Asbest, tabiatta doğal olarak bulunan, lifsi yapıda olan, temel yapı olarak benzer, ama kısmen farklı minerolojik özellik taşıyan altı farklı silikat türü minerale verilen ortak isimdir. Bu minerallerin temel ortak özelliği lifsi yapıda olmalarıdır. Lifsi minerallerin boy : en oranı 3’den fazla ve boyları birkaç mikron olur. Asbest ve benzeri mineraller bu lifsi yapısal özellikleri nedeniyle “fibröz mineraller” olarak da anılırlar.
Resim 1. Solda tremolite tip, sağda chrysotile tip asbest lifleri.
Doğada bulunan ve tanımlanmış olan asbest minerallerini temel olarak iki gruba ayırırız; serpentine ve amphibole. Gruplara göre lif tipleri aşağıdaki şekilde yer almaktadır.
Asbest, yeryüzünün toprak örtüsünde doğal olarak bulunur. Yerkabuğunu oluşturan kayaların yapısında 2/3 oranında asbest mineralleri vardır. Dolayısıyla yaşayan her insan asbest lifleri ile temas eder; yaşanılan yere bağlı olarak değişmekle beraber günde ortalama 10,000 – 15,000 arası asbest lifi soluruz. Suda da asbest lifleri bulunur, lif miktarı litrede 200,000’ e ulaşabilir. Dolayısıyla her insan günlük yaşamda asbest ile temas eder.
Doğada, özellikle volkanik aktivitenin yüksek olduğu alanlarda, asbest, yer yer yoğun birikimler halinde yeryüzü örtüsünde bulunur.
Dikkat edilirse toprak yığınlarının kazılarak açıldığı ve buralardan toprak alınarak bütünlüğün bozulduğu gözlenebilir. Resim ’de de Eskişehir’in bir köyünün uydudan alınan görüntüsü yer almaktadır. Köyün hemen yakınında büyükçe bir asbest yoğun toprak örtüsü gözlenmektedir. Köylülerden öğrenildiğine göre yakın yıllara değin bu toprak müteahhitler tarafından kamyonlarla alınarak apartmanların arasında ısı taşıyan yer altı borularının izolasyonu için boruların geçtiği kanallara dökülmek suretiyle kullanılmıştır.
Resim 2. Eskişehir’e ait bir köyde acıka asbestli toprak yatağı.
Asbest minerali, ilk resimde görüleceği üzere lifsi yapıları üst üste gelen, böylece ayrılabilir özellikte bir yapıya sahip olup, mineraller bu yapı sayesinde ısı ve strese dayanıklıdırlar ve mükemmel bir yalıtım yeteneği taşırlar. Bu özellikleri sayesinde asbest endüstride, yaklaşık 3,000 iş kolunda yaygın kullanım alanı bulmuştur.
Asbest, antik çağdan bu yana, dünyanın birçok bölgesinde iyi bilinmekte ve kullanılmakta idi. Finlandiya’da, bugünkü maden yataklarından, Tunç Devri’nde de asbest çıkarıldığına, yiyecek kaplarında, fırın ve ocaklarda kullanıldığına dair izler vardır. Grönland’ın çözünen buzları içinden çıkan insan yapısı malzemelerde, Cengiz Han’ın askerlerinin zırh ve miğferlerinin yapı malzemesinde de asbest kullanıldığı belirlenmiştir.
Asbestin yoğun endüstriyel kullanımı 1930 – 1970 yılları arasında en üst düzeye ulaşır. Dünya asbest tüketiminin % 34’ü çatı kaplama malzemelerinde, % 23’ ü sürtünme ile ilgili malzemelerin yapısında, %15’i çimento yapımında, %8’ i gaz maske yapımında ve %20’si diğer iş kollarında kullanılmaktadır. 1980 yılına kadar dünyada 100 milyon ton asbest üretildiği, bunun %90’ının chrysotile, kalanının ise crocidolite, amosite ve anthophollyte olduğu bilinmektedir.
Ülkemizde, zaman zaman yıllık asbest ithalatı 30,000 ton’a kadar çıkmıştı ve az miktarda da olsa yerli üretim vardı. 2004 yılında % 90’ ı Rusya’dan olmak üzere 11,129 ton asbest ithal edildiği kayıtlara girmiştir. 2008 yılından itibaren asbest kullanımı kontrol altına alınmış, Aralık 2010 tarihinde çıkarılan bakanlar kurulu kararıyla her türlü asbest kullanımı ve ticareti yasaklanmıştır.
Son yüz yılda asbest ile insan arasında yoğun bir temas yaşanmıştır. Asbest temasının gelişmiş ülkelerdeki nedeni esas olarak madencilik ve endüstri ortamlarında gelişen mesleksel ilişkilerdir. İşçiler asbest madenlerinde ve bazı iş kollarında doğrudan bazı iş kollarında ise zaman zaman doğrudan veya dolaylı olarak asbest ile temas etmişlerdir. Yine bu maden veya iş yerlerinin çevresinde yaşayanlar ise oluşan çevre kirliliği nedeniyle, daha düşük yoğunlukta da olsa asbest ile temas etmek durumunda kalmışlardır.
Gelişmekte olan ülkelerde ise asbest teması, sanayinin gelişimine koşut olarak yavaş yavaş artmaktadır. Özel bir temas şekli olarak, bazı coğrafi bölgelerde doğal toprak örtüsünde yer yer bulunan kontaminasyon nedeniyle, özelliklerini detaylı olarak ileride aktaracağımız şekilde, asbest teması kırsal alanda da gerçekleşebilir.
Yukarıda sıralanan bütün bu özellikleri dikkate alarak asbest ile insan temasını epidemiyolojik olarak aşağıdaki gibi sınıflandırabiliriz:
1. Mesleksel temas (endüstri nedenli temas)
– Doğrudan iş yerinden temas
• Primer: Asbest madeni,
• Sekonder: Asbest içeren madde ile çalışan iş yerleri, örneğin eternit, tekstil sanayii.
• Tersiyer: Meslek ortamından çevresel temas:
– Domestik temas: İş yerlerinde çalışanların eve getirdikleri elbiseler nedeniyle temas,
– Yerleşim – komşuluk yoluyla temas,
2. Çevresel temas: Yaşam ortamlarında kullanılan bazı malzemelerdeki asbest kontaminasyonu nedeniyle genel popülasyonun teması.
3. Kırsal alanda asbest teması: Kırsal alanda yaşayan köylülerde gerçekleşen temas.
Asbest, 20.yy’ın ilk çeyreğinden itibaren WHO – International Agency for Research on Cancer (Dünya Sağlık Örgütü-Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi)’ nin “Kanserojen Maddeler” listesinde Grup IA kanserojen olarak tanımlanmıştır. 1986 yılından itibaren asbestin kullanımı gelişmiş ülkelerin büyük kısmında yasaklanmış olmasına karşın halen gelişmekte olan ülkelerde kullanımı yaygın olarak devam etmektedir.
ASBEST NE TÜR HASTALIKLARA SEBEP OLABİLİR
Asbest, esas olarak nefes yoluyla akciğerlere girer. İnsan bir solukta akciğerlerine yaklaşık 400 ml hava alır. Havanın 1 ml’sinde tek bir asbest lif varsa, insan her solukta 400 adet, bir dakikada 15 soluk alma işlevi yaptığından 6,000 adet, bir saatte 360,000 adet, 8 saatte 2,880 000 adet lifi akciğerleri almış olur. Bu iş yerinde 20 yıl çalışan birinin akciğerlerine girerek toplanan mineral lif sayısının çok çok yüksek olacağı anlaşılabilir.
Asbest lifi biyolojik veya organik bir yapı olmadığından, mineral olduğundan akciğerler tarafından yok edilemez veya değiştirilemez. Sonuçta asbest lifleri bulunduğu yerlerde fibrojenik ve kanserojenik değişimlere yol açarlar.
Asbest lifleriyle temas sonucu oluştuğu kesin olarak gösterilen hastalıkları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
A. Malign (kötü huylu hastalıklar)
1. Mezotelyoma (akciğer veya kalp, karın zarı kanseri)
2. Akciğer kanseri (özellikle sigara içenlerde risk çok yüksek)
B. Benign (iyi huylu hastalıklar)
1 . Plevral plak (akciğer zarlarında plak)
2. Plevral kalınlaşma
3. Yuvarlak atelektazi
4. İnterstisyel fibrozis (akciğer sertleşmesi)
5. İyi huylu plevral sıvı toplanması
KIRSAL ALANDA ASBEST TEMASI
Yer kabuğunda, o coğrafi alanın şekillenme sürecine bağlı olarak asbest lifleri ile yoğun kontaminasyona uğramış toprak birikimleri bulunabilir. Bu toprak, geleneksel olarak öğrenilen ısı ve su yalıtım özellikleri nedeniyle kırsal alan yaşayanlarınca kullanılmaya başlanmış, ekonomik kolaylık nedeniyle de kullanımı yaygın kabul görmüştür. Sosyo-ekonomik hayata kabulü ve sık kullanımı nedeniyle bu tür toprak çeşitleri yöre yaşayanları tarafından bazı bölgelerimizde “aktoprak”, bazı bölgelerimizde çorak toprak, geven toprak, göktoprak, çelpek, höllük veya ceren toprağı adıyla da adlandırılarak diğer toprak çeşitlerinden ayırt edilmiştir (bu yazıda aktoprak ismi kullanılacaktır).
Resim 3. Köy yolları üzerinde ve girişlerde halkın kullandığı asbestli toprak kümeleri.
Doğal olarak, bu toprağın bulunduğu ve kullanıldığı yerlerde içeriğindeki asbest lifleri nedeni ile asbest lif inhalasyonu oluşmakta, yani asbest teması ortaya çıkmaktadır.
Aktoprak, bulunduğu yerinden küçük bir keser veya kazma ile kazılarak kolaylıkla çıkarılabilir.
Resim 4. Sıva işinde kullanılan asbestli toprak ve elektron mikroskop görüntüsü.
Bu toprakların rahat bulunduğu yerlerde yaşayan köylüler, geçen zaman boyunca aktoprağın -içeriğindeki asbest lifleri nedeniyle- yararlı etkilerini tecrübe yoluyla öğrenmişler ve evlerinin badana-sıva işinde, çatıların ısı ve su yalıtımında, ateş yakılan ocakların yalıtımında aktoprağı yaygın olarak kullanmışlardır.
Kullanımının yanı sıra aktoprak doğal olaylarla da çevrede yaşayanların asbest temasına neden olabilir. Örneğin aşağıdaki resimde Afyon’a ait bir köyümüzün uydu görüntüsü yer almaktadır. Bu köyün kuzeyden gelen ana yolu üzerinde yaygın biçimde asbest karışımlı toprak yer almaktadır. Küçük resimde görüleceği üzere ev yerleşimi yolun biraz altında kalmaktadır. Bu nedenle rüzgarlı havalarda yoldan köyün evlerinin üstüne doğru yoğun bir aktoprak toz taşıması olur. Böylece kullanımdaki temasın yanı sıra doğal olaylarla da aktoprak- asbest teması oluşmaktadır. Bu noktada, son yıllarda aktoprak kullanan ev sayısı oldukça azalmış olsa da, doğal toprak örtüsü nedeniyle bu tür köyler için temasın hala devam etmekte olduğu açıktır.
Resim 5. Afyon’a ait bir köyün girişinde asbestli toprak. Bazı köy evlerinin çatıları bu toprakla örtülü.
Kaynağından çıkarılan aktoprak, su ile karıştırılıp, sonradan kullanılacak bir topak haline getirilir, güneş altına yığılarak kurutulur ve kullanılacağı zamana kadar bu şekilde saklanır.
Eğer aktoprak hemen sıva için kullanılacaksa, kullanılacağı yerde kova içinde su ile karıştırılarak kısmen akışkan bir sıva malzemesi elde edilir. Bu malzeme eski tarihlerde koyun postu tüyleri ile, yakın zamanlarda ise kalın tüylü fırçalarla doğrudan evlerin duvarlarına sürülür. Böylece evin hem sıvası hem de badana işi yapılmış olur.
Aktoprak, ısı ve özellikle su yalıtımı amacıyla çatılara toprak yığını olarak serilir ve özel bir taş tekerlek ile basılarak sıkıştırılır. Yağmur yağdığında ıslanan lifler birbirleri ile daha sıkı temas ederek yalıtım için uygun bir ortam oluştururlar.
Resim 6. Asbestle sıvalı bir ev. Çatıda asbestli toprak örtüsü.
Aktoprak sıvasının önemli iki özelliğinden birisi kuruduktan sonra güzel kokması, diğeri ise temas ettiği yüzeye kolaylıkla sıvanabilmesidir.
Aktoprak topakları, yakın tarihe kadar, bu toprağın olmadığı diğer yörelere götürülüp, ticari maksatla satışı da yapılmıştır.
Kırsal alanda asbest temas dozu
Kırsal alanda, ev içinde duvarlardaki sıvanın günlük hayattaki dökülmesi ve ev içi yaşam olayları nedeniyle havada asbest lifleri oluşur. Böylece kırsal alan yaşayanı ev içi ortamda asbest liflerini inhale eder. Ev dışında da, evlerin sıva örtüsü ve çatı örtülerindeki toprağın doğa olaylarıyla çözünüp, savrulması nedeniyle köy yaşam alanlarında havada asbest lif konsantrasyonu yükselir. Böylece ev dışı ortamda yaşayanlarda da asbest lif inhalasyonu gerçekleşir.
İş yeri serilerine göre, kırsal alanda temaslı hastaların temas süreleri de oldukça dikkat çekici biçimde farklılık göstermektedir. Örneğin iş yeri serilerinde, asbest ile temas işe başlama ile başlamakta, işçi günde 8 saat, haftada 5 gün, yılda 46–48 hafta temas etmektedir. Böylece 20 yaşında işe başlayıp 30 yıl çalışan birisinin asbest ile temas süresi yaklaşık 60,000 saat olurken, 50 yaşındaki bir kırsal alan çalışanında asbest temas süresi yaklaşık 260,000 saat olmaktadır. Çünkü köy ortamında doğumla başlayan temas, değişen toz konsantrasyonlarında olsa da günün en az 16 saati ve köydeki bir yaşam boyu aralıksız devam etmektedir. Ayrıca yapılan ölçümler anlık ölçümlerdir, halbuki yağışlı hava sonrası toprak kuruduğunda, rüzgarda, hayvan sürüsü geçerken, temizlik sırasında, aktoprak çıkarılırken, uygulanırken lif seviyeleri anlık ölçümlere göre çok yüksek olabilmektedir. Sonuç olarak, toplam temas ve akciğerdeki lif miktarı, kırsal alanda doğup 50 yıl yaşayan birinde, 20 yaşında işe başlayıp 30 yıl çalışan birine göre neredeyse eşit, belki de daha fazla miktardadır. Nitekim detaylı çalışmalar bu yargıyı doğrulayan akciğer asbest lif miktarları vermiştir (22).
TÜRKİYE’ DE MESLEKSEL NEDENLİ ASBEST TEMASI
Türkiye’de meslek nedenli asbest temasının sonuçları hakkında verilere dayanan bilgimiz yoktur. Ülkemize, 1983-1993 yılları arasında 310,748 ton, 1996 – 1997 yıllarında 60,691 ton, 1997– 2005 yılları arasında 100,300 ton olmak üzere, son 30 yılda, yaklaşık olarak 471,000 ton asbest ithalatı yapılmıştır. Üretim ise bu rakamın yaklaşık % 10’u kadardır. Dolayısıyla 1983 yılından, asbest kullanımının tam yasaklandığı 2010 yılına değin 500,000 ton asbest Türkiye’de kullanılmış durumdadır. Bu miktarın kullanıldığı ürünler ile ilgili çalışanlar en az önümüzdeki 30-40 yıl boyunca temas edeceklerdir (DPT Madencilik Özel İhtisas Komisyon Raporu 1996, 2001, 2009-2013). Sanayide kullanılmış olan bu miktar asbest dikkate alındığında, eğer etkin önlemler alınmazsa, ilgili ürünlerin bakım, onarım, söküm işlemleri sırasında önümüzdeki 20 yılda bu temasın önemli sayıda ilgili hastalıkların gelişmesine neden olacağı açıktır. Nitekim, daha önce de değinildiği gibi 2010 yılında sökümü yapılan asbest kaplamalı ağır tonajlı gemi sayısı 238’ dir.
Bugün için ülkemizde mesleksel asbest temasının iki önemli zemini vardır:
1. Eski ürünlerdeki asbestli maddelerle çalışanlar. Örneğin fren balata işçileri, jenaratör işçileri, boru söküm-döşeme işçileri.
2. Kentsel dönüşümde bina yıkan işçiler.
Resim 7. Kentsel dönüşüm çalışmalarından bir an.
Kentsel dönüşümde bina yıkımları sırasında, özellikle büyük kamu binaları yıkımında, eğer çevreyi koruma tedbiri alınmazsa -ki henüz alındığına dair görüntüler yoktur- çevre yaşayanları için de ciddi risk gelişimi olacaktır, olmaktadır. Yıkım sıarsında binalardaki asbestli ürünlerin, marley, eternit, yalıtım malemeleri gibi malzemelerinin parçalanmış halleri inşaat tozları ile etrafa yayılmaktadır.