Yazının başlığını “Klasikleri okumanın önemi” olarak belirlemeyiş sebebim, daha ziyâde bu sınıftaki eserlerin yazılışının üzerinden birkaç yüzyıl geçmiş olmasının şart gibi görülmesidir. Bu ön kabulü kaldırmak için bu serlevhayı kullandım. KIRMIZILAR’ daki ilk yazımda başlılığımın dışında bazı asıl kabullerimi de ortaya koymayı gerekli görmekteyim.
Bu iki temel cümlem okuyucuya kitap çoğunlukla kitap konusunda fikir serdedeceğimi; bu fikirlerimi yazarken de bazı sınırlayıcı çerçevelerimin olduğunu zannederim anlatmaktadır. Evvelemirde bu kitapları ele alırken lisan konusunda çok geniş yelpazeli bir kelime dağarcığı kullanacağımı söylemeliyim. Cümle bağlamında dikkatli bir “iyi kitap okuyucusunu”nun rahatlıkla anlayabileceği ancak tek başına sorulduğunda bilemeyeceği kelimeleri kullanmaktan kaçınmayacağım; en eski kelimelerden, en yeni sözcüklere kadar tabiî surette dilime gelen her kavram ve nitelendirmeyle cümlelerimi kuracağım. Genç okuyucularımızın kavram dağarcıklarını genişletmelerine yardımcı olabilmek için iki tane nitelikli sözlüğümüzü hat olarak vermek niyetindeyim. Bunların bir tanesi Türk Dil Kurumu’nun “Büyük Sözlük”ü http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts ; diğeri ise Kubbealtı Vakfı’nın “Kubbealtı Lugatı” http://www.kubbealtilugati.com/sonuclar.aspx?km=kabul&mi=0 dır. İki sözlük de hatlarını vermemden anlayacağınız üzere çevrimiçi olarak okuyucunun hizmetindedir.
Bu arada kültürümüz fazla bilinmeyen ama aslında hem zamanlarında çok mühim işlevleri olmuş hem de günümüz edebiyatını, san’atın etkilemiş dev şahsiyetleri bilhassa gençlere tanıtmak amacında olacağım. Tıpkı kitaplarda olduğu gibi bu önemli kültür insanlarının tanıtımında da öncelik elbette kendi dil, san’at, edebiyat, mûsıkî sâhamız olacaktır.
Yazılarım tanıtma ve değerlendirme bölümlerinden oluşacak tanıtma bölümünde kapsamlı ansiklopedik mâlûmat verilirken, değerlendirme bölümünde ise kendi anlayışımız doğrultusunda kitap ve insan sohbetleri yapılacaktır. Yazacaklarımız asla “eleştiri” olmayacaktır; çünkü eleştirilerin olumsuz veya olumlu insanlara çok da yararlı olmadığı kanaatindeyim. Öncelikle “eleştiri” kavramından bir esere ya da insana karşı “gerçeği ortaya koymak maksadıyle yapılan tartışma veya inceleme” olarak görüyor; buradaki “tartışma” kısmını ilgi alanımdan çıkarıyorum. Çünkü “tartışma” kelimesi eski dilimizdeki “müzâkere” anlamını yitirmiş, yeni kelimenin kavgacı niteliği “yapanın” üslubuna da sinmiş bulunmaktadır. Eğer meselemiz eseri müzakere etmekse elbette yapacağım, incelemekse inceleyeceğim ama tartışıp eleştirmeyeceğim. Beğenmeme hakkımı o eseri ele almamak suretiyle kullanacağım. Bunu da elbette yalnızca ben bileceğim.
Yazacağım yazılarda bir zaman aralığı da belirleyemeyeceğim, belki san’ata ilk başlayışım şiirle olduğundan “ilhâm” denilen kulağa gelen esintilerin zamanının belirlenemeyeceği olgusu beni bu davranışa itmektedir. Yâni ne zaman yazabilirsem o zaman yazacağım.
Biraz da kendimi tanıtayım, 1960 yılında Konya’nın Ereğli ilçesinde doğdum. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdim. Doktoram dâhil hemen hemen bütün çalışmalarımda Bektaşîlik ve Türk kültürü çalıştım. Din sosyolojisi dersleri okutmaktayım. Yayınlanmış “19. Yüzyılda Bektaşilik” (doktora sonrası çalışma) adlı bir ilmi eserim ve “Çerağlar Uyanırken” ile “Semah Aşka Doğrudur” adlı iki romanım bulunmaktadır. Bu meyanda pek çok makalem ve fikir yazım da vardır.
Şimdiden herkese merhaba diyorum.