Geçmişten adam hisse koparmış…
Ne masal şey ?
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi ?
‘’Tarih’’i ‘’tekerrür’’ diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi ?
Türkiye Cumhuriyeti Tanzimattan bu yana Batılılaşma ( diğer bir söyleyiş ile özüne ters düşme, aykırı davranma )süreci içerisinde boğuluyor, çırpınıyor. Nedir bu Batılılaşma ? Batılılaşma, Türkiye’ye Osmanlı’dan kalan en büyük sorunlardan birisidir. Kendi uygarlığımızı, yapıp ettiklerimizi, kültürümüzü , medeniyetimizi , mekan ve zaman dahilinde kazandıklarımızı bir köşeye itip; Batı’nın ortaya çıkardıklarını, fikirlerini , düşüncelerini , teknolojisini , medeniyetini koşulsuz şartsız , kabul etmektir. Bir medeniyetin, milletin nefesinde can bulmak yerine , düşman koynunda nefes alma uğraşıdır . Bazı zamanlar bir kurumda meydana gelen başarısızlık , olumsuzluk , istikrarsızlık farklı kurumları da etkileyebilir . Osmanlı’da da böyle olmuştur. 1683 Viyana bozgununda askeri alanda meydana gelen başarısızlık; ekonomiyi , edebiyatı , sanatı , hukuku , mimariyi etkilemiş ; Ve o gün bugündür Batı’nın sırrı, başarısı, marifeti anlaşılmaya çalışılmış , bu uzun süreç sancılı dönemleri doğurmuştur. (Lale devri , I. Mahmut /III. Selim ıslahatları, Tanzimat Dönemi, 1856 Islahat fermanı, I.muşrutiyet /II.muşrutiyet , Avrupa Birliği süreci…)
Bütün bu süreçler Batılılaşma/Garplılaşma gayretimizin tezahürleri , çırpınışlarıdır. Peki tüm bu gayretlere rağmen ,dolaylı bir şekilde 334 ; doğrudan 178 yıldır onlar gibi olma hevesimize rağmen , devlet tarafından desteklenmesine rağmen , aydınların Fransa’lara gönderilip (!) , ilim , medeniyet , teknoloji öğrenmelerine rağmen neden başarılı bir netice elde edilemedi ? Burda da devreye halk giriyor sanırım . Zira , Batılılaşma gerek Osmanlı’da , gerek ise Türkiye’de beşeri unsurlar göz ardı edilerek gerçekleştirilmeye çalışıldı. Peki , neden ? sorusunun cevabını bir de Prof. Dr . Mümtaz Turhan’dan dinleyelim.’’ Garplılaşmanın neresindeyiz ?’’ (Yağmur Yayınevi , İst. 1967) adlı çalışmasında şunları söylüyor: ‘’ Aradan 150-200 sene geçmiş olmasına ve daimi bir Garplılaşma arzusuna rağmen neden bu davada muvaffak olamadık ? Bu kadar değiştiğimiz halde niçin Garplılaşamadık ? (…) Biz insanımıza ilim zihniyetini aşılamadan sadece fabrikalar , geniş caddeler açmak , parklar , barajlar , limanlar yaptırmak , lüks otomobiller , ziraat aletleri , radyolar , buzdolapları vs. almak ve Batılı kanunlar , nizamlar vazetmek suretiyle Garplılaşacağımızı zannetmişiz..
Sistem ve müesselerin iktibası gayet kolay görünmesine rağmen tıpkı hazır eşyanın ithali gibi , bir cemiyeti Garplılaştıramayıp bilakis cemiyette içtimai inhilal (çözülme) ahlak ve kültür buhranları doğurmak suretiyle ilerlemesine mani oluyor.’’ Bizdeki Batılılaşma / Garplılaşma gayreti şunlara benziyor : Yol yapıyoruz ama o yolları anlamlı kılan otobüsleri , otomobilleri Batı’dan ithal ediyoruz. Köylere , kasabalara , kentlere çöp bidonları koyuyoruz ama bidonlar dolduğunda onları topayacak çöp arabalarını tahsis etmiyoruz . Kültür merkezleri , kütüphaneler , bilim merkezleri inşa ediyoruz ama onları dolduracak olan insanları bilinçlendirmiyoruz . Fabrikalar , şirketler kuruyoruz ama işiler grev hakkını kullandıklarında onlara zorbalıkla karşı gelmeye çalışıyoruz .
İşte 300 senedir Batılılaşma gayretlerimizin meyveleri , toplayabilirsiniz. Damak tadınıza uygunsa yiyebilirsiniz de . Osmanlı’dan muazzam miraslar kalmış olmasına rağmen Batılılaşmayı hedef alan’’ Yeni Türkiye’ye ‘’selam olsun. Kendi medeniyetini sineye çekip , Batı medeniyetinin maskesiyle şekillenmek isteyenlere selam olsun. Bir 300 sene sonraki neslin bu konuyu tartışma anında görüşmek üzere. Son söz şairin olsun : Ey halkım ,bu derin uykudan ne zaman uyanacaksın ? Gafletin sürerse ,yarın dizini dövüp yanacaksın . (Li-müellifihi )