Ayşe SAMİHA
“Pây-mâl olmada âhir şütür-i gerdûne” (Önünde-sonunda, her şey şu Felek denilen hörgüçlü devenin altında kalıp gitmiyor mu?) Bâkî
Doğru! Çok korkmuştu! Faytona koşumlanan atların anîden şahlanmaları ve delirmişçesine koşmaları karşısında çâresiz kalmış, ne yapacağını şaşırmıştı. Gece yarısı atlara koşulmuş yaylı faytonu hayretle seyrederken, atların koşumları da sarsılarak giden arabaya çarpıyor, uzayan karanlık yolun ta derinlerinde bir ışık beliriyordu. Ahmed Efendi çocuk gözleriyle o ışığa baktı ve bir an ürperdi. Kulaklarında, Kimberley’deki annesi, babası ve kardeşlerinin o müşfik sesleri yankılandı. Etrafını saran ağaçların dalları, kuşlar ve hafifçe esen rüzgârın seslerinden akseden bir ilâhi nağme hey’eti mâniasını daha evvel hiç duymadığı bir ilahî söylüyordu. O ışığın ortasında babası duruyordu; Erzurumlu Ebûbekir Efendi*; o çalışkan, olmazı olur eden, âlim, bir o kadar da sevecen babası… Pâyitaht’tan Sultân’ın verdiği vazifeyle yollara düşmüş, okyanusları aşmış ve nesiller boyu bilgisiz, câhil bırakılmış velhâsıl köleleştirilmiş insanlara ilim, irfan götürmüş, onları düştükleri cehâlet bataklığından kurtarmıştı. İşte Hollanda sömürgesi altında inleyen bu insanlar da babasına müteşekkirdiler, çok uzaklarda… Atların giderek hızlanmaya başlamasıyla birlikte çalmakta olan ilâhî nağmeye eşlik eden görüntüler canlandı birden hayâlinde. Annesi karşısındaydı şimdi… O fedakâr, sevecen, güzel annesi, elini uzatıp çocuk saçlarını okşadı korkulu ve uzayıp giden karanlığa inat… Tam beş çocuğa hayat vermiş, emzirmiş, kol kanat germiş o güzel annenin ilk göz ağrısı idi Ahmed Efendi… Sonra kardeşleri ve beraber ıpıssız, uzadıkça uzayan bozkırlarda oynadıkları oyunlar gece karanlığında çalan ilâhî nağmelere neşeli tebessümler kattı gecenin ürperten karanlığına inat. Öyle ya, çocuklar hep masum ve güzeldi… Sarsılan arabanın dehşeti ile kendine gelen Ahmed Efendi uzayan ağaçlıklı yolun ortasında etrafına bakındı. Ne arabalar ne evler ne insanlar ne şehirler ne kitaplar ne de mektepler vardı… Sadece gittikçe uzayan karanlık bir yol ve giderek artan bir korku duygusu… Atlar durmuyordu! Gecenin ortasında yalnızdı ve kulaklarında çınlayan ilâhî nağmeler onu doğduğu Kap şehrine götürdü. Oldukça gerilere, 1865 yılına… İlk muallimi babası olmuştu. Temel ilimleri ve dinî ilimleri ondan öğrenmişti. Daha sonra Mısır’da Ezher Camii’nde fıkh-ı şerif ve Mülteka’l-Ebhur’a kadar ders görüp icâzetnâme almış ve akabinde Ümit Burnu’nda Saint Alavisit Brosers ve Mac Lahlen Academy adlı okullarda İngiliz ve Felemenk dillerinde matematik, coğrafya, genel târih, Osmanlı târihi, ekonomi, genel siyaset ve ticâret, devletlerarası antlaşmalar, hesap, fenni ziraat ve çiftçilik derslerini okuyarak tasdiknâmesini almıştı. Hatta Tuhfetü’l-İhvan isimli eseri de basılmaya derdest olup, Türkçe, İngilizce, Felemenkçe ve Arap dilinde konuşup yazabiliyor ve ayrıca Urduca da konuşabiliyordu. 1 Kasım 1887’de 2,500 kuruş maaş ve Pâdişah hazretlerinin yüce kararıyla Ümit Burnu Kemberli şehrinde yapılıp açılan Osmanlı Okulu’na muallim olarak tayin edilmişti. 1889’da tarafına verilen baiptidai dahil İstanbul Müderrisliği ve akabinde ibtidai derecesine terfi ve 3. Rütbeden Mecidî ile bunu müteakip 3. rütbelerden Osmanlı şeref nişanları uygun görülerek kendisine verilmişti. Bunu müteakip Hâriciye Nâzırından Sadrazam eliyle Pâdişah’a ulaşan yazışmalar sonucu 27 Nisan 1901 tarihli Pâdişah onayı ile Hint Çin kıtasının en önemli ticarî limanı ve uzak doğu yolunun en işlek iskelesi olan ve nüfusunun tamamı Müslüman ve bir kısmı da Osmanlı vatandaşı olan Singapur şehrinde Osmanlı Okulu müdürlüğünden Başkonsolosluk görevine tâyin edilerek 16 Kasım 1901 târihinde Robinson Road 94 numaralı adreste “The Imperial Turkish Consulate” olarak vazifeye başlamıştı. Atanması üzerine Singapur’un en eski ve sözü geçen basın organı The Straits Times gazetesinde bu atamaya ilişkin bilgilere ek olarak Kolombo üzerinden yaptığı seyahat, 5 Kasım’da Singapur Valisi’ni ziyareti ile diğer hükümet üyelerine resmî ziyareti ve göreve başladığı Kasım Ay’ı içinde Başkonsolosluk’ta bir açılış töreni düzenleyerek Singapur’daki Müslüman topluluğa kendisine gösterdiği misafirperverlik için teşekkür etmesi gibi haberlerin basına yansıması vazifesinin önemini göstermekteydi. Ama şimdi bir türlü durduramadığı bu atlar hışımla ve karanlıkları yararak nereye götürüyordu onu?
Gözünün önünden resmî geçit yaparcasına gazete sütunlarında çıkan haberler ve ilânlar geldi, geçti atların hızıyla yarışırcasına… Hele vazifesine başladığı ilk günlerde The Straits Times’ta hakkında yazılan bir makale kendisinden nasıl da övgüyle bahsediyordu; “Saygıdeğer Ahmed Ataullah Efendi Singapur’a ulaştı. Türk Konsolosu engin kültürü ile dikkatleri çeken ve birçok yabancı dile hâkim olan biri. Singapur’daki Müslümanlar onu karşılamak ve hoş geldin demek için âdeta sıraya girdiler. Başkonsolos özellikle Müslümanların eğitim kurumlarını ziyaret ediyor ve onlara nasıl daha faydalı olunabilir ve hem kız hem de erkek çocukların eğitimlerinin nasıl daha iyi olabileceği konusunda oldukça alâkalı ve heyecan dolu. Sadece eğitim câmiâsı değil, yazarlar, editörler, papazlar da kendi yetiştirdikleri çocuklar için bu hayat dolu insandan ileride fayda görmeyi umuyorlar. İleride saygıdeğer Ataullah Efendi’nin bu faydalı düşüncelerinden istifade etmeyi umuyorlardı buradaki insanlar…
Ama şimdi bir türlü durduramadığı bu atlar hışımla ve karanlıkları yararak nereye götürüyordu onu?
Singapur’da saygı görmüş, güzel dostluklar kurmuştu. Yaptığı etkinlikler ve çalışmalar yerel yazılı basına da yansımıştı. Sultan Abdülhamid’in 61. doğum günü sebebiyle tam bir yıl önce, 17 Kasım 1902’de düzenlediği program geçti gözünün önünden. The Straits Times Gazetesi’ndeki ilânda şöyle deniyordu;
“Bu Akşam! Bu Akşam!! Bu Akşam!!! BÜYÜK GALA GECESİ ROYAL BIOSCOPE Türk Sultânı’nın doğum günleri onuruna özel muhteşem ve görkemli bir program yapılacaktır. Türkiye Başkonsolosu saygıdeğer Ahmed Ataullah Bey bu büyük dâvette hazır bulunacaktır. Haydi! Herkes gelsin! YAŞLI, GENÇ, BÜYÜK, KÜÇÜK! Hayal kırıklığına uğramamak için koltuklarınızı ayırtın! Özel bir bando da dâvette hazır olacaktır! Kapılar açılış: 20.00 Başlama saati:21.00”
Ayrıca gazete ilânlarıyla tüm Osmanlı tebaası ile Oasvaran ve Hamidiye kimlikleri bulunanların Türk konsolosluğuna kayıt olmaları gerektiği, bu hususa riayet etmeyenlerin Osmanlı yasalarına göre para cezasına çarptırılacakları duyurusu da yapılmıştı gazetelerde. Buna ilâveten kültürel çalışmalara attığı imzaları yansıtan tiyatro ilânları gözünün önünde öylece gazeteler arasındaki resmî geçidini yapıyordu…
Takvimler 9 Kasım 1903’ü gösterdiğinde, Singapur’daki vazîfesi de üçüncü yılına ermişti. 9 Kasım 1903 Pazartesi akşamı Hükümet konağında yapılan Singapur Valisi’nin yaş günü kutlamasına katılmıştı. Ahmed Ataullah Efendi 10 Kasım 1903 Salı sabahı 01.45 civarında Hükümet konağındaki törenden ayrılmış ve o gece için yakın dostu Abdul Kader Alsagoff’un kendisine tahsis ettiği faytonla Balestier caddesinde bulunan konutuna doğru hareket etmişti. Ancak atlar bir şeyden ürkmüştü ve doludizgin koşuyorlardı. Yıllar… Atlar kan ter içinde koşarken akıp geçen yıllar, sanki ona içinden geçtiği labirentin sonunu göstermişti. Hayvanların dehşet uyandıran soluğu, geceyi yırtan at kişnemeleri, faytonun gıcırtılarla sarsılmasına ilâveten, yarı endişe yarı muhabbetle hatırladığı sevdikleri bir film şeridi gibi gözünün önünden geçerken ötelerden bir ses; “Haydi, atla!” dedi… “Korkma, atla!” İçinden gelen bir ses de bunu tasdik edercesine; “Evet, atla!” dedi… Ve işte o anda devrilmeye ramak kalmış faytondan bir figürün atladığını gördü uzaklardan geçen bir tanık. Hemen koşarak yanına geldi. Arabadan henüz atlamış olan bu zât nefes alıp vermekteydi henüz. Zifiri karanlığa rağmen, al kanlara bulandığı görülen Ahmed Ataullah Efendi gökyüzüne son defa bakmaktadır o an. Semaya dikilen gözler, hilâl ve yıldızlarla son defa yârenleşmektedir. Beş dakika sonra artık o ilâhi nağmeler susmuştur. Gece, sanki hiçbir şey olmamışçasına o yırtıcı karanlık ve sessizliğine yeniden bürünmüştür. Yerde yatan Türk’ün al kanına, gökteki hilâl ve yıldızların aksi düşerken Ahmed Efendi’nin ruhu otuz dokuz yaşında sonsuzluğa uçar.
İşte Ataullah Ahmed Efendi tam 114 yıldır bu topraklarda, Singapur Telangor Tepesindeki menzilinde ebedi uykusundadır. Allah rahmet eylesin.
Bir gece önce kendisi ile sohbet eden dost ve arkadaşları, ertesi gün gazeteleri ellerine aldıklarında bu elim hadisenin haberiyle karşılaşırlar. 39 yaşında vefat eden Ahmed Ataullah Efendi’nin cenazesi ilk olarak General Hospital’a kaldırılır. Burası Singapur’da vefat etmiş olan her ferdin ilk getirildiği mekândır. 10 Kasım 1903 sabahı Ahmet Efendi iki siyah atın çektiği bir araba ile General Hospital’dan alınıp yakın dostu Syed Mohamed Alsagoff’un Jawa Road 15 numaralı Kampong Glam adresindeki evine getirilir. Ahmet Efendi o gün ve geceyi burada geçirir.
11 Kasım 1903 Çarşamba günü cenaze Türk ve İngiliz bayraklarına sarılı bir tabut ile Alsagoff’un evinden alınıp Telok Blangah’taki Müslüman mezarlığına götürülür. Benzeri görülmemiş bir kalabalığın yanı sıra kortej, Cavenagh Köprüsü’nde ve Tanjong Pagar yolu üzerinde trafiğin tıkanmasına yol açar.
Diğer yandan 10 Kasım 1903 sabahı The Straits Times gazetesinin sütunları Ahmed Efendi’yi yazmaktadır.
Sütunlarca çıkan yazıların en etkileyici kısmı cenaze merasimini anlatan satırlar idi. Bu vefâlı, bu sevilen insanın son yolculuğuna tanıklık eden gazete satırlarına bir bakalım:
“Hükümet Konağı’ndaki doğum günü balosundan ayrılarak evine doğru giderken hareket hâlindeki arabasından atlayarak hayatını trajik bir şekilde kaybeden Singapore Türk Başkonsolosu Ahmed Ataullah Bey’in vefâtını üzüntü ile duyururuz.” (The Straits Times-10 Kasım 1903- Sayfa 5)
Cenaze kortejinden etkileyici sahneler ile gazete satırlarını aktarmaya devam edelim:
“Ahmet Ataullah Bey, merhum Singapur Türk Büyükelçisi, Telok Blangah mezarlığna eskort edilirken Singapur Singapur olalı böylesine hüzünlü bir kalabalığın katıldığı bir cenaze korteji görmedi. Jawa yolundan mezarlığa doğru ilerleyen Hintli ve Maley Müslümanların etkileyici sahnelerine şahit oldu. Başlangıçta kalabalık “Lâ ilâhe İllallah, Mohameden Resul Allah” nîdası ile korteje eşlik ederek yavaş yavaş yürüdüler. Tabutun önünde yüzlerce Müslüman sessizce ağlayarak eşlik ettiler. Arkadan dostları, arkadaşları Syed Mohamed Alsagoff ve ailesi, konsolos görevlileri, resmi temsilciler, en zengin tüccardan en fakir Hintli’ye kadar bir toz bulutu içinde yürüdüler. Hava güneşli ve sıcaktı ve Telok Blangah mezarlığı beş mil ötede idi. Yollar kapandı, trafik aksadı ve neredeyse yeni kazalar vuku bulacaktı ancak polisin temkinli davranması ile bir kaza oluşmadı. Kortej yürüyüşü sabah 6.45 te başladı ve Telok Blangah mezarlığı’na sabah 9’da varıldı. Hâli hazırda orada da bir büyük kalabalık bekliyordu. Avrupalı temsilciler, konsolos görevleri de vardı. O gün dikkatleri çeken, Müslümanların hepsinin koyu yeşil kıyafet giymeleri ve İngiliz Ordusundaki Hintli, Sikh askerlerin de koyu kırmızı tunikler giymiş olması idi. Tabut, Türk ve İngiliz bayraklarına sarılmıştı. Cenaze, üzerinde yüzlerce şemsiye dalgası ile bir tepe aşılarak gömüleceği yere getirildi ve hep bir ağızdan “Lâ ilâhe İllallah” sedâsı ile yeri hazırlandı ve üzerine toprak atıldı. Ahmet Ataullah Bey huzurda idiler. Avrupalı gözlemcilerin aktardıklarına göre Singapur Hükümet temsilcisi arabası ile defin yerine vardığında yüzlerce insan ile çevrili iken atlarının huysuzlanması ve neredeyse ikinci bir kaza çıkacak endişesi ve telâşı yaşanmış olup yol kenarlarındaki insanlar çukurlara atlamak zorunda kalmışlardır. Neyse ki arabayı kullanan Bay Anderson arabadan atlayarak atların kontrolünü eline almış ve başka bir kaza olması önlenmiştir.” (The Straits Times, 11 Kasım 1903- Sayfa 5.)
114 yıl sonra bugün Telok Blangah Tepesi’ni ve buranın sessiz Sultanları ile Ahmed Efendi’yi ziyaret ettim. Ahmed Ataullah Efendi’nin kabri bugün Singapur sınırları içinde ancak Malezya toprağı sayılan Temenggong Daeng İbrahim Camii’nin yanı başındaki mevkide Sultanların ailesinin yattığı bir türbede bulunmaktadır. Ahmed Efendi’nin Maley Sultanları ile aynı yere defnedilmesi o yıllarda Osmanlı’ya duyulan saygının ifâdesi olarak yorumlanabilir.
Türbe duvarında bulunan tabelânın 10. sırasında şunlar yazılıdır:
“Burası Osmanlı Devleti’nin göndermiş olduğu Türk Konsolosu Ahmed Ataullah’ın kabridir.”
Ve mezar taşında da: “Burası 1321 yılı Şaban Ayı’nın 20’sinde (11 Kasım 1903) vefat eden Osmanlı Devleti Konsolosu Ahmed Ataullah’ın kabridir.
Johor Sultanı İbrahim, Devlet-i Âliyye Başşehbenderi Ahmed Ataullah Bey’in araba kazasına uğrayarak vefât ettiğini büyük bir üzüntü ile yazdıkları telgrafıyla Sultan II. Abdülhamid’e bildirilmişti.
Padişah hazretlerinin yüksek eşiklerine Johor Sultanı İbrahim Han tarafından takdim edilen telgrafın tercümesidir.
“Osmanlı Devleti Başkonsolosu Ahmet Ataullah Bey’in bu sabah Singapur’da araba kazası neticesinde vefât etmesi büyük bir üzüntüyle karşılanmıştır. Padişah Hazretleri’nin ayak bastığı ülkesinin yüce hükümetine âcizleri ve vatandaşlarım pek samimi bir biçimde tâziyelerimizi bildiririz. İmza, Johor Sultanı-İbrahim.”
(BOA. Y. PRK.NMH Nu. 9-44)
Bir vakitler bir yayında Ahmed Ataullah Efendi’nin eşinin 1911-1912 yıllarında Londra’da, Hayrunisa, Hatice ve Abu Bakr Ruşdi adlı çocukları ile birlikte yaşadığı kaydedilmiştir.
Seylan, Kolombo ve Singapur Müslümanlarının Osmanlı’ya olan bağlılığı ise Ahmed Ataullah Efendi’nin ölümünden sonra da devam etmiş ve Hamidiye Hicaz Demiryolu başta olmak üzere Trablusgarp, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşları’nın yanı sıra Kurtuluş Savaşı’nda da Türkiye’ye para yardımları ile birlikte destek açıklamaları yapılmıştı.
İnsan ömrü kuş misali herhangi bir yerde bilemeyeceğimiz bir şekilde bu dünyaya veda ederken biz bugünün insanları vefa duygularımızla geçmişe yelken açarak bu azîz, çalışkan insanın ne gayretlerle eğitim alıp ne başarılara imza attığını, güzel dostluklara kapılar açıp ülkesine hizmet ettiğini görüyoruz. Hükmü Yezdan önünde ihtiramla eğilirken bu küçük ziyaretimizde, onu milletine ve insanlığa hizmet etmiş bir hayırlı insan olarak yâd ediyoruz. İşte Telok Blangah Tepesi ve işte 39 yaşında iken ebedi âleme göçen Ahmet Ataullah Efendi. Singapur’da kurmuş olduğu güzel dostluklarla Türk’ün şiarına uygun düşeni yapmış, kalplerin fethi vazifesini bihakkın yerine getirmiş, sevilmiş, sayılmış ve görevini icra ederken yâd ellerde hayata veda etmiş olan Singapur’daki ilk mukim ve muvazzaf büyükelçimiz.
Allah rahmet eylesin.
Ve Bâki’nin satırları ile Sultanlara komşu olan Ahmed Ataullah Efendi’ye veda ediyoruz.
“Pây-mâl olmada âhir şütür-i gerdûne
Pâdişâh ile gedâsı hele yeksân ancak”
-BÂKÎ-
(Önünde-sonunda, her şey şu Felek denilen hörgüçlü devenin altında kalıp gitmiyor mu? Öyleyse, Pâdişâh da olsan, dilenci de olsan, âkıbetin, bu fânî Dünyâ’yı terk edip gitmek olacak.)
Kaynaklar
H. Taner SEBEN, Singapur’daki İlk Temsilciliklerimiz ve Başkonsolos Ahmed Ataullah Efendi, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği-Singapore
Ahmet Uçar, Unutulmayan Miras-Güney Afrika’da Osmanlılar, İstanbul 2008, Çamlıca Yayınları
Anthony Reid, The Ottomans in Southeast Asia, Asia Research Institude Working Paper Series No.36, National University of Singapore, February 2005.
Serhat Orakçı, A Historical Analysis of the Emerging Links Between the Ottoman Empire and South Africa between 1861-1923, October 2007, Paper fort he Master of Arts in History at the University of Johannesburg.
Papers Presented to the International Workshop, From Anatolia to Aceh: Ottomans, Turks and Southeast Asia, Banda Aceh, 11-12 January 2012.
Bâki, günümüz Türkçesi, Tarihçi Yazar Turgut Güler.
* Ebubekir Efendi için lütfen bakınız http://kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/1034-dersaadet-ten-guney-afrika-ya-gonderilen-sira-disi-bir-alim-ebu-bekir-efendi
Sayın Ayşe Samiha tarafından belgelere dayanılarak, gerçeğin ta kendisini anlatan, ancak hikaye tekniğinde ve tadında yazılmış bu nefis yazı, belki de edebiyatımızda yeni bir denemenin ilk örneğini oluşturmaktadır.
Editör