Balkanlarda İslam’ın ve Türklüğün Yayılmasında Bir Öncü: Sarı Saltuk

A Precursour in the Extension of Islam and Turkishness into the Balkans: Sari Saltuk

 

Prof.Dr. Şükrü Halûk AKALIN[i]

Balkanlara İslam’ın gelişi ve yayılmasında en büyük etken k/ K Oğuz-Tüıkmen boylarının barıya doğru olan yolculuğu- vA/ dur. VII-VIII. yüzyılda Orhon ve Yenisey bölgesinde varlık gösteren Oğuzlar, X. yüzyılda Türkistan coğrafyasında Oğuz Yab- gu devleti ile siyasi bir güç hâline gelmişlerdi. Selçuklu Devleti’nin kuruluşu ve güçlenmesi, nihayet Malazgirt Zaferi ile Anadolu ka­pılarının açılması; Türklerin İslam’ın kılıcı diye adlandırılmasını sağlamıştı. Kaşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divanü Lugati’t-Türk’ü yazmasının sebeplerinden biri de İslam dünyasında yeni bir güç olarak ortaya çıkan Türklerin dilini öğrenme ihtiyacına cevap ver­mekti. Anadolu Selçukluları ve ardından Beylikler Dönem i’nde de Oğuz-Türkmen boylarının batıya doğru hareketliliği sürmüştür. Bunlardan tarihte iz bırakanı, 1263 yılında Sarı Saltuk öncülüğün­deki otuz kırk Türkmen obasının Üsküdar’dan Dobruca’ya geçişidir. Sarı Saltuk’un bu bölgedeki faaliyetleri, Balkanların İslamlaşması ve bu coğrafyada Türk nüfusun yayılmasının en önemli adımlarından biri olmuştur. Oğuzların Kayı boyundan gelen ve en batıda yurt tutmuş olan Osmanoğulları Beyliğinin güçlenerek egemenlik ala­nını genişletmesi ve Avrupa içlerine kadar yayılması bu yolculuğun kalıcı hâle gelmesini sağlamıştır. Makalede Balkanlara geçen ve bu topraklarda İslam’ın yayılmasının ilk adımlarını atan Sarı Saltuk’un tarihî ve menkıbeyi hayatı ile faaliyetleri üzerinde durulmuştur.

 

Summary

The main factor in the arrivai and extension of Islam into the Balkans were the westward journeys of the Oguz-Turkmen Ly tribes. During the VII-VIIIth centuries the Oguz existed in the Orhon and Yenisey regions and became a political power with the Oguz Yabgu state in the Xth century in the Turkistan terri­tory. The establishment and strengthening of the Seijijk state and finally the Victory of Malazgirt opened the gates to Anatolia caused the Turks to be called the sword of Islam. One of the reasons that prompted Mahmut from Kashgar to write his renown work Divanii Lugati’t-Tiirk was the need to respond to the necessity to learn the language of the Turks which had emerged as a new power in the world of Islam. The movement of Anatolian Seljuks followed by the Oguz-Turkmen tribes during the Beylikler Era westward continued. One of these movements that left its trace in history is the transit of thirty-forty nomad groups migrating from Scutari to Dobruca headed by Sari Saltuk in 1263. The activities of Sari Saltuk in this region were the main steps which lead to the Islamization of the Balkans and the proliferation of the Turkish population in the geo­graphical area. When the Osmanogullari Principality comprised of migrants from the Oguz Kayi tribe who setded in the most west­ern part grew strong and spread their sovereignty deep into Europe made this journey permanent. The article is focused on the histori­cal and legendary life and activities of Sari Saltuk who transited in the Balkans and took the first steps to promulgate Islam on this territory.

 

Giriş

Balkanlarda İslamiyet’in yayılmasında en büyük etken Oğuz-Türkmen boylarının VII-VIII. yüzyılda tarih sahnesinde görüldükleri Orhon ve Yenisey bölgesinden batıya doğru olan hareketlilikleridir. Daha sonra X. yüzydda Seylıun Irmağı’nın batısındaki bölgede görülen Oğuzlar, Türkistan coğrafyasında kurdukları Oğuz Yabgu devleti ile siyasi bir güç hâline gelmişlerdi. Selçuklu Devleti nin kuruluşu ve güçlenmesinin ardından Malazgirt Zaferi ile Anadolu kapıları Oğuz-Türkmen boylarına açılmıştı. Daha önce farklı zamanlardaki çeşitli göçlerle Anadolu topraklarına dağınık bir biçimde yerleşmiş bulunan Oğuz boyları bu defa geniş kideler hâlinde Anadolu’ya yerleşiyorlardı. Malazgirt Zaferi, Türklerin İslam’ın kılıcı diye adlandırılmasını sağlamıştı. Bağdat’ta Türkçeye karşı büyük bir ilgi başlamıştı. Kâşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divanü Lugati’t-Ttirk’ü yazmasının sebeplerinden biri de İslam dünyasında yeni bir güç olarak ortaya çıkan Türklerin dilini öğrenme ihtiyacına cevap vermekti. Anadolu Selçukluları ve ardından Bey­likler Dönemi’nde de Oğuz-Türkmen boylarının badya doğru hareketliliği sür­müştür. Bu yolculuğun tarihte en çok iz bırakanı, 1263 yılında Sarı Saltuk’ öncü­lüğündeki Türkmen topluluklarından bir bölümünün Üsküdar’dan Dobruca’ya geçişidir. Sarı Saltuk’un bu bölgedeki faaliyetleri, Balkanların İslamlaşması ve bu coğrafyada Türk nüfusun yayılmasının en önemli adımlarından biri olmuştur. Oğuzların Kayı boyundan gelen ve en batıda yurt tutmuş olan Osmanoğulları Beyliğinin güçlenerek egemenlik alanını genişletmesi ve Avrupa içlerine kadar yayılması bu yolculuğun kalıcı hâle gelmesini sağlamıştır. Ancak Balkanlardaki ilk Müslüman-Türk yerleşimi Sarı Saltuk’un 1263 yılındaki yolculuğu ile başla­mıştır.

Balkanların ve Balkan ülkelerinin tarihi, kültürel altyapısı araştırılırken baş­vurulması gereken kaynaklardan biri de Saltukname’dir. Çünkü Saltukname, yal­nızca esere adını veren kahramanı Sarı Saltuk’un hayatım değil XIII. yüzyıldan başlayıp XV. yüzyıla kadar uzanan bir dönemde Anadolu ile birlikte Balkanlarda yaşanan olayların, savaşların, bu coğrafyada yaşayan halkların, inançların, kül­türel ilişkilerin de geçmişinden kesitler sunan önemli bir kaynaktır. Saltukname elbette bir tarih eseri değildir. XV. yüzyıl sonlarında sözlü rivayederden derlenerek oluşturulan Saltukname, XIII. yüzyılın tarihî bir şahsiyeti olan San Saltuk’un halk muhayyilesinde canlı bir biçimde yaşayan menkıbelerinden oluşmuştur.

Sarı Saltuk, Anadolu ve Balkanlarda gazalara katılan, cengaverliği ve velaye­ti ile efsanevî bir şahsiyet haline gelen bir Türk kahramanıdır. Hayatı etrafında oluşan menkıbelere diğer gazi ve velilerin menkıbeleri de karışmıştır. Bu sebeple Sarı Saltuk’un gerçek hayatı ile ilgili bilgileri elde etmek son derece güçleşmiştir. [1]

 

Tarihî kaynaklarda yer alan Sarı Saltuk ile ilgili bilgiler Sarı Saltuk’un gerçek ha­yatını ortaya koyacak nitelikte değildir. Gerçek hayat ile menkıbevi hayat iç içe geçmiştir. Üstelik tarihî kaynakların Sarı Saltuk hakkında verdikleri bu bilgilerin bazen birbiriyle çeliştiği de görülmektedir.

Tarihî Kaynaklarda Sarı Saltuk

Tarihî bir şahsiyet olarak Sarı Saltuk’tan söz eden en eski kaynak Muhammed b. Ali b. es-Serrac’ın[2]   Tuffahul-ervah ve Miftahül-irbalr[3]’ adlı eseridir. Eserin 194a-201a varakları arasındaki yedi anlatı ve bir kısa hikâye Sarı Saltuk’a ayrılmıştır. Seırac, eserinl94anın son satırlarında Saltuk et-Turkîye ile ilgili anlatılara ver vermeye başlar[4]. Serrac’ın Saltuk et-Türkî adını vermesi ilgi çekicidir. Saltukname’de de Sarı Saltuk’tan Türle’[5]olarak söz edilmesi, hana Serrac’ın belirttiği gibi Saltık-t Türkı[6] sanıyla anılması bu adlandırmayla ilgili bilgilerin örtüştüğünü göstermektedir. Şeyh Saltuk da eserde kullanılan bir başka addır[7]. Serrac a göre Saltuk sarışın ve orta boyludur. Bu bilginin ardından Sarı Saltuk ile ilgili verilen ikinci özellik çoğu kere göğe bakmasıdır. Şeyh Allâme Takıyüddin’e sarışınlığı dışında çok benze­mektedir. Ancak tevazu yoluna girmemiş, öne geçmek istemiş ve kibirlenmiştir. Serrac, Sarı Saltuk’a gençliğinde Dımaşk’ta çok nasihat ettiğini, kuzey ülkelerine gidişinden sonra da sayısız mektup gönderdiğini yazmaktadır[8]. Sarı Saltuk ile ilgili bu bilgiler Saltukname’deki anlatılarla ortaklıklar göstermektedir. Yiğitçe gezmek, düşmanlarına tepeden bakmak, Sarı Saltuk’un özelliğidir. Serrac’a göre San Saltuk yaklaşık 70 yaşlarında Hicri 697 (Miladi 1297/1298) yılında vefat etmiştir[9].

San Saltuk’tan söz eden en eski ikinci kaynak ibni Batuta Seyahatnamesidir. Tanınmış Arap gezgini İbni Batuta, San Saltuk’un ölümünden yaklaşık yarım yüzyıl sonra Baba Saltuk adlı bir yerleşim merkezine gelmiştir. Burada İbni Batura’ya, Saltuk’ un mükaşefe sahibi (Allah’ın sırlarını gören hakikat ehli) olduğu anlatılmıştır. Ancak, İbni Batuta bu anlatılanların İslâm inançlarına aykırı oldu­ğunu belirtir[10].

Yazıcızade Ali Efendi nin Tevârih-i Al-i Selçuk adlı eserinde, II. İzzeddin Keykâvus’un maiyetindeki San Saltuk’un Anadolu’daki Türk aileleri ile birlikte önce Iznik’e oradan Üsküdar’a giderek Dobruca’ya geçişi anlatılmaktadır. San Saltuk’un Dobrucadaki Baba Dağı kasabasına yerleşmesi ve Kırım seferinin yanı sıra İzzeddin Keykâvus’un Bizans sarayında bulunan oğlunu kurtarması da Tevârih-i Ali-i Selçuk’ta, yer almaktadır[11].

Kemâl Paşazade’nin Tevârih-i Al-i Osman’ında ve Seyyid Lokman ın Yazıcızade’nin eserini özedeyerek yeniden kaleme aldığı Oğuz-nâme’de de bu olaylar benzer şekillerde anlatılmaktadır[12]. Hatta Seyyid Lokman ın eserinde yer alan bir dörtlükte Sarı Saltuk’un Rumeli’ye geçiş yılı (662 Hicri) da verilmektedir. Bu bilgiye göre San Saltuk, maiyetindekilerle beraber 1263 yılında Rumeli’ye geçmiştir[13]:

San Saltuk ubun Rumeli’ne

Altı yüz altmış iki idi hemân

Hep Oguz-nâme’yi tetebbu idüp

Yazdı icmâl ile Seyyid Lokman

San Saltuk’un Balkanlara yerleşmesinin bir başka anlatıcısı ise Evliya Çelebidir. Seyahatname’sirim ikinci cildinde Sarı Saltuk’un asıl adı Muhammed Buhari olduğunu, Balkanlara gelişini ve Dobruca bölgesinde İslam dinini yayma çalışmalarını anlatmaktadır. San Saltuk, Dobruca kralının iki kızını ejderin elin­den kurtarması ve kralın İslam dinini seçmesi olayını Evliya Çelebi eserinin ikinci cildinin Der-sitâyifi Tekyei Keliğra Sultân yani San Saltık Sultân başlığını taşıyan bölümde şöyle anlatır:

… kendülerinde alâ-sûreti asfaru ‘l-levn olmağıla Şeyh Ahmed Yesevî hazretleri kendülere Saltık Bay nâmıyla künye demişler idi. Ammâ ismi şerifleri Muhammed Buhârî’dir. Ba de hû seyâhât ile “Pir Er Vardı” yani Pravadi kalasına gelüp sâkin olmağıla “Bir er vardTdan galat Pravadi kalası derler, anda def ve kudümün çalarak Dobruca kralına buluşdukda kralı dâlli bed-fi’âl eydür: “Ey San Saltık! Eğer sende kerâmet varsa benim diyârımda bir ejdehâ peyda olup Karadeniz sâhilinde bir yalçın kaya içinde âşiyân edinüp cümle reaya vü berâyâmyidi. Ve hâlâ dân dünyâda iki ciğer-kûşe kızlarıma tâli’i kura düşüp ejdere gıda olmağ-içün Dobruca sahrâsında bir amûdı azîme kızlarım bağlamışız. Vakti zubr olunca gelüp yise gerek, ammâ bu ejdere bir çâre eyle” deyü Dobruca kralı ricâ edince San Saltık Sultân eydür “İmdi kral, Muhammed dînin bak bilüp Islâm ile müşerref olursan senin kerîmelerin ol böcüğün gıdâsı olmadan bi-emrillab ve bi-himmeti’l-pîr halâs ideyim”dedikde kral cân u gönülden yemin billah eyleyüp durur, hemân Saltık Bayı Velî fukarâlanna üzkürullah deyüp yetmiş aded dervişi dil-rîşiyle def u kudümlerin çalup alem ve sıraf kaldtrup Saltık Velî tahta kılıcın gılâfindan çıkarup “niyyetü ’l-gazâ” deyüp bir papas kulağız ile Dobruca sahrâsında kral kızlannm amuda bağlı olduğu yire va- rup kızları halâs edüp bir yerde hıfz eder, Kendüsü amûd dibinde durur. Ejdehâ dahi şiddeti hâr olunca Dobruca sahrâsından bir ejderi heft-ser gtjgırup dâmen-ber- hevâ kec kılup mutâdı kadîmesi olan mile yakın gelince hemân San Saltık Sultân fukarâlanna işâret edüp defü kudüm ve nefir ü zil çalınca ejder mil dibine yakın geldikde Saltık Bay Sultân “Yâ Ma’bûdı bî-hemtâ” deyüp dal-satûn Muhammedi; olup  âyetiyle bir na’raya rehâ buldurup ejderin aşağı kellesine bir tahta kılıç niçe urursa kelle galtân olup bir şimşir levha dahi urup bir kellesin kesüp hemân ejder dem çekim sınup bi-emri Hudâ dem-beste olup dörd başıyla firâr eder. Ardı sıra Şeyh Saltık Sultân ejderi kovarak ejder cân acısından gânna girüp Şeyh dahi akîbince girüp dörd kellesin dahi keserken ejder şeyhi der-âğûş edüp sıkar. Şeyh dahi “Yâ Hâfız-ı Müste’ân” deyüp arkasın gânn bir cânibine dayayup şeyhin vücûdu kayaya girdüğüyer hâlâ zâhir ü bâhirdir. Ve iki desti şerifleri ve iki kademi sa ‘âdetleri kayaya tesir etdüğü alâmetleri zâhirdir. Ba ‘dehâ ejderin tâb tüvânı kalma- yup Saltık Sultânı koyverir. Sultanı merkum eli kan, kılıcı kan, sinesi uryân, dilinde Hazreti Kur ân tilâvet ederek fukarâlannm yanma gelüp kralın iki kerîmesin yanma alup Dobruca kralına gitmede. Mukaddemâ kızların bağlı olduğu amûdun dibinde aziz hazretleri ejderin üç kellesin kesüp ardt sıra kovagiderken beri tarafda kulağuz- luk ile gelen papas ejderin iki kulağın ve bir dilin kesüp seğirderek Dobruca kralının huzuruna kulakları ve dilleri bırağup “Müjde olsun kralım, ejderi kati edüp kızları halâs etdim, işte alâmeti”deyü kizb iftirâ eder. Anı sââtde Saltık Sultân dahi kralın kızlarıyla gelüp tahta kılıcı kanıyla kralın huzuruna kor. Kızlan kral bağırlarına basup “Ejderi kim kati etdi” deyü Dobruca Kral kerîmelerinden suâl eder. Kızlar dahi mâ-vak i üzre Saltık Bay Sultân in kati etdüğün bir bir takrir ederler. Ruhbâm melun musırr olup “Elbette ben kati etdim” der. Saltık Sultân eydür “İmdi ey kral. Ejder öldürmek kerâmetdir. Bu râhib ile beni bir kazana koyup su içinde fıkır fikir kaynadın. Kangımız ejderi öldürdü ise pişmeyüp halâs olur. Kizb söyleyüp ben öldür­düm diyen büryân olur” deyü bu davâyt merdi edince papası bi-dîn bu kavle nza vermeyüp kral “eyle olsun” deyüp Pravadi garbında Kazan Balkanı demekle ma’rûf ol balkanda bir kazan içre su doldurup gayn ruhbânlar Saltık Sultân”m ellerin ardına bağlayup kazana korlar. Dervişânlar dahi papası muhkem kayd-bend edüp kazan içine korlar. Kazan altına âteş edüp alev-ber-alev âteş/ Nemrüd içinde iki cân kaynamada. Beri Anadolu tarafında Ktrşehri ‘nde Hacı Bektaşi Velî, destmâliyle bir kayayı silüp “Saltık Muhammed’im ıztırâbda terlemededir. Hak dest-gîr muin u zahiri ola” dedikde kayadan tuzlu su akardı. Hâlâ Hacı Bektâşı Velî tuzu olgiinde hâsıl oldu. Ba ‘dehû kazanın ağzın açup gördüler kim Saltık Bay Sultân arak-zlûd olup “Yâ Hayy”ismine meşgul, ruhbâm melun herse olup ancak üscühânJan vesiyâh ruklesi kalmış. Bu hâli Dobruca Kral görüp hâk/ pâyi şeyhe düşüp şehâdet parmağın kaldırup derûnı dilden bende/ Sübhân olup ta’allukâtmdan ol sâ’atyedi bin âdem ile İslâm’a geldiler-. İslâm’a gelmeyenlere gazâlar edüp feth jutûhâtlar etdiler. Dobruca Kral Orhân Gâzî’ye elçiler gönderilip mutî’münkâd oldu. Orhân ‘dan Dobruca Krala kadı ve tuğ u alem gelüp ismi Alî Muhtâr oldu[14].

 

Saltukname’ye Göre Sarı Saltuk

San Saltuk’un tarihî ve destanı şahsiyeti ile ilgili bilgileri çeşidi eserlerde bulmak mümkünse de bu konuda en önemli kaynak, doğrudan doğruya Sarı Saltuk’un hayatını konu alan Saltukname adlı eserdir. Eserin yazarı Ebülhayr-ı Rumi[15], Cem Sultanın emri üzerine Anadolu ve Rumeli’yi adım adım dolaşarak Sarı Saltuk’a ait menkıbeleri toplamış ve üç çildik bir eser haline getirmiştir. Eseri tahminen 1480 yılında tamamlamıştır.

Saltukname’ye göre Sarı Saltuk’un asıl adı Şerif Hızır’dır[16]. Şeceresi ise Hz. Muhammed’e ve Hz. Ali’ye dayanmaktadır, baba tarafından Hz. Hüseyni, anne tarafından ise Hz. Hasanî’dir’[17]. Bu sebeple, eserde kahramanımızın Şerif, Şerif Hızır, Server, Saltık, Sarı Saltık adlarının yanı sıra Seyyid adı ile de anıldığı görülmektedir. Babasının adı Hasan’dır. Şerif Hızır, üç yaşındayken babasız ka­lır. Şerif’in yetiştirilmesi işini Seravil adındaki bir lala üsdenir[18]  Kısa sürede ata binmeyi, ok atmayı, kılıç kullanmayı öğrenen Şerif Hızır, Türk destanlarındaki alp tipinin önemli bir örneğini teşkil eder. Rüyasına giren Seyyid Battal Gazi, atı Aşkar’tn ve diğer silahlarının bulunduğu mağarayı söylemiş, bu mağarayı bulan Şerif Hızır Aşkar’ı ve silahları almıştır[19]. Daha sonra aynı mağarada Hz. Ali’nin atı Zülcenah’ı bulacak ve ona da sahip olacaktır[20].

Şerif Hızır’ın Saltuk adını alışı ise bir geleneğe dayanmaktadır. Bu gelenek, kişinin gösterdiği kahramanlık sonucu ad almasıdır. Dede Korkut Kitabı’nda ör­neklerini gördüğümüz ad alma-ad verme olaylarının[21] benzerleri Saltukname’de de yer almaktadır. Kahramanımıza Saltuk adım, savaşta yendiği Alyon adlı bir düşmanı vermiştir. Müslüman olan Alyoriun adını da Saltuk, Ilyas olarak değiştirir[22]. Bu ad verme olayı dışında eserde geçen diğer ad verme olayları Saltuk’a yenilerek Müslüman olan kişilere Saltuk tarafından bir Türk adı verilmesi ile il­gilidir[23].

Sarı Saltuk, bir destan kahramanında bulunması gereken bütün özelliklere sahiptir. Son derece güçlüdür, yüreğinde korkunun zerresi bile yoktur. Tek başına düşman içine yanar od gibi girmekçe, düşman kalelerini fethetmektedir. Aman dileyen düşmanına karşı ise merhametlidir. Saltukname’de, yiğitte bulunması ge­reken özellikler ok atmak, yazı yazmak, suda yüzmek ve yiğit iken gezmek olarak sıralanırken, Sarı Saltuk’un bu dört hünerde mahir olduğu özellikle belirtilir[24].

Bu özellikler dışında Sarı Saltuk’un olağan üstü güçleri de olduğunu Saltukname’de mübalağalı bir şekilde anlatılmaktadır. Çok uzaklarda aleyhinde söylenenleri işitebilmekte, oturduğu yerden bir kılıç darbesiyle bir başka diyardaki düşmanını öldürebilmekte, göz açıp kapayıncaya kadar bir diyardan bir başka diyara gidebilmektedir. Serrac’ın eserinde de Saltuk et-Türki’nin gösterdiği ke- rameder arasında uzak diyardaki Müslümanların yardımına koştuğu anlatılmak­tadır:

Şeyh Saltuk et-Türkî’nin (Allah rahmet eylesin) bulunduğu beldeden sayıları binin altında bir grup Müslüman küffara karşı sefere çıktı. Aradan birkaç gün geçince şeyh yerinden kalktı, üzerindeki] eri çıkarttı ve ayakta çıplak olarak rahatsız edici bir şekilde sanki düşmanla savaşıyor gibi hareket etmeye başladı. Vücudundan kanlar akıyor, dervişler onu ardı ardına siliyorlardı. Bu hâl gündüz, yaklaşık üç saat boyunca sürdü. Sonra oturdu, sakinleşti, içlerinde adı geçen Sey- yid Behramşahiu da bulunduğu dervişleri ona bunun sebebini sordular. Şöyle cevap verdi: “Sefere çıkan Müslüman askerin karşısına otuz bin kişilik büyük bir düşman topluluğu çıktı -bu topraklarda bu sayı için üç tümen denilir, bir tümen on bin kişi­den oluşur- Onların düşmandan çok zayıf olduklarını görünce Allah’ın verdiği güçle kendilerine katılarak düşmanlarıyla savaştım ve onları kendileri için seçtiğim yola sevk ettim. Böylece çok azı hariç helak olmaktan kurtuldular. Helak olanlar ise seçtiğim yoldan başkasına yönelenlerdi, sayıları üç kadardı. Kurtulan topluluğun öncüleri yedi gün sonra geri kalanı ise on gün sonra buraya ulaşacaktır.” Şeyhin müritleri “Şeyhin daha önceki hâllerinde olduğu gibi bunu da tarihledik” dediler. Onların öncüleri yedi gün sonra evlerine gitmeden önce zaviyeye gelerek, çocuğu ölen kadınlar gibi ağlaşarak kendilerini şeyhin önüne attılar: “Ey Allah’ın velisi! Senin kıymetini bilemedik, emrini tutamadık” diye pişmanlıklarım dile getirdiler. Durum kendilerine sorulunca şöyle anlattılar: “Biz bin kişiden azdık, üzerimize otuz bin kâfir geldi. Helak olacağımız kesinleşince bu Şeyh Saltuk gelip onlarla savaştı, biz onu düşmanı savıp bizi kurtarırken gördük. ” On gün sonra arkada kalanlar da gel­diler. Bunlar da aynı şeyi haber verdiler[25].

Düşmanlan bir türlü Saltuk’u öldürememektedir; ok atarlar batmaz, kılıç vururlar kesmez, büyü yaparlar tesir etmez, suya atarlar boğulmaz, ateşe atarlar yanmaz. Bütün cinler ve melekler Sarı Saltuk’un yardımcısıdır. Hatta bu cinler­den birisi ile ahiret kardeşi bile olmuştur. Düşmanları ise kâfirler, zalimler, cadılar, devler, canavarlar ve kötü cinlerdir.

Bütün bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda, Sarı Saltuk’ıın alperen kişiliğinin yanı sıra, bazı menkıbelerde bir masal kahramanı kimliğiyle karşımıza çıktığı da görülmektedir.

Saltukname’ye göre San Saltuk doksan dokuz yıl yaşamış, sonunda düşmanlan tarafından zehirlendikten sonra hançerlenerek şehit edilmiştir. Ancak, son nefesini vermeden önce kendisini zehirleyen ve hançerleyen düşmanını öldürmüştür.

Gerek Saltukname’de, gerek yukarıda anılan eserlerde, Sarı Saltuk’un Bal­kanlara gittiği açıkça anlatılmaktadır. Sarı Saltuk’un Balkanlardaki çalışmaları, gazaları, keramerleri Anadolu’dan daha çokıur. Bu sebeple, Balkanlarda İslam’ın ve Türklüğünün tarihi ile ilgili çalışmalarda Sarı Saltuk’un tarihî kişiliği ve men- kıbevi hayatı üzerinde önemle durulmalıdır. Sarı Saltuk, tabir yerindeyse, Rumeli Türklüğünün atasıdır.

Sarı Saltuk’un Balkanlardaki faaliyetlerine bir örnek oluşturmak üzere Saltukname’dc Üsküp ile ilgili anlatılara dikkat çekmek istiyoruz.

Saltukname nin birinci cildinin daha ilk sayfalarında Sarı Saltuk’un Rume­li’deki, gazaları, savaşları anlatılmaktadır. Anadolu’dan önce İstanbul’a geçen, ora­dan Edirne’ye giden Sarı Saltuk böylece Rumeli’ye ulaşmıştır. Rumeli’de Sırp, Frenk, Macar krallarıyla, ordularıyla mücadeleleri bu bölümde anlatılır. Sarı Sal­tuk, adamlarını yanına alarak Üngürus kıralı üzerine sefere çıkar. Kralla yaptığı savaşta bir darbede kralın başını uçurur. Oradan kırk adamıyla Leh kıralı üzerine gider. Onu da sancağının altında öldürür, Çeh kralını ortadan kaldırır. Rus kra­lını esir eder, Eflâk kralını öldürür. Bunların ardından Kariban olarak adlandırı­lan Rûmî askerlerin savaşlarından söz edilmektedir. Saltukname’ye göre Kariban, Rum’daki bir diyarın Arapça adıdır. Bu askerin beyi Taynos’tur, şehirlerinin adı ise Süküb (Üsküp)’dür:

Kariban leşkeri, kim Rûmi’lere dirlerArab dilince, anlar kaldılar. Girü gayretge- türdiler, ceng ittiler. Paris, Aceh ol Kariban Rûm birle ceng ittiler. Meğer bu Kariban leşkerinün beği adına Taynos dirlerdi, öte Rûm yakasında bir şehr diyân vardı, asıl Rûm içinde Kariban anlar idi ve ol şehre Süküb dirlerdi. Ol şehrün pâdişâhı katında iki ulu bân vardı. Birine Sırf-ı Rûmî ve birine Lâz dirlerdi. Birbirine hısımlardı. Anlan alup Karihan gerisiyle kaçtılar gittiler, tağıldda[26].

Bu bölümden sonra Sarı Saltuk’un Anadolu’ya geçişi anlatılmaktadır. Bu bö­lümlerde dikkati çeken bir özellik, Sarı Saltuk’un kendisini Usküp diyarından gelen bir pehlivan olarak tanıtmasıdır:

Ol kârbâr, başı eyitti: “Ne gülersin?” didi. Şerif eyitti: “Ben dahi bir ulu pehle- vanam, Rum içinde anılmam. Anı işidüp geldüm. ” didi. Anlar eyittiler: “Hey sen fikr ittügün gibi değüldür bu, sakın gafil olma ” didiler, gittiler Şehre gelüp kondı- lar. Şerif ün âdeti deyre konmaktı. Gelüp girü bir deyre kondu Ruhbanlar sordılar: “Kandan gelürsin?” didiler. Şerif eyitti: “Süküp diyarından gelürem. Padişahı işidüp geldüm” didi[27].

Saltukname’nin ikinci cildinde ise Usküp bir Türk ve Müslüman şehri olarak anılmaktadır. Çevre illerden toplanan düşman güçleri Üsküp’e bir baskın düzen­lerler ve şehrin beyi Ali Beyi şehit ederler. Şehrin düşman eline geçmesi üzerine şehirdeki Türklerin bir bölümü Babadağ’a (Romanya) giderler:

Çevre il kâfirleri gelüp çoğaldılar. Müslümanlar zaîf idi, hem azdı. Ol gaziler durup hisara girdiler. Tekur-ı lain gördi, ceng birle hisar alınmaz, çevre Tekurlan ve banlan cem idüp Firiban ilinde Süküp şehrine geldiler, Ali Beğı gafil baldılar şehid ittiler, hisarı aldılar. Müslümanlardan kurtılanlar kaçup Babaya gittiler[28].

Saltukname’nin daha pek çok yerinde XIII. yüzyıldaki Rumeli ile ilgili bil­giler, tarihî gerçekler ve efsane ile karışık bir şekilde yer almaktadır. Bu bilgiler, Rumeli tarihinde önemli bir yere sahiptir.

 

Günümüzde Balkanlarda Sarı Saltuldun İzleri

Günümüzde Balkanlarda Sarı Saltuk’un etkisinin ve izlerinin hâlâ varlığını ko­ruduğunu görmekteyiz. Menkıbelerinin destanlaşarak, hikâyeye dönüşerek veya rivayetler şeklinde anlatılması, türbe veya makamlarının Anadolu’da olduğu gibi Balkanlarda da varlığım koruması, bu türbe ve makamlara bağlı olarak birtakım geleneklerin, inanç ve ziyaret şekillerinin oluşması, günümüzde yaşanan bazı olay­ların bu türbe ve makamlara bağh olarak yorumlanması, Sarı Saltuk’un Balkan Türklüğünün hafızasında bir Türk alpereni olarak yaşaması, bazı yer adlarında Sarı Saltuk’un etkisinin bulunması ve başka özellikler bu Türk büyüğünün Bal­kanlarda bıraktığı izlerden ve etkilerden bazılarıdır.

Tarihî, edebî ve menkıbevi eserlerde yaşayan Sarı Saltuk’un etkisinin göster­gesi türbe ve makamlardır, Anadolu’nun doğusundan başlayıp Balkanlara, oradan da Doğu Avrupa’ya kadar uzanan coğrafyada Sarı Saltuk’un türbe ve makamları varlığını sürdürmektedir. Bu türbe ve makamların vatlığı tarihî kaynaklarda da yer almaktadır.

Doğu Bloku ülkelerinde uygulanan politikalar, bu türbe ve makamların etki­sini yok edememiştir. Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya gibi Bal­kan ülkelerindeki Sarı Saltuk türbe ve makamları varlığını korurken, bu türbe ve makamlarla ilgili inanışlar ve anlatılar da güncellenerek sürmüştür.

Saltukname’de Sarı Saltuk’un on iki mezarı olduğu belirtilmektedir. Sarı Sal­tuk, beylerin ve kralların mezarına sahip çıkmak isteyeceklerini söyleyerek her isteyene verilmek üzere birer tabut hazırlamalarını vasiyet eder[29]. Sarı Saltuk’un mezarını kendi ülkesinde bulundurmak isteyenler, kendilerine verilecek tabutta Sarı Saltuk’un vücudunu görecektir. Vasiyete göre adamları Sarı Saltuk’u yıkayıp kefenleyip çerağının yanına getirirler. Ayrıca isteyen bejlere verilmek üzere on bir tabut hazırlarlar. Çünkü Sarı Saltuk ölümünden sonra ön iki yerde makamının olacağını kendilerine söylemiştir[30]. Çevredeki beylerden ve krallardan her isteyene bir tabut verilir. Tabutu alan, Saltuk’un cesedinin kendisinde olduğunu görür ve ülkesine dönerek cenazeyi defneder[31]. Saltukname’ye göre Sarı Saltuk’un tabutu­nu alarak ülkesine götüren krallar ve beyler şunlardır: Tatar Hanı, Eflâk, Boğdan, Rus, Üngürus (Macar), Leh (Polonya), Çeh (Çek), Bosin (Bosna), Beravati (? Hırvat), Karnata (Gırnata ?). Baha’ya ve Edirne’ye gömülen tabudarla mezar sayı­sı böylece on ikiye ulaşmaktadır. Saltukname’de Sarı Saltuk’un cenazesinin Baba (Babadağ/Romanya)’ya defnedildiği belirtilmekteyse de Sarı Saltuk’un cesedinin Edirne yakınlarındaki Eski Baba (Babaeski)’da gömülü olduğu yolunda bir riva­yet bulunduğu da anlaulmaktadır[32]. Bu rivayete göre Edirne meliki, Saltuk’un cesedinin bulunduğu tabutu alarak Edirne’ye getirmek ister. Bunun üzerine bir tartışma başlar. Tartışma sırasında tabuttan Saltuk’un narası yükselir:

– Sizi helâk ederim, benim vasiyetime aykm iş yapmayın, der. Herkes korku­dan ne yapacağını şaşırır. Sonunda tabutu alıp Edirne yakınlarındaki Babaeski’ye defnederler. Ancak bu rivayetin hemen ardından Ebu 1-Hayr-ı Rûmî “ve ammâ sahih budur çerağı yanduğı yirde gömdiler.” diyerek Sarı Saltuk un asıl mezarının Babadağ’da olduğunu tekrarlar[33].

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Sarı Saltuk için birden fazla tabut hazırlan­ması ve isteyen krala verilmesi olayını, küçük farklılıklarla da olsa benzer şekilde anlatmaktadır:

Badehu senei mezbûrda Saltık Sultân vasıyyet eyledi kim “Beni gasl edüp yedi tâbût âmâde edin. Zîrâ benim içün yedi kral ceng cidâl ve harb kıtal etseler gerekdir” deyü vasiyyeti şerifi üzre cümle fitkarâlan cem’olup yedi tâbût hâzır edüp azız hazretleri dahi sene … târihinde dârı bakiye irtîhal edüp cümle hulefâları tevhîd tezkîr ile azizi gasl edüp bir tâbût içre kodular. Hemânyedi kral tarafından askerler gelüp ibtidâ Maskov kralı bir tâbûtu alup açup gördüler kim cesedi şerifi tâbût içre durur. “Bre meded bizim tâbûtda imi}” deyü tâbût ile cesedi Saltık Bayi alup diyân Moskovda … şehrinde defin edüp hâlâ bir âsitânei azîmi vardır. Andan Leh Kralı bir tâbût alup anda dahi na’şı şerifi bulunup Leh diyânnda Daniska iskelesi şehrinde defin edüp anda dahi azim âsitânesi vardır. Üçüncü Çeh kralı askeri bir tâbût alup gitdiler. Çeh diyânnda Pızovniçe nâm şehirde bir âsitânei azîmi vardır. Dördüncü Işfet kralı bir tâbût alup diyân îsfeçe ‘de Yivançe nâm şehirde âsitânesi vardır. Be­şinci İdrivne kralı bir tâbût alıp Edime kutbunda Baturye nâm şehrin manastırında defin etdiler kim hâlâ Babaeskisi nâm kasaba şehri azîm idi. Anda medfûndur kim bir deyri kadîmdir. İlâyevminâ-hâzâ çerağları sönmemişdir. îslâmbol ‘dan Edirne’ye gidenlerin ziyâretgâhlandır kim Babaeskisi nâmıyla şöhret bulmuşdur. Altmcısı Bağdan Kralı Yirvan nâm kral kendi gelüp bir tâbût alup Bozav kal’ası kutbunda bir çengelistân u hıyâbân yerde bir deyr-i kadimleri var idi. Anda defin etdiler kim hâlâ ol deyryerinde Bâyezîdi Velî, Akkirmân fethinden sonra bir câmi’ ve bir imâret ve medrese ve hân ve hammâm ve imâret ve Saltık Bayı Muhammedi Buhâri üzre bir kubbeipür-envâr inşâ edüp der-isa’âdeti üzre târihi budur “Geliniz, bâbı muallâyı ziyâret kılınız” sene [1008]. Hâlâ ol şehre Babadağı derler ¿ir şehri şîrîndir. Cümle Muhammed Buhâri San Saltık evkâfidır. Yigirmi bir sene Saltık ruhbân nâmıyla mil­leti Mesîhîyye den görünüp cümle kefereleri dîne da’vet edüp mücâhidüfiî-sebîlillah idi. Yedinci tâbûtu Dobruca krallığından İslâm ile müşerref etdüğü Alî Muhtâr bir tâbût alup bu maksad merâmımtz olan Keliğra kayalannda Ejderha mağarasında defin edüp Keliğra kayası nâmıyla iştihâr bulmuş kaya olmağıla Keliğra Sultân derler. Lisânı Latînde Keliğra ejder-i heft-sere derler. Fesahat-ı lisân-ı Latin ‘dir. Anmçün yedi kralda medfiûn olup âsitânei sa’âdetleri vardır. Üçü Ali Osmân hükmünde ulu âsitânelerdir. Ve her diyârda birer ismiyle müsemmâdır. Ammâ Rûm ‘da Baba Sultân ve Sarı Saltık Sultân ve Keliğra Sultân derler. Ammâ kâfiristânı Hıristiyânistâri’da îsveti Nikola derler …Bu Keliğra kayasının tâ burnunda Keliğra Saltık Sultân bir mağara içinde medfûndur kim ejderhânın gân karârı idi. Ve yine bu mahalde tekyesi âsitânei azimdir kim ibtidâ bânîsi Dobruca Alî Muhtar binâ etmişdir. Azizin ağaç kılıcı ve sapanı ve def ve kudümü ve alemi ve sancağ u bayrakları durur[34].

Bu bilgiler, ölümünün üzerinden yaklaşık üç yüzyıl geçmiş olan Sarı Saltuk’un hatırasının XVII. yüzyılda canlı bir biçimde yaşadığını göstermektedir.

Hacim Sultan Velayetnâmesı nde ise Sarı Saltuk’un vasiyeti üzerine kırk ta­but hazırlandığı ve bütün bu tabutlarda bedeninin görüldüğü anlatılmaktadır. Dobruca kralı kırk tabutu da kontrol etmiştir. Bunlardan yalnız birindeki ce­sedin elinin kımıldadığını görünce Sarı Saltuk’un gerçek bedeninin bu tabutta olduğuna inanmıştır. Otuz dokuz tabutu bir daire meydana getirecek şekilde, gerçek bedenin olduğu tabutu da bu dairenin ortasına gömmüştür[35]. Hacı Bektaş Velayet-nâmesî nde geçen bir rivayette de Sarı S al tuk’un yerinde (Dobruca’da) ölü­münden sonra yedi tabut yaptırddığı ve bunların Saltuk’un müritlerince muhtelif şehirlere götürüldüğü şu şekilde anlatılmaktadır: Ölürken, bana muhip olanlarınız birer tabut yaptırsın, koyup gitsin; birbirinizle çekişmeyin, ben hepinizin tabutunda bulunurum, diye vasiyet etti. Gerçekten de hepsi birer tabut alıp gitti ve San Saltuk her tabutta göründü, hepsi de sevindi, neşelendi. Fakat kale sahibi beye, ben asıl senin tabutundaytm, demişti de bey, nereden bileyim deyince, tabut içinden sana elimi sunanm, buyurmuştu, ona da bu kerameti gösterdi[36] .

Anadolu Alevilerinde hâlâ yaşamakta bulunan ve pirlerin mezarlarından bah­seden bir nefeste ise; 

hakça ’da San Saltuk yatar

Varup ziyaret ettin mi turnam

dizeleri geçmektedir[37]. Ancak, bu nefesten başka, İsakça’da Sarı Saltuk’a ait bir mezar veya makam bulunduğundan söz eden bir başka kaynak mevcut değil­dir. İsakça (İsaccea), bugün Romanya’nın Ukrayna sınırında Tuna nehri kıyısın­da bir ilçedir. Babadağ’ın kuzey batısına düşen bu ilçede Osmanlı döneminden kalma cami, han, türbe gibi çeşidi İslâmî eserler bulunmaktadır, 1995 yılında bölgeye yaptığımız gezide burada Sarı Saltuk’tan bir iz bulmaya çalıştık. Ancak, ne bir mezar, ne bir türbe, ne de bir makam vardı İsakça’da… Az sayıda Türkün yaşadığı bu ilçede Sarı Saltuk’a ait bir mezar ya da makam yoktu ama ilçede ya­şayan Türkler Sarı Saltuk’un bir Türk alpereni olduğunu ve mezarının İsakça’mn güney doğusundaki Babadağ’da bulunduğunu biliyorlar ve ondan saygıyla söz ediyorlardı.

Bütün bunlar, Sarı Saltuk’un ölümünden hemen sonra çeşidi yerlerde ona atfedilen mezar ve makamların ortaya çıktığını göstermektedir. Bu makamların varlığı da Saltukname’de ve Seyahatnamede geçen menkıbe ile açıklanmaktadır. Gerek Saltukname’de, gerek Seyahatnamede bu ülke ve şehir adları içerisinde bugün Sarı Saltuk’un makamlarının bulunduğu bazı yerlerin adlarının geçmeme­si dikkat çekicidir. Öte yandan Saltukname ve Seyahatnamede adı geçen ülkele­rin bazılarında da Sarı Saltuk’a ait olduğu belirtilen türbe ve makamlar günümüze ulaşmamıştır.

Balkanlardaki Sarı Saltuk türbe ve makamları üzerine yapılmış bazı çalışmalar bulunmaktadır. F.W. Hasluck Kaliakra (Varna/Bulgaristan), Babadağ (Romanya), Ohri (Makedonya), Kruyadaki türbe ve makamları araştırmış[38]; N. Sevgeın, Sarı Saltuk ile Aiyos Spiridon arasındaki ilgiyi ele aldığı yazı dizisinde Babadağ’da (Ro­manya) bulunan türbeyi tanıtmış[39]; M. Kiel Babadağ’daki türbeyi ve bu türbenin tarihini incelemiş[40]; G. M. Smith Babadağ (Romanya), Blagay (Bosııa-Hersek)’da bulunan türbe ve makamlar hakkında genel bilgiler vermiş[41]; N. Hafız İpekteki[42], T. Hafız Blagay daki[43] türbeler hakkında bilgiler veren bildiriler sunmuşlardır.

Dobruca bölgesinin Romanya’da kalan kısmında Babadağ olarak anılan ilçe­de Sarı Saltuk türbesi vardır[44]. Burada yatan kişinin gerçekten de Sarı Saltuk oldu­ğuna dair kaynakların bulunduğuna yukarıda değinmiştik. Kuzey Dobruca’daki 9.000 nüfuslu bu kasabanın güney kısmındaki Maçin sokağında Sarı Saltuk tür­besi ve bu türbenin karşısında da yaz kış akan Baba Pınarı bulunmaktadır. Türbe yakın zamanda bir otlarımdan geçirilmiştir. Ancak, bu onarım sırasında türbe­nin tarihî yapısı kısmen kaybolmuştur. Türbe, bugün de kasabadaki ve çevredeki Türkler tarafından ziyaret edilmektedir. Türbeyle Vedat Tairoğlu adlı Babadağlı bir Türk ilgilenmektedir. Babadağ’ın yaşlıları, eskiden bu türbenin yanında bir bina daha bulunduğunu söylüyorlar. Arif Reyip, dedesinin bu binanın eskiden tekke olarak kullanıldığını anlattığını belirtiyor[45]. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamede an­lattığı bu türbe ve tekkeden bugün sadece üzeri kapalı bir mezar kalmıştır. Yakın zamanda bu türbe Türkiye Cumhuriyeti devletinin katkılarıyla aslına uygun bir biçimde onarılmıştır. Kasabanın en yaşlı kadını Sıdıka Emriyc Hanım eskiden beri türbenin ziyaret edildiğini, kadınların adaklar adadığını anlatıyor. Çocuklu­ğunda türbe ziyaretinin büyük bir tören şeklinde yapıldığını, Hristiyanlarm da türbeyi ziyaret ettiğini[46] belirtiyor[47]. Günümüzde ise Hristiyanlar artık bu türbeyi ziyaret etmiyor. Kasabadaki bir başka ziyaretgâh olan Koyun Babayı Müslüman­ların yanı sıra Hristiyanlar da ziyaret etmektedir.

Sarı Saltuk türbesini ziyaret eden kadınlar dileklerinin olması için türbede dualar okumakta, mum yakmaktadır. Eve döndüklerinde koku çıkarma olarak adlandırdıkları kızgın yağda hamur kızartma işini yapmaktadır[48]. Anadolu’da lokma dökme, pişi vb. adlarla adlandırdan bu geleneğin Babadağ’da koku çıkarma olarak adlandırılması dikkat çekicidir. Kokunun ve tütsünün eski Türk inancı içerisinde, özellikle nazardan, büyüden ve cehlikelerden korunmakta önemli bir yeri olduğu bilinmektedir[49]. Bu hamurlar daha sonra hayır için üç veya yedi eve dağıtılmak­tadır. Bunlar da Türk inanç sistemi içerisinde yeri olan sayılardır.

Bir toplantı vesilesiyle 2002 yılında bulunduğum Kosova’da yapılan araştırma gezisinde Kosovalı meslektaşlarımız Sarı Saltuk’a ait olduğunu bildikleri ancak sa­vaş sırasında yıkıldığını belirttikleri türbeye gittik. Gerçekten de ayrılıkçı Sırplar türbeyi tamamen yok etmişlerdi.

Makedonya’da Ohri gölü kıyısındaki Sveti Naum Manastırındaki şapelde bu­lunan mezarı günümüzde Hristivanlar Sveti Naum’a ait olduğunu düşünerek zi­yaret etmektedirler. Mezardan sesler geldiğine inanan ziyaretçiler dilek tutup ku­laklarını mezara dayamakta ve dileklerinin olup olmayacağına inanmaktadırlar. Bu mezar yakın geçmişte Türkler tarafından Sarı Saltuk’un mezarı olarak kabul edilmekte ve saygıyla ziyaret edilmekteydi. Geçmişte bu mezarın hem Hristiyan- lar hem de Müslüman lar tarafından ziyaret edildiği, Hristiyanlann mezarda Sveti Naum’un yattığına inandıkları, Müslümanların ise mezarda yatanın Sarı Saltuk olduğuna inandıkları araştırmacıların çalışmalarıyla ortaya konulmuştur. Daha sonra Türklerin pek çoğunun bölgeden ayrılmasıyla mezarın Müslüman ziyaret­çilerinin sayısı gittikçe azalmıştır. Bugün mezar görünüşte sadece Hristiyanlann ziyaret ettiği bir yer haline gelmiştir. Ancak, Makedonya’daki Türklerin bir bölü­mü, bu mezarı hâlâ Sarı Saltuk’un makamı bilerek ziyarete devam etmektedirler.

Sarı Saltuk’un bölgedeki Türkler üzerindeki etkisi de hâlâ sürmektedir. Oh- ri’deki Halveti Tekkesinin müritleri arasında Sarı Saltuk’un hatırasının yaşadığını, müritlerin mezarda yaranın Sarı Saltuk olduğuna yürekten inandıklarını 1996 yılının yaz aylarında bölgeye yaptığımız araştırma gezisinde görmüştük. Sadece Ohri’dekiler değil Makedonya’daki bütün Türkler, Sarı Saltuk’u bir Türk kahra­manı olarak tanımakta, az veya çok, kısa veya uzun menkıbelerini bilmekteydiler.

Ohri’deki Halveti tekkesinde hâlâ Sarı Saltuk’un menbbeleri anlatılıyor. Son derece güçlü olmasının yanı sıra keramet gösteren bir veli olduğu da belirtilmek­tedir. Buradaki müritlerden Sarı Saltuk’un bir rahiple iddiaya tutuşması menkı­besini dinledik. Bu menkıbe aynen Saltukname’de de yer almaktadır. Tekkenin şeyhi merhum Abdülkadir Şeyh ve müritleri, Türklerin Makedonya’da çoğunlu­ğu ve hakimiyeti kaybetmesinden sonra bu mezarın Hristiyanlar tarafından bir Hristiyan ziyareti haline getirildiğini belirtiyorlardı. Gerçekten de günümüzde bu mezarın Sarı Saltuk’a ait olduğunu gösteren en küçük bir iz bile kalmamıştır. Oysa daha geçen yüzyılın sonlarında bile burada namaz kılmak için seccadeler bulunuyordu[50]. Sveti Naum eskiden Sarı Saltuk dergâhı idi. Türkler bu dergâhı sık sık ziyaret ederlerdi[51]. Mezarın yakınlarındaki pınar da bu ziyarette önemli bir yere sahipti. Merhum Abdıilkadir Şeyh, mezarı Kıptilerin de ziyaret ettiğini belirtmişti. Eski Yugoslavya’dan Kiptiler bu mezarı ziyarete geliyorlarmış.

Hasluck, 19l4’te bölgeye yaptığı gezide bu manastırı da ziyaret etmişti. Ma­nastırda görevli Yunan başrahip, Koritza’daki Bektaşilerin manastırdaki mezarla ilgilendiklerini, hatta sık sık ziyaret ettiklerini belirtmiştir. Hatta bu ziyaretçi­lerden biri, rahibe mezarda yatan kişinin Sarı Saltuk olduğunu söylemiş ve Sarı Saltuk’un bir rahiple birlikte Ohri gölünü hasır üzerinde geçtiğini anlatmıştır[52]. Aba, seccade veya hasır üzerinde nehir, deniz, göl geçme motifi evliya menkıbe­lerinde sık görülmektedir. Saltukname’de de Sarı Saltuk’un seccade üzerinde Ka­radeniz kıyılarını dolaştığı da anlatılmaktadır. Bu bilgi, seksen yıl öncesine kadar manastırdaki mezarı Türklerin ziyaret ettiğini gösterdiği gibi, Bektaşilerin mezar­da yatan kişinin Sarı Saltuk olduğuna olan kesin inançlarını da göstermektedir. Hasluck’un yazdığına göre, bu mezar Bektaşilerin kutsal ziyaret yeridir. Şemsettin Sami de, Kâmûsu 1-a’lâm’da Bektaşi dervişlerinin Ohri gölü kenarında bir manas­tırda bulunan Sent Naum’un mezarına Sarı Saltuk’uıı mezarı gözüyle bakarak ziyaret ettiklerini yazmaktadır[53].

Smith, Yugoslavya-Arnavut!uk sınır gerginliğinin henüz yaşanmadığı yıllarda Arnavutluk’taki Müslümanların Ohri’ye gelerek manastırdaki mezarı Sarı Saltuk diye ziyaret edip dualar okuduklarını yazmaktadır. Bu durum 1947-1948 yılları­na kadar devam etmiştir, Smith, Makedonya’daki Türklerin mezarda yatan kişinin Sarı Saltuk olduğuna inandıklarım ve Saltuk’un Sveti Naum ile arkadaş oldukla­rını söylediğini de kaydetmektedir[54].

Koriıza’daki Bektaşi merkezinden sık sık ziyaretçiler gelmesi binanın kısmen İslâmî unsurlar taşıdığı düşüncesini uyandırmaktadır. Sınırların kapanması ve bölgedeki Türk varlığının azalmasıyla ziyaretçiler de doğal olarak azalmıştır. Böy- lece binadaki İslâmî unsurlar hızla kaybolmuştur. Daha sonra yapılan oııarımlarla da bina tamamen bir Hristiyan mabedi haline gelmiştir.

 

Sonuç

İslam’ın Balkanlarda yayılmasının öncüsü Sarı Saltuk’tur. Otuz kırk kadar Türk­men obasıyla 1263 yılında Üsküdar’dan sallarla Dobruca bölgesine geçtiği tarihî kaynaklarca da kaydedilen Sarı Saltuk, Balkanlarda İslam’ın yayılması, Türk boy­larının bu coğrafyada iskânı için faaliyetler yürütmüştür. Gazi-derviş, bir başka söyleyişle alperen tipinin en karakteristik örneği olan Sarı Saltuk kimi zaman kah­ramanlıklarıyla kimi zaman gösterdiği kerametlerle Balkanların İslamlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Sarı Saltuk’un hatırasının Balkanlarda hâlen yaşadığı­nın göstergesi Balkan ülkelerindeki Sarı Saltuk türbe ve makamlarıdır. Bu kutsal mekânlarda hâlâ Sarı Sahuk’un adı ve hatırası yaşatılmaktadır. En doğumuzda Tunceli’den başlayıp Diyarbakır, Bor, Alaşehir, İznik, Rumelifeneri’ndeki ve Bal­kanlarda Romanya, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Bosna-Hersek vb. ülkelerdeki Sarı Saltuk türbe ve makamlarının saygıyla ziyaret edilmesi, Sarı Saltuk hatırasının birleştirici bir değerimiz olduğunu da ortaya koymaktadır.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kaybettiği topraklardan sonra buradaki yönetimler Sarı Saltuk’a ait türbe ve makamlarla birlikte Türk ve İslam eserleri­nin yok edilmesi, niteliğinin değiştirilmesi gibi birtakım girişimlerde bulunsalar da bunda tam anlamıyla başarı sağlayamamışlardır. Bazı mekânlarda bugün Sarı Saltuk’tan bir iz kalmasa bile kaymaklarda ve anlatılarda bu mekânların geçmişte Sarı Saluikıan izler taşıdığı bilinmektedir. Bugün yalnızca türbe ve makamlarda değil Balkanlardaki camilerde, Bektaşi tekkelerinde, dergâhlarda, mescitlerde ve halkın hafızasında Sarı Saltuk canlı bir biçimde yaşamaktadır.

 

 

Kaynakça

AKALIN, Dr. Ş. H., Saltuk-nâmedeki Ad Verme Hadiseleri, III. Milli Türk Folklora Kong­resi, Konya, 1989.

AKALIN, Ş. H., “Üzerlik”, Karacaoğhın-Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Bildiriler //.Adana, 1993.

AKSAN, Doğan, Her Yönüyle Dil, TDK yayını, Ankara, 1982.

ES-SERRAC, Muhammed b. Ali b., Tujfâhul-Ervâh ve Mifiâhu’l-İtbah: Ruhların Meyvesi ve Kazancın Anahtarı, Haz. N. Gürkan, M. N. Bardakçı, M. S. Saııkaya, Kitap yayı­nevi, İstanbul, 2015.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap, Haz. Z. Kurşun, S. A Kahraman, 2. Baskı, Y. Dağ­lı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap, Haz. Z. Kurşun, S. A Kahraman, 2. Baskı, Y. Dağ­lı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.

HAFIZ, N., “Yugoslavya’da Sarı Saltuk”, Renkler, Kriterion yayınevi, Bükreş, 1995.

HAFIZ, T., “Blagayda Sarı Saltuk Türbesi*, Renkler, Kriterion yayınevi, Bükreş, 1995.

HASLUCK, F.W., Christianity and Islam Under the Sultans, c.II, Oxford, 1929.

KİEL, M., “The Türbe of San Saltık at Babadag-Dobrudja”, Güneydoğu Avrupa Amştır­malan Dergisi, S. 6-7, İstanbul, 1977-1978.

Menaktb-ı Hacı Bektâş-ı Velî “Vilâyct-nâme”, Haz. A. Gölpınarlı, İnkılâp Kitabevi, İstan­bul, 1990.

OCAK, A. Y, San Saltık, Popüler İslâm’ın Balkanlardaki Destanî Öncüsü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2002.

RUMİ, Ebülhayr-ı, Saltuk-nâme I, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstan­bul 1987.

RUMİ, Ebülhayr-ı, Saltuk-nâme II, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İs­tanbul, 1988.

RUMİ, Ebülhayr-ı, Saltuk-nâme III, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İs­tanbul, 1990.

SAMİ, Ş., Kâmûsul-a’lâm, C. IV, İstanbul, 1311.

SEVGEN, N., “Sarı Saltuk ve Ayos Spiridon (3)”, Tarih Konuşuyor dergisi, S. 35, Aralık, 1966.

SMİTH, G. M., “Some Türbes/Maqams of San Saltuq an Early Anatolian Turkish Gazi- Saint”, Turcica, XTV, 1982.

TEVHİD, Ahmed, “Rum Selçukî Devletinin İnkırazı ile Teşekkül Eden Tavaif-i Mülûk’tan Karahisarî Sahib’de Sahib Ataoğullan”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmu­ası, cüz 9, Ağustos, 1327.

YAZICIOĞLU, Ali, Tevârih-i Al-i Selçuk, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü Bölümü no. 1391, 233*.

YÖRÜKÂN, Y. Z., “Bir Fetva Münasebetiyle Fetva Müessesesi, Ebussuud Efendi ve Sarı Sal tuk”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.I, S.2-3, Ankara, 1952.

 

—————————————————————————

 

Kaynak:

BALKANLARDA İSLAM MİADI DOLMAYAN UMUT, Cilt 2: Türkistan’dan Balkanlara, From Turkestan to the Balkans, Editör: Dr. Muhammet Savaş KAFKASYALI, Ankara: T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 2016 5.c. (2902 s.) ; 16*24 cm T.C. Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı, İnceleme-Araştırma-Dizisi; Yayın No: 19

 

[1]     San Saltuk’un tarihi ve menkıbevi hayatının yanı sıra Balkanlarda İslam’ın yayılmasındaki öncü rolünü ele alan önemli bir çalışma Ahmet Yaşar Ocak tarafından yapılmıştır: bk. A, Y. Ocak, San Saltık, Popüler îslâmtn Balkanlardaki Destanî öncüsü, Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara, 2002. Aynca bk. R Babinger, “San Saltık Dede”, İslâm Ansiklopedisi, c. X, İstanbul, 1966, s. 220-221; Kemâl Yüce, Saltuk- nâme’de Tarihî, Dinî ve Efsanevî Unsurlar, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayını, Ankara, 1987.

[2]     Tam adı Muhammed b. Ali b. Abdurrahman b. Ömer b. Abdülvehhab b. Muhammed b. Tahir el-Kadı tzzeddin Ebu Abdullah b. es-Serrac ed-Dımaşkî eş-Şafiî’dir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 1300-1301 yıllarında Halep’te bulunduğu, 1302-1303 ve 1310-1311 yıllarında Besni’de ve Kâhta’da kadılık yaptığı belirtilmektedir. 2 Rebiul-ahir 747 (23 Temmuz 1346) veya Zilhicce 747 (Miladi 1347)’de Kâhta’da vefat ettiği şeklinde bilgiler vardır (bk. Muhammed b. Ali b. es-Serrac, Tufßbul-Ervâh veMiftâhul-Irbâh: Ruhların Meyvesi ve Kazanan Anahtarı, Haz. N. Gürkan, M. N. Bardakçı, M. S. Sankaya, Kitap yayınevi, 2015, İstanbul, s. 11-13).

[3]     Cemaziyess-sani 715 (Miladi Eylül 1315) tarihinde tamamlandığı kaydedilen eserin adı Tıirkçeye Ruhların Meyvesi ve Kazanan Anahtarı olarak çevrilmiştir. Eserin elde bulunan her iki nüshası da yazılışından çok sonra istinsah edilmiştir. ABD’de Princeton Üniversitesi Kütüphanesindeki nüsha 1589, Berlin Staatsbibliothek nüshası ise 1851 yılında istinsah edilmiştir (Serrac, age s. 18-19). Eser menkıbe ve kerametlerin yanı sıra yazarın bizzat yaşadığı, gördüğü ve büyüklerinden duyduğu olaylar hakkında bilgiler verdiği ve değerlendirmelerde bulunmuş olmasıyla dikkat çeker (Serrac, age s. 58).

[4]     Serrac age s. 319.

[5]     Ebülhayr-ı Rumi, Saltuk-nâme I, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 1987, s. 34,47, 58, 82, 83 vb.

[6]     Ebülhayr-ı Rumi, age 1/84,

[7]     Serrac age s. 321 vd.

[8]     Serrac, age s. 325

[9]     Serrac, age s. 326

[10]   İbni Batuta Seyahat-nâmesi, (Haz. İsmet Parmaksızoğlu), 1000 Temel Eser Dizisi, İstanbul, 1971, s.102

[11]  Yazıcıoğlu Ali, Tevârik-i Al-i Selçuk, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Revan Köşkü Bölümü no. 1391, 233*

[12]   Ocak, age s. 2.

[13]   Ahmed Tevhid, “Rum Selçuk! Devletinin İnkırazı ile Teşekkül Eden Tavaif-i Mülûk’tan Karahİsarî Sahib’de Sahib Ataoğulları”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, cüz 9, Ağustos, 1327, s.5.

[14]  Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap, Haz. Z. Kurşun, S. h Kahraman, 1. Baskı, Y. Dağlı, Yapı Kredi Yayınlan, İstanbul, 2006, s.72-72.

[15]  Saltukııame’nin yazan Ebülhayr-ı Rumi hakkında aynntıh bilgi için bk. Ş. H. Akalın, “Ebülhayr Rumi”, TDVİslâm Ansiklopedisi, c.10, s. 360, İstanbul, 1994

[16]  Ebülhayr-ı Rumi, age 1/3

[17]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/10

[18]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/3

[19]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/3

[20]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/8

[21]   Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, TDK yayım, Ankara, 1982, s.121

[22]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/19

[23] Dr. Ş. H. Akalın, Saltuk-nâmedeki Ad Verme Hadiseleri, III. Milli Türk Folkloru Kongresi, Konya, 1989

[24] Ebülhayr-ı Rumi, Saltuk-nâme //, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 1988, s. 16.

[25]   Serrac, age s. 320

[26]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/26-27

[27]   Ebülhayr-ı Rumi, age 1/90

[28]   Ebülhayr-ı Rumi, age 11/68

[29]   Ebülhayr-ı Rumi, Saltuk-nâme ///, Haz. Ş. H. Akalın, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul 1990, s. 298

[30]   Ebülhayr-ı Rumi, age III/301

[31]   Ebülhayr-ı Rumi, age III/302

[32]   Ebülhayr-ı Rumi, age III/299

[33]   Ebülhayr-ı Rumi, age III/300

[34]   Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2. Kitap, Haz. Z. Kurşun, S. A. Kahraman, 2. Baskı, Y. Dağlı, Yapı Kredi Yayınları. İstanbul, 2006, ;.73-74.

[35]   Aktaran N. Sevgen, “San Saltuk ve Aiyos Spiridon (3)”, Tarih Konujttyor dergisi, S. 35, Aralık, 1966, s.2922

[36]   Menakth-t Hacı Bektâj-t Veli “Vilâyet-nâme”, Haz. A. Gölpınarlı, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1990, s.47

[37]   Aktaran Y. Z. Ybrükân, “Bir Fetva Münasebetiyle Fetva Müessesesi, Ebussuud Efendi ve Sarı Saltuk”, Ankara Üniversiten İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.I, S.2-3, Ankara, 1952, s.156

[38] E W. Hasluck, Christianity and Islam Under the Sultans, c.II, Oxford, 1929, s. 429-439

[39]   Sevgen, age

[40]   M. Kiel, “The Türbe of San Saltık at Babadağ-Dobnıdj a”, Güneydoğu Avrupa Araştırmalan Dergisi, S. 6-7» İstanbul, 1977-1978, s. 205-225

[41]   G, M. Smith, “Some Turbes/Maqams of Sarı Saltuq an Early Anatolian Turkish Gazi-Saint”, Turcica, XIV, 1982, s. 216-225

[42]   N. Hafiz, “Yugoslavya’da Sari Saltuk”, Renkler, Kriterion yayınevi, Bükreş, 1995, s. 212-217

[43]   T. Hafiz, “Blagay da San Saltuk Türbesi”, Renkler, Kriterion yayınevi, Bükreş, 1995, s. 218-220

[44]   Bu türbe ve Babadağ’daki Tıirkler hakkında daha fazla bilgi için bk. Ş. H. Akalın, “Romanya Türkleri ve San Saltuk”, Yesevî dergisi, yıl 2, S.24, İstanbul, Aralık 1995, s. 32-35

[45]   Kaynak kişi: Arif Reyip, Babadağ kasabası, Romanya.

[46]   Hasluck’un çift taraflı pcrestişgâhlar olarak adlandırdığı hem Müslümanların hem de Hristiyanlarm ziyaret ettikleri bu yerlerle ilgili bilgi ve sebepleri için bk. A. Yaşar Ocak, Turk Halk înançlannda ve Edebiyatında Evliya Menkabeleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı yayım, Ankara, 1984, s. 12 vd.

[47]   Kaynak kişi: Sıdıka Emriye, Babadağ kasabası, Romanya. Bu yüzyılın başlannda Hasluck da, San Saltuk

türbesinin hem Müslümanlar hem de Hristiyanlar tarafından ziyaret edildiğini yazmıştı, bk. Hasluck, age, s.432                ’                                                 ^                    _

Kaynak kişi: Sabahat Dalıp, Babadağ kasabası, Romanya.

Ş. H. Akalın, “Üzerlik”, Ka raca oğlan – Çıı kuram Halk Kültürü Sempozyumu Bildiriler II, Adana, s.247-260              ‘

[50]   Von Hahndan aktaran Hasluck, age, s.583

[51]   Kaynak kişi: Abdülkadir Şeyh, Ohri, Makedonya.

[52]   Hasluck, age, 11/583.

[53]   Ş. Sami, Kâmûsu l-alâm, C. IV, İstanbul, 1311» s. 2916

[54]   Smith, age, s.223.

 

[i] Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı

Yazar
Şükrü Haluk AKALIN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen