40. Gününde Afrin ve Zeytin Dalı Harekâtı İçin Notlar

Yüzyıllardır olduğu gibi 1918’de Misak-ı Milli içinde iken bıraktığımız Türkmenler hala sahipsiz durumdalar. Hâlbuki Fırat Kalkanı bölgesi, bir Türkmen bölgesi haline kolaylıkla getirilebilir. İdlib ve Afrin’e Türkmenlerin dönüşü sağlanabilir. Suriye ile ilgili barış planı ve Anayasa taslağı içinde Türkmenlerin de hakları korunmalıdır. İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı arasında Sünni Arap değil, Türkmen odaklı bir bölge kurulmalıdır.

*****

Prof.Dr. Sait YILMAZ[i]

Suriye’nin kuzeyi, terör örgütü tarafından Güney Kürdistan olarak adlandırılıyor ve üç ayrı bölgeye ayrılıyor. Terör örgütü tarafından verilen isimleri şu şekilde; en doğuda Rojova (Kamışlı veya Cezire), Kobani (Arap Pınarı) ve Afrin (Türkmen Dağı). Afrin’e Kürtler, tıpkı Doğu Anadolu sınırına yerleştirildikleri gibi Türkmenleri izole etmek için Yavuz Sultan Selim zamanında yerleştirilmiş.

1980’li yıllarda PKK’nın Suriye’deki yapılanmasına Rusya ve Esat ailesi yardım etmişti. Afrin sadece PKK’ya değil, Türkiye’ye saldıran pek çok terör örgütüne yataklık etti, militan yuvası oldu.

1988 yılında Suriye ile yapılan mutabakat sonrası bu teröristler yok olmadılar, yeraltına çekildiler. Suriye istihbaratı (Muhaberat), Öcalan ile yakın temas halinde idi.

2011 yılında iç savaş başlayınca Türkiye, ABD ile rejim muhalifleri tarafında olduğundan Esat rejimi, kendilerine sadık gördüğü PKK’ya Kürt bölgelerinde kontrolü sağlama, Türkiye’ye rahatsızlık vererek dikkatini dağıtmasını istedi. Nitekim Afrin bölgesinin sınırları, Esat ve Rusya’nın desteği ile genişledi. Ancak, 2014 yılında PKK terör örgütü, Kamışlı’da IŞİD karşısında yetersiz kalınca ve Esat’tan yardım alamayınca ABD’den yardım istedi ve o tarihten sonra Esat ve Rusya ile yolları ayrıldı. Böylece PKK, Kürt olmayan bölgelerde de hızla yayılmaya ve Suriye’nin kuzeyine başka ülkelerden militan ve Kürt nüfus taşıyarak demografiyi değiştirmeye başladı. Rusya’nın halen Türkiye’ye verdiği desteğin arkasında PKK’yı cezalandırarak yanına çekmeye mecbur bırakmak ve ABD’yi yalnız bırakmak var.

PKK terör örgütü için yoğun bir terör üs faaliyeti olan Afrin, İkinci Kandil olarak adlandırılıyor. Hemen karşısındaki İslahiye şehrimiz ile akrabalıkları çok. 250 bin nüfuslu Afrin’in nüfusu %40-50 Kürt, geri kalanı Arap ve Türkmen. Dini inançları çok zayıf olan Afrin Kürtleri, on yıllarca PKK tarafından siyasallaştırılmış, ideolojik olarak sol eğilimli ve örgüt ile iç içe olmuş ve örgüte taban sağlamış. Bu yüzden TSK girdiği köyleri birkaç kişi dışında genellikle boş buluyor. Amanos ve Akdeniz bölgesindeki PKK faaliyetlerinin üs ihtiyaçları ve lojistiği buradan sağlanmış. Uzun zamandır terör örgütüne militan devşirmede önemli bir kaynak olmaya devam ediyor. Nitekim bölgeden devşirilenler ve yabancı savaşçılar ile birlikte PKK’nın toplam gücü 70 bine, Afrin’de ise 20 bin kişiye ulaşmış durumdadır. PKK, halkı çok önceden eğitmiş ve silahlandırmış. Halkın Afrin dışına çıkmasına engel oluyor ve çatışmalarda canlı kalkan olarak kullanıyor. Nitekim ilk savunma hattının düşmesinden sonra halkı içeriye, şehir savunmasına çektiler.

Fırat Kalkanı Harekâtı, Zeytin Dalı’na göre çok daha kolaydı. Çünkü bölge halkı dost ve arazi düz idi. Afrin’de ise arazi engebelik ve ağaçlık bölgeler görüşü azaltıyor, terör örgütünün gizlenmesini ve savunmasını kolaylaştırıyor.

Diğer yandan Afrin bölgesinde yollar çok az ve kapasiteleri sınırlı. Harekâtın 40. Gününde ancak birinci aşama olan 10-12 km. derinlikteki ilk savunma hattı geçildi. Bundan sonra asıl savunma hattı ve şehirlerde çatışmalar sürecek.

Şu ana kadar Afrin bölgesindeki 7 büyük kasabadan sadece biri temizlendi. Bundan sonra terör örgütü, aylardır hazırlık yaptığı tüneller, hendekler ve yeraltında savunmaya çalışacak yani IŞİD taktiğini izleyecek.

ÖSO, harekâta destek anlamında çok işe yaramıyor. Faaliyetleri bölgeyi tanımaları ve dil bilmeleri nedeni ile daha çok kılavuzluk ve temizlenen bölgeleri tutmak ile ilgili. Bunun dışında TSK harekâtının yerel güçlerle yapıldığı imajı için gerekli bir güç olarak kullanılıyor.

ABD’nin barış anlayışı savaşan taraflara merkezi gücün özerk bölgeler tarafından paylaşımını öngörüyor. Bunun için 1980’deki Taif Anlaşması ile yürürlüğe giren Lübnan modeli örnek gösteriliyor.

Daha önce Türkiye’deki bölücü terör için barışçı yol haritası belirleyen David L. Philips, “How Syria Civil War Ends (Huffington Post)” adlı makalesinde ABD’nin Suriye için barış planını özetliyor. Suriye’de de Aleviler, Sünniler ve Kürtlere verilecek bölgelerin kendi yönetimleri, ekonomileri ve kendilerine yetecek doğal kaynakları olmalıymış. Böylece çatışmalara kökten çözüm bulunurmuş. Devlet başkanı seçimlerle değişmeli, istikrar için güvenlik garantisi verilmeliymiş. Güvenlik garantisi verilince yerinden edilen kişiler de geri dönermiş. Uluslararası işbirliği için ABD, başhakem olmalı imiş. ABD Başkanı’nın gücü ve etkisi dünyayı daha iyi yapmak için en önemli unsurmuş. Ama ülkenin yeniden inşası için başka ülkeler elini cebine atmalı imiş. Adalet, ülke yöneticilerine bırakılmamalı, insan hakları ve savaş suçları için geçişli adalet olmalıymış. Geçişli adalet, Esat ve çevresindekilerin af taleplerini inceleyecek, devlet kurumlarından hesap soracak ve güvenlik yapılanmasında denge sağlayacakmış. Bunlar yapılırken Rusya ve İran devre dışı bırakılacak, Türkiye isteksiz de olsa kontrol ettiği bölgelerden çıkarılacakmış. Çünkü kalıcı bir barış için tüm yabancı güçler çekilmeli imiş. Bunun yerine BM Barış Gücü gelmeliymiş.

Türkiye’nin Afrin’e el koyması PKK’nın çözülmesine ve büyük güç kaybına neden olabilir. Öte yandan, Türkiye; Esat rejimi, Rusya Federasyonu ve İran ile Fırat’ın doğusu için işbirliği seçeneğini de kullanmalıdır. Ancak, Esat-RF işbirliği, Türkiye’nin zamanı gelince bölgeden çıkacağını hesaplıyor. Rusya hala Afrin’i istiyor ve Kürt kartını ABD’nin elinde almayı hedefliyor.

Öte yandan Esat-RF ile pek çok konuda aynı şekilde düşünmüyoruz. Suriye’nin ve Esat rejiminin geleceği, Kürtler, ÖSO ve Sünni gruplar hakkında farklı beklentilerimiz var. Türkiye Suriye’de Sünni, diğerleri ise Alevi yani Esatlı bir rejim istiyor.

Suriye içinde iç savaş artık son dönemlerine girerken savaş sonrası için demografi ve mezhepsel düzenlemeler yapılıyor. Örneğin Esat rejiminin Doğu Guta başta olmak üzere kalan Sünni muhalif grupları Şam ve Humus etrafından temizlemeye çalışıyor. İdlib ile ilgili gelişme, ÖSO (bölgedeki sözde ılımlı İslamcı militan grupların ittifakı) ile radikal El Nusra uzantılarının son günlerde bir ölüm-kalım çatışmasına başlaması oldu. Böylece İdlib’in uluslararası olarak düşman kabul edilen radikal İslamcı El Kaide’den temizlendiği savı kullanılacak.

Artık pek çok etnik ve dini grup savaşın başlangıcındaki yerinde yaşayamayacak. Bölgedeki Türkmenler ise ne sahada var, ne masada. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Türkmenleri dışladık ve sembolik bir mevcut ile ÖSO’nun içindeler. Türkiye’de faaliyet gösteren Türkmen Meclisi ve Türkmen dernekleri dikkate alınmıyor. Astana Süreci’nde de yoklar. Yüzyıllardır olduğu gibi 1918’de Misak-ı Milli içinde iken bıraktığımız Türkmenler hala sahipsiz durumdalar. Hâlbuki Fırat Kalkanı bölgesi, bir Türkmen bölgesi haline kolaylıkla getirilebilir. İdlib ve Afrin’e Türkmenlerin dönüşü sağlanabilir. Suriye ile ilgili barış planı ve Anayasa taslağı içinde Türkmenlerin de hakları korunmalıdır. İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı arasında Sünni Arap değil, Türkmen odaklı bir bölge kurulmalıdır.

————————————-

Kaynak:

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/suriye/2018/03/03/8829/40-gununde-afrin-ve-zeytin-dali-harekti-icin-notlar

———————————–

[i] İstanbul Esenyurt Üniversitesi öğretim üyesi

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen