14 Haziran 2021 tarihinde tarihî NATO Zirvesi özellikle de liderler ile yapılan baş başa görüşmeler sonrası Erdoğan ve Biden’ın üç kritik konuda uzlaştığı yavaş yavaş kendini belli etmeye başlamıştır. Batının uluslararası mahfillerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok iyi bir müzakereci değil ama son derece çetin bir pazarlıkçı olduğu bilinmektedir. Başkan Erdoğan’ın 14 Haziran’da Brüksel’de ABD Başkanı Joe Biden’la 48 dakika süren görüşmesi tek kelime ile verimli olmuştur. Çünkü Başkan Erdoğan aylardır pazarlıkçılığını konuşturacağı Donald Trump’la yakaladığı türden ikili ilişki biçimini yakalamış, liderlerin bilmesini istediği ikili ilişkileri sekteye uğratan konuları bizzat kendilerine bildirmiştir. Nedir pazarlıkçılık yönü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın? Kısaca sorun değil çözüm ortaklı olunma bilinci, kazan-kazan zihniyeti, orta yol bulma, uyumlu davranma, kısmen ya da tamamen geri adım atma seçeneklerini pazarlığın bir parçasına dönüştürebilme yetisidir. Bu cümleden olmak üzere Erdoğan, Biden ile yaptığı görüşmede Amerikan başkanına 110 sayfalık, “Türkiye’nin Terörizmle Mücadelesi” başlıklı bir rapor vermiştir. PKK, DAEŞ ve FETÖ ile mücadele yanında Batı ülkelerinin ikiyüzlülüğünü anlatan raporda, ABD’nin desteklediği Suriye PeKaKası (PKK/YPG’ye)’na verilen silahlarla katledilen sivillerin fotoğrafları da yer almıştır. (1) Covid’le mücadeleye ağırlık veren Biden 6 trilyon dolarlık ilk 2022bütçe tasarısında DAİŞ’e karşı eğit-donat programı için 522 milyon dolar ödenek öngörmüştür. Aslında yarım milyar doların üstündeki bu paranın adresi bellidir: Suriye PeKaKası (PKK/YPG)’dır.
Evet Başkan Erdoğan pazarlıkçıdır, başta Biden olmak üzere batılı liderler Erdoğan’ın iyi olduğu bu zemine girmemeye özel dikkat göstererek, kurumsal ilişkiyi bu yüzden tercih etmektedirler. Twitter diplomasisinin mucidi Trump’ın NATO’yu tehdit etmesi sonrası iktidara gelir gelmez Biden’ın NATO’yu ihya etmeye çalışması NATO’nun geleceği açısından üyeler tarafından önemli bir gelişme olarak algılanmıştır. Şimdi burada en sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim. Efendim, NATO zirvesinden çıkan en önemli sonuç Türkiye’nin NATO’daki yerinin vazgeçilmez bir biçimde teyididir. İkincisi Türkiye’nin itibarının iade edilmesi, başta Fransa ve Yunanistan olmak üzere Türkiye’ye hem NATO hem de AB içerisinde ‘mobbing’ uygulanılmasından şimdilik vaz geçilmiş olmasıdır. Türkiye vaz geçilmezdir, çünkü NATO operasyonlarına en fazla katkı sağlayan beş NATO üyesinden biridir. Rusya’nın Kırım ve Ukrayna krizleriyle birlikte savaş olasılığı Avrupa’ya tekrar dönmesi nedeniyle Türkiye’nin jeo-politik konumu değerini bir o kadar arttırmıştır. Bu nedenle Biden’ın NATO’yu toparlama hedefi, Rusya’nın önüne Baltıklar ve Doğu Avrupa’dan Karadeniz havzası ve Kafkasya’ya kadar güçlü bir cephe kurma hedefi Türkiye’yi yanında tutmayı gerektirmektedir. Bir de üstüne üstlük, Cumhurbaşkanı Erdoğan NATO’nun geleceği konusunda da “NATO, Akdeniz’den Karadeniz’e, Avrupa’dan Asya’ya, NATO’nun sağladığı güvenlik şemsiyesine ihtiyaç duyulan her yerde ittifak aktif rol üstlenmelidir.” söylemiyle Biden’ın elini bir hayli güçlendirmiştir. Çökmekte olan NATO düzeni içerisinde gönülsüzlükleri pik yapmış diğer üyeleri de harekete geçirmeye çalışmıştır.
Türkiye’nin Afganistan hükûmeti ve Taliban arasındaki barış görüşmelerine ev sahipliği yapması konusunda uzlaşıldığı da Biden tarafından deklere edilmiştir. Bu belki de NATO şemsiyesi altında geçmişin SEATO’sunun ihyasının birinci adımıdır. Malum ‘Güneydoğu Asya Antlaşması Teşkilatı’ kısaca SEATO 8 Eylül 1954 tarihinde ABD’nin öncülüğünde uluslararası kolektif savunma için oluşturulmuş Avustralya, Yeni Zelanda, Pakistan, Filipinler, Tayland ile BM Güvenlik Konseyinin ÇHC ve RF dışında kalan üç üyesi Fransa, ABD ve Birleşik Krallık’tan oluşturulmuştur. Amacı Güneydoğu Asya’yı Çin ve Kuzey Kore olmak üzere karşı güçlü hale getirmektir. ÇHC gerçekten de ticaret savaşları içerisinde bir ekonomik güçtür, ama Almanya Şansölyesi Merkel’in giderayak ‘Çin’i fazla abartıyorlar’ dediği gibi, ÇHC aynen RF gibi bir eksen ülkesi değildir. Daha doğru bir deyişle ÇHC ‘nin özgül ağırlığı siyasi bir güç olarak dünyada fazlaca yer bulamamaktadır. Ama şurası muhakkaktır ki, dünyada yeni düzen kurulurken, her büyük güç Türkiye’yi kendi yanında görmek istemektedir. Bu da yadsınamaz bir gerçektir.
Peki nedir ABD’nin Türkiye ile ateşkes yapıldığının emarelerinden diğer iki konusu? ABD’nin Türkiye ile ateşkes yapıldığının emarelerinden diğer ikisi Libya’nın geleceğinde Halife Hafter’in, Suriye’nin geleceğinde ise Beşar Esad’in yerinin olmadığı konusudur. Tamamıyla bu iki görüş örtüşmekte ve Türkiye ile ABD’yi daha da birbirine yaklaştırmaktadır.
Trump’ın planladığı gibi, NATO 20 yıl aradan sonra Afganistan’dan 2 bin 500 Amerikan askeri ve yaklaşık 7 bin NATO askerinin çekilme kararı Biden tarafından da geç de olsa benimsenmiştir. Türkiye’nin Afganistan’da 500 kişilik bir askeri gücü bulunmaktadır. Ortada çekilmenin koşullarını belirleyen, ABD’nin Taliban’la vardığı bir anlaşma ve Taliban ile Kabil hükümeti arasında müzakereler devam etmektedir. Biden Türkiye’yi müzakereler de Türkiye’yi taraflardan biri yapması olumlu neticelerden biridir. Ancak Taliban, Türkiye’nin gelecekte Afganistan’ın ortağı olabileceğini ama şimdi NATO işgalinin parçası olarak gitmesi gerektiğini söylemektedir.
Yeni dünya adası Amerika’nın yeni Sezar’ı Biden, G7 Zirvesi için gelmiş olduğu İngiltere’de önüne konulan ilk kürsüdeki konuşmasında “Ancak şu konuda netim, eğer Rus hükümeti zarar verici eylemlere girerse ABD buna güçlü ve anlamlı bir yanıt verecektir” söylemiyle bir had bildirme duruşu sergilemiştir. (1) Ancak durumun bu şekilde katlanarak büyüyebileceği düşünülürken, NATO sonuç bildirgesinde yeni öteki olarak ÇHC de karar kılınmıştır. Sonuç bildirgesinde, Çin’in davranışları “sisteme bir meydan okuma” diye tanımlanmıştır. Bildirgenin yayımlanmasından saatler sonra Çin’in Brüksel’deki Avrupa Birliği temsilciliği, NATO’yu “Çin’in barışçıl kalkınmasını kötülemek için iftira atmakla” suçlamış ve Çin’in savunma politikasının “doğal olarak savunmada olduğunu” belirten bir açıklama yayımlanmıştır. Açıklamada “Çin hiç kimseye sistematik tehdit olmayacaktır ancak bize bir sistematik tehdit gelirse oturup hiçbir şey yapmadan bekleyecek değiliz” (2) ifadeleri yer alması ünlü tarihçi Arnold Joseph Toynbee ‘nın Meydan Okuma / Yanıtlama (Challange&Respond) tezini doğrular mahiyettedir. Bunun anlamı açıktır, “saldırırsanız, misliyle mukabele ederiz.” demektir.
Müttefiklerin sabırsız sorularına rağmen, Biden’in geri çekilme için bir zaman çizelgesi belirlemesi ve koşulların radikal İslamcı Taliban’la bağlantılı olup olmadığına karar vermesi aylar almıştır. Geri çekilme sembolik olarak, Afganistan’a asker konuşlandırılmasına yol açan ABD’de 2001 yılındaki terör saldırılarının yıldönümü olan 11 Eylül’de tamamlanması planlanmıştır. Aman akla şu gelmesin. ABD Afganistan’ı tamamen terk ediyor. Hiç öyle şey olur mu? Kâbil’in 47 km kadar kuzeyinde yer alan ‘Bagram Hava Üssü’nden en büyük hava üssünden kesinlikle çekilmiyor, çekilmemektedir. Bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu üsse zaman zaman Taliban tarafından saldırılar yapılmaktadır. Bu arada söyleyelim, Kandahar Hava Üssü’nün kontrolü Afgan güçlerine devredilmiştir.
Türkiye 2001’den beri NATO’nun sivil operasyonlarını üstlenerek Afganistan’a birçok yatırım yapmıştır. İşte bu nedenle NATO’nun çekilmesiyle meydana gelen boşluğu Türkiye doldurabilecek, en azından Kabil havaalanının güvenliğini sağlayabilecektir. Belki de NATO ittifakının vazgeçilmez kadim üyesi Türkiye’yi Afganistan’dan çekildikten sonra Uluslararası Kabil Havaalanının korunması için Türkiye’yi burada bırakılmaya çalışması ABD ile Türkiye arasındaki ateşkesin en önemli emarelerinden biri olmuştur. Şunu unutmamak gerekir ki, 1919 yılında Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye, Millî Mücadeleye başlarken, Amanullah Han yönetimindeki Afganistan, ülkesinin yeniden yapılandırılması için Türkiye’ye başvurmuştur. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye ile o kadar kan bağı, gönül bağı vardır. TBMM Hükümetini ilk tanıyan Müslüman ülke Afganistan olmuş, ilk elçi TBMM’nin 23 Nisan 1920 tarihinde açılışına yetişebilmesi için olağanüstü gayret göstermiştir. TBMM Hükümetinin Müslüman devlette açtığı ilk elçilik Afganistan’dır. Ankara’da ilk elçilik açan Müslüman devlet de Afganistan olmuştur. Unutulmamalıdır ki, Kabil Büyükelçisi Medine Müdafii Fahrettin Paşa Afgan bayrağına, Amanullah Han ay-yıldızlı Türk bayrağını vücutlarına sararak cami, cami Millî Mücadele için para toplamışlardır. Toplanan bu para 1924 yılında kurulan İş Bankasının kurucu sermayesi olmuştur. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, Türkiye gerek Türkistan gerekse Ortadoğu coğrafyası için geliştirmiş olduğu kadim değerler hazinesi doğrudan AB (D)’nin emr-i amadesine sunmamalıdır. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti birileri için bir değer aktarma istasyonu değildir.Eğer bu şekilde “Yes be Annem, Yes My Lord” tavrı sergilenecekse, şimdi sorarım size, bunun FETÖ çalışma konseptinden ne farkı vardır? George Soros’un dediği gibi, “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünün ordusu” olduğunu söyleyerek, yayılmacı ülkelerin ülkemizden beklentisinin bu olduğu gerçeği ile karşı karşıya geliriz ki son derece yanlıştır.
Ateşkes emarelerinin görülmesi sadece ABD ile mi olmuştur? Kuşkusuz hayır. Ateşkese giden yolda Fransa ve Yunanistan ile de iletişim kanallarının açılmış olması bir diğer önemli konudur, bu Zirvenin Türkiye lehindeki olumlu gelişmelerinden bir başkasıdır. Anımsanılacağı üzere, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’nin NATO’ya bilgi vermeden Suriye’nin kuzeyine askeri müdahalede bulunduğu ve dönemin ABD Başkanı Trump’ın Suriye’deki askeri birliklerini eşgüdümsüz bir şekilde bölgeden çektiği gerekçesiyle, 2019’da NATO’nun “beyin ölümü gerçekleşmiştir”açıklamasında bulunmuştu. (3) Bunun hemen akabinde Macron, Trump ile “NATO-Avrupa Ordusu” konusunda sert bir tartışmaya girmiş ve bu kapsamda Avrupa’nın güvenlik alanında ABD’ye ve onun liderliğindeki NATO’ya bağımlı olmamasını; NATO yerine Avrupa Ordusu’nun kurulması gerektiğini belirtmiştir. İşler Trump’ın, Macron’dan önce NATO’ya olan borçlarını ödemeleri gerektiği uyarısıyla bir o kadar kızışmıştır. Fransa, NATO’nun merkezi Paris’te kurulduğundan bu yana NATO imkanlarını Afrika’daki kendi sömürgelerine karşı kullanmayı yeğlemiştir. Bu politika hiç değişmemiş, ta Cumhurbaşkanı De Gaulle zamanından beri böyledir. Buna karşılık Almanya akilane bir duruş sergileyerek, olumlu bir çalışma yapmıştır. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın girişimiyle oluşturulan uzmanlar komisyonu tarafından Macron’un eleştirilerini temel alarak bir rapor hazırlanmıştır. Raporda, NATO içinde siyasî iş birliği ve iletişimi güçlendirmek üzere 140 öneri sunulmuştur. Şimdi sevgili okurlar Aralık 2020’nin başından beri Fransa, İtalya ve Yunanistan’la neler yaşandığını bir anımsayalım. BM’nin Libya’ya uyguladığı silah ambargosunu denetlemek üzere AB’nin 2020 Mart ayında başlattığı IRINI olarak adlandırılan bir askeri denetim mekanizması çerçevesinde Türk bandıralı ‘Rosaline A’ isimli konteyner gemisinde arama yapılmıştır. Türkiye’nin en büyük deniz taşımacılığı şirketi olan, alanında dünya sıralamasında 25. gelen Arkas Holding’e ait bir kargo gemisine Libya’ya silah götürdüğü şüphesiyle Avrupa Birliği tarafından askeri operasyon düzenlenmiştir. Operasyona Yunan amiral komuta etmiş, baskını Alman firkateyninden helikopterle Türk gemisine inen Alman askerleri yapmışlardır. İtalyan savaş gemisi de “Irini” denetim mekanizması içerisinde olmuştur. NATO ülkeleri olan Almanya, İtalya ve Yunanistan’ın yine bir NATO üyesi olan Türkiye’nin bayrağını taşıyan bir gemiye baskın düzenlemesi, birbirinin müttefiki sayılan bu devletler arasında meydana gelmesi büyük bir talihsizlik olmuştur. Ancak bu durum açıkça göstermektedir ki gerek AB gerekse NATO karar mekanizmalarında doğrudan doğruya hedef olarak Türkiye alınmıştır. Ancak, bu NATO Zirvesi öncesinde yaptığı ikili görüşmede Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisine yabancı paralı askerlerin en kısa sürede Libya topraklarından çekilmesini istediğine dair güvence verdiğini söylemiştir. Macron’un özellikle Hafter’den yana tavrını değiştirerek Başkan Erdoğan’ın yanında saf tutması NATO Zirvesinin bir başka olumlu yanlarından biridir. Yabancı paralı savaşçıların çekilmesi için çalışma konusunda Erdoğan’la anlaştıklarını ifade eden Macron, “Bu sadece ikimize bağlı değil. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmemizde, Libya topraklarında operasyon yürüten paralı askerlerin ve yabancı milislerin en kısa sürede çekilmesi gerektiği konusundaki arzusunu bana doğruladı” demiştir. (4) ABD, Türkiye’nin BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti yanında yer almasını, Rusya’nın Wagner manivelasıyla Libya’da yerini büyütmesini NATO’nun güney kanadına tehdit olarak gördüğü için Türkiye’nin askeri müdahalesini olumlu bulmuştur. Şimdi, ABD’nin uyarısıyla Türkiye’nin askeri-milis varlığını desteklemesi yönünde geniş bir blok oluşmuş, Fransa da bu düşünceye ön ayak olarak Türkiye’nin yanında yer almıştır.
Geçmişte NATO kapsamında Türkiye’ye yapılan hakaretlerden bir başka birini de unutmayalım, anımsayalım 2017 yılında Norveç’te gerçekleşen ‘Trident Javelin’ isimli NATO tatbikatında yer alan bir simülasyonda yaşanmış, tatbikatın genel durum değerlendirmesinden Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ulu önder Atatürk ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan skandal uygulamalar yapılmış ve ardından özürler dilenmiş, personel görevinden alınmıştır. Ancak konunun ardında kasıt olduğu şüphesi oldukça rahatsızlık verici olarak belleklerde yer etmiştir. Bu arada anası Merkel babası Macron Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı ön yargılı hücumu Türk halkını fazlasıyla rahatsız etmiştir, etmektedir. Avrupa’nın bir başka haylaz çocuğu ise uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Avrupa Birliği (AB) üyesi yapılan ve Yunanistan ile yıllardır Doğu Akdeniz’i istikrarsızlığa sürükleyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olmuştur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin uluslararası hukuka aykırı bir şekilde sözde adanın tamamını temsil ederek Avrupa Birliği üyesi olması, arkasına AB rüzgarını almasıyla kendilerine Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarını gasbetme hakkını da vermiştir. Ancak 2021 NATO Zirvesinde mutabık kalınan hususlar Yunanistan ve GKRY ile tam bir ateş kesi sağlamamakla birlikte iletişim kanallarının açılmış olması son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiştir.
2021 NATO zirvesi ihtiyatlı bir iyimserlikle Türkiye açısından olumlu geçmiştir. Bu olumlu geçiş Türkiye içerisinde muhalif kanadı harekete geçirmiş ve birçok dezenformasyon bilgi sosyal medyaya enjekte edilmiştir. Bunlardan biri de NATO Sonuç bildirgesinin 23’üncü maddesi aşağıda şekilde gerçek olmayan bilgiyle sosyal medyada kullanılmıştır:
“YORUMSUZ: Brüksel Zirvesinin Sonuç Bildirisi’nin “Türkiye” başlıklı bölümünden; “Presidency Conclusions” Madde 23..” ..müzakerelerin Türkiye’yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğini…Müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni bir karara gerek olmaksızın onlarla da müzakereler yapılacağına…”
Şimdi sorarım sizlere sevgili okurlar, hiç böyle bir şey olabilir mi? Burada bütün mantık “çamur at, izi kalsın” mantığıdır. Oysa ki 2021 NATO Zirvesinin Sonuç bildirgesinin 23. Maddesi ‘NATO Kuvvet Yapısının Güçlendirilmesi’ birebir çevirisi de aşağıdaki gibidir:
“23. Mevcut ve gelecekteki caydırıcılık ve savunma ihtiyaçlarını karşılamak için NATO Kuvvet Yapısını daha da güçlendirmeyi ve modernleştirmeyi taahhüt ediyoruz. Doğru zamanda doğru yerde doğru güçlerle esnek, çevik ve dayanıklı çok alanlı bir kuvvet mimarisi sağlayacağız. (Her yöne) 360 derecelik duruşumuzu, dinamik kuvvet yönetimimizi, gelişmiş müdahale sistemimizi ve planlarımızı desteklemek için özel olarak tasarlanmış modern komuta ve kontrolü güçlendireceğiz. Bunu yaparken, coğrafyanın, etki alanlarının ve hazırlığın karşılıklı bağımlılığına daha fazla vurgu yapacağız. Bu genel çabaların bir parçası olarak, hazırlık kültürünü güçlendirmek ve kuvvet sağlamaya yardımcı olmak için tasarlanan NATO Hazırlık Girişimi’nin devam eden uygulaması da dahil olmak üzere, 30 gün ya da daha az hazırlık durumunu sağlamak amacıyla kuvvetlerimizin hazırlığını ve İttifak’ın hızlı müdahale kabiliyetini artırmaya devam etmeye kararlıyız. NATO Hazırlık Girişimi’nin tüm savaş güçlerini 30 esaslı savaş gemisi, 30 ağır veya orta manevra taburu ve 30 her zaman göreve hazır hava filosundan sağladık. Takviye ve yüksek yoğunluklu savaşlar veya hızlı askeri kriz müdahalesi için daha büyük muharebe oluşumları olarak örgütleniyor ve eğitiliyorlar.”(5)
Yadsınamaz bir gerçektir ki, Avrupa’nın güvenliği ancak ve ancak Türkiye’nin içerisinde bulunduğu bir NATO ile sağlanabilir. NATO Türkiyesiz, Türkiye de NATO’suz olamaz. Kuşkusuz kolektif savunma ilkesi üzerine kurulan NATO, sadece askerî değil, aynı zamanda siyasî birlikteliği de ifade etmektedir. 2017 yılında ‘İstanbul Ekonomi Araştırma” adına yapılan bir anket çalışmasında, katılımcıların yüzde 67’si Türkiye’nin güvenliğini NATO dışında kalarak sağlayabileceğini öngörmüştür. Kuşkusuz bu yanıtta, Avrupa ülkeleri ile yaşanan krizlerin ve ABD ile Suriye’de yaşanan PYD/YPG kırılmasının izleri ve Türk kamuoyunun ciddi güvensizliği bulunmaktadır. Ancak günümüzün çakışan çıkarları, iki kutuplu dünyadan çoklu dünya düzenine geçilen NATO ile Türkiye’nin ikili ilişkilerinin karşılıklı olarak revize edilmek zorunda olduğunu da dikte ettirmektedir.
Dipnotlar
(1) Nedim Şener, Biden’ı utandırması gereken rapor, 16 Haziran 2021; https://t24.com.tr/haber/nedim-sener-yazdi-biden-i-utandirmasi-gereken-rapor,959378/Erişim Tarihi 19.06.2021/
(2) Artıgerçek, “Biden: Putin’e bilmesini istediğim şeyleri bildireceğim.” 10.06.2021;
(3) BBC News, “NATO zirvesi sonuç bildirgesi: Çin’in davranışları ‘sisteme meydan okuma’”15.06.2021;https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471476/Erişim Tarihi 20.06.2021/
(4) NATO Zirvesi’nin tartışmalı konuları, Deutsche Welle Türkçe; https://www.dw.com/tr/nato-zirvesinin-tart%C4%B1%C5%9Fmal%C4%B1-konular%C4%B1/a-57878300/ErişimTarihi 19.06.2021/
(5) Sputnik “Macron: Erdoğan, bana yabancı savaşçıların Libya’dan çıkmasını istediğini doğruladı” 14.06.2021; https://tr.sputniknews.com/avrupa/202106141044732890-macron-erdogan-bana-yabanci-savascilarin-libyadan-cikmasini-istedigini-dogruladi/Erişim Tarihi 20.06.2021/
(6) “23. We commit to further strengthening and modernizing the NATO Force Structure to meet current and future deterrence and defense needs. We will ensure a flexible, agile, and resilient multi-domain force architecture with the right forces in the right place at the right time. We will strengthen modern command and control tailored to support our 360-degree posture, dynamic force management, improved response system, and plans. In doing so, we will place increased emphasis on the interdependence of geography, domains, and readiness. As part of these overall efforts, we are committed to continue increasing the readiness of our forces and the Alliance’s rapid response capability, including through the ongoing implementation of the NATO Readiness Initiative, which is designed to strengthen the culture of readiness and help to provide forces at 30 days readiness or less. We have sourced all the combat forces of the NATO Readiness Initiative with 30 major naval combatants, 30 heavy or medium maneuver battalions, and 30 kinetic air squadrons. They are being organized and trained as larger combat formations for reinforcement and high-intensity warfighting, or for rapid military crisis intervention.”