Yeni Eğitim Yılına Girerken

2016-2017 Eğitim- Öğretim Yılı’nın öğretmen, öğrenci ve velilerimize hayırlı olmasını temenni ederim. Her öğretim yılı; yeni ümitlerin yeşerdiği, hayâllerin kurulduğu, geleceğin düşlendiği, heyecanların yaşandığı bir duygu ortamında başlar. Eğitimin paydaşları olan kişi ve kurumlar kendi açılarından beklentilerini ifade ederek geleceklerinin tasarımını yapar.

18 milyon öğrencinin eğitim göreceği yeni öğretim yılı, aynı zamanda yeni sorunların da yaşanacağı bir dönem olacaktır. Son yıllarda eğitim konusuna yanlış taraftan bakış hali, sürekli hatalar doğurmakta, telafisi imkânsız sonuçlara sebep olmaktadır. Halbuki eğitim konusu, sadece ailelerin değil, devletin de geleceğini ilgilendirmektedir.

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda; genellik ve eşitlik, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, yöneltme, eğitim hakkı, fırsat ve imkân eşitliği, süreklilik, Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği, demokrasi eğitimi, laiklik, bilimsellik, plânlılık, karma eğitim… başlıklarıyla açıklanan ’’Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri’’ ne uygulamada ne kadar yer verildiği tartışmalara yol açmaktadır.

Türk ordusuna karşı yapılan Ergenekon ve Balyoz kumpasları, meşru hükümete karşı yapılan darbe girişimleri, analar ağlamasın diye başlatılan ve bölücü örgütün şehirlerde yapılanmasına neden olan çözüm süreçleri, yıllardan beri korunup kollanan din bezirganlığı yapan örgütün aymazlıklarından daha vahimi ve daha tehlikelisi Türk Milli Eğitimi’ne reva görülmüştür. Maalesef; ihmal, gaflet ve dalalet yüzünden nesiller örgütlerin tuzağına düşürülerek heba edilmiştir. Bu facianın sonuçlarını önümüzdeki yıllarda acı bir biçimde göreceğiz. Acı ama gerçek olan şu ki, bu facianın izleri uzun yıllar silinmeyecektir. Türk Milli Eğitimi’ne bu kötülüğü yapanlar, milletin vicdanını sızlatma, vatansever-milliyetçi camiayı derin derin düşündürmektedir.

‘’Yenikapı Ruhu’’ olarak adlandırılan Türk milletinin devletine, vatanına sahip çıkma hareketi kapsamında eğitim de masaya yatırılarak her kesimle konuşularak orta yol bulunmalıdır. Milli Eğitim Bakanlığı, eğitim kurumlarına yandaş atama hevesinden derhal vazgeçmeli; ehil, ihtisas sahibi, vatan milletini aşk derecesinde seven kadrolarla barışmalıdır. Ötekileştirici, dışlayıcı uygulamalara derhal son vermelidir. Eğitim kurumlarına yuvalanan dış bağlantılı örgüt üyeleri ayıklanmalıdır.

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun Öğretmenlik başlıklı 43.maddesi; ‘’ – Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir. Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifa etmekle yükümlüdürler.’’ diyerek kutsal öğretmenlik mesleğinin bir DEVLET GÖREVİ olduğunu belirtir. Oysa kendini bölücü-yıkıcı örgütlerin birer militanı olarak görüp bu yolda çalışmalar yapan öğretmenlerin varlığı herkesçe malumdur. Bu tip öğretmenlere hem devlet tarafından maaş verilmesi hem de öğrencilerin onlara teslim edilmesi nasıl açıklanabilir?

Her ülke bütün memurlarını devletine bağlı olarak yetiştirmek zorundadır. Devletin güvenlik ve eğitim işlerinde görev alacak olanların durumu daha farklı olmalıdır. Güvenlik ve eğitim çalışanları milli değerlere sahip olmalı, milletin bölünmezliği ve devletin bekası konusunda titiz bir tavır sergilemelidir.

Zira bir eğitimcinin en başta gelen işi; millî kültürü genç nesillere devretmek; millî kültür malzemesini, en ileri ve en ince tekniklerle, millî şahsiyeti ve üslûbu zedelemeden işleyerek geliştirmek çağdaşlarını hayran bırakacak eserlere ulaşmak üzere insanlarına sarsılmaz bir iman, irade ve heyecan vermektir.

Eğitimin asla vazgeçilmez karakteri «millî» olmasıdır. Her millet, çocuğunu, «millî bir eğitimden» geçirmektedir. Yine, her millet, eğitimin temelinde millî kültürünü bulundurmaktadır. Genç nesiller, atalarından birikmiş tecrübeleri devralarak geliştirip olgunlaşmaktadırlar. Hiç şüphesiz, bu tecrübe, başka cemiyetlerle kurulan temaslarla daha da gelişip zenginleşmektedir.

Türk Milli Eğitimi’nin temel amacı; Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır.

Üzülerek belirtmek zorundayım ki, on dört yıllık uygulama ümit vermediği gibi eğitimcileri karamsarlığa sürüklemektedir. Başımıza gelen bunca felaketin asıl sebebi, eğitime yanlış taraftan bakış değil midir?

Son sözü yine Gazi Paşa’ya bırakalım: “Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.’’
Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen