Ayşe SAMİHA
XV. yüzyılda Açe Sultanlığı devrinde başlayan Güneydoğu Asya serüvenimiz ilerleyen zamanlarda Malezya ve Endonezya’yla kurulan ilişkilerle devam ederek günümüze kadar gelmiştir. XV. yüzyıldan itibaren uluslararası rekabet ve ticaretin yoğun yaşandığı bu takımadalar zamanla Avrupalı devletlerin nüfuzu altına girmiş ve sırasıyla İspanya, Portekiz, Hollanda ve nihayet İngiltere’nin sömürgesi olarak siyasi hâkimiyetlerini kaybetmişlerdir. Bu sömürge yıllarında konulan vergiler, yapılan toprak reformları ve toprağa el konulması gibi konularda çıkan anlaşmazlıklarda Türkler, Güneydoğu Asyalı Müslümanların her dara düştüklerinde sarılacakları bir “kırmızı bayrak” olmuştur. Türk kelimesi Malezya ve Endonezyalı Müslümanlar için günümüze kadar hep büyük öneme sahip olmuştur. Asırlardır anlatılagelen hikâyat literatürü sayesinde Türklük, bu halkların gönlünde sıradışı bir yer ederek adeta sığınacakları bir melce haline gelmiştir. XV. ve XVI. yüzyıllarda Pâyitaht’tan Güneydoğu Asya’ya gönderilen askerî yardımlarla başlayan ilişkiler, ilerleyen zamanlarda gelişen târihi olayların etkisiyle farklı seyirler takip etmiştir. Aşağıdaki satırlarda XIX. ve XX. yüzyıllardaki gelişmeleri; Hollanda sömürgeciliğine karşı Endonezya’dan yükselen al bayrak Bendera Stambul’u okuyacaksınız. Ayrıca, Birinci Dünya Savaşıyla birlikte milliyetçilik akımlarının Güneydoğu Asya’ya gelişini ve Mustafa Kemal Atatürk’ün milli mücadeledeki kararlılık ve azminin bu coğrafyadaki halkları nasıl etkilediğini göreceksiniz.Maley Yarımadası’ndaki devletler İngilizlerin sömürgesi altında iken pek çok koloni karşıtı ayaklanma ve olay yaşanmıştır. Bu karşı çıkışlar, bazen Osmanlı Sultanı’nın adı kullanılarak, bazen de halkın, eline aldığı Osmanlı sancağının altında toplanmasıyla gerçekleşmiştir. Zaman zaman da İstanbul’dan Türklerin gelip İngilizlere müdahale ederek onları paramparça edeceği türünden aslı olmayan haberlerin tetiklediği direnişler şeklinde kendisini göstermiştir. XX. yüzyılda Türkiye’nin emperyalist devletlere karşı mücadelesi Malezya’daki Müslümanlar tarafından hayranlıkla izlenmiştir. Onların sömürgeci İngilizlere karşı verdikleri mücadele yeni bir ivme kazanmış ve Türk millî mücadelesinden ilham alarak gelişmiştir. Bu esnada özellikle Malezya ve Açe’de şifahi olarak dilden dile geçen Raja Türk- Türk Sultanı ve de Müslümanların Halifesi sözünün oluşturduğu sembolik güçle koloni devletlerine karşı kuvvet bulan bir Güneydoğu Asya bağımsızlık mücadelesi görüyoruz karşımızda.
Malezya toprakları İngiliz sömürgesi altında iken 1808’den 1930’lara kadar çeşitli koloni karşıtı ayaklanmalar yaşanmıştır. Bunlardan 1915 yılında gerçekleşen ve târihe “Singapore Mutinity- Singapore Ayaklanması” olarak geçen direniş çok dikkat çekicidir. Singapore Ayaklanması -1915 XX. yüzyıl başları, Maley Yarımadası’nda sömürgecilik aleyhtarı fikir kıvılcımlarının çaktığı ve yerel halkın da davetsiz misafirlere “Artık gidiniz!” mesajını gönderdiği bir dönem olarak karşımıza çıkıyor. 1915 yılında şimdiki adı Singapore olan Jahor Sultanlığı’nda Hintli askerlerin İngilizlere karşı ayaklanması şayânı dikkat bir hâdisedir. Târihe Singapore Ayaklanması “Singapore Mutinity” olarak geçen bu başkaldırı Birinci Dünya Savaşı sırasında Hintli Müslümanların İngilizler tarafından Çanakkale’de Türklere karşı savaştırılmak istenmesi, fakat Hintli askerlerin buna yanaşmaması üzerine patlak vermiştir. O yıllar Birinci Dünya Savaşı yıllarıdır ve İngilizler sömürgeleri altındaki ülkelerin yerli halklarını kendi saflarında savaştırmak üzere gemilerle savaş bölgelerine sevk etmektedirler. Singapore’da bu işle görevli İngiliz Albay, Hintli Müslüman askerlerden Türklere karşı savaşmalarını istemek gafletinde bulunur. Bu hareketiyle baltayı taşa vurmuştur. Çünkü birlik Müslümandır ve Türklere karşı savaşmayacaklarını ilân ederek o meşhur 1915 ayaklanmasını başlatırlar. Batılı tarihçiler bunu Sultan Abdülhamit’in Pan İslamism politikası ile alâkalandırsalar da, Singapore’lu tarihçiler bu tezi kabul etmemektedirler. Şubat 2015’te yüzüncü yılı dolan bu ayaklanmada Türklerle savaşmak istemeyen 47 Hintli Müslüman asker, îman birliği ettiği din kardeşine karşı ihânet etmeyi reddetmiştir. Burada unutulmaması gereken bir husus da, Osmanlı Halifesinin o zamanlar dünya Müslümanları üzerindeki birleştirici etkisidir. Zîra bu sadâkatin temelinde biraz da Sultan Abdülhamit devrinde başlayan ve etkileri Uzakdoğu’ya kadar uzanan ittihadı İslâm siyasetinin bereketi vardır. 47 Hintli Müslüman sadakatlerinin bedelini şehadetle öderler. Gözü dönmüş emperyalist İngiliz’in kurşunları ile Outram denen yerde emperyalizmin târihine bir kara leke daha eklenir. Ne hazindir ki ayaklanmayı başlatan Hintli Müslüman Kassım Ali Mansoor’un üzerinden çıkan ve İstanbul’a gönderilmek üzere yazılmış olan mektupta bir Türk savaş gemisinin Singapore’a gönderilmesini ve askere alınacak Müslümanları buradan alarak İngilizlere karşı savaşabilecekleri her hangi bir yere götürmelerini isteyen satırlar yazılıdır… Lâkin bu isteklerine kavuşmaları artık muhaldir. Bu olaylar İngilizler tarafından yıllarca gizli tutulmuştur. Çok sonraları bunları tuttukları notlardan öğreniyoruz.
1915 Singapore Ayaklanması’nda hayatlarını kaybedenlerin hâtırası için Victoria Memorial Hall girişinde sergilenen bronz tablet. Vatan ve hürriyet gibi bazı değerleri canımızı ortaya koymadan elde edemeyiz; işte Singapore’da 47 kişinin canları pahasına direnmeleri takip eden yıllarda domino etkisi yaparak Hindistan’ın bağımsızlık hareketini tetiklemiş ve sonuç olarak bu ülke İngiltere’den bağımsızlığını kazanmıştır. Bendera Stambul – Sömürgeciliğe Karşı Kırmızı Bayraklı Başkaldırılar Maleyce yazılmış Jawa kaynaklı arşivlerin aktardığı bilgiler ışığında Maley adalarında kurulmuş olan “Starits Settlements- Boğaz Yerleşkeleri” adındaki İngiliz koloni varlığına karşı Maley Yarımadası’ndaki “kırmızı bayraklı tepkiler” dikkatleri çeker. Kırmızı bayrak ile kolonilere karşı direnme hareketi, ilk defa 1875’te konulan vergilere karşı çıkış ile ortaya çıkar. “Bendera Stambul” adını verdikleri bir başka ayaklanma 21 Mayıs 1928’de stratejik öneme sahip bir yer olan Kuala Berang’da bir polis istasyonunu binlerce kişinin basması sonucu vuku bulur. Bu kişiler pirinç ve kauçuk üreticileri idi ve ellerindeki “Bendera Stambul” diye adlandırdıkları kırmızı renkli Türk bayrağı ile orman arazilerinde diledikleri gibi pirinç ve kauçuk üretmek istediklerini dile getirdiler. Ancak bu ayaklanma İngilizlerin lehine neticelenmiş, yerel halka oyunu İngilizlerin kurallarına göre oynayacakları mesajı veren yeni kanunlar takdim edilmiştir. Bu yükselen bayrak ve kırmızı renk umutsuz ve çaresiz yerli halkın koloni yönetimi altındaki kızgınlığını temsil ediyordu. Bu kırmızı bayrak “Bendera Stambul” adı ile İstanbul’dan acil yardım ve imdat çağrısını simgeliyordu. Oysa İngiliz kaynaklarında bu kırmızı bayraklı ayaklanmalar küçümsenerek “Bir hayaletten yardım ummak” diye tasvir edilmektedir. Ayrıca koloni karşıtı bu direnişler İngilizlerce “Mohammedan fanaticism” “Muhammedi Fanatikler” olarak değerlendirilir. Geleneksel Maleyli Müslümanlar lider olabilecek birinin bulunmayışı yüzünden politik isteklerini bir türlü planlayamamışlar ve bu vaziyet sömürge devletlerince hep kendi lehlerine kullanılmıştır. Ayrıca Maley Sultanlıkları arasında zaman zaman çıkan anlaşmazlıklar da her zaman koloni devletlerinin işine yaramış ve amaçlarına ulaşmada onlara yardımcı olmuştur. Bu kırmızı bayraklı direnişler Maley entelektüellerince “Maley ve İslâm âdetlerini savunmak için” diye yorumlansa da bu tür ayaklanmalar proto nasyonalist kıvılcımlar ya da milliyetçiliğin göz kırptığı uyanışlar olarak değerlendirilebilir. Görünen odur ki 1500’lü yıllardan 1930’lara kadar ay-yıldızlı Türk bayrağı Güneydoğu Asyalı Müslümanların tutunacağı bir dal, sığınacağı bir liman, bir umut ışığı, kurtarıcı vazifesi ile ellerde taşınmıştır, kriz anlarında yükselmiştir.
British Malaya ve British Borneo diye anılan İngiliz sömürgesi altındaki yerlerin bağımsızlıklarına kavuşma târihleri.
İngiliz sömürgesi zamanında sömürge alanlarında kullanılan para örnekleri “Straits Dollar”. 19. yüzyıl ve Sultan Abdülhamid’e Atfedilen “Pan İslamism” Dâvâsı Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer Müslüman devletlerle olan ilişkisi 19. yüzyılda, özellikle sömürge devleti yazarları ve müsteşrikleri tarafından farklı yorumlar yapılmasına sebep olmuştur. Sömürgeci devletlerin Güneydoğu Asya’daki siyasetinde Osmanlı’ya karşı hep bir korku ve teyakkuz hali içinde olduğunu görüyoruz. XIX. yüzyılda Müslümanların çoğunlukta olduğu sömürge topraklarını idâre ederken oryantalist-şarkiyatçı yazarların boş durmadıkları, Osmanlı Devleti’ne karşı farklı politikalar ürettikleri ve sömürdükleri topraklardaki halkı kendi taraflarına çekmeye çalıştıklarını görüyoruz. Sömürge yazarlarının o dönemki yazılarında Avrupa merkezli bakış açısı etrafında Müslümanların birleştirici bir liderinin olması fikri adeta lânetlenmiştir. Bu anlamda kullanılan kelime “Pan-İslamism” dir. Ancak gerçek şudur ki o dönemde Müslüman entelektüeller arasında bu kelime kullanılmamıştır. Yapılan bir çalışmada ne Türkçe’de, ne Arapça’da ne de Farsça’da Pan-İslamism’e denk gelecek tek bir kelime bulunamamıştır. Bu kelimenin ilk defa Viyana’da “The Times” yazışmasında kullanıldığı anlaşılmıştır. Arapça kaynaklara bakınca karşılık olarak “a phantasm”, “fantazi” kelimesi karşımıza çıkıyor. Pan İslamism’e denk gelen “phantasm” kelimesini Hintli âlim Syed Ameer Ali’nin “Müslüman toplulukların rahatlarını kaçırmak, özgürlüklerini yok etmek” için icâd edilmiş bir kelime olarak kullandığını görüyoruz. Bu dönemde de sömürge devletlerinin ele geçirdikleri toprakları Müslümanlara karşı ellerinde tutma çabaları ve sömürgeci yazarların bu çabayı “colonial problematic”- sömürge problemi” olarak tanımlamaları Osmanlı Devleti’ne karşı üretmiş oldukları Pan-İslamism kelimesine ayrıca “aşırılık, fanatiklik ve Avrupa karşıtlığı” mânâlarını da katması bizleri hiç şaşırtmamaktadır. Sömürgeci ve müsteşrik Batılı yazarlarca üretilen Pan-İslamism kelimesi ve buna yüklenen mânâlar bizi şaşırtmamaktadır. Amma velâkin milli eğitim bakanlığınca okutulan târih kitaplarında Sultan Abdülhamit dönemine değinilirken şarkiyatçı yazarların uydurmuş olduğu ve sömürge devletlerinin emellerine hizmet eden “Pan-İslamism” kelimesinin olduğu gibi milli eğitim kitaplarına geçmiş olması cidden düşündürücüdür.Endonezya’dan İstanbul’a Eğitim Seferleri Osmanlı Devleti’nin XIX. asırda giderek azalan gücüne rağmen Pâyitaht, Güneydoğu Asyalı Müslümanlarca tüm inananların merkezi olarak görülüyordu. Hollanda sömürgesi altında olan Endonezya, çocuklarının daha iyi bir eğitim almaları için İstanbul’da okumalarını istemiştir. Bölgenin ileri gelenlerinin çocuklarından ilk olarak üç tanesi 1898 yılında Mekteb-i Sultaniye, bir tanesi de Mülkiye Mektebi’ne kaydedildiler. 28 Temmuz 1898’de Batavia şehbenderinin bir sadâret yazısına istinaden bölgenin ileri gelenlerinin çocuklarının Osmanlı Okulu’nda eğitim alacağı ilânını vermesi halk arasında büyük bir heyecan yaratır ve 30 kadar çocuk için başvuruda bulunulur. Fakat bir takım aksiliklerden dolayı sadece yedi çocuk yola çıkar. Bu çocukların İstanbul’a okumak için gönderilmesi Cemiyet-ül Hayriye adlı bir teşkilât tarafından organize edilmiş ve onların Hollanda sömürgesi altındaki ülkelerine dönünce önemli vazîfeler alarak vatanlarına faydalı kimseler olmaları umulmuştur. Ancak gelin görün ki sonuç bu şekilde neticelenmemiştir. İleride Endonezya’nın milli mücadelesini başlatarak sömürgeci ve işgalci devletlere savaş açıp halka önder olan kişi Endonezya topraklarının zorlukları içinden yetişmiştir. Yine hayatın cilvesine bakınız ki sömürgeci Hollanda’ya karşı savaş başlatan ve ileride bağımsız Endonezya’nın ilk Cumhurbaşkanı olan Sukarno, Hollanda sömürge okullarında okumuştur. Birinci Dünya Savaşı Yılları ve Müsteşriklerin Çalışmaları 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle Güneydoğu Asya’daki Müslümanlar Türklerin yanında yer almıştır. Bugünkü Endonezya topraklarındaki Müslümanlar ilk olarak Türk Bayrakları ve Sancakları taşıyarak Türklerin yanında olduklarını göstermek için bir gösteri yapmak istemişler, ancak Hollandalılar buna müsaade etmemiştir. Yine bu kararı da protesto etmek için bazı kimseler Türk üniformaları giymişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız kalan Hollanda’nın yoğun baskısı neticesinde Osmanlı Hükümeti “Halife’nin cihad çağrısının Endonezya’daki Müslümanları kapsamadığı” açıklamasını yapmak zorunda bırakılmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsız olduğunu ilân eden Hollanda gerçekten tarafsız mıydı? Bakınız savaş öncesi 1880 ve 1910’larda sömürgeci yazarlarca yazılan ve Maleyce basılan kitaplar savaş kampanyası gütmesi açısından önemlidir. Toerki dan Joenani adlı kitap Doğu’da 1897 yılında Hollandalı yazar F. Wiggers tarafından Maley diliyle yazılıp basılmıştır. Bu kitap Türk-Yunan savaşı ve ilişkilerini anlatırken Girit’in Avrupa’ya açılan Hristiyan Avrupa ile Akdeniz’in Müslüman sahilleri arasında bir köprü vazifesi gördüğü için Yunanlıların olması gerektiğini anlatır. Asıl vazifesi Hollanda kitaplarını Maleyce’ye tercüme etmek olan Wiggers Toerki dan Joenani ile ilk kez etnik, dînî ve mîllî karalılık fikirlerini aslında yerli halka takdim etmiş ve kafalarda şu soruyu uyandırmıştır: “Wiggers’ın amacı neydi?” sorusu o vakitlerde zihinleri epeyce meşgul etmiştir. Sömürge devletlerine hizmet eden yazarların aksine bölgeden çıkan yazarların kitaplarına baktığımızda karşımıza farklı bir tablo çıkıyor. 1912’de Endonezyalı yazar Raden B. Kartadiredja Tjeritera perang Italie dan Toerkie di Tripolie adlı İtalya-Türk savaşını 3 ciltte toplayarak yazmış burada İtalya’nın yayılmacı ve sömürgeci olduğunu belirtmiş, Libya üzerinde sömürgeci emelleri olduğunu anlatmış ve bu toprakların sahibinin târihi ve kültürel bağlarından dolayı Türklerin olduğunu anlatmıştır. Bu milliyetçi uyanışı sağlayan kitaplar yanında Barang Rashia’nın yazdığı Mysteries from the Palace of Constantinople- İstanbul’dan Saray Çevresinden Gizemli Hikâyeler- adı altında saray ve çevresinde geçen hikâyelerin anlatıldığı kitaplar da karşımıza çıkıyor. Sömürge devletlerinin emellerine hizmet eden, sömürdükleri toprakların halkının dillerini öğrenip eserler yazan ve sömürge politikalarına hizmet eden yazarların sayısı bir kaç örnekle sınırlı değildir. Bu konuda fazla açılmamız bu makalenin amacını aşacağından bir kaç örnek vermekle yetiniyoruz. Bu konu geniş olup ayrı bir inceleme gerektiren ve incelenmesi gereken hacimli bir konudur. Birinci Dünya Savaşı, Millî Mücadele ve Atatürk Türk adı, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Mustafa Kemâl Atatürk tarafından yürütülen Millî Mücadele ve akabindeki diplomatik zaferler ve inkılâplar ile Güneydoğu Asyalı Müslümanlar ve özellikle de aydınlar üzerinde büyük etki yapmış ve geleceğin Endonezya devleti için ilham kaynağı olmuştur. Mustafa Kemâl Atatürk sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu değildir; aynı zamanda Güneydoğu Asya’daki Müslüman liderler için de örnek bir şahsiyettir. Bu örnek, kendilerini sömürge devletlerinin boyunduruğundan kurtarıp bağımsız bir devlet olmalarında, ülkelerini yeniden yapılandırmalarında ve millî kimliklerini oluşturmalarında hep önlerinde durmuştur. Bağımsızlık fikri Malezya’ya göre bugünkü Endonezya topraklarında daha etkili olmuştur. Endonezya’nın milliyetçi lideri Sukarno, halka hitaben yaptığı ilk konuşmasında hiç kimseden yardım almaksızın kendi öz kaynaklarına dayanarak ve sadece kendi azim ve gayretleriyle bağımsızlıklarına kavuşmaları gerektiğini söylemiştir.
Sukarno, Endonezya’nın bağımsızlığını ilân ederken. Türkiye’de Milli Mücadeleden sonra hilâfetin kaldırılması Malezya ve Endonezya’da farklı tepkilere yol açmıştır. Türk Millî mücadelesi desteklenirken hilâfetin kaldırılması Malezya’daki aristokrat çevrelerce soğuk karşılanmıştır. Malezya Sultanlıklarla yönetildiği için bunu anlamak mümkün. Maley aristokratlar Atatürk’ün askerî başarılarına övgüler düzerken inkılâplarda aşırıya kaçıldığını söylemişlerdir. Aristokrat çevrelerde hal böyle iken İngiliz yazar L.R. Wheeler 1930’lu yıllarda Malezya’da Mustafa Kemâl Atatürk’ün portrelerinin yüzlercesinin evlerin ve dükkânların duvarlarında asılı olduğunu bize aktarıyor. Wheeler, “Genç Maleyler, Mustafa Kemal Atatürk’ün karşı konulmaz gibi görülen itilâf devletlerine karşı mücadele veren bir Asya Gücü olduğu fikrinden çok etkilenerek Türkiye’yi gıpta ile izlemekteydiler.” der.
Bağımsız Malezya’nın ilk başkanı da Atatürk’ün milliyetçilik anlayışını tasdik ettiği için Malezya’nın ilk başbakanı da “Türk tipi başbakan” adı ile anılır olmuş. Malezya’da hal böyle iken Türkiye’deki gelişmeler Endonezya’da hep olumlu karşılanmış. Bu dönemde Türkçe’den eserler Endonezya diline tercüme edilmiş. Atatürk’ün biyografisinin, hayat hikâyesinin ve Türk İnkılâbı’nın teferruatıyla anlatıldığı Turki dan Mustafa Kemâl Atatürk-Türkiye ve Mustafa Kemâl Atatürk- ve Turki dan Tamaddunya- Türkiye ve Medeniyeti- adlı eserler kaleme alınmış. Kur’an-ı Kerim’in ilk Türkçe baskısı Eylül 1924’te yapılıyor. Duaların Türkçe olarak okunması devlet eliyle hallediliyor. Bu konular hassas konulardı ancak Güneydoğu Asya’da da Kur’an-ı Kerim’in Maleyce’ye çevrilmesi ve yorumlanması konuşulmaya başlanmıştı. 1925 yılında bu konuda çalışmalar başladı ve Muhammadiyah organizasyonu tarafından desteklendi. Fakat Rashid Rida ismi Kur’an’ın Maleyce’ye çevrilmesi fikrine karşı çıkması organizasyonun bu çalışmadan çekilmesine sebep oldu. Kur’an-ı Kerim ancak 1928 yılında Maley dilinde basıldı. Türk İnkılâbı ile birlikte Güneydoğu Asya’da da İslâm’ın özüne dönülmesi yolunda çalışmalar ve tartışmaların yoğunlaştığını görüyoruz. 1912 yılında kurulan The Reformist Muhammadiyah Jawa’daki İslam anlayışının anlaşılır ve öz olması çalışmalarında Orta Doğu’dan esinlenilen ve “anti bid a wave” denilen bida karşıtı dalgalanmalara sahne olurken Türkiye’de çıkan ve Arap eliyle desteklenen ayaklanmalardan Menemen olayı dikkati çeker. Güneydoğu Asya’da bu olayı Arapların çıkardığına inanılmış ve Araplara olan itimadı azaltmıştır. Bintang Timoer gazetesinde Kemalist devlete destek verilmiş ve umuyoruz bu iç karışıklıklar kendi içinizde derhal hallolur mesajı verilmiştir. Adı geçen gazetenin düzenli olarak Milliyet Gazetesi’nden haberleri yerel halka ulaştırdığının haberini alıyoruz. Bu dönemde Mısır ve Irak gazetelerinin Modern Türkiye devletine karşı olmalarına mukabil Güneydoğu Asya’nın Türkiye’nin geri kafalı fanatiklik ve Sovyet Rusya arasında orta yolu bulmuş bir devlet olarak anlatılır. Bintang Timoer’ın bir makalesinde yazdıkları dikkat çekicidir; “Türk hükümetinin dini yok etmek istediği doğru değildir, fakat gerçek niyeti İslâm’ın ruhunu tüm engellerden kurtarmak ve korumaktır.” [1] Bu makaleler devam ederken Endonezya’da kurulacak olan yeni ve özgür devletin yapısı tartışmaları ile Arap geleneklerinin ne kadar İslâmî olduğu tartışmaları da alevlenmiştir. Endonezya’nın kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Sukarno, bu tartışmalar sürerken şu açıklamayı yapmıştır; “İnsanlar nasıl olur da kolayca genç Türkiye’ye iftira ederler! İnsanlar kendi gözleriyle görmeden, çeşitli çizgilerdeki kitapları daha önce hiç okumadan Genç Türkiye’deki tüm durum hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadan Türkiye’yi suçlamaktadırlar, hiç de gerçek olmayan şeylerle ona iftira atmaktadırlar. Türkiye’nin dini tamamen kaldırdığını söylerler. Hâlbuki durum hiç de öyle değildir…” [1] İşte bugünkü Endonezya’nın kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Sukarno bir fikir ve aksiyon adamı olmakla birlikte büyük bir Atatürk hayranı idi. Sukarno’nun Atatürk’ün mecliste yapmış olduğu konuşmalara kadar takipçisi olduğunu görüyoruz. Atatürk’ün vefâtından sonra yazdığı bir makalesine Ziya Gökalp’ten bir cümle ile başlar: “Biz Doğu’dan geliyoruz, Batı’ya doğru yürüyoruz” der ve modern Türkiye’yi ilerlemenin bir örneği olarak sunar. Endonezya 1945 yılında bağımsızlığına kavuştu. Ama bu kavuşma esnasında Hollanda sömürgeciliğine karşı verilen savaşı tâkibeden İkinci Dünya Savaşı yıllarında toplam dört milyon insan hayatlarını kaybetti.
Endonezya Cumhurbaşkanı Türk Parlementosu ziyareti sonrası Ankara Ulus’ta –Cumhuriyet Gazetesi Fotoğraf Arşivi Atatürk ve Türk inkılabının Endonezya’daki etkileri devam etmektedir. Büyük bir Atatürk hayranı olan Ruslan Aldülgâni, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in 1986 yılında Endonezya’yı ziyareti münasebetiyle bir yazı kaleme alır ve şöyle der:
“… Benim neslim için Türk adı tabii olarak bir anlam ifâde etmektedir, yâni Endonezya milliyetçiliğinin yükselişi için bir ilham kaynağı oluşturmaktadır. Bizim milli uyanışımızın târihini araştırdığımız zaman, 20 Mayıs 1908 tarihi önemli bir yer tutar. Her ne kadar 1898 yılında Filipinler’deki ve 1905’te Japonya’daki olaylardan etkilenmeler olduysa da, esas olarak XIX. Yüzyıl sonlarında başlayan ve 1908 yılında zirveye ulaşan Genç Türk Hareketine dayanmaktadır. Bu etkinin boyutunu görmek için sadece Bung Karno’nun Di Bawah Bendera Revolusi adlı kitabının birinci cildindeki makaleleri, Bung Hatta’nın Kumpulan Karangan adlı eserinin özellikle birinci cildindeki yazıları okumak veya H.O.S. Cokroaminoto ve H.A. Salim’in eserlerine bakmak yeterlidir. Bu yazıların hepsi de, Genç Türk Hareketini ve 1919 yılında alevlenen Türk inkılâbını gözlemlemekte ve ondan övgüyle bahsederek etkilenmektedir. Gerçekten, ben küçük bir çocuk iken, Surabaya şehrindeki ebeveynlerimin ve komşularımın evleri ile şehrin etrafındaki köylerdeki evlerin duvarlarında kırmızı fesli Türk sultanlarının resimleri asılmaktaydı. Bu, neyi simgelemektedir? İşte bu, Endonezya halkının Türkiye’ye karşı sempatisinin simgesidir. Çünkü özelde Açe halkının mücadelesine ve genelde de Endonezya halkının XIX. Yüzyıl sonlarında Hollanda sömürgeciliğine karşı verdiği silahlı mücadelesinde yardım eden Türkiye olmuştur. O zamanları ben hâlâ hatırlıyorum. Mustafa Kemâl Atatürk’ün portreleri, milli harekete katılan insanların evlerinin duvarlarını süslemekteydi; çünkü Bung Karno, Bung Hatta, Dr. Soetomo ve diğerleri tarafından başlatılan milli harekete onlar öncülük etmekte ve halka onlar siyasî eğitim vermekteydiler. Bu tür faaliyetler, 1930’lu yıllar boyunca devam etti. Gerçekten o dönemdeki genç nesiller, Mustafa Kemal’in hayat hikâyesini, Tanzimat hareketi ve Genç Türk hareketi hakkındaki bilgileri, Halide Hanım, Tekin Alp ve diğerlerinin yazılarını okuyan daha yaşlı nesiller tarafından harekete geçirilmekte ve etkilenmekteydi. Tüm bunlar, Türk devriminin Endonezya milliyetçiliği için bir mukayeseli araştırma, model ve ilham kaynağı olduğu anlamına gelmektedir. İşte Türk adı, Endonezya millî hareketi için şüphesiz bir model ve ilham kaynağı olarak benim neslimin hafızalarından hiçbir zaman silinmeyecek ve kaybolmayacaktır. Fakat Türk adı bizim için sadece bununla kalmaz. Türk adı ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk adı, bizim hâfızalarımızda prensip ve cesareti gerektiren modernleşme faaliyeti sebebiyle de çivi gibi çakılıdır. Çünkü milli devrim vasıtasıyladır ki, Genç Türkler ve Yeni Türkiye Batı dünyası içinde yer alarak az gelişmişlikten kurtulmayı hedeflediler…” [2] İşte atalarımızın XV. asırda atmış olduğu sağlam Türk düğümü Güneydoğu Asya’daki Müslümanlar ile Türkiye arasında her devirde farklı gelişmeler ışığında daha da sağlamlaşmış ve Türk adı Güneydoğu Asyalı Müslümanlar için dâima ilham kaynağı olagelmiştir. Türk-İslâm âleminin doğusu ile batısının buluşmasının anlamlı bir meyvesi olan Anadolu, Balkan ve Birinci Dünya savaşları ile meş’ûm Mütâreke günlerinde çok sıkıntılı günler geçirerek acıyla yoğrulmuş bir millet olmuştur. Bu acılı günlerde Türk milletinin bağrından çıkan ve bağımsızlık mücadelesini başarı ile sonlandırıp düşmanları teker teker yurttan kovan Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk, sadece Türk milletine hizmet etmekle kalmamış, aynı zamanda asırlardır sömürge idâreleri altında inleyen toplumların da hürriyet ve istiklâl meşalesi olmuştur. Yedi yıl önce geldiğim Güneydoğu Asya topraklarında ilk tanıştığım Müslüman hanımlara “Ben Türk’üm.” dediğimde yüzlerinde bir aydınlanma olmuştu. O ışığın nereden geldiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Türk’ün millî mücâdelesi, Anadolu’dan Güneydoğu Asya’ya hürriyet rüzgârları estirerek oralardaki Müslüman nüfusun sömürgecilere karşı verdiği mücâdeleye rehberlik etmiş ve onlara bağımsızlık ruhuyla birlikte mücadele azmi aşılamıştır. Bu insanların hürriyet ve istiklâle karşı duydukları aşk ve heyecanı tazelemiştir. Nice şairin kaleminde ifâdesini bulan hürriyet ve istiklâl duygusu, yine nice milletin istikbâl ümidi olmuş ve dilden dile dolaşarak esir milletlere dâima yol göstermiştir. Tıpkı Nâmık Kemâl’in Hürriyet Kasidesinde olduğu gibi… “Ne yâr-ı cân imişsin ah ey ümmid-i istikbâl
Cihânı sensin azâd eyleyen bin ye’s ü mihnetten
Senindir devr-i devlet hükmünü dünyaya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfzeylesin hür türlü âfetten.”
****
“Ey geleceğin umudu, sen ne can dostuymuşsun;
Dünyayı bütün üzüntü ve sıkıntılarından kurtaran sensin.
Hükmetme çağı senindir, hükmünü dünyaya geçir;
Allah yüceliğini her türlü belâlardan korusun.”
A.C.S. Peacock and Annabel Teh Gallop – From Anatolia to Aceh, Ottomans, Turks and Southeast Asia, Published for the British Academy
Chiara Formichi – Indonesian Readings of Turkish History, 1890s to 1940s – Proceedings of the British Academy 200, 1-23- The British Academy 2015
Chiara Formichi – Mustafa Kemal’s Abrogation of the Ottoman Caliphate and its Impact on the Indonesian Nationalist Movement’ in M. al-Rasheed, C. Kersten and M.Shterin (eds) Demystifying the Caliphate: Historical Memory and Contemporary Contexts (London and New York, 2013, pp.95-115.
F. Wiggers, Toerki dan Joenani (Grieland) Batavia, 1897, KITLV M dd 68.
The relationship between pan-Islamic ideals and religious nationalism is further addressed in C. Formichi, Islam and the Making of the Nation: Kartosuwiryo and Political Islam in 20th Century Indonesia (Leiden 2012).
A.C.S. Peacock and Annabel Teh Gallop – Islam, Trade and Politics Across the Indian Ocean: Imagination and Reality – Proceedings of the British Academy 200, 1-23- The British Academy 2015
Anthony Reid – Rum and Jawa: The Vicissitudes of Documenting a Long-Distance Relationship– Proceedings of the British Academy 200, 1-23- The British Academy 2015
1. Sukarno, Dibawah Bendera Revolusi, I, s.404; Under the Banner of Revolution, I, s.388.
2. Roeslan Abdulgani, “Hubungan Indonesia Turki: Gerakan Turki Muda Beri Inspirasi Pejuangpejuang Kemerdekaan Kita”, Indonesia Menatap Masa Depan, Jakarta: Pustaka Merdaka, 1986, s.350-351.