20 Ocak 1990 yani Kanlı Ocak 1988 yılında Dağlık Karabağ’daki Ermeni bölücü hareketi ile Ermenistan’ın bölgeyi kendi sınırları içerisine alma hamleleri, Moskova’nın buna çanak tutmasına karşı başlayan ve sonrasında özgürlük mücadelesine dönüşen bir sürecin en önemli noktalarından biridir. 1920’de boğulmaya çalışan avaz 20 Ocak 1990’da tekrardan bütün Azerbaycan’ı sarmıştı. Bu tarihe kadar geçmişi kısaca özet geçmiş tarihi özet geçmek istiyorum.
Kaçar’ın ölümünden sonra hanlıklara (bugünkü deyimi ile özerkliklere) bölünmüş Azerbaycan’da merkezi hâkimiyet giderek zayıflamaya başlamıştır. Nadir Şah ve Şah Kaçar’ın döneminde merkezi Güney Azerbaycan olan Azerbaycan, Şah Kaçar’ın ölümünden sonra hanlıklara bölünen Azerbaycan olarak giderek zayıflamış. Rusya hanlıklara bölünmüş Azerbaycan’ı yavaş yavaş işgal etmeye başlamış, bütünlükten yoksun olan Azerbaycan bu işgallere karşı koyamamış ve 12 Ekim 1813’de Rusya ile Azerbaycan arasında “Gülistan Antlaşması” imzalanmıştır. Gülistan Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalan Azerbaycan, Abbas Mirza önderliğinde Rusya’nın işgal ettiği toprakları geri almak için yeniden savaşa başlamış, lakin bu savaş da mağlubiyet ile sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda da Rusya ile Azerbaycan arasında 10 Şubat 1828’de “Türkmençay Antlaşması” imzalanmıştır. Güney Azerbaycan’da da Farsların hâkimiyeti ele alması ile de Azerbaycan ikiye bölündü.
Bu antlaşma sonucu Kuzey Azerbaycan Rusya’nın işgali altına geçmiş, Güney Azerbaycan’da ise Türklerin hâkimiyetinin zayıflaması üzerine Farslar yavaş yavaş iktidarı ele geçirmeye başlamıştır. Türkmençay Antlaşması sonrası Osmanlı, Kuzey Azerbaycan, Güney Azerbaycan ve dolayısı ile Türkistan ile Osmanlı arasında ‘de facto’ bir ülkenin temelleri atılmaya başlanmıştır. Söz konusu bu devlet ise tarihi Azerbaycan toprakları olan Revan Hanlığı topraklarında üzerinde kurulan bugünkü Ermenistan’dır.
Ermenistan’ın kurulması planlanan bu topraklarda Ermenilerin neredeyse yok derecede olması bunu engellemekteydi. Rusya Türkmençay Antlaşması’nın 15. maddesini kullanarak 1828 Yılında Rusların Anadolu’dan çekilirken onlarla birlikte gelen Ermenileri tarihi Azerbaycan topraklarına yerleştirilmeye başlandı. Lakin bu çabalar Ermenilerin hâkim olduğu bir bölge oluşturmaya yetmemiştir. Zira Azerbaycan Türkleri yine çoğunlukta idi. Rusya, Ermenileri kullanarak bölgedeki Azerbaycan Türklerine katliamlar yapmış ve zorla göç ettirmek mecburiyetinde bırakmıştırlar.
Bu dönemde ise Kuzey ile Güney Azerbaycan bağlarını iyice koparmak ve ileride birleşme ve birlikte harekâtın önünü almak için Kuzey Azerbaycan’ın sınırlarları içerisinde olan ve Güney’le sınırı teşkil eden Karabağ’a ve çevresine Suriye’den(bu Ermeniler bir zamanlar Osmanlıya ihanet ettikleri için Suriye’ye tecrit edilen Ermenilerdir) getirdikleri Ermenileri yerleştirmeye başladılar. Yetmiş yıl boyunca Sovyet Rusya’sı Türkistan ve Türkiye arasında köprü olan Azerbaycan’ı bölmek için çar dedelerinin planlarını zerre kadar şaşmadan uyguladılar.
20 OCAK 1990
1980’lara gelindiğinde Kızıl Rusya artık çehresini değişmeye başlamış öyle ki, 1985 yılında Sovyetler Birliği’nde Garbaçov’un başlattığı açıklık ve yeniden yapılandırmaya girmişti. Ancak Cengiz Dağcı’nın Korkunç Yıllar romanında bir Rus’un eserin Kahramanı Sadık Turan’a dediği gibi; ‘’Yalnız istiklal düşüncelerinize değil, bütün varlığınıza bile beyaz Rusya da, Kızıl Rusya’da karşı oldu; ileride Rusya ne renk alırsa alsın, bil ki, gene size karşı olacak.’’
Sovyetlerin sonuna doğru Dağlık Karabağ’ın Ermenistan topraklarına katması için bir zamanlar Karabağ’a yerleştirilen Ermeniler 1988’de bölücü harekete girdiler. Ermenilerin saldırı hareketi ve toprak talepleri üzerine Azerbaycan Türkeri buna halk harekâtları ile itiraz etmeye ve büyük tepkiler göstermeye başladı. Ermenilerin Dağlık Karabağ bölgesinde yaptığı ayrıştırıcı hareketi ile bölgedeki Azerbaycan Türklerinin zorla göç ettirmeye çalışmaları durumu daha da keskinleştirdi. Moskova’nın adaletsiz tutumu, Ermenilerin Nahcivan’a ambargo uygulaması Azerbaycan’da gerginliğin ve tansiyonun giderek artmasına sebep oldu.
Azerbaycan Halk Cephesi önderliğinde 1990’da Bakü’de büyük mitingler, yürüyüşler düzenleniyor Moskova ve Ermenistan protesto ediliyordu. Yapılan bütün protestolara rağmen Moskova’nın bu itirazlara kulak tıklaması ve 15 Ocak 1990’da Moskova’nın “DKOB ve bazı bölgelerde olağanüstü hal ilan etme” kararı, özellikle de bu kararın 7. maddesinde Azerbaycan SSC yüksek Sovyet’ine uygulamanın kapsamını Bakü ve Gence illerine genişletme önerisinde bulunması tepkiyi daha da artırmıştır. Bütün bunlarla birlikte gerginlik artık had safhaya ulaşmış, şehrin giriş ve çıkışlarına barikatlar yerleştirilmiş, önemli askeri bölgeler kontrol altına alınmaya çalışılmış, Bakü dışında 11 bölgede de mitingler ve grevler başlamıştı.
Moskova yönetimi, Karayoluyla 3 koldan ve deniz yoluyla 35 bin kişilik ağır silahlarla donatılmış Alfa birlikleri T-72,T-80 ve BMP-3 tankları Bakü’de Azadlık Meydanı ve 20 Yanvar meydanını kuşatmaya başlamıştı.
1920’de Azerbaycan’a giren Kızıl Ordu Azerbaycan’a girdiğinde Mehmet Emin Resulzade ‘’Efendiler, işittiğiniz sesler milletin değil, düşmanın sesidir ‘’ demişti. 1990 20 Ocak’ta işitilen sesler yetmiş yıl önceki seslerin sahiplerinin ta kendisi idi ve Azerbaycan Türkleri bu sesleri ve onların sahiplerini çok iyi tanıyordu. Tanklar sağır edici gürültüler ile Bakü’ye girmeye başladığında meydanı dolduran bir milyona aşkın insana ‘’lütfen geri çekilin ve meydanı boşaltın’’ uyarılarına rağmen meydanı dolduran Azerbaycan Türkleri geri çekilmedi ve hep bir ağızdan ‘’Ya istiklal ya ölüm’’ diye bağırmaya başladı. Bütün uyarılara rağmen meydanı boşaltmayan insanlara 70 yıl önce Resulzade’nin ‘’Bizi bu hakkımızdan vaz geçmeye yalnız düşman süngüleri mecbur etsin!’’ dediği gibi 20 Ocak 1990’da meydandaki halka ‘‘karşıdan gelen ölümdür, oturun ve ölümü bekleyin’’ denildi.
Azerbaycan’ı yeniden işgal etmek, başlatılan sivil harekâtı sindirmek ve diğer ülkelerde başlayan bağımsızlık harekâtlarına gözdağı vermek için Bakü’de büyük bir katliam yapan SSCB Azerbaycan Türklerinin direnişini kıramadı. Bakü’de sabaha yakın yüzbinlerce insan ellerinde karanfillerle şehitlerini omuzlarında taşıyarak Şehitler Hiyabanı’na defnetti. Bununla 20 Ocak 1990 Azerbaycan Türkleri için bir son değil bağımsızlığa, özgürlüğe giden yolun bir başlangıcı oldu.
Yazıma burada son verirken Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda silahlara, tanklara karşı yürekleri ve çıplak elleri ile mücadele eden şehitlerimizi büyük bir saygı, hürmet ile yâd ediyor ve aziz ruhları karşısında baş eğiyorum.