Çanakkale Savaşları Günlüğü

general gouraud

Fransız General Gouraud

Seddülbahir bölgesinde 21-22 Haziran 1915’te cereyan eden Birinci Kerevizdere Muharebesi sırasında sağ kolunu kaybeden Fransız General Gouraud, savaşa ilişkin hayatı boyunca unutamayacağı bir sahneyi hatıralarında şöyle anlatıyor:

Hiç unutmam, muharebe başlamadan önce çevremizdeki tabiat nefis güzellikteydi. Su çiçekleri, papatyalar, leylaklar bir gökkuşağı alemi yaratıyordu. Ve şimdi savaş başlamış, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo kan revan içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Türk ve Fransız askerleri süngü savaşında ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca hiç unutmayacağım. Yerde bir Fransız askerî yatıyor. Bir Türk askerî kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile bir konuşma yaptık.

“Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Birşeyler söyledi, anlamadım. Ama herhalde annesi olacaktı. Benimse kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.”

Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan gözyaşlarımın donduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerînin göğsünde, bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de hayata veda ettiler.”

Ahmet USLU, Çanakkale 1, Çanakkale 1915 Seddülbahir Özel Müzesi Yayını, 2. Baskı, Ekim 2010, s. 14.

*****

hamilton4
Sir Sir Ian Hamilton 

25 Nisan günü cereyan eden muharebeleri, gece geldiği Arıburnu’nda Quenn Elizabeth gemisinden izleyen Akdeniz Seferi Kuvvetler Komutanı İngiliz Generali Ian Hamilton, sonraları Gelibolu hatıralarında şunları yazacaktı:

“İndirdiğimiz onca vahşi darbeye rağmen, gebe dağlar hâlâ Türk doğurmaktaydı. Yer yer ilerleyen çizgiler; yeşil çimenlerin üzerinde kımıldayan noktalar; Sarıbayır sırtında, yara izine benzeyen geniş bir kırmızı toprak üzerinde birbirini izleyen noktalar… Yaklaşıyor, gözden kayboluyor, yine ortaya çıkıyorlar… Mevzimizin en yüksek ve en orta yerine, birbirini kovalayan dalgalar halinde yükleniyorlar. Büyük topların gümbürtüsünün yanı sıra, makinelilerin ve tüfeklerin takırdısı duyuluyor-gök gürültüleri arasında bir limonluğun damına inen dolunun çıkardığı sesler gibi… sonra ateş hafifledi. Saldırı püskürtülmüştü. Bizimkiler oldukları yerde tutunabilmişlerdi. Yeşil çimenliklerin üzerinden geriye az, çok az nokta döndü. Ötekiler karanlıklar alemine göçmüşlerdi.”

İlhan AKŞİT-Hayati EZEL, Mustafa Kemâl ve Çanakkale 1915, İstanbul, 1982, s. 115.

*****

Yarbay Mustafa Kemal

“25 Nisan 1915’te İngiliz orduları karşısında Yarbay Mustafa Kemâl komutasındaki Arıburnu Cephesi ve 19. Tümen bulunmaktaydı. Tesadüf eseri Mustafa Kemâl, 19. Tümenin bir kısmıyla bu alanda bir hücumu yönetmiş ve Kabatepe’yi tekrar ele geçirmiştir. Aslında 19. Tümen, hiçbir şekilde bu amaçla görevlendirilmemiş, aksine ihtiyaç halinde kullanılmak üzere ihtiyat olarak bekletilmekte idi. Burada Mustafa Kemâl, doğru zamanda, doğru bir karar vermiştir. Türkler sahra toplarının kalibrelerini, atış mesafelerini ve etkilerini, öncesinden çok iyi düşünmüşler ve bu durum İngilizlerde şaşkınlık yaratmıştı. İtilaf Devletlerinin ezici gücü karşısında zaferi elde eden Türklerin Sultan ve Halifeye sarsılmaz bir güveni, kesin istekleri, fedakârlıkları, gayretleri, sebatları, sadakat ve bağlılıkları vardı. Fiziki güç karşısında, manevi güç galip geldi.”

Hans Kannengiesser, Çanakkale’de Türklerle Beraber, Bir Alman Albayının Gözünden Çanakkale, Timaş, İstanbul 2009, s. 103-106, 111, 269.

*****

ariburnu cikartma

“İtilaf devletlerinin 25 Nisan 1915’te kara kuvvetleri ağırlığıyla başlattığı taarruzda Anzak tümeni, karşısında 19. Tümen ve komutanı Mustafa Kemâl’i bulmuştur. Mustafa Kemâl, Anzak birliklerinin Kabatepe sırtlarını sarmakta olduğunu fark edince 5. Ordu Komutanından emir almadan inisiyatifi eline alarak önce Kocaçimen bölgesine ve ardından Conkbayır’ına birliklerini karşı taarruz yaptırtarak Anzak birliklerini geri püskürtmüş ve bu suretle Conkbayırı ile Sarıbayır’ın düşman eline geçmesini önlemiştir. Anzak birliklerinin bu bölgelere yerleşmesi durumunda Türk savunma sistemi çökeceği gibi düşman çıkarması ve savaşın sonu da belki hızlanacaktı.”

Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2011, s. 463

*****
anzak

Çanakkale (Arıburnu) muharebeleri sırasında ölen bir Avustralyalı askerin üzerinde bulunan günlükte  25, 26, 27 ve 28 Nisan günleri tasvir edilmişti. 27 ve 28 Nisan günlerine ilişkin kaydettiği satırlarda şu sözler yazılı idi:

“27 Nisan 1915 Salı, Ne berbat bir gece geçirdik. Türkler vakit vakit bize yirmi adım yaklaştılar, o vakit biz de onlara kurşun yağmuru yağdırdık. Fakat iyi mu-harip olan Türkler bundan hiç yılmıyorlardı ve daima üzerimize hücum ediyorlardı. Türklerin makineli toplarının ateşi hakikaten öldürücü idi. Bize hiç rahat yüzü vermediler. Bugün pek uzun süren bir gün oldu.”

“28 Nisan 1915 Çarşamba, Burası, arzın üzerinde kurulmuş bir cehennemdir. Düşman, bütün gece hücum etti. Biz de onları püskürtmeye uğraştık. Mütekabil hücuma geçmek için ne vakit ikmal ve takviye efradı alacak idik? Günü her nasılsa geçirdik. Mühimmmat ulaşıncaya kadar olduğumuz yeri muhafaza etmeye mecburuz. Geceleyin çok cephane sarf ettik.”

Osmanlı Belgelerinde Çanakkale Muharebeleri II, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Bşk.lığı Yayını, Ankara, 2005, s. 64.

*****

Turk askeri Kanlisirt

9/10 Mayıs gecesi Anzak birlikleri (üç taburdan oluştuğu tahmin edilen) Bombasırtı’na ani olarak taarruza geçti. İşte bu muharebeler sırasında, siperlerin birbirine 10 adım kadar yakın olduğu, ölümün de bir o kadar kol gezdiği bir dönemde Anzak Çavuş J.A. Kidd anlatıyor:

“Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Ay ışığının da olmadığı zifiri karanlık bir geceydi. Sekiz saat kadar süren bir tahkimat işinden, durmadan kazma kürek sallamaktan yorgun bir haldeydik. Gelibolu’nun bizlere tekin bir yer gibi görünmeyen o savaş alanı, ölülerden çıkan tahammül edilemez kokularla daha dehşet verici bi haldeydi. Gecenin nispeten sessiz bu saatinde, birden sol ilerimizdeki Türk siperlerinden gelen bir ses hepimizi şaşırtmıştı. Bu bir şarkıydı (türküydü). Sözleri Türkçe miydi, yoksa Almanca mıydı, fark edemiyorduk. Lâkin tahminlerin üstünde berrak ve güzeldi. Yüreklere işleyen bir sesti. Bölgedeki herkes bir anda kulak kesildi. Ara sıra duyulan tüfek sesleri de kesilmişti. Hepimiz büyülenmiş gibi dinliyorduk. O şarkıyı söyleyen kim di? Bilmiyorum ve hiçbir zaman da öğrenemeyeceğim kuşkusuz. Ancak her kim idiyse bilmeliydi ki o acılarla, iniltilerle, korkularla dolu savaş alanında, birçoğu yurtlarını bir daha göremeyecek askerlerin ruhlarından kavrayan, unutamayacakları bir anı yaratmış, huzur dolu dakikalar yaşatmıştı. İnan ki yüzlerine bakılmayacak kadar kir içinde, kaba görünüşlü, fakat gerçekte temiz yürekli o dinleyici kitlesi, hiçbir konserdeki dinleyicilerin hissedemeyeceği şekilde bu şarkının etkisi altında kalmışlardı.

Gün doğar çarpışmalar gene başlar. Ama ertesi gece, ayni saatlerde Türk siperlerinin olduğu yerden yine o güzel ses türküsünü söylemektedir. Artık her gece o sesi dinlemek için aynı saatte beklemektedirler. Ama bir gün o ses artık kesilir, belki nöbet değişmiştir, bir şey olmuştur diye, ertesi gece gene ayni siperde türküyü beklerler. Fakat yine ses gelmez. Üçüncü gün de türkü söylenmeyince, bir kağıda; “Bize her gün şarkılar söyleyen güzel sese ne oldu?” yazarlar ve metal bir tütün kutusuna koyup Türk siperlerine fırlatırlar. Birkaç dakika sonra tütün kutusu İngiliz siperlerine geri düşer. Kutuyu açarlar. “Bize her gün şarkılar söyleyen güzel sese ne oldu?” yazınının altı çizilmiş ve açık bir İngilizceyle; “O güzel sesin sahibini üç gün önce vurdunuz.” yazılmıştır.”

Baha Vefa KARATAY, Mehmetçik ve Anzaklar, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1987, s. 130.

*****

İngilizlerin 14 Mayıs gecesi saat 01.30’da başlattıkları kuvvetli saldırı, Bombasırtı-Cesarettepe kuzeyi arasındaki Türk mevzilerine karşı yapıldı. Anzakların bazıları ilk hattaki siperlere girdilerse de buradaki Mehmetçiklerin direnişiyle püskürtüldüler. Bu geceki muharebeler, gerçekten çok sert ve kıyasıya oldu. Ön hat siperleri geceden sabaha elden ele geçmiş, ama sonunda yine Türkler siperlerini korumuşlardı.”

Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, Çanakkale Cephesi, V. Cilt, 2. Kitap, Gnkur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara, 1978, s. 171-172

*****

canakkale siper

Mustafa Kemâl, Bombasırtı muharebelerini şöyle anlatır:

“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz-on metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbirisi kurtulmamacasına düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkül ile biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini de biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor.

Sarsılmak yok… Okuma bilenler Kuranı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. İşte bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayret ve tebrike değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.”

Şükrü ERKAL, Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt, Çanakkale Cephesi Harekatı, 1’inci, 2’nci ve 3’üncü Kitapların Özetlenmiş Hali (Haziran 1914-9 Ocak 1916), Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2002, s. 83

*****
canakkale cocuk savascilar

13 Mayıs 1915’te İstanbul’dan Arıburnu’na sevk edilen 2’nci Tümenin çoğunu aralarında İstanbul Lisesi öğrencilerinin de bulunduğu Darülfünunlu gönüllüler oluşturmuştu. İstanbul Sultanisi (İstanbul Erkek Lisesi) öğrencilerinden 50 öğrenci, gönüllü olarak Çanakkale Cephesine katılmak amacıyla başvuruda bulunmuş, geride kalanlar, cepheden dönecek yaralı arkadaşları için okulu revir haline getirmişlerdi. O dönemde İstanbul Erkek Lisesi, günümüzde Saint Benoit Fransız Lisesi olarak kullanılan Karaköy Kemeraltı Caddesindeki binada eğitim vermekteydi. Bir bölümü hastaneye, revire çevrilerek sarıya boyanmıştı. Gençler ve liseli öğrencilerden oluşan bu gönüllüler kısa bir eğitim için Halıcıoğlundaki karargâha gönderilmiş, orada kısa bir talime-eğitime tabi tutulmuşlardı. Bu gençler, Çanakkale’ye vardıklarında 2’nci Tümene dâhil olmuşlardı.

Cepheye vardıklarında lise öğrencilerinin kolunda sarı, tıbbiyelilerin kolunda da beyaz kurdele bağlıydı. 19 Mayıs taarruzunda, hedef olmamaları için kurdeleleri çıkarmaları emredilmişti. 18-19 Mayıs gecesi Anzaklara karşı yapılan taarruz çok kanlı cereyan etti, 2’nci Tümenin çoğu öğrenci olan gençleri şehit olmuş, siperlerde sadece sarı kurdelelerine yazdıkları şu mukaddes ibare kalmıştı: “İstanbul Lisesi Vatan Sağ Olsun Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katılan 50 İstanbul Sultanisi (İstanbul Lisesi) öğrencisinin şehit düştüğü haberi okula ulaşınca, geride kalan öğrenciler arkadaşlarının anısına, okulun kapılarını ve pervazlarını siyaha boyadılar.

Sakin ÖNER, Vefa Lisesi 125. Yıl Anısına, Vefa Eğitim Vakfı Yayını, İstanbul, 1997. Halide ALPTEKİN, Bir Çanakkale Destanı Şehadetname, Yitik Hazine Yayınları, İstanbul, 2011, s. 496.

*****

6 Ağustos 1915 sabahı, İtilaf güçleri topyekûn saldırıya geçti. Avustralya Tümeninin dört taburu dalgalar hâlinde 47’nci Alay’ın savunduğu siperlere doğru taarruza kalktı. Siperlerin içinde göğüs göğüse yaşanan çarpışmalarda, karanlık tüneller içinde boğaz boğaza, yumruk yumruğa verilen ölüm-kalım mücadelesinde, 47’nci Alay tükenme noktasına geldi.

Anzak kuvvetlerinin komutanı 51 yaşındaki İngiliz Korgeneral William R. Birdwood, yaşanan çarpışmaların şiddetinden ötürü daha sonra anılan mevkie Kanlısırt denilmesine sebep olan muharebeleri şöyle anlatmaktadır:

“Bizim bu muharebedeki kaybımızın 2 bine ulaştığını üzüntüyle hatırlıyorum. Ama Türkler de kendi 16’ncı Tümenlerinin kaybının 6930’u bulduğunu söylüyorlar ki, bunun 5 bin kadarı Kanlısırt siperlerinin küçük bir bölümünde meydana geldi. Böyle bir manzarayla bir daha hiç karşılaşmak istemem. Oraya gittiğimde, Türk ve Avustralyalılar birbirlerinin üzerine 4-5 kat yığılmıştı. Her iki taraf da en muhteşem kahramanlığı sergiledi…..”

Sermet ATACANLI, Atatürk ve Çanakkale’nin Komutanları, MB Yayınevi, İstanbul, 2008, s. 278-279.

*****

canakkale savasi4 conkbayiri

10 Ağustos 1915, Conkbayırı…. Henüz gün ağarmamıştı, saatler 04:30’u gösteriyordu. Baskın tarzında yapılan süngü taarruzu, Mustafa Kemâl’in Conkbayırındaki mevziden verdiği işaretle hücum başladı. Conkbayırı’nın geri alınması için 10 Ağustos 1915 günü yapılan taarruz ânını Mustafa Kemâl, Anafartalar Muharebelerine Ait Tarihçede şöyle anlatmaktadır:

“… Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatimebaktım. Dört buçuğa geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti. Düşmanın piyade ve mitralyöz ateşi başlar, kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerîmiz üzerinde duran askerîmiz üzerinde bir defa patlarsa, hücumun imkânsızlığına şüphe etmiyordum. Hemen ileri koştum. Tümen komutanına rastladım. O ve her ikimizin refakatinde bulunanlarla hücum safının önüne geçtik. Çok seri ve kısa bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim. Dedim ki:

─ Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Önce ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.

Komutan ve subaylara da askerlerin dikkatini işaretime çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar ileri gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretimi verdim.

Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini verilecek işarete yöneltmiş bulunduruyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir hücumla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde göğe yükselen Allah, Allah seslerinden başka bir şey duyulmuyordu. Düşman silah kullanmaya zaman bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonucunda ilk hatta bulunan düşman tamamen imha edildi.”

“Conkbayırı Tepesi askerlerimizin eline geçtikten sonra düşman karadan ve denizden yönelttiği seri ve yoğun topçu ateşiyle Conkbayırını cehenneme çevirmişti. Semadan şarapnel, demir parçaları yağmur yağıyordu. Büyük çaplı deniz toplarının tam isabetli daneleri yerin içirdikten sonra patlıyor, kenarımızda büyük lağımlar açıyordu. Herkes kaderine razı olmuş, akıbetini bekliyordu. Etrafımız şehit ve yaralılarla doldu. Muharebe meydanındaki durumu izlerken bir şarapnel parçası göğsümün sağ tarafına çarptı. Cebimde bulunan saati parça parça etti. Vücuduma giremedi. Yalnız derince bir kan lekesi bıraktı. Saat öğlene yaklaşıyordu. Askerlerimz sekiz saatten beri ölümle pençeleşmekten yorulmuşlardı. Arazinin durumu, düşmanın göz açtırmayan yoğun ateşiyle boğuşan askerlerimize geriden her türlü yardımı imkânsız kılıyordu. Zayiatımızda mühimdi. Düşmanı mağlup eden üstünlüğümüz olmayıp müthiş seri bir darbe halinde gerçekleşen hücumumuz olduğunu takdir ediyordum. Dolayısıyla 12:15’te 8’inci Tümen Komutanına şu emri verdim: Taarruzu durdurunuz. Conkbayırı ve Şahinsırt’ın batıya en hakim noktası daima elde bulundurulacak şekilde birliklerinizle işgal ettiğiniz hattı tahkim ediniz.

Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemâl”

Anafartalar Muharebeleri’ne Ait Tarihçe, s. 39-41. Ayrıca bkz. F.Rezzan ÜNALP, “Çanakkale Muharebeleri ve Mustafa Kemâl Atatürk”, Askerî Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı:16 ( Özel Sayı) Gen. Kur. ATASE Bşk.lığı Yayınları, Ankara, 2010, s. 20.

*****

“Ağustos (1915) muharebeleri, Türk askerinin tam bir başarısı oldu. Türklerin seçkin sevk ve idaresi, ölümü hakir gören kahramanlığı, düşmanda dahi saygı ve hayranlık uyandırdı. Türklerde, diğer uluslar tarafından gözlemlenen ama kavranamayan bir “dine kendine adayış” açığa çıkmaktadır ve bu başka hiçbir ulusta gözlemlenemeyecek bir ruh halidir. Türk insanı gücünü bu özelliklerinden almakta, İngilizlerin teknik üstünlüğüne bu sayede dayanabilmektedir.”

Carl Mühlmann, Çanakkale Savaşı, Timaş Yayınları, İstanbul 2006, s. 140, 172-173.

*****

“8 Ağustos sabahı Saroz Körfezi’nden çekilip henüz savaşa dâhil edilmemiş olan birliklerin gelmesinden sonra yeni kurulan Anafarta Grubu’nun Komutasını Fevzi Paşa üstlenmişti. Mareşal Liman von Sanders, 8’i 9’a bağlayan gece umûmî saldırı emri verdi, ancak bu emri uygulanmadı, çünkü Fevzi Paşa birdenbire hastalanmıştı. Onun yerini Albay Mustafa Kemâl aldı.”

Erich R. Prigge, Çanakkale Savaşı Günlüğü, Timaş Yayınları, İstanbul 2011, s. 121.

*****

canakkale savasi5

“Ağustos 1915 günü kurulan Anafartalar Grup Komutanlığına Saros Grup Komutanı Fevzi Paşa atanmıştı. Fevzi Paşa 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders tarafından 8 Ağustos 1915’te Anafartalar’da yapılması emredilen taarruzun, Saros bölgesinden gelmekte olan 7. ve 12. Tümenlerin henüz intikallerini tamamlayamadıkları ve dinlenmeden de taarruz yapmalarının uygun olmayacağı haklı gerekçesiyle 9 Ağustos sabahı yapılmasını teklif etmişti. Bunun üzerine Sanders tarafından 8 Ağustos 1915’te görevinden alınmış ve yerine 19 Tümenin tanınmış komutanı Mustafa Kemâl getirilmişti. Mustafa Kemâl Anafartalar Grup Komutanlığını üzerine alarak 10 Ağustos 1915 sabahı Conkbayırı’nı düşmandan temizlemede başarılı oldu.”

Hans Kannengiesser, Çanakkale’de Türklerle Beraber, Bir Alman Albayının Gözünden Çanakkale, Timaş, İstanbul 2009, s. 218-219, 223, 228 (Hans Kannengiesser, Çanakkale Savaşlarında Yarbay ve Tümgeneral rütbeleriyle görev yapmıştır.)

*****

“Anafarta mıntıkasında toplanan bütün birliklerin komutasını, Arıburnu Cephesi’nin kuzeyindeki 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemâl Bey’e verdim. 10 Ağustos öğleden önce Kocaçimen Dağı’nın zirvesine ve bitişiğindeki Conkbayırı’na en yakın İngiliz piyade mevzilerine karşı Mustafa Kemâl’in bizzat idare ettiği bir hücum sonucunda, düşman piyadesi epeyce geriye püskürtülmüştü.”

Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2006, s. 112-113

*****

“10 Ağustos’ta, sabahın alacakaranlığında, Mustafa Kemâl’in komutası altında yeni bir saldırı başlatıldı. Emrindeki birlikler, ölüme meydan okuyan bir cesaretle tepeye saldırdı ve geriye hızla çekilen hasmı takip etti. Ağır kayıplar, zaferden daha çok yararlanılmasını engelledi. İngilizler daha 48 saat önce zafere çok yaklaşmışken önceden hesapta olmayan faktörler ve Türklerin ölümü hiçe sayan kahramanlığı, onların elinden zaferi çekip almıştı.”

Carl Mühlmann, Çanakkale Savaşı, Timaş Yayınları, İstanbul 2006, s. 133-134.

*****

“Ağustos sabahı 19. Tümen Komutanı Albay Mustafa Kemâl, düşman kollarının Sarı Bayır’a tırmanmakta oldukları haberini aldığında sadece 1,5 taburu vardı. Bu taburlara, düşmanın kuzeyinde bulunan dağ çizgisini işgal etme emrini derhal verdi ve bunun üzerine Türk askeri koşar adımlarla dağın tepesine giderken karşı bayırda İngiliz askeri de dağa tırmanmaktaydı. Türk askeri oraya tam zamanında vardı ve keskin nişancıların ateş desteğiyle nefret ettiği düşmanı geri çekilmeye mecbur etti.”

Carl Mühlmann, Ça Savaşı, Timaş Yayınları, İstanbul 2006, s. 131.

*****
Turk askeri siper

“Düşman birliklerinin imkân ve kaynaklarının çokluğu karşısında Osmanlı birlikleri yokluk ve imkânsızlık içindeydi. Savaşta korunmak amacıyla gönderilen kum torbaları Türk askeri tarafından üniformalarını yamamakta kullanılıyordu. Kışa rağmen askerlerin üçte biri yalın ayaktı ve ancak üçte ikisi kışlık kıyafetliydi. Birliğin kıyafeti çok yetersiz olduğu kadar eskiydi de…”

Alman Arşiv Belgeleri Freiburg/Almanya, Bundesarchiv Rh 61/1827.

(Nakleden: Sezen KILIÇ, Liman von Sanders’in Çanakkale Savaşları ile İlgili Bazı İddiaları, Gazi Akademik Bakış, Cilt: 7, Sayı: 14, Yaz – 2014,)

*****

Turk askeri siper2

“Ancak bütün bu güçlüklere karşı koyma imkânını, sadece Anadolu neferinin direnme azmi, tahammülü ve kanaatkârlığı sağlayabilmiştir. İlk başarısını Trablusgarp’ta kazanmış olan Mustafa Kemâl Bey, sorumluluk almasını seven görevine bağlı bir komutan karakterine sahipti. Kendisi 25 Nisan sabahı 19. Tümen ile kendi kararıyla muharebeye müdahale ederek düşmanı sahile kadar sürmüş ve bundan sonra üç ay durmaksızın, kırılmaz bir dirençle şiddetli taarruzlara başarıyla karşı koymuştu. Kararlılık ve çalışkanlığına tamamen güvenebilirdim.”

Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Sene, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2006, s. 104, 112-113.

*****

“Türkler genel olarak çok mükemmel askerdirler. Burada kastedilen Anadolulu olanlardır. Bunlar özellikle savunmada takdire değer derecede dayanıklıdır. Sed ül Bahir’de sağ kanadımdaki Alay 7 Ağustos 1915’te üç kez ön hattı kaybetti ve üç kez de karşı saldırıyla aldı. Türklerin taarruzda yararlı olmadığı iddiası asılsızdır.”

“Türk askeri subayını önde görmek ister ve bu tüm ordunun bir talebidir. Türk askerinin kanaatkârlığını tasvir etmek mümkün değildir, o her gün bir ekmek ve bir avuç dolusu zeytinle hiç şikayet etmeden haftalarca beslenebilir.”

Çanakkale Savaşlarında binbaşı rütbesiyle görev yapan Alman General Heuck

Alman Arşiv Belgeleri Freiburg/Almanya, Bundesarchiv Rh 61/1827

(Hans Kannengiesser, Çanakkale’de Türklerle Beraber, Bir Alman Albayının Gözünden Çanakkale, Timaş, İstanbul 2009, Sf. 231)

*****

“Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir.”

Ruşen EŞREF, Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemâl İle Mülakat, İstanbul, 1930

*****
Yarbay Mustafa Kemal3

“Tarihte bir tümen komutanının üç farklı yerde vaziyete nüfuz ederek yalnız bir muharebenin değil, aynı zamanda bir seferin akıbetine ve belki bir milletin mukadderatına tesir yapacak vaziyet yaratanların bir benzerine nadiren tesadüf edilir.

Elden kaçırılan fırsatların hatırası kadar acı hatıralar az bulunduğu gibi, maziye bakıldığı zaman önüne geçilebilmesi mümkün olan ve geçilmesi gereken başarısızlıklar kadar da elim başarısızlıklar az bulunur. İşte Çanakkale Seferi’nin tarihi de bu çeşit hatıralardandır.”

İngiliz General C.F. Aspinall OGLANDER, Büyük Harbin Tarihi Çanakkale Gelibolu Askerî Harekatı, Arma Yayınları, İstanbul, 2005, Sf. 537-538

*****

“Mustafa Kemâl’in savaşı sevk ve idâre konusunda gösterdiği şaşırtıcı başarılar silsilesi bu tarihten (Çanakkale muharebelerinden) sonra başlar. Ne Liman von Sanders’in ne de diğer kumandanların göremediğini o görmüş, Gelibolu Yarımadasına ancak Conkbayırı ile Kocaçimen yoluyla hâkîm olunabileceğini O anlamıştı. Eğer, müttefik devletler burayı ele geçirebilselerdi, bütün Boğaz’a hâkîm olurlar ve 20 km.lik bir çevreyi istedikleri gibi top ateşine alabilirlerdi. Küçük rütbeli ama dâhi bir Türk subayının orada bulunması, İtilâf Devletleri için harbin en büyük talihsizliklerinden biri oldu.”

Yeni Zelandalı tarihçi Alan Moorehead

Celal ERİKAN, Komutan Atatürk, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1964, s. 2.

*****

“Harb-i Umuminin sanıldığı gibi kısa sürede son bulacağı tahminleri tutmayıp uzayınca, savaşan tarafların kayıpları da ağırlaşarak artmıştı. Savaşın daha ilk yılı içinde ağırlaşan yükünü, maddî ve insanî kayıplarını azaltmak ve durdurmak için Çanakkale’nin geçilerek İstanbul’un ele geçirilmesi ve böylece savaşın kısa sürede sonlandırılması senaryosu İtilaf güçlerine cazip görünmüştü. Savaşın ilk yılı içerisinde İngiltere kısmen, diğer tüm savaşan kesimler ağır bir şekilde savaşın ekonomik yükü ve kayıpları altında ezilmeye başlamıştı. Bu bağlamda, Fransa 3.000.000 askerini aktif, 1.000.000’unu yedekte hazır tutarak 4.000.000 askeri mobilize etmişti. Bunlar için günlük 1.500.000£ harcama yapmaktaydı. Erkek nüfusunun 19 ile 50 yaş arasını üretimden çekerek savaşa sürmesi ağır ekonomik kayıplar doğurmuştu.Ekim 1913’te 28.385.000£ olan ithalatı 1914 Ekiminde 8.127.000£’a gerilemiş; aynı dönem ihracatı ise 24.794.000£’dan 7.230.000£’a düşmüştü. 1915 yılı ortalarına kadar 600.000 insanını kaybetmişti. Fransa’nın 1915 ortalarına kadar toplam maddî kayıpları 1.686.400.000£’u bulmuştu ki bu kayıplar Fransa’nın bir yıllık millî gelirinden fazla,toplam millî zenginliğinin ise 1/8’ine eşitti.”

Edgar Crammond, “The Cost of the War,” Journal of the Royal Statistical Society, 78:3 (Mayıs 1915),s. 369-371

——————————————-

Çanakkale Zaferimizin yıldönümü münâsebetiyle “Kırmızılar” tarafından aşağıdaki kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmıştır;

F. Rezzan ÜNALP, Çanakkale Muharebeleri ve Mustafa Kemal, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Yıl: 13, Bahar 2015, Sayı: 18, ss. 37-64, 100. Yıl

Sezen KILIÇ, Liman von Sanders’in Çanakkale Savaşları ile İlgili Bazı İddiaları, Akademik Bakış, Cilt: 7 Sayı: 14, Yaz – 2014

Memet YETİŞGİN, Çanakkale Savaşları: Nedenleri, Sorumlusu ve Önemine Dair Yaklaşımlar, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl: 13, Bahar – 2015, Sayı: 18, ss. 1-35, 100. Yıl

 

 

 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen