KİTAPLARLA SÖYLEŞİ
Oğuzhan Saygılı
İlgi Kültür Sanat Yayıncılık
Semih GÖNÜL
Her kitap içinde farklı bir dünyanın yanında bir fikir âlemi sunar okura. Kitapların matruşkası olan bu kitap birbiriyle konu ve ileti olarak bütünlük arz eden eserlerden örülmüş, birini okumaya başladığında kendini bir anda bir diğerinin son satırlarını okurken bulabilirsiniz. Yazarın bir derdi var ve bu eser ona merhem olmak amacıyla yazılmış. Peki bu dert veya dertler nelerdir?
Klâsik, yıkıcı bir tarzda iki üç kelâm edebilirim. Doğu-Batı çalışması arasındaki Türk insanı derim, toplum yapısı üzerindeki kara bulutlar derim, ama bunlar laf-ı güzaf olmaktan ileriye gitmez. Oğuzhan Saygılı’nın merkezindeki unsur kitaplarınkiyle aynı: insan. Müellifin kaleminden çıkan her satır toplumun hafızasına atılmış bir imzadır. Bu sebepledir ki o artık yazarın değil toplumun malıdır. O zaman can alıcı noktaya geliyorum. Bu sorumun kitabın yazılış amacını gözler önüne sereceğine inanıyorum. İnsanımızın sıkıntısı ne?
Toplum için yazılanların tozlu raflarda kalması, zihinlere yerleşemeyen fikirlerin uyanacağı günü beklemek zorunda kalması. En büyük silahın fikir olduğunu bu kitabın da birçok fikre ev sahipliği yaptığını söyleyebilirim.
Okuduğumda ona buna saldırmayacak, kılıcınızı çekmeden önce düşünmeyi öğreneceksiniz. Taraf olmadan önce, fikri tarafsızca ele aldığınızda, Atatürk’ün ‘‘Benimle yola çıkmayanlar da kendilerine göre, en az benimle yola çıkanlar kadar haklıydı.’’ sözünün manasına varacaksınız. Timur ve Bayezid arasında tarafgirlik yapmanın gereksizliğini anlayabilecek kıvama geleceğinizi umuyorum. Tek yönlü ve ideolojik olarak bakmanın, at gözlüğü ile olayları okumanın nasıl bir hastalık olduğunu anlamalıyız. Kitabın giderdiği birinci hastalığımız bu: ne haddinden fazla yüceltelim ne de yerin dibine sokalım, herkese ve her olaya hakkını verme şiarıyla yaklaşalım.
Yazarın hedef aldığı ikinci hastalığımız toplumu saran özgüven eksikliği ve model bulmadaki eksiklik. Çeşitli başarı hikâyelerine yer vererek bu duruma dikkat çekilmeye çalışılmış. Toplumun dışladığı kişilerden tutunda fiziksel olarak özrü bulunan insanların istedikleri takdirde neleri başarabileceklerini gösterip sen de yapabilirsin dediği gibi onların sorunlarına da değinip onların için neler yapabiliriz sorusunu kendimize sormamızı sağlıyor. Türk iş adamlarının şimdiki mevkilerine gelmeden önce hangi aşamalardan geçtiğini aktarırken amaç ‘‘rol model’’ olabilecek isimleri ön plana çıkarmaktır. Okuyucu o yaptıysa ben de yapabilirim der.
Eser değişik mecralarda kulaç atılarak oluşturulmuş olduğunu çevrilen her sayfada bir kez daha gösteriyor. Meşrutiyetle birlikte eşitlik, hürriyet vb. kavramların Türk toprağında yeşermesinin neler getirip neler götürdüğünü mukayese ederken bir kaynağa bağlı kalınmamış tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi farklı eserleri de gündeme getirmiştir. Okura farklı perspektiflerle bakmanın yollarını gösteriyor. Yabancıların gözüyle Türk insanının nasıl göründüğünü anlamak için askeri, sosyal ve eğitim gibi farklı açılardan yaklaşımlarla oryantalizmin işleyişini görüyoruz. Bizi bizden daha iyi tanırlarken bizim yüzyıllardır yapamadığımızı yaptıklarını gördüm. Yıllardır kaşınan Ermeni Tehciri hakkında tek bir bakış açısıyla kısırlaştırılmamış aksine farklı kaynaklarla okuyucu beslenmiştir. Alanında otorite olan kişilerin görüşleri ile okurda merak uyandırıyor.
Derdimizin dermanı ilim dolayısıyla da yolu kitabın yoluyla kesişiyor. Her eser geleceğe dair bir nasihat. Türk çocuklarının geçmişte yaşanan acıları görüp ibret alması için onlara yol gösteren kitapların incelenmesi bir diğer hastalığın çözümü için kanserli hücreye neşter atıldığını gösteriyor. Neşterin odak noktası tarih şuurudur.
Fatih Kerimî’den yola çıkılarak özeleştirinin önemi vurgulanmış. Bugün bile toplum olarak hala yaşadığımız sıkıntıların daha önceden de yaşanmış olması bir diğer hastalığın sinyalini veriyor. Nedir o hastalık? Kabullenememek. Eğer kötü olanların geçmişte kalmasını istiyorsak önce ‘‘Biz neyiz?’’ sorusuna samimi olarak kafa yormamız gerekiyor. Nitelikli okuyucu nitelikli kitaplardan hoşlanır. Diğerlerini elinin tersiyle iter. Milletimizin sıkıntılarını öğrendiğim bu eser ben de şu hissi uyandırdı:
-Kaybedebilir miyiz?
-Evet.
-Vazgeçecek miyiz?
-Hayır.
Ben okudum şimdi sıra sende.