Türk Tanrısı

Hasan ERİMEZ

Tanrılar panteonunu hiçbir zaman sevmemişimdir. Eski Türk inancının hiyerarşisinde idol olan Gök Tanrı’yı tek bırakmamız da her yönden işimize gelmiştir. Doğrusu eski bir sosyal medya paylaşımında da dediği gibi; bir tanesiyle zor anlaşırken birkaç tanesiyle uğraşmak hayli meşakkatli olurdu. O panteon ve hiyerarşi bugüne kadar gelseydi; televizyonlarda demokrasi müptezelliği yapanların Tanrılar panteonu için demokratikleştirme ve yeni idol Tanrı’yı milletin seçmesi ve de yeni seçime kadar milletin tercih ettiği Tanrı’nın idol görülmesi gibi ilâhî âlemi liberalleştirecek fikir çatıştırmalarını izler miydik? Doğrusu, yalnızca bu absürd komedya için panteonu isteyebilirdim sanırım.

Fakat ben her şeye rağmen Tanrı’nın “tek” olmasından ve onun da bir tarafıyla “Türk” olmasından gayet memnun ve mağrurum. Bu söz ilk başta kulak tırmalayabilir, bir ham Türkçü söylemi gibi görülebilir ve de mutlaka bizim gibi çekirdeğinde salt imân bulunan birilerine ağız dolusu tövbe ve istiğfar çektirebilir. Fakat ey kâri; bu satırların devamında imânının daha da berkleşeceğine seni temin eder ve devâm etmeni istirhâm ederim.

Benimkisi “Allah, Türk’tür” gibisinden bir söylemin müdafiliği ve şârihliği değil; bilâkis doğrudan doğruya Türk Tanrısı’na olan inancın tebliği ve izâhıdır. Türk Tanrısı, evet. Buna, adı görklü Bilge Kağan babamızın hâkettirdiği Köl Tigin Yazıtı’ndan âşinâyız. İkinci Gök Türk Devleti’nin meşhur triosunu bilirsiniz; Bilge Kağan-Köl Tigin-Tonyukuk. Benim için bu üçünün, üç ayrı özelliği vardır. Tonyukuk, akıl; Köl Tigin, silah; Bilge Kağan, sanat. Doğrusu üçünün içinde en çok Köl Tigin’e hayrânımdır. Onun Türk târihinin en faydalı ve en müthiş darbesini yapmasını tabii ki bu satırlarda methetmeyeceğim. Zira 27 yaşındaki hiçbir genç; memleketin ‘mevzûya’ en nârin olduğu şu günlerde, sonu cezâevinde temiz don beklemekle bitecek olan bir serüvene girmek istemez. Bizim mevzumuz büyük sanatçı ve hatip Bilge Kağan ve onun, benim Türk Tanrısı’na olan inancımı yıllar içinde pekiştirmeme sebep olan “Üze Türk Tengrisi, Türk iduk yiri subı anca itmiş”, yani “Üstte Türk Tanrısı, (altta) Türk mukaddes yer ve su (ruhları) şöyle yapmışlar” sözüdür.

Târihin seyrine daldığımızda; Türk milletinin ve Türk vatanının hiçbir milletin yaşamadığı türlü felâketleri atlatmasında, Allah’ın sevgili kulu olmamızın payının olduğuna hepimiz hemfikiriz. Ve eminiz ki; eskilerin deyimiyle, yine bir “Ha Deminde” sevgili kul olma jokerimiz devreye girecektir. Allah, Türk milletine bu kadar yardımcı olduktan ve Türk vatanını bin bir türlü istilâ ve felâketten muhafaza ettikten sonra, Bilge Kağan’ın “Türk Tanrısı” sözüne kalbimin bir tarafıyla inanmamam mümkün değildi. Ben bunu kavradım ve 200.000 çadırımı toplayıp boylar ve oymaklar hâlinde buna imân ettim. Çünkü Turgut Uyar’ın “Arz-ı Hâl” şiirindeki, “Sen bizim için hâlâ o ezeli sırsın / Sen de, bizi bilmiş olsan, başkalaşırsın” sözü hakikâte tâbidir. O, bence Türk vatanının üstüne gelince Türkleşmektedir; ve her Türk’ün üzerinde, Ahmed-i Muhtâr’ı çöl sıcağından koruyan bulut gibi dolaşmaktadır. Kabaca düşünmenizi istirhâm ederim; cümle cihân akvâmının ekserisi, bizim yaşadığımız felâket ve buhranların en alelâdesine mâruz kalınca dahi kâğıt gibi yırtılmamış mıdır? Kendimize üstünkörü bakalım; kavimleri domino taşı gibi göç ettirmek, Karakurum’dan kalkıp “Bir arkadaşa bakıp döneceğiz” der gibi fütûhatlarla Marsilya boylarına kadar gidip gelmek, 700 kişi ile bir devleti diriltmek, yayan yapıldak coğrafyalar kat etmek, tam “bitti” denilen yerde Çağrı Beğ ile beraber Gazneli Arslan Câzib’in pusularına pandik atıp Anadolu ile yeni ve ebedî bir vatan açmak, felâket zamanlarında 400 çadırdan bir cihân devleti yaratmak, boğaz harplerinden ve yedi düvelin kıskacından destânla çıkmak herhalde her milletin harcı olmasa gerektir. Bunlarla berâber, neredeyse Gök Türk Devleti’nden beri bitmeyen “kritik süreç”lerimizi de göz önüne alalım. Eh, milletçe bal kovanında doğmadığımıza göre; feleğin bu bin bir türlü çemberinden parendeler atarak geçip, cümle cihân akvâmına gıcık verir gibi devlet devlet karşılarına dikilmek çılgınca bir serüven olsa gerektir ve de ancak Tanrı’nın sevgili kulları olmakla mümkündür. En nihâyet mâruz kaldığımız darbeüstü ihanetten de bir gecede “millet” olduğumuzu hatırlayıp şân û şeref dolu bir direnişle çıkarak, sabahına destan kalemini elimize almamızda yine felâket zamânı Türkleşen Tanrımızın yardımı vardır. Neticesinde de yıllardır millî seciyesini ve mâneviyâtını unutmuş topluma, unuttuklarını yeniden hatırlatarak imzâsını atmıştır.

Velhâsıl-ı kelâm, ey kâri! İdrâk etmeni istirhâm ederim ki; Kur’an-ı Azîmü’ş-şân’ın ilâhî kâtibi ve sahibi, adı görklü Muhammed Peygamber Babamızı âlemlere rahmet diye yaratan, kılıcını kavradığımızdan beri türlü sûzişlerle derdine boyandığımız mukaddes dinimizi “Hak” diye hâkeden Cenâb-ı Allah; Türk vatanının göğünde han gibi oturdukça ve Türk milletinin üzerinden elini çekmedikçe benim kalbimin bir tarafında her zaman Türk Tanrısı’dır. Emin olunuz ki; vatanı en insafsız pençelerin kuşattığı gecelerin başlangıcında imdâda yetişen ve bu insafsız pençeleri kırıp vatanın üzerinde berrak sularda yıkanmış güneşi yükselten Türk Tanrısı’dır. O, bizi târihin seyri içerisinde “Büyük Millet” klasmanından düşürmedikçe benim için Türk Tanrısı’dır. Ben buna imân ettim. 200.000 çadırımı toplayıp, boylar ve oymaklar hâlinde imân ettim.
Adı görklü Bilge Kağan Babamızın söylediklerine inanalım. Tabii Orhun Abidelerinin önünde diz çöküp, Kapuçin Papazları yahut bir kısım Câferî psikopatları gibi kendimizi kırbaçlayacak değiliz. Fakat söylediklerine inanalım ve düşünüp idrâk edelim. Onun Türk Tanrısı dediği işte hepimizin ilâhından başka bir şey değildir. Ve bence “Türk mukaddes yer ve su ruhları” da, Türk mukaddes yeri ve suyu olan bu vatanımızı muhafaza eden şehitlerimizin ruhundan başka bir şey olmasa gerektir. Vatan demişken; o da daha düne kadar kanlı bıçaklı olduklarımıza, sırf vatana halel gelmesin diye ‘Eyvallah’ ettiğimiz bir garip marazamızdır ya… Ona da başka zaman değiniriz ve başta nur içinde yatasıca Nâmık Kemâl olmak üzere bu marazamızda payı olan herkesle hesaplaşırız. Şimdi Türk milletine bu kadar yâr ve yardımcı olduktan sonra; siz hâlâ Türk Tanrısı’na inanmayacak mısınız?
Yazar
Hasan ERİMEZ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen