ARİZA [1]
Yazan: Sait Paşa [2]
Günümüz Türkçesine aktaran: Dr. Bekir TURGUT [3]
Maarif-i umumiye hakkında bir rapor yazılması, taraf-ı acizaneme vaki olan irade-i seniye-i tacidarileri iktiza-i âlisinden olmakla; emir ve ferman-ı hümayunlarından anlaşılmış olan incelikli ve kapsamlı düşünceler, Almanya usulü maarifin tetebbuu ile alakalı kısa yorum ve nakısa-ı kemteranem aşağıda arz ve beyan olundu.
Memalik-i Şahanelerinde her tür mektepler açılması ve yapımına sarf edilen ilerlemeler nispetinde yeterince fayda sağlanamamasının sebepleri düşünüldüğü halde, [yeterli öğretmenlerin eksikliği ve çeşitli derecelerde bulunan genel okulların kuruluşlar esasları ile ders cetvellerinin [ders programlarının] karışıklığından ve yetersizliğinden dolayı hükümet ve halkın çeşitli ihtiyaçlarına uyumsuzluğu hususlarının eksikliğin kaynağı olduğu tebeyyün eder.
Okullara mahsus olan gelirlerin güzelce temin ve sarfı özel yönetimine ait hususlardan olmakla bu cihet konulardan hariç tutulmuştur.
Heyet-i mualliminin âdem-i kifayetine [yetersizliğine] karşı alınacak tedbirler ise muallimlerin suret-i intihabı [seçilme şekli] ve şerait-i terakkileri [gelişme şartları] düzen altına alınarak geleceklerinin sağlanması ile muallimlik mesleğinin iade-i haysiyetini [itibarının iadesini] ve bir de çeşitli derece mektepleri için yeterli öğretmenler yetiştirmeye mahsus muntazam okullar kurulmasından ibaret görünüyor. Asıl söz konusu ve yoruma muhtaç olan madde ki, genel okullar programlarının esasen ıslahı ve öğretim yöntemlerinin ülkenin ihtiyaçlarına uygunluğudur. Bu hususta müşahede olunan başlıca eksiklikler aşağıdaki gibi özetlenebilir.
Evvela çeşitli derecelerde mekteplerde arasında okutulan dersler arasında istenilen imtizaç ve merbutiyet [uyum ve bağlılık] mevkuttur. [kalmamıştır.] şöyle ki, mekatib-i aliye veya hususiyeden [ yüksek veya özel okullardan] birine girecek talebe evvelce görmüş olduğu derslerin mahiyet ve derecesindeki ihtilaf sebebiyle, o okul derslerinden hakkıyla yararlanmak istidat ve salahiyetini haiz olamıyor.
İkincisi okullarda her birinde tedris olunan bilimlerin tamamı zaten o okuldan çıkan öğrencinin sülük edeceği [gireceği) meslekte istifadesini gerektirecek derecede ağırlık ve mükemmeliyeti haiz değildir. Özetle avam-ı nasın eğitimine tek başına çare olan ilköğretim programlarının en küçük bir sanayi ve fiiliyeyi mutazammın olmaması [içermemesi] fakir ve esnaf çocuklarının maişetlerinin sebeplerini kendi özel mesleklerinde aramaya engel olduğundan başka; gerek bunları, gerek yetenek ve kabiliyetleri yeterli olmayanları, maişetlerini temin için genel olarak devlet memuriyetlerine sevk etmektedir. Bu cihetten hem sanayi erbabının tekessürü [çoğalması] hem de devlet memurlarının sayı ve iktidarlarınca ihtiyaca uygunluğu müyesser olamamak [kolay olamaması] gibi nice büyük sakıncalar doğurduğu beyan ve açıklamaya muhtaç değildir. Hatta yüksek ve özel okullar arz edilen sebeplerden meydana gelmiş eksikliklerden başka, bir de öğrenciye özel meslekleri ile mütenasip olmayan yahut özel okullarında öğretilmesi lazım gelen bir takım zait [gereksiz /fazla] dersler yüklenmesiyle bu okullardan da çıkan talebenin birçoğu istenilen sıfatlara sahip olamıyor.
Hâsılı usul-ü tedrisimiz [eğitim- öğretim yöntemimiz] bir taraftan genel olarak teb’a’- ı Şahanenin [Osmanlı vatandaşlarının] sahip oldukları fıtrat, kabiliyet ve yeteneklerinin asıl kaynağı, servet ve saadeti olan mesleklere sarfıyla gereği gibi semere bahş [verimli] olmasına; diğer taraftan da ne bu mesleklere heves edenlerin ne de devlet hizmetinde görev alacak olanların gerekli özel vasıfları tamamıyla kazanmalarına uygun olmadığı inkâr olunamaz.
Bir de hüruç imtihanlarının [mezuniyet sınavlarının] özellikle daha yüksek okullara girilecek olduğu halde, gayet ciddi olarak yapılması lazımdır. Eğitim- öğretim yöntemimizce başka bir açıdan dikkat çeken bir madde de, çocukların beden ve zihin güçlerinin eşit olarak dağılımı gözetilerek bu iki cihet arasında bir denge kurulmasına özen gösterilmek ve bunlardan biri diğerine feda olunmamak elzem [çok gerekli] iken bütün okullarca bu önemli prensibin dikkate alınmamakta olmasıdır. İşte genel okullar hakkında istenen fedakârlıklardan önemli derecede yararlanabilmek, öteden beri okullarının tanzim ve ıslahına sarf ettiği gayret ve himmet ve bu yolda elde ettiği başarı ile meşhur olan Almanya Devleti’nin mevcut yöntemi, Osmanlı ülkesinde kurulmuş olan yöntemi tamamen değiştirmeksizin bizce de uygulanması mümkün görülür.
Öncelikle bir süreden beri Almanya’da ittihaz olunup diğer ülkelerde de uygulanmasına girişilmiş olan yeni yönteme uygun olarak, henüz ilköğretime devam edecek yaşlarda bulunmayan, yani dört yaşından yedi sekiz yaşına kadar olan erkek ve kız çocuklara mahsus olmak üzere, Avrupa’ca çocuk bahçesi tabir olunup ve gerçekten eğitime başlama adına şayan görünen kurumların bizde de konulması ve kurulması gereği hatıra gelir. Bu kurumlardan maksat, küçük çocuklara eğlence yoluyla zihinlerini açacak ve çocukları uygulama ve karşılaştırma ile alıştıracak yolda en basit doğal bilgilerin telkininden ibarettir.
Bundan sonra ilkokulun ilk derecesi demek olan mekatib-i sıbyaniye [ilkokullar] gelir ki, bunlara etfal-i zükur ve ünasın [ erkek ve kız çocuklarının] sekiz yaşından ve nihayet on dört yaşına kadar devem etmeleri mecburiyet altındadır. Sıbyan okullarını yanında bir de sanat eğitimine mahsus yerler bulundurmak lazımdır.
Sıbyan okullarına altı sene devam ile süresini tamamlayan öğrenci orada öğrendikleri bilgiler ile yetinmeyip de eğitim ve öğretimlerini daha ileri götürmeyi istedikleri takdirde; üç şekilde eğitim- öğretime devam edebilirler. Şöyle ki, ulüm-u aliyeye (yüksek öğretime) kendilerini hasredecek oldukları halde, ikinci derece okulları demek olan mekatib-i sultaniye’ye [4][Lise] girerler ki, Dar-ul Fünuna [ Üniversite] kabul olunmak için işbu mekatib-i sultaniyeden çıkmış olmak şarttır. Eğer sanayi eğitimini gerekli görürlerse, o durumda sıbyan okulları derslerinin tamamlanmasına mahsusu rüştiye okulları, ki sanayi okullarına mahreçtirler onlara girerek orada da üç sene tevkif ettikten sonra mekatib-i sultaniye benzeri ikinci derece okullardan sayılan yüksek sanayi okullarına girerek, mimari bilimleri, mühendislik ve ziraat gibi seçecekleri özel sanatları tahsil ederler.
İşbu iki meslekten yani bilimler ve sanayi okullarından hiç birini istemeyerek kesin şekilde eğitim ve öğretimlerini tamamlamak isteyen sıbyan okulları öğrencilerine mahsusu olmak üzere yine Almanya yöntemine uyarak ulum-u maddiye okulları adıyla diğer bir kısım okullar kurulabilir ki, bunların da öğrenim süreleri altı sene olmalıdır.
Bundan başka mekatib-i sultaniyede öğrenimini tamamlayan öğrencilerden isteyenlerin ve liyakatını ispat edenlerin dar-ul muallimine [öğretmen okuluna] girebilmeleri gerekip bu okulun da gerek ilkokula ve gerek ikinci derece okullarına öğretmen yetiştirebilmek üzere tanzim ve tesisi bizce uygun işlem görünür.
Biri, Hikmet ve Edebiyat, diğeri İlim-i Hukuk ve biri de Ulum-u Tabiiye ve Riyaziye için olmak üzere üç şubeden oluşacak olan Darülfünundan [Üniversite] ve yüksek sanayi mektebinin şamil olduğu sanayi ilimleri şubelerinden başka bazı özel ilim ve fünunun tahsili için devlet tarafından veyahut devletin yardımıyla kurulacak okullara da bunlarda istihsal kılınacak ilim ve fenlerin çeşit ve niteliğine göre ya ilkokullar veya rüştiye okullarına mahreç ittihaz olunmalıdır.
Bugün geçerli olan eğitim- öğretim usulümüz arz edilen şekillere uygun olarak tadil ve ıslah olunduğu ve bütün okulların programlarında da gerekli değişiklikler yapıldığı halde; yukarıda arz olunan eksiklikler ile engellerin esasen yok olacağı muhtemeldir. Zira işbu yeni usul gereğince ilkokullardan çıkacak olan fukara ve esnaf evlatlarından yüksek ilimler öğretimine fevkalade bir istidat ve kabiliyet gösteremeyenler doğrudan doğruya kendi halleri ile münasip mesleklere girmek için gerekli olan esas bilgileri tahsil etmiş olacaklardır. Özel yetenekleri veyahut hal ve mevkileri yüksek ilimler ve sanayi öğrenimine müsait olanların da özel şekilde düzenlenecek yüksek ulûm ve sanayi okullarına devamları sonucunda her iki tarafça başarılarının sebepleri yerine getirilmiş ve hazırlanmış olacaktır. Bu şekilde gerek sanayi işlerine teşebbüs edecek ve gerek devlet hizmetine girecek olanlar dahi istenilen özellikleri özel kurumlarında mükemmel bir şekilde kazanmış ve her okulda öğrenilecek hususlar o okulun kuruluşundaki amaca inhisar etmiş olur.
Bir de okulların kavaid-i fenniye [bilimsel kurallara] ve usul-ü sıhhiyeye uygun inşasıyla beraber her okulun yanında ulûm ve sanayinin öğretimin kolaylaştırılmasını gerekli kılacak eşya ve edevatın sağlanması, ülkenin büyük şehirlerinde çeşitli derecelerdeki okulların bulundukları yerleri gösterir bir harita düzenlenmesi, öğrenim süreleri geçmiş olanlara mahsus ulûm ve sanayi dersleri açılması, boş zamanlarda uygulamalı sanatlara dair dersler verilip bu önlem ile kendilerinin sefahat ve israflardan, diğer kötü hal ve hareketten ve öğrencisi az ve gelirleri sınırlı olan yerlerde okul masraflarınca tasarrufu mucip olmak üzere Enseignement mutuel yöntemi üzere ilim tedris edilmesi de lazımdır.
Bu esaslı değişikliğin tamamlayıcısı olmak üzere öğretim yöntemlerinin sürekli araştırılması ve eksiklerinin tamamlanması ile zaman zaman ıslahı, sebeplerini ve yollarını yorumlamaya, diğer ülkelerin üniversite heyetleri vesair eğitim kurumlarıyla düzenli ve sürekli olarak haberleşerek ülkenin tamamındaki yerleşim bölgelerinde meydana gelen yeni ıslahatların uygulamasını müzakereye memur özel bir heyet kurulması, eğitime ilişkin ıslahat ve icraatın yayımlanmasına mahsus bir gazete ihdası, her sene Avrupa’nın bir şehrinde toplanmakta olan eğitim kongrelerine özel görevliler gönderilerek onların müzakere ve kararlarına katılınması gibi bazı gerekli tedbirler de arz olunan ıslahata ilave edildiği zaman amacın gerçekleşmesine bir kat daha faydalı olacaktır.
Bu konuda emr-i ferman veliyyül emr efendimizindir.
24 Eylül 1304 / 6 Ekim 1988
İmza
Bende Sadr-ı sabık Sait
Kaynakça:
[1] Büyük bir kimseye hürmetle yazılan veya verilen şey. İlk paragraftan da anlaşılacağı üzere Sait Paşa tarafından hazırlana bu rapor Dönemin Padişahı II. Abdülhamit’in emirleri üzerine hazırlanmıştır. B.TURGUT
[2] İkinci Abdülhamit’in emriyle Sait Paşa tarafından hazırlanan bu ariza,: [ Sait Paşa. Sait Paşa’nın Hatıratı, Cilt I, İstanbul 1328 /1913 Dersaadet / İstanbul Sabah Matbaası. s . 535- 539.] eserden alınmıştır.
[3] MEB. Bakanlık Müşaviri
[4] “Bu terim Galatasaray’da gerçek anlamıyla kurulan ilk liseye verilen Mekteb-i Sultanî adıyla ortaya çıkmıştır.
Müslüman ve Hıristiyan bütün Osmanlı tebaasının memleket hizmetlerinde eşit şartlarla sorumluluk alabilecek bir seviyede yetişmesi ve Batı irfanı ile beslenmiş aydınlar sınıfının bir an önce oluşması gereği kendini kuvvetle hissettirmeye başlamıştı. Maarif Nezareti’nin kuruluşundan sonra Rüştiyelerin sayıları arttırılsa da yüksek okullara öğrenci hazırlamak için yeterli kaynaklar olamayacağı, Batı ülkelerindeki yapı ve düzeyde bir öğretim basamağının kurulması gerektiği anlaşılmaya başlamıştı. Devletin vaat ettiği ıslahatın gerçekleşmesine yardımcı olmak isteyen dış tavsiye ve istekler de oluyordu. Bunların başında Fransa Hükümeti’nin Şubat 1867’de Bȃb-ı Âli’ye verdiği nota gelir. Burada, büyük merkezlerde Hıristiyan öğrencilerin devam edebilecekleri orta öğretim kurumlarının (Liselerin) bir an önce açılması gerektiği belirtiliyordu. Bunun üzerine Osmanlı Hükümeti, İstanbul’da öğretim dili Fransızca olan bir Lise açılmasını Fransız elçisi ile görüşerek kararlaştırdı ve Fransa okulun kurulmasına yardım etti. Padişah Abdülaziz bu sırada Fransa’da seyahatteydi. Bu ona, benzer kurumları yerinde görme fırsatı verdi. Okulun açılmasında Sadrazam Âli Paşa ve Maarif Nazırı Saffet Paşa’nın emeği geçti. Mekteb-i Sultani 1 Eylül 1868’de açıldı.” (AKYÜZ, Yahya; Türk Eğitim Tarihi. İstanbul, 1999 s. 145- 146) B. TURGUT