Hürriyet, özgürlük, azâd olmak, kul köle esir ve mahkûm olmamak. Tasavvuf ıstılahında ise, ağyârın, mâsivânın ve başkalarının kulu ve kölesi olmamak, azâd olmak, serbest ve hür olmak. a) Avam ve halk nefsin arzûsuna, b) Hakk’ın irâdesinde fânî olan aydınlar kendi şahsî irâdelerine, c) Nurların nûrunun tecellisinde mahv ve yok olan seçkinler, her çeşit kayıt ve eserlere kul olmaktan kurtuldukları zaman hür olurlar.1 En yüksek seviyede Allâh’a kul olma hâline “hürriyet” denir. Hakk’a tam kul olan, tam hür olur.
Cüneyd (k.s) derki: “Ârifin en son makâmı hürriyettir.” Bir başka sûfi de şöyle söylemiştir: “Kul, Allah’tan başkasına köle oldukça gerçek kul olamaz.” Serrâc (k.s) diyor ki: Hürriyet, Allah Teâlâ’ya kulluğu gerçekleştirmenin nihâi noktasına işaret eden bir kavramdır. İnsanı, varlıklardan hiçbir şeyin yönlendirmemesi demektir. Allâh’a (c.c) kul olan hür olur.
Bişr-i Hafî’nin Seriyy Sakatî (k.s)’ye şöyle söylediği nakledilir. Allah (c.c) seni hür olarak yaratmıştı. Allâh’ın seni yaratmış olduğu zamanki gibi ol! Hazarda ehline, seferde de arkadaşına gösteriş yapma. Allah (rızâsı) için amel yap, bırak isterse insanlar senden uzaklaşsın.2
Allah Teâlâ: “İhtiyaçları bile olsa başkalarını kendilerine tercih ederler” buyurmuştur 3. Kuşeyrî (k.s) âyetin yorumunda diyor ki: Mü’minler sırf dünyevî hususlardan sıyrılıp çıktıktan ve böylece hürriyete kavuştuktan sonra, maddî menfaat bahsinde diğerlerini kendilerine tercih etmişlerdir.
Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Sizden birine nefsinin kanaat edeceği zarûret miktarı olan şey kâfidir. İnsan neticede dört zirâ’ ve bir karış yerden ibâret olan mezara gidecektir. İş sonuna dönecektir” (îtibâr hâtimeye olacaktır).
Hz. Hâris (r.a) Resûlullah’a (s.a.v): “Dünyaya karşı kendimi zâhid hale getirdim, onun için nezdimde dünyanın taşı ile altını birdir” demiştir.4
Gerçek hürriyet, kullukta kemâl halidir. Allah Teâlâ’ya karşı ubûdiyyette sâdık olursa kişi, başkalarına köle olma boyunduruğundan kurtularak hürriyete kavuşur. Zirâ, hürriyet makâmı pek aziz ve değerli bir makamdır.
Sûfîlerin temas ettikleri hürriyet nev’i: Dünyevî menfaat ve uhrevî karşılık da dahil olmak üzere kulun mahlûkata âid hiç bir şeyin boyunduruğu ve esâreti altında bulunmaması, sâdece tek (ferd olan, Allah) için olması, dünyada hemen verilecek bir mala, hâsıl olacak bir arzuya, uzun vadeli bir isteğe, talebe, kasda, ihtiyaca ve hazza kul olmaması keyfiyyetidir.
“İnsanlar içinde hür bir kimse kalmadı, evet kalmadı, cinler arasında bile hür olan yok. Her iki tâifeye mensûb olan hür zatlar ölüp gitti. Onun için bugün hayatın tatlısı acı olmuştur.” (Hakîkî hürriyet nâdirdir, nâdir de ma’dûm (yok) gibidir).
Hürriyetin büyük bir bölümü fukara (sûfilere, dervişlere)’ya hizmette bulunmaktır. Allah Teâlâ Dâvud (a.s)’a şunu vahyetmişti: “Beni talep eden birini gördün mü ona hizmetçi ol!”
Resûlullah (s.a.v) Efendimiz, “Bir kavmin efendisi o kavmin hizmetçisidir” buyurmuştur.6 Yahya b. Muaz (k.s), Dünya uşağına câriye ve köleler hizmet eder. Ahiret uşağına ise hürler ve asiller hizmet eder, demiştir. Hür ve kerem sâhibi olan kişi, dünyadan (ölümle) çıkarılmadan evvel kendisi dünyadan çıkar, deyen de İbrahim b. Edhem (k.s)’dir.
Bişr Hâfî (k.s); Hürriyetin lezzetini tatmak isteyen ve (Allah’tan başkasına) kul olmaktan kurtulup rahat etmek arzû eden, Allah Teâlâ ile arasında bulunan gizli halleri temiz tutsun, demiştir.
İbrahim b. Edhem (k.s)’in tavsiyesi ise şöyle: Hür ve kerem sâhibinden başkası ile sohbet etme. Hür ve kerîm insan dinler, fakat konuşmaz. (Verdiğin ezâya tahammül eder, fakat kendisi ezâ vermez) demiştir.7. Mevlânâ Celâleddin (k.s) de der ki kul olma mevzûunda: “Ben kul oldum, kul oldum, kul! Kulluk vazifemi hakkıyle ifâ edemediğim için mecbûriyyetimden başımı önüme eğdim. Bir köle azâd edilince sevinir.
Ben ise Sana kul oldum diye seviniyorum Yâ Rab!
KAYNAKLAR
1 Kâşâni, Ta’rifat
2 Luma, s.364
3 Haşr,9
4 Bezzâr, Taberâni
5 Kuşeyrî, s.364
6 Aclûnî c.l, s.462
7 Kuşeyrî, s.366