Allah Teâlâ her şeyi belirli ölçü, miktar, kader, nizâm ve intizam çerçevesi dâhilinde yaratmıştır. İnsan hayâtı miligramın milyonda birine varan ölçülere göre tanzim edilmiştir. İnsanın ruh dünyâsı bir kıl inceliğindeki hassas ölçülere dayanmaktadır.
Kâinâtın nizâmı da milimetrenin binde biriyle ölçülen hassas dengeler üzerine oturmaktadır. Bu çok hassas dengeler sarsıldığı gün, kâinâtımızın hayatı da son bulacaktır. İşte her şeyi bir ölçüye göre yaratan Allah, kâinâtı kendi lütfuyla yok olmaktan korumaktadır. Şöyle buyrulur:
“Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.” (Kamer,54/49)
Her şeyi… Büyük küçük her şeyi… Konuşan ve konuşmayan her şeyi… Her bilineni… Her bilinmeyeni… Kısacası her şeyi… “…Bir ölüye göre yaratmışızdır.” Onun gerçek durumunu belirten, vasfını anlatan, miktarını tâyin eden, zamânını tesbit eden, mekânını sınırlayan, çevresindeki eşya ile olan münâsebetlerini ayarlayan, varlıklar âlemindeki tesirini belirleyen…”…Bir ölçüye göre…”
Doğrusu Kur’ân-ı Kerîm şu kısacık âyetin doğruluğunu bütün kâinâta gösteren, akılları durduran, kapsamlı ve büyük bir hakîkate işâret etmektedir. Mevcûdatta her şey bir ölçüye göredir. Mutlak bir âhenk hâkimdir. Varlıklarla yüzleşen her gönül bu âhengin tesirine kaptırır kendisini. Sonra bilgi, tecrübe ve görgü vâsıtalarının elverdiği nisbette, beşer aklının tâkatı dâhilinde bu gerçek ölçünün bâzı yönlerini idrâk edip öğrenebiliriz.
Ancak, bu ölçü, bilgi ne kadar ilerlerse ilerlesin her zaman daha bir yüce, daha mükemmel, daha muazzam olarak devam ederek kalır. O azameti ve mükemmelliği insan fıtratı kavrar ve kâinâtın âhenkli seslerinin tesiri altında kalır. Çünkü fıtratta her şeyin bir ölçüye göre yaratıldığı bu muntazam kâinat korosunun bir ferdidir o.
Modern ilim, kâinata hâkim olan bu ölçü gerçeğinin kendi imkân ve vâsıtaları nisbetinde bâzı yönlerini kaybetmiş bulunuyor. Meselâ; yıldızların ve gezegenlerin arasındaki mesâfelerde büyük bir nizâmın hâkim olduğunu, her birinin hacim ve kütlesinin belli ölçüler dâhilinde bulunduğunu, birbirlerine karşı yaptıkları çekim gücünü öğrenebilmiş bulunuyor. Öyle ki bilginler henüz görmedikleri yıldızların yerini bile tâyin edebilyorlar. Çünkü kâinattaki nizâm, o görünmeyen yıldızların da belirli yerlerde ve hudutlar dâhilinde bulunmasını gerektiriyor. Bu görünmeyen yıldızların belirlenen yerlerde bulunmasını zarûri kılan birtakım tezâhürler var ki gözleme tâbi tuttukları yıldızların hareketlerinde kendisini göstermektedir.
Üzerinde yaşadığımız dünyânın durumundaki nizâmı da günümüzün ilmi keşfetmiş bulunuyor… Hayâtı devam ettiren, canlılar arasındaki ölçüleri ve âhengi tanzim eden, canlıların hayat şartları ve çevreyle olan münasebetlerini ayarlayan pek çok kânun ve nizamları da keşfetmiş bulunuyor.
Şu âlemde; amip denen gözle görülemeyecek kadar küçük canlıdan, en büyük canlı yaratığa varıncaya kadar her şey, bir ölçü ve takdire göre varedilmiştir. Bitkiler âlemindeki olağanüstü hayat tarzı, hayret verici olması bakımından insanlar ve hayvandaki harikalardan hiç de geri kalmaz. Oradaki ölçü ve takdir, diğer canlılardan hiç de farklı değildir. “O her şeyi yaratmış, bir ölçüye göre takdir etmiştir.”
Mes’ele, bütün bunlardan daha büyük ve geniştir. Kâinattaki ölçü ve tedbir, son derece büyüktür. Kâinâtın bunca hadiselerle, olayları ve felaketlerle dolu hareketleri, büyük küçük hepsi, kudret eli tarafından idare edilmektedir. Tarihteki her hareket gibi, fertlerin ruhundaki her heyecan, alınan her nefesin tamamen vakti tayin edilmiş, yeri belirtilmiş, şartları takdir buyrulmuştur. Varlık kânunları ve kâinat nizamıyla irtibatlıdır. Büyük hâdiseler gibi alınan bir nefes dahi kâinat nizamı bakımından hesab edilmiş ve bir ölçüye bağlanmıştır.
Evet; zaman, ölçü dâhilindedir. Mekân, ölçü dâhilinde. Sayılar ölçülü, şekiller ölçülü. Her türlü münasebetler ve şartlar arasında mutlak bir ölçü hâkim. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de gösteriyor; her şey ölçü iledir. Şu halde her iş sahibine verilsin, kalbler huzûra ersin, gönüller rahat bulsun. İlâhî takdîrin emrine uyarak, âhenk ve nizam içerisinde yollarında gitsinler. Attıkları her adımda değişmez ölçüye güvensinler, sağlam kaderin kendilerine eşlik ettiğini bilerek rahatlasınlar.
Bu takdir ve tedbir ile beraber küçük bir işâretle en büyük olayları meydana getiren kudret dile getirilmektedir.
“Bizim emrimiz bir defâdır. Ve göz kırpması gibidir.”(Kamer,54/50)
Bir işâret yeter. Bir tek sözle büyük küçük, değerli değersiz her şey oluverir. Aslında önemli önemsiz diye ayırmak boştur. Hepsi de beşerin eşya karşısındaki kendi ölçüsüne göre değerli ve değersiz olabilir. O emir için zaman kaybı yoktur. Göz kırpacak kadar dahi bir an söz konusu değildir. Sadece mes’eleyi hislere yerleştirebilmek için bir teşbih yapılmaktadır.