Prof.Dr. İbrahim ORTAŞ[i]
Yaşamın başlangıcı ve gıdaların sağlandığı toprağın üretkenliği ve kucaklayışı nedeniyle kutluyoruz,
gururluyuz ve müteşekkiriz.
Özet:
Toprak: Yaşamın kaynağı ve gıda üretiminin temeli olarak canlılara habitat yaratmaktadır. Toprak, yaşamın temel kaynağı olup gıda üretiminin başladığı yerdir. Besinlerin oluşturulması, depolanması ve geri kazanımı gibi kritik işlevlerle ekosistemin önemli bir parçasıdır. Sağlıklı topraklar, sağlıklı ve besleyici gıdaların temelini oluşturur. Ancak, insanın tarım yapmaya başlaması ve özellikle de sanayi devrimi ile fosil karbon kaynaklarının enerji amacı ile kullanılması, traktörler ile ağır toprak işleme, ihtiyacın ötesinde analizlere dayalı olmayan gübre ve kimyasal ilaç kullanımları sonucu toprakların yapısı ve sağlığı bozuldu, verimliliği düştü. Günümüzde, küresel olarak en kıt kaynak olarak toprakların %33’ü bozulmuş, erozyona uğramış, kimyasallarla kirlenmiş, tuzlulaşmış ve artık sürdürülemez duruma gelinmiştir. Artan yoğun tarımsal uygulamalar nedeniyle toraklar ciddi tehdit altındadırlar. Besin dengesizlikleri ve organik madde kaybı, tarımsal verimliliği düşürmekte ve gıda üretimini ve toplum sağlığını etkilemektedir.
Toprak sorunları, özellikle gübrelerin aşırı veya yetersiz kullanımıyla daha da kötüleşmektedir. Aşırı gübreleme çevresel sorunlara yol açarken, yetersiz gübreleme milyonlarca insanı yetersiz beslenme ve açlık riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Ölçülerek belirlenen, amaca uygun organik girdiler, gübre ve sürdürülebilir toprak yönetimi uygulamaları, bozulan toprakların yeniden verimli hale getirilmesinde kritik rol oynamaktadır. Toprakların ekolojik prensiplere göre üretim altına alınması sürülebilir yaşam için elzem düzeydedir.
Bu eksende FAO’nun 2024 Dünya Toprak Günü teması olan “Toprakların Bakımı: Ölçün, İzleyin ve Yönetin” doğrultusunda SHARInG-MeD ve SUS-SOIL projeleri, sürdürülebilir toprak yönetimi için çalışmalar yürütmektedir. Bu projeler, iklim değişimine dayanıklı tarım uygulamalarını teşvik ederek toprak sağlığını korumayı ve artırmayı hedeflemektedir. Sonuç olarak, sağlıklı toprak, sürdürülebilir gıda üretiminin ve ekosistemlerin temelini oluşturur.
Toprak Gıdanın Üretildiği Ortam, Yaşamın Kaynağı ve Habitatımızdır.
Toprak, gıdaların üretiminin başladığı yerdir. Canlıların çoğunluğunun yaşam alanıdır. Arka planda topraklar, besinleri oluşturma, depolama, dönüştürme ve geri kazanımı konusunda olağanüstü kapasitelere sahiptir. Toprak sahip olduğu çok yönlü üretkenlik kapasiteleri sayesinde gıdanın yüzde 95’inden fazlasını üretir. Sağlıklı topraklar, aynı zamanda sağlıklı ve besleyici gıdanın temelidir: her şey toprakta başlar ve toprağa dönerek yaşam döngüsünü oluşturur. Bu bağlamda sağlıklı toprak sağlıklı yaşam demektir.
Yer yüzeyindeki 300 bin bitki çeşitlinin üretimlerinin sağlıklı sürdürülebilmesi için besin girdileri arasında bir denge olması gereklidir. Bu gereksinim bitkilerin milyonlarca yıllık evrimsel sürecinde meydana gelen değişimler sonucu ortaya çıkmıştır. Gezegende doğal olarak bulunan 92 kadar kimyasal elementten 18’i bitkiler için elzemdir ve 15’i topraklar tarafından bitkilere sağlanır. Karbon, oksijen ve hidrojen atmosferden (CO2) ve su (H2O) yolu ile sağlanmaktadır. Gıda üretimi için CO2 ve H2O yanında azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum ve kükürt gibi makro besinler de bitkiler için büyük miktarlarda gereklidir. Ayrıca demir, mangan, çinko, bakır ve bor gibi mikro besinler de bitkiler için elzemdir ancak yalnızca küçük miktarlarda gereklidir. Yakın zamana ölçme yöntemleri ve ekipmanları gelişmediği için toprak ve bitki dokularında bu elementlerinin varlığı ve miktarı tam bilinmiyordu.
Mineral gübreler, organik bileşikler/gübreler, biyolojik azot fiksasyonu, (atmosferik birikim) ve çıktıları (ürün hasadı, erozyon, toprak organik maddesinin kaybı, sera gazı emisyonları) sağlıklı bir sürülebilir yaşam için gereklidir. Toprak ekosisteminde bitkilerin gereksinim duyduğu besinlerin azlığı veya fazlalığında doğal denge bozulur ve üretimi etkiler.
Toprak yoksa gıda yoktur! İfadesi bu bağlamda önemli bir slogan. Bütünlüklü olarak ekosistemin bütün unsurları; hava, su, ilkim değişimleri ve insan faaliyetlerinin bütün bileşkeleri toprakta buluşmaktadır. Toprağın bilinmesi ve sürdürülebilirliği için “Ölçülmesi, İzlenmesi ve Yönetimi” de önem kazanmaktadır. Bu takip mekanizmalarının sağlıklı yapılması için büyük çaplı ve kapsamlı projeler gerekmektedir. Bu bağlamda ülkemiz adına önemli olan 2 büyük projede ortak paydaş olarak yer almaktayız.
5 Aralık Dünya Toprak Günü Neden Kutlanır
FAO’nun 2024 yılı 5 Aralık Dünya toprak yılı sloganı “Toprakların Bakımı/rehabilitasyonu: Ölçün, İzleyin ve Yönetin” olarak deklere edilmiştir. Toprak verilerinin bütünlüklü analiz edilmesi, gelişiminin izlenmesi ve toprağın yapısına uygun yönetilmesi temel bir tarımsal üretim planlanması ve yönetimini içermektedir. Bu bağlam ile son 70 yılda artan toprak işleme, ihtiyacın üzerinde ilaç gübre kullanımı, salma sulama, mono kültür tarım yönetimleri toprakların biyolojik üretim yeteneklerinin azalması ile sonuçlanmıştır.
Bunun sorumlusu, toprak organik karbonunun ve biyolojik çeşitliliğinin kaybı, besin dengesizliği, toprak erozyonu, kirlilik veya tuzluluk ve gübrelerin akılsızca kullanımı gibi birkaç faktördür. Ek olarak, her yıl tahmini 24 milyar ton verimli toprak erozyon nedeniyle kaybolduğu yönündeki gözlem ve ölçümlerdir.
Son yıllarda, sürdürülemez toprak yönetimi uygulamaları nedeniyle toprak verimliliğinin potansiyeli azaldı ve bu da gıdaların besin elementi ve vitamin içeriğinde ciddi düşüşlere neden oldu. Son 70 yılda gıdalardaki besin elementleri ve vitaminlerin oranı düşüş göstermektedir. Yani geçmişe göre gıdaların besin içeriği daha düşüktür. Tarım topraklarının %33’ü bozunuma uğramış ve erozyona uğrayarak verimliliğini kaybetmiş durumdadır. Bir kaşık toprakta dünyadaki insan sayısından daha fazla toprak canlısı yaşamakta olduğu düşünülürse toprak biyolojik verimliliği ne denli bozunuma uğramaktadır.
Toprakların Günümüzdeki Temel Sorunları Nelerdir?
Mevcutta antropojenin etkisi ile küresel çapta toprakların yaklaşık %33’ü zaten bozulmuş durumda ve bu eğilim yıllar içinde hızlanarak devam ediyor. Günümüzde küresel toprak kaynaklarının yaklaşık yüzde 40’ı ve Orta Asya topraklarının yüzde 50’si erozyon, sıkışma, tuzlanma, organik maddelerin ve besin maddelerinin azalması, asitleşme, kirlilik ve sürdürülemez doğal kaynak yönetimi uygulamalarıyla ilişkili diğer süreçler nedeniyle bozulmaktadır. Bu arada AB Toprak Stratejisine göre, AB’deki toprakların yaklaşık %60 ila %70’i sağlıklı değildir ve ciddi bozulma süreçlerinden mustariptir. %60 -70 oranında toprakları fonksiyonel özeliklerini kaybettiği ve/ya tarımın dışına çıkmış durumda olduğu belirtiliyor. Toprakların sağlığının bozulması AB’ye masrafının yaklaşık 50 Milyar Euro olduğu belirtiliyor.
AB topraklarının bozulması ve iklim değişimleri ile artan afetler ve çölleşme riski durumunun daha da vahim bir duruma dönüşeceğini bildiriyor.
- Topraklar besin elementi açısından fakirleştiğinde, bitkisel gelişim için besinlerce destekleme ve üretme kapasitelerini kaybederler. Buna bağlı olarak besin değeri düşen toprakta gıdaların üretimi de doğal olarak azalır ve zamanla bitki gelişmez
- Toprağın besin içeriği çok yüksek olduğunda bitkiler ve hayvanlar için toksik bir ortam oluşturur, çevreyi (toprak, su ve atmosfer) kirletir ve iklim değişikliğine olumsuz katkıda bulunur.
Topraklarda Azalan Besin Elementi Kaybının Giderilmesinde Gübrelemenin Yeri
Toprak verimliliğinin kaybı düşük ürün verimine ve ürün başarısızlığına yol açarak yerel popülasyonları açlığa, yetersiz beslenmeye ve sosyal olarak yoksulluğa kadar sürükler. Besin dengesizliği, ilk on toprak tehdidinden biri olarak tanımlanmıştır. Gizli açlık (mikro besin eksikliği olarak da adlandırılır) besin açısından fakir beslenmeye atfedilir ve besin açısından tükenmiş topraklarla doğrudan bağlantılıdır. Dünya nüfusunun üçte ikisinden fazlası bir veya daha fazla temel mineralden başta çinko (Zn), demir (Fe) ve ıyot (I) gibi elementlerden yoksun olduğu çok sık rapor edilmektedir. Buna bağlı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenmektedir.
- Gerek hasat yoluyla uzaklaştırılan besinlerin ve gerekse yanlış toprak ve bitki yönetimi sonucu toprakta azalan besinlerin biyojeokimyasal döngülerle kaybolduğunda veya zayıfladığında takviye besin elementi sağlanması yani gübre ile ortamın yeniden besinlerce tamamlanması/değiştirilmesi gerekir. Gübreler, mineral, suni, organik veya geri dönüştürülmüş kaynaklardan elde edilen kimyasal maddeler veya malzemelerden oluşmaktadır.
Sentetik ve mineral gübre girdilerine atfedilebilen ortalama verim yüzde 40 ila 60 arasındadır ılıman iklimlerde ve tropik bölgelerde genellikle çok daha yüksek düzeydedir. Bazı bölgelerde sentetik ve mineral gübre kullanımı küresel ortalamaya kıyasla çok düşüktür. Gelişmiş ülkeler daha fazla gübre üretmekte ve kullanmakta, Afrika ve diğer yoksul ülkelerde gübre kullanımı daha düşüktür. - Suni ve mineral gübre kullanımı son 50 yılda %500 oranında artmış. 2020 yılında küresel olarak tarımda 266 milyon ton sentetik ve mineral gübre kullanılmıştır. Dünyadaki mineral ve sentetik gübrelerin %90’ından fazlası otuz ülkede kullanılırken, sadece dört ülke (Çin, Hindistan, ABD ve Brezilya) %50’den fazlasını kullanmaktadır. Çin mevcutta dünyadaki gübrelerin % 30 kadarını kullanmaktadır. Mineral gübrelerden azotlu (N) gübrelerin kullanımı ise %800’lere kadar yükselmiş, çevrede yıkıcı sonuçlara yol açan reaktif azot fazlası oluşmuştur. 2020 yılında 266 milyon ton mineral gübre kullanılırken ayını yıl on kat daha düşük oranda yaklaşık 28 milyon ton organik gübre kullanılmıştır. Yıllar için bir tarafta mineral gübre kullanımı artarken, organik gübre kullanımı az olduğu için toprakta organik madde kaybı yaşanmaktadır. Birçok bölgede son 70 yılda kullanılan başta azotlu gübrelerden kaynaklanan aşırı kullanım, besin maddelerinin yıkanması, biyojeokimyasal döngülerin değişmesi, su kütlelerinin ötrofikasyonu ve sera gazı emisyonları yoluyla toprak ve su kirliliği oluşmaktadır. Sonuç olarak, gübreler aracılığıyla uygulanan azotun neredeyse yarısı besin zincirine girer ve geri kalanı çevreye kaybolur. Tarımsal emisyonların %38’i N2O’nun (CO2‘den 300 kat daha fazla küresel ısınma potansiyeline sahip güçlü bir sera gazı) salınmasından kaynaklanır. Öte yandan, azotlu gübreler ne yazık ki dünya nüfusunun %50’sini beslemekten sorumludur. Gübrelerin yetersiz kullanımı çok sayıda insanın yeteriz ve açlık sınırında beslenmesi anlamına gelmektedir.
Çoğu yarı kurak bölgelerde tuzluluk, asitleşme ve toprak bozunumu başlamıştır. Çok fazla gübrelenen alanlarda ise besin girdilerinin yüzde 50-60’ı gibi önemli bir kısmı atmosfere gaz olarak uçması veya taban sularına karışması sebebiyle bitkisel üretimde kullanılmaz duruma gelir. Avrupa’da tarım alanlarındaki kadmiyum (Cd) kirliliğinin yüzde 45’i bazı mineral fosforlu gübrelerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde küresel olarak, artan miktarlarda çok fazla azot kullanımı mevcuttur (toprağa uygulanan azot miktarı, mahsuller tarafından alınan azot miktarından daha fazladır).
Yürüttüğümüz iki AB projesinin temel amacı ile Dünya Toprak Günü amaçları ortak paydada buluşmaktadır.
Bozulmuş ve kirlenmiş toprak sağlığı konusunda son yıllarda verilen çaba ve mücadeleler başta Birleşmiş Milletler, FAO, AB ve diğer devletlerin bilim ve çevre kurumlarının en sıcak ilgi odağı durumuna gelmiştir. Konu doğrudan iklim değişimleri ile ilgili olduğu için gıda güveliği ile bağlantısı da önemini ve hassasiyetini arttırmıştır.
Dünya Toprak Günü Teması: Sağlıklı toprağın önemi ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini sağlamak ve savunmak olarak belirlenmiştir. 2024 yılı Toprak Günü’nün teması Topraklara Bakım: Ölç, İzle, Yönet. Tema başta toprak analizlerine dayalı bütünlüklü bir yönetim anlayışı, “ölçemesen anlayamasan, anlayamasan yönetmezsin” anlayışı ile sağlanmaktadır.
Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin ortak paydaları ve amaç bütünleşmesi
Shering-Med ve SUS-SOIL Projelerinin Dünya Toprak Günü Mesajı İle Ortak Paydada Buluşması ve Amaç Bütünleşmesi
Bu bağlamda AB PRIMA SHARInG-MeD ve Horizon SUS-SOIL bütçelerinden sağlanan projelerle Türkiye olarak bizlerde bozulan toprak yapısının yeniden inşası için agroekolojik ilkelerin tarımda uygulamasının toprakların rehabilitasyonunda önemli fonksiyon üstleneceğini görmekteyiz. Her bir proje için değişik bölgelerden el değmemiş ve geçmişte incelenmiş alanlardaki toprakları yeniden örnekleyerek, amaca uygun analizler yaparak ekolojik toprak yönetimi sağlamak istenmektedir. Ayrıca öğrenilen bilgiyi diğer paydaşlar ile analiz edip çözüm önerileri geliştirmeyi hedeflemektedir.
SHARInG-MeD projesi toprakların yeniden rebilitesini sağlamak için araştırmacılar, kamu yönetimi ve toprak kullanıcılar ile birlikte bir dizi araştırma ve iş birliği içinde örnek ekolojik toprak yönetimleri planlamaktadır. SHARInG-MeD projesinin amacı; Akdeniz çanağında iklim değişimlerine karşı toprak bozulmasını sınırlayacak araştırma alt yapılarını düzenlemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca iklim değişimlerine karşın toprak karbon içeriğini artırmayı amaçlıyor.
Proje kapsamında Akdeniz bölgesindeki toprak sağlığını korumak, iyileştirmek ve restore etmek;
- Toprak özelliklerini izlemek, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmek ve toprak bozulmasını önlemek.
- Çiftçileri, araştırmacıları ve karar vericileri bilgilendiren entegre modeller ve araçlar sağlamak.
- Toprak yönetimi stratejilerinin (organik madde uygulamaları, faydalı mikroorganizmalar kullanımı, koruma amaçlı tarım) uygulanabilirliğini ve etkisini göstermek.
- Bölgesel toprak verilerinin uyumlaştırılması ve doğrulanması yoluyla geniş ölçekli tarımsal sürdürülebilirliğe katkıda bulunmak için farklı arazi kullanımlarına dayalı geniş alanlarda toprak örnekleri verilerine dayalı Avrupa toprak atlasını güncelleyerek kullanıcılara veri sunmak.
SUS-SOIL Yaşayan Toprak Laboratuvarı projesi ise; Toplum için ekosistem hizmetlerinin sunumunu iyileştirmek amacıyla tarımsal ekolojik arazi kullanımı ve yönetimini uygulayarak sürdürülebilir toprak ve toprak altı sağlığının teşvik edilmesi eksenli entegre projedir. SUS-SOIL’in temel amacı toprak yönetiminin sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda geliştirilmesini hedefler. Bu kapsamda, toprak sağlığını koruma, karbon depolama kapasitesini artırma ve tarımda çevresel etkileri azaltma üzerine yoğunlaşır. Proje, toprak kullanımına ilişkin yenilikçi yaklaşımlar ve yöntemler geliştirmeyi amaçlar. Bu proje 15 ülkeden 22 partner üniversite ve araştırma kurumu tarafından yürütülmektedir. Proje çerçevesinde 15 yaşayan laboratuvar kurularak alt toprak katmanının sürdürülebilir tarım ve toprak sağlığı için önemini ve farkındalığını artırmayı hedeflemektedir.
Sonuçta toprağın sağlığını korumak için, toprakların analiz edileceği, izleneceği ve toprak-bitki yönetimlerinin uygulanacağı bir tarım yönetimi sağlamak.
Bu bağlamda ilk defa geniş çaplı bir yaşayan toprak laboratuvarları kurup sürekli izleme ve uygulama çalışmaları yapılacaktır.”
Yeniden toprak gününde torağın biler için gösterdiği gıda üretimi ve hepimize habitat yaratmasından dolayı müteşekkiriz. Ancak ne yazık ki toprağın kadrini ve kıymetini bilemedik.
Not: Shering-Med ve SUS-SOIL Projeleri ile ilgilenenler İbrahim Ortaş, [email protected] adresinden iletişim sağlayabilirler
4 Aralık 2024, Adana
Prof.Dr., Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected]