Efsanevi kuşlardır; anka, simurg, hüma ve kaknüs..
Anka Arapların,
Simurg İranlıların,
Hüma Türklerin kültürlerinden yayılmıştır dünyaya.
Anka ve Simurg masallarda geçen efsanevi kuşlardır. Rivayetleri birbirine karışmıştır. Elburz veya Kaf dağında mekan tutarlar.
Hüma kuşu;
Özbek devlet armasında,Gültekin heykelinin başında kanatlarıyla yer alır.
Çepni boyunun ve Oğuz Kağan’nın eşinin ongunudur. Osmanlı hakanları için’’ hümayun ‘’ sözü saygı ifadesi olarak kullanılmıştır.
Genelkurmay Başkanlığı’nın armasındaki bir çift kanat da hüma kuşuna aittir.
Hüma, Türkçe KUMAY kelimesinin günümüzdeki şöyleniş şeklidir.
‘’Hüma kuşunun iyiliğin,güzelliğin,dostluğun,barışın,cömertliğin,cesaratin,gücün,kudretin,egemenliğin,bahtın,devletin,mutluluğun,huzurun kimi zaman aracı,kimi zamanda kaynağı olduğuna inanılmıştır. Bu sebeple hüma kuşu Türk kültür ve medeniyetinin sözlü ve yazılı kaynaklarında, sanat eserlerinde tasvirlerden biri olmuştur.’’(*)
Hüma; sürekli uçar,yere konmaz,göç eder,ayaksızdır,dirisi asla yakalanmaz,hiçbir kuşu incitmez,kemikle beslenir,uçarken yumurtlar,yavrusu havada iken yumurtadan çıkar ve uçmaya başlar.
Gölgesi kimin üzerine düşerse;kısmetinin açılacağı,bereket ve bolluğa kavuşacağına inanılır.
‘’Hüma-yı Beyza-yı din’’tamlaması Kutlu Elçi için kullanılır.
Türkçe’de hüma ile ilgili onlarca tamlama vardır:
Hüma-paye: çok yüksek dereceli
Hüma-pervaz: ülküleri yüksek olan
Hüma-saye: iyiliksever
Hüma-yı ikbal: devlet kuşu
Hümayun: mübarek,kutlu,padişaha ait
Devlet-i hümayun: kutlu devlet
Alem-i hümayun: padişah bayrağı
Otağ-ı hümayun: padişah çadırı
Saray-ı hümayun: padişah sarayı
Ordu-yı hümayun: padişah ordusu
Hümayun-name: padişahın bir başka hükümdara gönderdiği mektup
Hatt-ı hümayun: padişahın el yazısı
Surre-i hümayun: İstanbul’dan Harameyn’e para ve armağan götüren alay
İhsan-ı hümayun: padişah tarafından verilen rutbe,görev,ödül
Ayrıca müzikte hümayun makamı vardır.
Edebiyatta refah,kudret ve mutluluğa giden bir baht açıklığının sembolü olarak anılır.
‘’Nice tayyar o sebük-pay-ı cihan-peyma kim
Ana her-par olamaz hiç ne anka ne hüma’’(**)
‘’Ol şeh-i hüsnün gözü üzre bakanlar kaşına
Saye-i peri-i hüma düşmüş sanırlar başına’’(***)
Türk edebiyatında hüma ve hümayun mesnevileri ayrı ayrı Cemali ve Kara Fazli yazmıştır.
Bir türkü;’’Hüma kuşu yükseklerden seslenir’’ derken bir başkası hümanın özelliklerini anlatır:
‘’Baba der ki bu yurtlar
Issız kalmış bu yurtlar
Kuşlardan hangi kuştur
Boğazından yumurtlar
Baba der ki bu yurtlar
Issız kalmış bu yurtlar
Kuşlardan hüma kuşu
Boğazından yumurtlar’’
Sait Emre hüma kuşuna daha değişik bir anlam yükler:
‘’Bilin ki bu hüma kuşu aşıkların devletidir.’’
Hüma, eski Türk kültüründe ve hem de İslami Türk kültüründe dini nitelikli bir kuş olarak işlenmiştir.
Divanlarda yapılan araştırmalara göre;hüma ile ilgili öğeler ikiyüz altmışdört, anka ile ilgili olanlar yüz oniki,simurg ile ilgili öğeler otuz altı kez kullanılmıştır.
Hüma, Anka ve Simurg da diğer mitojik öğeler gibi bizi masal dünyasına götüren zengin inanç,efsane ve anlatımlarla krşımıza çıkan mitolojik,efsanevi kuşlardır.Ayrıca hüma,anka simurg’la ilgili benzetmeler,maqzmun ve motifler divan şairlerinin hemen hepsinin kullandığı ortak şiir malzemelerin dendi.Hüma,havada çok yüksekten uçması,tuzağa düşmemesi,gölgesinin insanlara şans getirmesi,diğer kuşlardan üstün olması gibi özellikleri ve bunlarla ilgili inançlar,efsaneler,rivayetler dolayısıyla divan şairinin şiirinde zengin bir hayal ve benzetme dünyası içinde karşımıza çıkar.Özellikle divan şairi övgülerinde yer verdiği kişileri sevgili,padişah ya da veziri,fahriye yaptığı durumlarda da kendisini hümaya benzetir. Şairin hayali hüma avlayan şahin olur.Şair için kimi zaman mana da hümadır.Bazen de şair,şiir hümasını avlamaya çalışır.Kendisinin ya daövgüsünü yaptığı diğer kişilerin hüma gibi olağanüstü özelliklere sahip olduğunu söyler.Padişahı öven şair,padişahın hüma gölgesi gibi insanlara şans,uğur ve mutluluk getirici olduğunu anlatır.Hümanın kanadı padişah eşiğinin süpürgesi olur.Sevgili hümaya benzetildiği zaman hangi aşığına iltifat etse onun başına devlet kuşu konmuş ve o kimsenin şansı açılmış olur.
Sevgilinin güzelliği hüma gibi ulaşılması zor bir güzelliktir.Sevgili,aşıka gölgesi düşmeyen hümadır.Sevgilinin zülfü ulaşılmazlık açısından,zülfünün gölgesi ise uğur getirici olması açısından hümaya benzetilir.Sevgili hüma olduğu zaman aşık için avlanması zordur.Çünkü hüma gibi yüksekten uçmaktadır.(****)
Hayali,’’gönül ehli o hüma gibi sevgilinin rakip kargasına av olduğunu görünce,eyvah yerine düşmedi dediler.’’söyleyişi ile hümanın bir kargaya av olmasına hayıflanır.
‘’Gördüler zag-ı rakibe o hüma oldu şikar
Ehl-i diller dediler düşmedi hayfa yerine’’
Nef’i sevginin tuzağa düşmeyen bir hüma olduğunu belirterek onu yüceltir.
‘’Olmasa Nef’i n’ola dil-beste zülf-i dilbere
Tab-ı şuhu dama düşmez bir hümadır neylesin’’
Baki ,sevgiliyi güzellik ülkesinin padişahı olarak görür.Ona bu özelliği veren hüma kanadının gölgesi olan siyah zülfüdür.
‘’Zülf-i siyahı saye-i perr-i hüma imiş
İklim-i hüsne anun için padişah imiş’’
Muhibbi (Kanuni),sevgiliye kul olduğu için alemin padişahı olduğunu söyler:
‘’Perçem-i zülfün hüma-veş saye saldı üstüme
Padişah-ı alem oldum çün geda oldum sana’’
Nedim; sevgilisine, siyah saçın başıma hüma gibi gölge salsın gel diyerek çağrı yapar:
‘’Tezerv-i hoş-hıramım sinem olsun cilvegahım gel
Hümaveş saye salsın başıma zülf-i siyahın,gel.’’
Necati Bey,hümanın işinin daima uçmak olduğunu belirterek onun gölgelikte durmaması gerektiğini ifade eder.
Usuli ise kendine öğüt verir:’’Usuli dar-ı dünyadan güzer kıl
Hümasın alçağa konma hazer kıl’’
Feridüddin-i Attar’a göre anka, birlik ve çokluk gibi birbirine zıt iki kavramı ifade eder.İbn-i Arabi ise ankayı bir toz yığını ve zerrecikleri olarak düşünür.Anka,kimseye muhtaç değildir ve kendi başına yaşar.Bu özelliğinden dolayı kanaat sahiplerine ‘’anka-meşrep’’denir.O,kimseden bir şey beklemeden herkese yardım eder.Renkli tüylerinden dolayı cennet kuşu kabul edilerek Zümrüdüanka diye anılır.Avlanması zor olduğu için ve yükseklerde uçması nedeniyle ulaşılması kolay olmayan durumları ifade eder.Anka, herkes tarafından bilinmesine rağmen görünmezliğinden dolayı sevgiliye benzetilir.Ankanın yakınlık göstermesi aşıkının başına devlet kuşu konması anlamındadır.Anka sanatçılığı temsil eder.Anka,dünyayı çevrelediğine inanılan Kaf Dağı ile birlikte tenasüplere konu olur.Şehname’ye göre ankayı Zaloğlu Rüstem beslemiştir.
Şeyhülislam Yahya:’’Çok natuvan eyledi Yahya tüvanger lutf-i şah
Anka-yı Kaf-ı himmeti besler hezaran Zal-i zer’’diyerek bu durumu anlatır.
Fuzuli:’’Cife-i dünya değil kerkes gibi matlubumuz
Bir bölük ankalarız Kaf-ı kanaat bekleriz’’beyitiyle anka gibi Kaf’dan kanaat beklediklerini söyler.
Simurg,bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilir.Simurgun özelliği gözyaşlarının şifalı olması,yanıp kül haline gelerek ölmesi,sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.Kuşlar saimurga inanır ve kendilerini kurtaracağını düşünürler.Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar simurgu bekler.Simurg görünmeyince,ümidi keserler.Zaman geçer.Bir kuş uzak bir ülkede simurgun kanadından bir tüy bulur.Simurgun yaşadığını anlayan bütün kuşlar toplaşarak onun huzuruna varıp yardım istemeye karar verirler.Ancak simurgun yuvası,etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı’nın tepesindedir.Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekir.Bunlar;istek,aşk,marifet,istisna,tevhit,hayret vadileridir.
Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlarlar.İsteği ve sebatı az olanlar,yolda birer birer dökülür.Aşk denizinden geçip ayrılık vadisinden uçarlar.Hırs ovasından aşıp kıskançlık gölüne saparlar.Kuşların bazısı aşk denizine dalmış,kimisi ayrılık vadisinde sürüden kopmuştur.Önce bülbül güle olan aşkını hatırlayıp geri döner.Papağan tüylerinin güzelliğinin bozulacağını bahane eder.Baykuş yıkıntılarını özler.Balıkçıl bataklığını arar. Kartal kayalıkların doruğundan havalanıp uçmaya hasrettir.Yedi vadi üzerinden geçtikçe kuşların sayıları azalır.Hayret ve yokluk vadisinde ümitler iyice kaybolur.Kaf Dağı’na vardıklarında sadece otuz kuş kalmıştır.Simurgun üzerinde katardan ayrılıp giden otuz kuştan birer nişan vardır.’’Si’’ otuz, ‘’murg’’ kuş demektir.Aslında otuz kuşun hepsi de birer simurgtur.Aradıkları sultan kendileridir,gerçek yolculuk ise kendilerine yapılan yolculuktur.
Ragıp Paşa; ‘’Bi-vücut olmak gibi yoktur cihanın rahatı
Gör ki simurgun ne damı ve ne de sayyadı var.’’beyitiyle simurgun özelliğini vurgular.
Rüzgar eser,üçyüz altmış delikli gagasından türlü sesler çıkarır kaknüs.Kaknüs, sesinin güzelliğini dinlemeye gelen kuşları yiyerek geçinir.Bir yıl yaşadıktan sonra topladığı çalı-çırpının üzerinde ötmeye başlar.Öttükçe coşar ve bu coşkunlukla kanatlarından çıkan kıvılcımlardan çalı-çırpı tutuşur,alevlerden kaknüs de yanar.Kaknüsün küllerinden bir yumurta çıkar ve bu yumurtadan yeni bir kaknüs doğar.Bilginler ,müziği kaknüsün çıkardığı seslerden esinlenerek icat etmişlerdir.
Aşki;’’Ebr gibi kuh-ı metsiden ubur ettik yine
Varımız kaknüs-veş şevk ile nur ettik yine’’
Şeyh Galip;’’Tiryaki-i herze hab-ı menkus
Ateşler içinde pir-i kaknüs’’
Atai;’’Dimağı dühan ile fanus-veş
Yanar ateşe durma kaknüs-veş’’
Sabit;’’Kaknüs-i aşiyan-ı muhabbet değil midir
Kendi demiyle aşık-ı muztar kebab olur’’beyitlerinde kaknüsün özellikleri yansıtılır.
Herkesin gönlünde bir efsanevi kuş vardır.Söylenceleri birbirine karışmış olsa da kimi ankanın,kimi simurgun,kimi hümanın ve kimi de kaknüsün peşindedir.
Durmadan göçüp giden,uçarak efsanesini tekrarlayan kuşlar,ümitlerin ve beklentilerin birer simgesidir.
Harabi;’’Bizim yurdumuzda hiç idemezsin
Hakikat Kaf’ının ankasıyız biz’’ demiştir.
Ve insanlar düşleriyle birlikte kanatları altına sığınır efsanevi kuşların. Böylece dolaşırlar sonsuz ufukları…