Babalarının ölümünden sonra el ele veren iki kardeş ideallerini gerçekleştirmek için gece demeden gündüz demeden çalışmaya başladılar. Orhan Bey’in yönetimindeki Türk ordusu kısa bir sürede Bursa’dan İstanbul kapılarına kadar bütün kasaba ve köyleri birer birer ele geçirdi. Fethedilen yeni yerler arasında Bizans’ın önemli bir deniz üssü olan İzmit Körfezi de vardı. İki yaka arasında ulaşımı sağlayan gemilerin dolaştığı İzmit Körfezi’nin fethedilmesi Osmanlı devletine Bizans’a karşı stratejik bir üstünlük sağlamıştı. Türk fetihlerinin Anadolu’da süratle gelişmesinin sebeplerinden birisi de vergilerin ağırlığından ve Bizanslı yöneticilerin mezaliminden bıkan Bizans halkının Türklere karşı koymayarak teslim olmaları idi.
Savaşçı ağabeyi Orhan Bey yeni topraklar fethedip ülkesini büyütürken, bilgin kardeşi Alâaddin Bey, gösterişsiz bir biçimde Batı Anadolu’da temelleri atılmakta olan geleceğin İmparatorluğunu örgütlüyordu. İlk iş olarak hükümdar ile ilgili yasalar hazırlayan Alâaddin Bey, hükümdarın giyeceği kaftanları, entarileri, tören kürklerinin şeklini, kumaşını, astarını ve sarığını bile belirli kurallara bağlayıp düzenledi. Hükümdar elbisesi gösterişli değil sade olacak, çobanların ve Türk süvarilerinin kıyafetlerinden pek farkı bulunmayacaktı. Kısa sürede Selçukkiyye ortadan kaldırıldı, ilk Osmanlı akçesi Bursa’da kesildi ve üzerine Orhan Bey’in tuğrası basıldı. Cuma hutbeleri Orhan Bey adına okunmaya başlandı.
O zamanlar, her Türk aynı zamanda bir savaşçı idi. Millet, sefer durumunda olan bir ordudan ibaretti. Alâaddin Bey artık dosta düşmana hudutları genişlemekte olan Devlet’in gücünü göstermek için sürekli bir ordu kurulması gerektiğini düşünüyordu. Fakat Alâaddin Bey’in bazı tereddütleri vardı. Düzenli bir ordu kurulursa gazilerin savaş tutkusundan uzaklaşacakları korkusuna kapılmıştı. Bu kaygılarından dolayı tek başına karar vermek istemeyen Alâaddin Bey, ağabeyinden divanı toplamasını ve bu konunun divanda konuşulup tartışılmasını istedi. Medrese tahsili görmüş, Bursa kadısı ve Şeyh Edebâli’nin kayınbiraderi olan Çandarlı Kara Halil’de divan toplantısına çağırılanlar arasındaydı.
Divan toplanmış, Orhan Bey’in söze girmesi bekleniyordu. Orhan Bey divan üyelerine, orduyu yeniden yapılandırmak, kalıcı ve maaşlı yeni bir ordu kurmak istediklerini, ama tereddütlerinin olduğunu anlattıktan sonra Osmanlı Türklerinin kahramanlık ve cengâverliklerinin körlenmemesi ve her zaman canlı tutulabilmesi konusunda divanın düşüncelerini öğrenmek istediğini söyledi. Orhan Bey kısa konuşmasını tamamlayınca divan üyeleri başlarını öne eğip düşüncelere daldılar. Uzayıp giden sessizliği Çandarlı Kara Halil Bey bozdu. Çandarlı, divan üyelerine döndü ve eski Mısır ile İran’da uygulanan yöntemi anlattı. Oralarda yalnız yabancılardan bir asker sınıfı oluşturuluyordu. Bu derleme ordu, hem düşmana, hem de iç ayaklanmalara karşı kullanılıyordu. Çandarlı, Orhan ve Alâaddin Beylere böyle bir sınıf oluşturmalarını öğütledi. Yeni ordunun askerleri, yine kuruluş günlerindeki eski cesur Türk savaşçılarının komutasında olacaktı. Çandarlı Kara Halil’in önerisi divan tarafından kabul edildi ve vakit geçirmeden üzerinde çalışılmaya başlandı.
Türklerin Kocaeli yarımadasındaki kaleleri alarak Boğaz’a inmeleri ve ardından da İznik’i kuşatmaları Bizans’ı telaşa düşürdü. Hem Türkler tarafından fethedilen kalelerini geri almak hem de İznik’i kurtarmak isteyen Bizans İmparatoru Andronikos gizlice asker toplamaya başladı. Edirne ve İstanbul arasında, Trakya’da dağınık duran ordusunu bir araya toplayan Andronikos kuvvetlerinin başında Üsküdar’a geçti. Burada ordusunu savaş düzenine sokan Andronikos, İznik üzerine yürüyüşe geçti.
Sayıca kendisinden az olan Türkleri İznik düzlüklerinde yenmek niyetiyle ilerledi. Bizans ordusunun üzerine yöneldiği haberini alan Orhan Bey, İznik kuşatmasına devam etmeleri için bir miktar askerini surların önünde bırakıp sekiz bin seçkin savaşçısı ile İznik önlerinden çekildi ve Andronikos’u düzlükte değil de dağlık bölgelerde ve geçitlerde karşılamak üzere yola çıktı.
İki ordu Darıca ile Eskihisar arasında karşı karşıya geldiler. Orhan Bey, bizzat Bizans İmparatorunun komutasındaki kalabalık düşman ordusunu önce yıpratmak ve sonra da bitirici darbeyi indirmek istiyordu. Osmanlı savaşçıları yayıldılar ve silah başı yapan, mevzi alan Bizans askerlerinin üzerine atlarını sürdüler, gergin kirişlerdeki delici oklarını hedeflerine gönderdiler. Havada süzülen oklar yağmur gibi yağmaya başladı. Bizans askerlerinin birçoğu vurularak devrildi. Ölüm saçan ok yağmuru başladığı hızla kesildi ve Osmanlı süvarileri yağız atlarının başlarını çevirip tepelere çekildiler. Amansız ok yağmuru kesilince rahatlayan Bizans askerleri daha soluklanmaya fırsat bulamadan ikinci Türk saldırısı başladı. Zırhları, kalkanları delen ok yağmurundan yılan Bizans askerleri mevzilerini terk edip denize doğru çekilmeye başladılar.
Bizanslıların düzenli bir şekilde sahile doğru çekildiğini gören Orhan Bey ve savaşçıları yağız atlarını mahmuzlayarak onların peşlerine takıldılar. Mevzilerinden çıkan Bizans askerleri açık hedef haline gelmişlerdi, Osmanlı okçuları bu fırsatı çok iyi kullanmaya başladılar. Gökyüzünü karartan ok yağmurundan Gran Domestik (Kantakuzen) ve İmparator Andronikos’da nasibini almıştı. İmparatorlarının yaralandığını gören Bizanslılar paniğe kapıldılar ve düzenli bir şekilde geriye çekilen askerlerin disiplini bir anda kayboldu. Yaylarını eyerlerine takan Türk süvarileri eğri kılıçlarını kınlarından çıkardılar, tam anlamıyla bozguna uğrayan, koyun sürüsü gibi dağılan ve kaçarken birbirlerini çiğneyen, müthiş bir panik halindeki Bizanslıların üzerine karabulut gibi çöktüler. Kısa bir süre içinde Bizanslı askerlerin birçoğu Türk kılıçları altında can verdiler. Yaralı ve cesaretini yitirmiş olan İmparator Andronikos deniz yoluyla İstanbul’a kaçarak canını zor kurtardı.
Pelekanon zaferinin ardından Orhan Bey ve muzaffer savaşçıları tekrar İznik üzerine yürüdüler. Dışarıdan kendilerine yardım olanağının kalmadığını gören İznik kale komutanı bazı şartlarla kaleyi Osmanlı kuvvetlerine teslim etmeyi kabul etti. Kaleyi teslim alan ve Yenişehir yolundan şehre giren Orhan Bey’i İznik halkının tamamı aman dilemek için karşılamaya çıkmıştı. Yüce gönüllü Orhan Bey, şehir halkından isteyenin aileleri ve eşyaları ile birlikte gitmelerine izin verdi. Orhan Bey’den âdet ve ananelerini koruyabileceklerinin sözünü alan İznik halkının nerdeyse tamamı şehirde kalmaya karar verdi. Devresi gün İznik’in dul kadınları Orhan Bey’e başvurdular ve kendilerine bakacak kimseleri olmadığını belirtiler. Orhan Bey, bu dul kadınları askerlerinden arzu edenlerin nikâh kıyıp evlenmek şartıyla alabileceklerini ve bu kadınlarla evlenenlerin İznik muhafazasında bırakılacaklarını duyurdu. Böylece dul kadınların birçoğu Türk askerleriyle evlendiler. İznik’teki bir manastırı medreseye devreden, kalenin Yenişehir kapısı tarafında bir de imarethane inşaatı başlatan Orhan Bey, büyük bir kilise olan Ayasofya’nın da cami yapılmasını buyurdu.
Kısa sürede şehrin çehresini değiştirerek İznik’i bir Türk şehri haline getiren Orhan Bey bakışlarını Anadolu’ya çevirmişti. Osmanlı Beyliği ile Karesi Beyliği arasında Bizanslılara ait Ulubad, Mihaliç ve Kirmastı kaleleri vardı. Yorulmak nedir bilmeyen Orhan Bey ve savaşçıları buraları da Osmanlı topraklarına katınca Karesi Beyliği ile sınır komşusu olmuşlardı. Karesi Bey’in ölümünden sonra beyliğin başına Demirhan Bey geçmişti; fakat kardeşi Dursun Bey bunu kabul etmemiş ve karşı çıkmıştı.
Kardeşi tarafından öldürülmekten korkan Dursun Bey kaçıp Orhan Bey’e sığındı. Karesi hükümdarı olmak isteyen Dursun Bey, şayet hükümdar olmak için kendisine yardım edilecek olursa Balıkesir ile beraber diğer bazı şehirleri de Osmanlı Beyliğine vereceğini söyledi. Beyliğini büyütmekten başka bir düşüncesi olmayan Orhan Bey hiç düşünmeden bu teklifi kabul etti ve savaşçılarını toplayıp hududu geçti. Haberi alan Demirhan Bey Balıkesir’den Bergama’ya kaçtı. Demirhan Bey’i takip eden Osmanlı kuvvetleri kaleyi kuşattılar. Kuşatma sırasında kalenin burçlarından atılan bir okla Dursun Bey maktul düştü. Yıllardır Bizanslılarla vuruşan ve savaşlarda pişen Osmanlı askerleriyle başa çıkamayacağını anlayan Demirhan Bey, daha fazla kardeşkanı dökülmemesi için teslim olmaya karar verdi. Teslim olmağa mecbur kalan Demirhan Bey Bursa’ya getirildi. Böylece Balıkesir, Manyas, Edincik, Kapıdağı ve civarı Osmanlı Beyliğinin topraklarına katıldı. Karesi Beyliğine ait Marmara sahillerinin Osmanlı Beyliğine geçmesiyle de Rumeli kapıları fetihlere açılmış oldu.
Yeni fetihler peşinde koşan Orhan Bey ve savaşçıları at üstünden inmeye fırsat bulamazken Alâaddin Bey’de boş durmuyor, Çandarlı Kara Halil Bey ile birlikte askeri düzen için yeni fikirler üretiyorlardı. Osmanlı ordusunun ilk yıllarında en önemli gücünü Akıncılar oluşturuyordu. Bu disiplin dışı, fakat korku nedir bilmeyen sıra dışı savaşçılar, Beylerinin çağrısı ile çadırlarını terk ederek, yalnız inançlarının sesine göre hareket ediyorlardı. Aldıkları tek maaş düşmandan ele geçirdikleri ganimetler oluyordu. İlk fetihleri yapanlar aşiret kuvvetleri olup hepsi de atlı idiler. Alâaddin Bey ve Çandarlı bu kuvvetlerin yerine Türk gençlerinden kalıcı olacak yaya ve atlı kuvvetler oluşturmaya karar verdiler. Hazırlanan programa göre güçlü, kuvvetli ve cesur Türk gençlerinden biner kişi yaya ve atlı olarak orduya alındılar. Kalıcı orduya alınan atsız askere “Yaya” ve atlı askere de “Müsellem” adı verildi. Yaya askerler onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere ayrıldılar. On kişiye Onbaşı ve yüz kişiye Yüzbaşı rütbesinde subaylar atandı. Bin mevcutlu kuvvetin komutanına da Binbaşı ismi verildi ve bu kılıca yabancı olmayan gençler sıkı bir eğitimden geçirildiler. İşte piyadelerine Yaya, atlılarına Müsellem adı verilmiş olan bu Türk kuvvetleri Kapıkulu ocakları kurulana kadar elde edilen askeri başarıların başlıca etkeni olmuşlar, savaşlarda büyük hizmet görmüşlerdir. Alâaddin Bey bunlarla da yetinmemiş ve düşman topraklarda orduya rehberlik eden ve haberleri ileten “Çavuş” adında yeni bir sınıf kurmuştu. Osmanlı ordusu, Alâaddin Bey’in gayretleriyle örgütlenme işini tamamlamış Orhan Bey’in elinden sancağını da almıştı.
Bursa, İzmit ve İznik’in Osmanlı Beyliğinin eline geçmesi Anadolu’da Bizans İmparatorluğuna vurulmuş ekonomik bir darbe oldu. Bursa ipekçilik ve dokumacılık itibarıyla ileri bir şehirdi. İzmit’in elden çıkmasıyla da önemli bir ticaret iskelesi kaybedilmişti. İznik şehrinde ise çömlekçilik çok geliştiği için Bizans’a önemli bir kazanç sağlıyordu. Bir savaşçı ile bir bilgin el ele vermiş, bereketli toprakları olan bu son derece gelişmiş şehirleri, kasabaları ve köyleri Bizans’ın elinden almış ve artarak devam eden akınlarıyla bin yıllık Bizans İmparatorluğunun temellerini sallamaya başlamıştı.
Orhan Bey’in sevgili kardeşi Alâaddin Bey, yeni yasalar yapmak, düzen için yeni kurallar saptamak için çekildiği Uludağ’daki köyde vefat etti. Orhan Bey, devletin yükünü kendisiyle paylaşan bu sadık ve sevgili kardeşinin hiç beklenmedik ölümünün ardından günlerce gözyaşı döktü.
Yalnız kalan Orhan Bey kazandığı savaşlar sonunda devletine kattığı toprakları kendi kanından gelen komutanlara bıraktıktan sonra, kardeşi Alâaddin Bey tarafından kurulan kurumları sağlamlaştırmak için, barışa ihtiyaç olduğunu düşünmeye başlamıştı. Uzun süreli bir barışa ihtiyacı vardı, çünkü Anadolu’da kazanılan topraklarından bir karış kaybetmeden, Avrupa’ya yerleşecek bir Osmanlı toplumu yaratmak zorunluluğu vardı. Osmanlı devletinin bayrağındaki, yeniay ve çift uçlu kılıç, gelecek nesillere Asya ve Avrupa topraklarını içine alan büyük bir imparatorluğu müjdeliyordu.
HASAN ERDEM
KAYNAKLAR
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI
BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall
OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne