Muharrem DAYANÇ
Sevdiklerimizin yaşadıkları yerler zihnimizin bir yerinde hep canlılıklarını korurlar. Benim için de Viyana böyledir. Her bahar Viyana’ya doğru akar durur duygularım. Adını kısaltarak ‘’Minik’’ dediğimiz ailemizin en koca yürekli insanı yaşar burada. Viyana’ya gitme/gelme bahsi o kadar ağızda çiğnenmiş olacak ki, yeğenime ‘’yarın oradayım’’ dediğimde, ‘’yine şaka yapıyor dayın’’ demiş ablam. Bu sefer şaka değil kuşatmaydı, hem de III. Viyana kuşatması.
1980’li yılların ikinci yarısı. Üniversite’yi yeni kazanmışım, ailem ne yapacağını biraz şaşırmış durumda. Yurtlar ve burslar bugünkü kadar yaygınlaşmamış. Askere gitmeyi de kabullenmişim mecburen; üniversite olmasa da olur düşüncesi beni kendisine alıştırmaya başlamış. Anlık kararlar her şeyi olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek dereceye gelmiş. Biri ayağa kalktı ve yüksek sesle; ‘’gerekirse kendi hayatımdan fedakârlık yapar kardeşimi okuturum’’ dedi. İşte bu gür ve samimi sesin sahibi ‘’Minik’’ ablamdı. ‘’Sen merak etme, yeter ki oku!’’ dedi. Unutulur mu bu yürek, unutulur mu bu insan? Ben vefasız kardeş, ancak 15 yılın ardından gelebildim Viyana’ya. Neyse.
İki kere kuşattığımız ama aşamadığımız ufuk, geçemediğimiz eşik. Bir yara var, yüzyıllardır acısı hissediliyor. Başımız eğik dönmüşüz kapısından. Hesap yarım kalmış anlayacağınız. Bu söylediklerim işin tarihsel boyutunu oluşturuyor, ya bugünkü Viyana? Ondan çıkaracağımız, alacağımız ders; öğreneceğimiz incelikler yok mu? Bu soruyla gezdim daha çok Avrupa’nın bu kadim şehrini. 350 binden fazla Türk(iyeli) yaşıyormuş bu ülkede. Bunun 60-70 bini de Viyana’da meskûnmuş. Özellikle Viyana’da Yozgat ve Kulu’lular ağırlıktaymış. Dostlar Konya ‘’Kulu’’ değil ha, sadece ‘’Kulu’’ diye uyardılar. Güldük.
Gelelim Viyana’ya. Yaşanabilir kentler kategorisinde Toronto ve Zürih gibi şehirlerle yarışıyor, birinciliği genelde rakiplerine kaptırmıyormuş. Kendisinden bahsettiğimiz şehir evrensel boyutlarda dünyanın en yaşanılır, en yaşanılası şehri. Çok merak ettim şehre bu özelliği kazandıran olguları. Bol bol not tuttum, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum. Olur ya, yöneticilik yapan veya gelecekte yapacak olan dostların gözüne ilişir bunlar. Umut.
Merkezde ‘’insan/kişi’’ memnuniyeti var bu şehirde.
Bir kişiyi bile rahatsız edecek, ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal oluşumlara fırsat da verilmiyor, izin de.
Bir kişiyi bile rahatsız edecek, ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal oluşumlara fırsat da verilmiyor, izin de.
Bir caddede, bir sokakta devam eden inşaat varsa ikincisine izin verilmiyor. Sebep; tek bir insanı bile rahatsız etmemek.
Mahallenin birine bir süpermarket açılıyor. Açılış izni geçici ruhsatla veriliyor. Belli bir süre sonra o bölgede yaşayanlara süpermarketle ilgili görüşleri soruluyor. Bu görüşler olumlu olursa ancak o zaman kalıcı ruhsat alınabiliyor. Olumsuz olursa ne olacak diye sorduğumda, ‘’hemen yıkılır’’ diyorlar. Küçük dilim kayıp.
Yakın zamanda ‘’U2’’ ve ‘’U3’’ metroları yapılmış Viyana’ya. Bu metrolar tek bir ağacı bile kesmeden, bir tek binayı bile yıkmadan, tek bir caddeyi bile kazmadan, yerin altından ileri teknoloji kullanılarak kotarılmış. Şehri şantiyeye dönüştürüp ‘’… Büyükşehir Belediyesi Çalışıyor’’ levhaları geldi aklıma. Allah’ım, bu zihniyet ve algı uçurumunu insanın lehine ne zaman kapatacağız?
Viyana sosyal anlamda eşitliğin sağlandığı örnek şehirlerden.
Buradaki evlerin hemen hemen yarısı belediyenin. Tam sayı vermek gerekirse 116 bin evi varmış şu an Viyana belediyesinin. İsteyenler bu evlerde objektif kriterlere bağlı bir elemeden geçtikten sonra, çok da ağır olmayan gerekli koşulları yerine getirmek şartıyla ölene kadar oturabiliyorlar.
Bir ara, 2020 olimpiyatlarına, daha çok Viyana merkezli olarak başvurma düşüncesi geçiyor yöneticilerin aklından. Konu her meselede olduğu gibi halka gidiyor, farkındaysanız iniyor demiyorum. Halk rahatlarının bozulacağı düşüncesiyle bu sosyal ve sportif organizasyona destek vermiyor. Konu bir daha inmemek üzere rafa kaldırılıyor.
Yine halk istediği için ‘tam gün’’ eğitime geçilmiş kademeli olarak.
Zorunlu askerlikle ilgili bir referandum yapılıyor. Sonuç küçük bir farkla kaldırılmaması yönünde (%53/%47) oluyor. Devletin ve milletin âlî menfaatleri kavramı bu şehre yabancı.
Viyana bütün bu avantaj ve zenginliklerine, ‘’estetik fayda’’ kavramıyla özetleyebileceğimiz; hem güzellik hem fonksiyonellik niteliklerini de katmış.
Bir tren yolunun üstüne, hem çok yüksek hem de çok uzun bir üst geçit yapılmış. Ama bu geçidin iki tarafında da asansör var.
Bahsin en güzel örneği Tuna Nehri. Bu nehir üç kol halinde akıyor Viyana’nın ortasından. Bir eski Tuna var, âheste âheste akmaya devam ediyor. Bununla birlikte aralarında Donau İnsel (Tuna Adası) bulunan iki Tuna daha. (‘’Tuna Adası’’, bir nehrin iki kolunun ortasında insan eliyle oluşturulmuş en büyük yapay adaymış.) Bir güzelliği üçle çarpmış Viyanalılar. Yanınızda Viyana’ya bilen biri yoksa Tuna aklınızı karıştırabilir.
Yine ‘’Kahlenberg’’e çıkarken seyre daldığınız orman ve park, doğallıklarıyla insanda takdir duygularını harekete geçirmeye yetiyor.
Öyle üç beş maddeyle Viyana’yı özetlemek kolay değil. Zihnimize takılan birkaç konuyu daha sizlerle paylaşarak yazımızı toparlayalım:
*Bu şehirde tarih ve tarihin arkada bıraktıkları büyük bir özenle korunuyor. Hofburg ve Schönbrunner Sarayları, Stefan Katedrali bunun en güzel örneklerinden.
*Bu şehirde klasik anlamda köy yok.
*Otuza yakın cami ve yüzden fazla Türk marketi var. Cuma namazı için gittiğimiz 22. Viyana’daki caminin duvarına özlü sözler yazılmış.
Biri şöyleydi: ‘’Şeytanın artistliği besmeleyi duyana kadardır.’’ Evet evet, aynen böyle.
Biri şöyleydi: ‘’Şeytanın artistliği besmeleyi duyana kadardır.’’ Evet evet, aynen böyle.
*Futbol yerine kış sporları ve kayak revaçta.
*Dünyanın en yeşil üç başkentinden biri.
*Kışın kar’ın yoğun olarak yağdığı günlerde gündüz belediye işçileri gerekli çalışmaları yapıyorlar, fakat çalışmalar gece de durmuyor.
Gece çalışmak isteyenler için duyurular yapılıyor, isteyenler ücret mukabilinde sabaha kadar çalışabiliyorlar.
Kadrolu işçilerin gece mesaisine zorlanmamaları bana ilginç geldi.
Gece çalışmak isteyenler için duyurular yapılıyor, isteyenler ücret mukabilinde sabaha kadar çalışabiliyorlar.
Kadrolu işçilerin gece mesaisine zorlanmamaları bana ilginç geldi.
*Yeni bir uydu kent yapımına başlanmış. Önce altyapı tabiî ki, hem de metrosuna kadar. 20 senede tamamlanacak bu yeni Viyana’da bir milyon insan yaşayacakmış.
Bugünü değil geleceği de planlanan yer Viyana.
*18 yaşından küçüklere katiyetle içki satılmıyormuş ve nüfus cüzdanlarına bakılıyormuş gerektiğinde.
*Dünya müzik tarihine damgasını vurmuş bir şehir burası ve hâlâ müziğin dünyadaki tartışmasız başkenti. Her ne kadar Mozart’ın Viyana’daki mezarı tam bilinmese de.
*Koskocaman Viyana’da balkonuna çamaşır asmış bir tek balkon gördüm. Bu, bizden, dedim. Yanılmadım.
Anlıyorum ne düşündüğünüzü. Diyeceksiniz ki hiç mi sorun yok bu şehirde? Sorun da var. Sorun insanın içinde. Maddede değil ruhta.
İntihar olayları çok yaygın fakat bu olgu toplumun gözünden ustaca gizleniyor.
Bireyselleşen ve gittikçe içe kapanan bir toplum; yalnızlık, sevgi açlığı.
Yabancı düşmanlığı ve faşist partinin oylarını her geçen gün biraz daha arttırması.
Bunlar aslında insanlığı içten içe kemiren, çürütmeye başlayan ortak virüsler. Unutmadan söyleyeyim, canlı bomba düzeneği üreten fabrikayı, böyle kadim bir geçmişe sahip millete yakıştıramadım.
Ebubekir Ratıp Efendi’nin Nemçe Sefaretnamesi’nden sonra kültürel anlamda ciddi olarak ilgi alanımıza giren Viyana, okunması gereken bir kitap gibi. İçinde hazine kıymetinde satırlar, satır araları var. Eksiği ve fazlasıyla benim Viyana’m bu. Mazur görüle.