‘Nüfûs Plânlaması’ Aldatmacası

Mehmet MAKSUDOĞLU

Bir milletin varlığını devâm ettirebilmesi, yurdunu yabancılara kaptırmaması, coğrafyadan silinip gitmemesi, en azından, nüfûsunun azalmadan aynı sayılarda korunmasına, ‘millî değerlerin’ yeni nesillerde yaşamasına bağlıdır; eğer o milletin ‘büyümeğe’ niyeti varsa, nüfûsunun artması da gerekir. Büyümeğe istekli olmayan millet küçülmeğe mahkûmdur; tabiatta durağanlık yoktur. Fikrî bakımdan geri kalmış ülkeler ise, ‘yabancıların’ akıl vermesiyle nüfûslarının çoğalmaması, hattâ azalması için yollar ararlar ve ‘yabancılar’ bu işte fikren geri kalmış (iktisâdî geri kalmışlık onun sonucudur) ülkelere ‘çok yardımcı’ olurlar.

Bir ülke nüfûsunun aynen devâm edebilmesi için, her ana-baba’nın 2.8 çocuğu olması gerektiği ifâde edilmektedir; çocuk ölümleri vb. gözönünde tutularak bu oran verilmiş olmalıdır; yâni, kaba bir hesapla her ebeveynin 3 çocuğu olursa, ülkenin nüfûsu, azalmadan korunabilir demektir. Maddî durumu iyi olan ülkelerde, hayât şartlarının iyi olması, sağlık tedbîrleri ve tedâvi sâyesinde, ölüm oranı azalmakta, ortalama ömür müddeti uzamakta, fakat, bayanlar doğum yapmak, üstelik evde oturup çocuk yetiştirmek ‘külfetine’, ‘zahmetine’, ‘fedâkârlığına’ (umûmiyetle) katlanmadıkları için, nüfûs azalmamakla birlikte, ortaya ‘yaşlı nüfûs’ çıkmaktadır.

Yıllarca önce, özel televizyon kanalları yokken, TRT’de sunulan bir programda, Almanya’da çalışan yurttaşlarımızın çocuklarını dövmeleri bahâne edilerek, öz çocuklarının ellerinden nasıl alındığı, bu çocukların 18 yaşını dolduruncaya kadar âilesine gösterilmediği, diğer Alman çocuklarıyla yetiştirme yurtlarında yaşatılarak almanlaştırıldığı anlatılmakta idi. Tabiî o hayâta alışan çocukların herhâlde pek azı 18 yaşından sonra, âilesini arayıp tekrar onların yanına gitmiştir; pek çoğu, artık almandır. Âile, çocuğunun ölü mü, diri mi, ne hâlde olduğunu bilmez; nerede olduğunu da bilmez. Almanlara yamyamınkinden kat kat beter bu vahşeti irtikâp ettiren sâik, (yamyam, öldürüp yemiştir, üzüntüsü de biter; halbuki çocuğunun hayâtta olduğunu bilmek, ona kavuşamamak duygusu, kavuşmak ümidi/ümitsizliği, her ân için işkencedir) ‘ayakta kalma’ endîşesidir; genç nesil arkadan gelmeyince, zayıf düşmeğe ve çökmeğe mahkûm olduklarını çok iyi bilmektedirler. Onun için de, günahları kadar sevmedikleri bizim işçilerin çocuklarını alıp almanlaştırmaktadırlar. İngiltere’de de durum farklı değildir: 1990’lı yıllarda insanlığın sâdece seyretmekle yetindiği Sırp vahşeti sırasında, ırzına geçilen Bosnalı hâmile kadınların İngiltere tarafından alınıp benimsenmesi sâdece ‘insânî’ sâikle mi olmuştur dersiniz? gayrı meşrû da olsa, ‘çocuk’ lâzımdır, ülke nüfûsunun gençleştirilmesi gerekir; İngiliz bayanlar doğum yapma zahmetine pek katlanmamaktadırlar!

Bize gelince: Türk nüfûsunun artması, Batılı’yı çok korkuttuğu için, (Türk korkusu Batılı’nın bilinçaltına sinmiştir; ondan kolay kolay kurtulamaz) nüfûsumuzun artmaması, mümkünse azaltılması için bize yardımcı olurlar, akıl öğretirler, teknik yardımda da bulunurlar. Türk nüfûsunun artmaması için, milletten kopuk hükûmetlerce, câzip bir ‘söylem’ de îcâd edilmiştir: Nüfûs planlaması. Bunu işiten veya yazılı olarak gören sanır ki, ortada bir hesap kitap, planlama var! Aylık geliri kaç milyon TL olan bir âile bir çocuklu olmalıdır? İki çocuk sâhibi olmak için âilenin aylık geliri kaç milyon TL olmalıdır? Bunun hesâbını yapan bir tek yetkili var mıdır? Kısacası, KAÇ MİLYON GELİRİ OLAN kaç çocuk sâhibi olacaktır? Böyle bir hesap olmadığına göre, PLANLAMA LÂFI KOCAMAN BİR YALAN, BİR ALDATMACADIR. Askerî tâbirle, Türk askerinin, daha ana rahmine düşmeden bertaraf edilmesidir!

Nüfûs hakkında bir ‘düzenleme’ yapılması isteniyorsa, maddî durumu iyi olan âileler çocuk sâhibi olmağa teşvîk edilmeli, çocuklarını iyi yetiştirme imkânı olmayan âilelere gebeliği önleyici yardımda bulunulmalıdır. Halbuki ülkemizde bunun tam tersi oluyor: iyi durumdaki âileler, az çocuk sâhibi oluyor, kırlık bölgelerde yaşayanlar çok çocuklu oluyor. ‘Yabancı’ dostlarımız(!) ayrıca, Türklerin yaşadığı yerlerde ‘nüfûs planlaması’ denen ucûbeye yardımcı olurken, ileride kendini başka alt kimlikle târif etmeleri muhtemel kişiler arasında nüfûsun alabildiğine artıp ülke bütünlüğü için potansiyel mesele olmasına zemîn hazırlıyorlar.

Hastanelerimizde, siz de görmüşsünüzdür: Şahsın sırtında bir küfe ve içinde birçok çocuk; altında da bir yazı: bakabileceğin kadar çocuk yap! Ne güzel değil mi? ‘Batı’da nüfûsun artması istenmiyor’ lâfına aldanan, bu tabloyu hazırlayan diplomalılarımız şunun farkında değiller: Batı’da kilometrakare başına kaç kişi düşüyor, Türkiyede kaç kişi? Batı’nın gelişmiş ülkelerinde nüfûs, o toprağın kaldırabileceği hadde ulaşmıştır, bizde bomboş, değerlendirilmeyi bekleyen geniş arâziler vardır. Ülkemizde de nüfûs yoğunluğu Batı’nın gelişmiş ülkelerindeki gibi olduğu zaman düşünülmesi gereken şeyi, şimdiden yaparsak, işin sonunun nereye varacağını göremeyen diplomalılara -taşıdıkları etiket ne olursa olsun- ‘aydın’ denilmesi isâbetli midir?

Nüfûsun getirdiği, getireceği beslenme, sağlık, eğitim, istihdâm meseleleri vardır tabiî, ama bu meselelerin çözümü, onlardan kaçmak için nüfûsu azaltmak değildir! Çözüm, milletçe düşünülür, yabancıların öğrettiklerini yapmak, önce ONLARIN İŞİNE YARAR.
Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen