağıbasan’ın oğullarını ele geçirdi.
Danişmend topraklarını devletine katan yüce gönüllü 2. Kılıç Arslan, önünde diz çöken ve kendisine bağlılık sözü veren Yağıbasan’ın oğullarını affedip uca sürdü.
Danişmendliler yenilmiş, Şahinşah ve Zünnun, Bizans’a kaçmış ve bütün Anadolu’da Selçuklu hâkimiyetini kurma yolunda çok önemli bir başarı elde edilmişti.
Daha önce imzalanan antlaşma uyarınca Selçuklu-Bizans ilişkileri dostça sürdürülmekte idi. Ancak Eskişehir ve civarında gitgide çoğalan Selçuklu devletine bağlı Türkmen kitleleri, yerleştikleri yörelere sığamaz olunca Bizans topraklarına akınlara başladılar. Bu akınlar sırasında Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar olan bölgelerdeki Bizans kaleleri vuruldu ve birçoğu tahrip edildi. Türkmen akınlarını durdurmak, egemenliğindeki topraklarda Türk nüfusun Bizans aleyhine çoğalmasını önlemek isteyen Bizans İmparatoru Manuel askeri hazırlıklara başladı ve öncü kuvvetlerini yeğeni Andronikos Vatatzes komutasında Anadolu’ya gönderdi.
Anadolu’daki egemenliğini perçinleyebilmek için zamana ihtiyacı olan Kılıç Arslan derhal elçilerini Bizans’a gönderdi ve İmparatora yeni bir barış antlaşması önerdi. Manuel Bizans’a yapılan akınların derhal durdurulması ve kendisine sığınan şehzade Şahin Şah ile Zünnun’un daha önceleri hükmettikleri toprakların Bizans’a bırakılması şartıyla bu barış teklifini kabul edeceğini bildirdi. Manuel’in isteklerini kabul etmeyen Kılıç Arslan süvarilerini Bizans topraklarına akına gönderdi. Yıldırım gibi hareket eden Selçuklu akıncıları rüzgârla yarışan atlarının toynaklarıyla Bizans topraklarını çiğneyip geçtiler ve Denizli’ye kadar ilerlediler.
Kılıç Arslan’ın Anadolu’da rakipsiz bir kuvvet halinde yükselmesine engel olmak için savaş hazırlıklarını hızlandıran Manuel, Türkler tarafından yıkılan Eskişehir surlarını yeniden inşaya başladı ve şahsi menfaatleri için vatanlarını satmaktan çekinmeyen Şahinşah ile Zünnun’u Bizans kuvvetleriyle birlikte Anadolu’ya gönderdi. Bu iki düşman işbirlikçisinin Anadolu’ya geçtiği haberini alan Kılıç Arslan hemen gerekli tedbirleri aldı. Şahinşah Eskişehir’den Amasya’ ya doğru giderken, Kılıç Arslan’ın süvarileri önlerini kesti. Hızlı ve şiddetli bir saldırı başlatan Selçuklu süvarileri, Gabros komutasındaki Bizans kuvvetlerini dağıtınca Şahinşah Konstantinopolis’e geri kaçtı.
Andronikos komutasında Amasaya’ya doğru ilerleyen Bizans kuvvetleri ise Niksar’ı kuşattı. Burada yapılan savaşta Bizans ordusu büyük bir bozguna uğradı. Türk süvarilerinin kılıçlarıyla ölen Bizanslıların arasında İmparatorun yeğeni Andronikos Vatatzez de vardı. Andronikos ile birlikte hareket eden ve korkunç bir çarpışmanın içinden sağ çıkmayı başaran Zünnun Niksar önlerinden kuzeye doğru kaçarak kurtuldu ve o da Şahinşah gibi tekrar Manuel’e sığındı.
Bizans için ciddi bir tehlike haline gelen Kılıç Arslan’ın kudretini yıkmaya karar veren Manuel ordusunun bütün kuvvetlerini toplamaya başladı. Türk süvarisinin kudretini, Türkmen savaşçılarının çete savaşlarındaki becerilerini iyi bilen Bizanslı tecrübeli komutanlar, askerlerinin yorgunluğunu ileri sürerek İmparatorlarını savaş fikrinden caydırmaya uğraştılar ama yeğeninin intikamını almaktan başka bir şey düşünmeyen Manuel’i ikna edemediler. Kesin bir netice almak isteyen İmparator Bizanslı askerlerin yanına Frank, Macar, Sırp ve Peçenek süvarilerini de kattı.
Doğrudan Selçuklu başkenti Konya’ya kadar ilerlemek ve Kılıç Arslan’ı gafil avlamak isteyen Manuel, Eskişehir’den geçmek yerine ordusunu Denizli istikametine doğru yürüyüşe geçirdi. Bu büyüklükte bir ordu ile bir meydan savaşına girmek istemeyen Kılıç Arslan süvarilerinin bir kısmını ileri çıkardı. Uçlarda yaşayan Türkmen savaşçılarıyla birleşen bu süvariler, sıkışık saflar halinde dağları vadileri aşarak ilerleyişini sürdüren Bizans ordusunun sağ ve sol kanatlarını vurmaya başladılar, düşman ordusunun geçtiği bölgelerdeki kuyulara ölü hayvanları atarak suları içilmez hale getirdiler, otlakları yaktılar, Bizanslıların köylerdeki gıda maddelerine ulaşmalarını engellediler.
10. 000 kişilik birlikler halinde saldıran Türkmen süvarileri gece demeden gündüz demeden, durup dinlenmeden Bizans ordusunun yürüyüş kollarını vuruyor, düşman konakladığında da onların dinlenmelerine fırsat vermiyor, karargâhlarına beklenmedik baskınlar düzenliyordu. Düşmanını yıpratma savaşına girişen Kılıç Arslan’ın maksadı yıpranmış bir ordu ile düz bir arazide değil dağlık bir yöre de karşılaşmaktı.
Vurula kırıla Denizli’den çıkarak yoluna devam eden Manuel komutasındaki Bizans ordusu Menderes kaynağından Homa’ya doğru ilerlediler ve oradan da dar, uzun ve kıvrımlı bir geçit olan Tribritzi’den geçtiler, Küfü Çayı vadisine girdiler. Kılıç Arslan, planlarında başarılı olmuş, yorgun ve bitkin durumdaki düşmanı tam da istediği gibi bir yere çekmişti. Düşman kuvvetlerinin tamamını imha etmeyi kafasına koyan Sultan 2. Kılıç Arslan dört kola ayrılan Bizans ordusunun öncü kuvvetleri dar vadiye girince duyduğu sevinci maiyetinde bulunanlardan gizleyemedi. Beklediği fırsat nihayet eline geçmişti. Öncülerin ardından Bizans ordusunun ana gövdesi de dar vadiye girince Selçuklu Sultanı, vadinin sağında ve solundaki sırtları tutan askerlerine saldırı buyruğunu verdi.
Vadinin etrafındaki tepelerde konuşlanmış olan Selçuklu okçuları kirişleri gergin yaylarındaki okları düşmanın üzerine yağmur gibi yağdırmaya başladılar. Havada uçuşan oklar Baudouin komutasındaki Bizans öncü kuvvetlerini kısa sürede imha etti. Yakın mesafelerden atılan ok yağmuru kesildikten sonra saflar halinde ortaya çıkan Selçuklu süvarileri dalga dalga tepelerden indiler ve vadinin dört bir yanından hücuma geçtiler. Savaşçıların attığı naralar, kılıç şakırtıları, ok vızıltıları, yaralananların feryatları dar vadiyi inletmeye başladı. Türk süvarilerinin kasırgaya dönüşen saldırısı Bizans ana kuvvetlerini perişan etti ve onları çok büyük kayıplara uğrattı.
Erzak ve mühimmat arabalarına eşlik eden Bizans ordusunun artçı kuvvetleri daha vadiye girememişti. Onların arkasından dolanan 50.000 Türkmen süvarisi, vadiye uzanan sarp geçidin dar ağzında kıstırdıkları Bizanslıları çembere alıp onlara kaçacak delik bırakmadılar ve ardından hareket eden, karşı koyan herkesi keskin kılıçlarıyla doğramaya başladılar.
Çelik tufanına maruz kalan ordusunun sol ve sağ kanatları yok edilen, başkomutanı öldürülen Bizans İmparatoru Manuel, Selçuklu süvarilerinin Azrail’in tırpanı gibi ölüm saçan kılıçlarından kaçan askerleri gibi geri çekilmek ve mezbahaya dönen vadinin dar geçidinden çıkmak için maiyetindekiler ile birlikte çılgın kalabalığın arasına katılmıştı.
Rüzgâr gibi esen, şimşek gibi çakan Selçuklu süvarilerinin amansız saldırıları sürüyordu. Geri çekilirken ümitsizce dövüşen Bizans ordusu akşam saatlerinde dağılmış, her taraf kanlı cesetlerle dolmuştu. Selçuklular sayısız esir almış, 5.000 araba dolusu silah, savaş makineleri, alet edevat, erzak ve mücevherat ele geçirilmişti.
Dar vadinin dört bir yanından dalga dalga gelen Selçuklu süvarileri tarafından büyük ordusu üç gün içinde ezilen İmparator Manuel Kılıç Arslan’a alelacele elçilerini gönderip barış teklifinde bulundu. Gece yarısına kadar süren müzakerelerden sonra muzaffer Kılıç Arslan sadece yeni onarılan Eskişehir ve Sublaion surlarının yıkılması, şartıyla, İmparatorun barış teklifini kabul etti. (Eylül 1176)
Kazandığı bu büyük zaferden sonra Sultan 2. Kılıç Arslan, başta Bağdat Abbasi halifesi olmak üzere, bütün İslam hükümdarlarına birer Fetihname göndererek Bizans’a karşı kazandığı zaferi müjdeledi.
Notlar
Not 1: İbn al-Azrak’a göre sefere çıkan Manuelin ordusunda 700.000 süvari ve 70. 000 araba vardı. (Tarihçiler bu sayıyı çok abartılı bulurlar)
Not 2: Süryani Mihael’in yazdığına göre Bizans İmparatoru savaş tazminatı olarak Selçuklu Sultanına 100.000 altın, 100.000 gümüş ve sayısız at ve değerli hediyeler de göndermiş.
Not 3: Miryokefalon zaferi Selçuklu ve Bizans tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir. Bizanslılar Malazgirt yenilgisinin kendileri için öldürücü bir darbe olduğunun farkında değillerdi. Hâlâ Türkmenleri Anadolu’dan çıkaracakları ümidini besliyorlardı. Bizanslıların bu ümidi 105 yıl sonra tamamen kırılmış oldu ve bu zaferin ardından Anadolu hızla Türkleşti.
Not 4: Bu büyük zaferden sonra Bizans daima savunmada kalmış, Türklerde ilerlemelerini sürdürmüş ve böylece ilk Haçlı Seferi’nin yarattığı buhran ve doğurduğu kötü neticeler de bertaraf edilmişti.
Bu yazı için Prof. Dr. Osman Turan’ın “Selçuklu Tarihi Araştırmaları” kitabından yararlanılmıştır.