Saadettin YILDIZ
Kaç bucaktır kahbe dünyâ çeşm-i yârdan düş de gör Dostla düşman nerdedir sen îtibardan düş de gör Maddenin ardında âlem sanma sohbet dostçadır Korkusundan titreyen kuş diş biler can almağa Geçtiğin yollarda alkışlar tutan dost çehreler Can da neymiş can fedâ olsun diyenler uğruna (İstanbul, Aralık 1986)
| Bu ıslık çalan adam, ney üfler gibi, yeni bir şiirin ilk nefesini duyurmaya mı çalışıyor! |
“Düş de Gör”, insanı ve toplumu eleştiren bir şiir. Şairin zamandan ve insandan şikâyeti var ve insanın aşındığını, toplumun bozulduğunu düşünüyor. ”Düşenin dostu olmaz” atasözünün doğruluğunu isbata çalışıyor âdeta. Ona göre, “itibâr”, “fazla kâr”, “şikâr”, “iktidâr”, kavramları, günümüz insanının gözünü alıp önünü görmesine engel parlatılmış kavramlar. Bunları elde etmek uğruna neler yapmaz insan!…
Direktör Âli Bey, Lehçetü’l-Hakaayık adlı eserinde, “dostluk” için, “Fırtınalı havalarda içi dışına dönen şemsiye” demişti. “Îtibardan düşmek”, “çeşm-i yârdan düşmek”, “fazla kârdan düşmek”, “iktidardan düşmek” … vaktiyle bu imkânlara sahip olanlar için “fırtına” olsa gerek. O zaman, insanoğlu, hava bulanır bulanmaz kendine yeni bir kapı, yeni bir efendi, yeni bir dayanak.. bulmak peşine düşüyor; yani şemsiye tersine dönüyor.
Şiirin hemen başındaki, Veysel’in “Kahpe felek sana n’ettim n’eyledim?” sorusunu hatırlatan “kahpe dünya” ifadesi, şairin dünyaya hiç de iyi gözle bakmadığını haber veriyor. Arkasından gelen “Gözden düşünce dünyanın kaç bucak olduğunu da, dost dediğin kimselerin düşman kesildiğini de görürsün.” hükmü dfeleğin “dönek” olarak kabulünden kaynaklanıyor ve şairdeki hoşnutsuzluğun köklerini de net bir şekilde ortaya koyuyor..
Bu temel düşünceden yola çıkan şair, düşüncesini değişik yönleriyle kademe kademe geliştiriyor:
*Kazancın bol, elin genişken bir sohbet halkası ile çevrili olarak yaşıyorsun. Gün gelip kâr musluklarının kapandığını görürlerse hepsi dağılacaktır. İnsanoğlu maddenin peşinde…
*Güçlü olduğun zaman karşında kuş gibi titreyenler, dizlerinin dermanının kesildiğini fark ettikleri zaman, can almaya koşarlar; daha önce serçeyken kartallaşırlar; gagaları da, pençeleri de kuvvetlenir!
Bu şiir, insanı eleştirmekle kalmıyor, onunla alay da ediyor:
*Güçlüysen, yol boyunca boy gösteren “dost çehreler!” seni alkışlarlar; fakat iktidardan düştüğünde, paçalarına saldırırlar; “şak şak”ların yerini “hav hav” sesleri alır. Anlarsın ki insan değil, başka şeymişler!
*Senin uğruna canını hiçe sayar görünenler, elindekileri yitirip yokluk uçurumuna düşersen, bir kez olsun el uzatmaz; seni düştüğün yerden kaldırmak için de hiçbir çaba harcamazlar.
Bu hükümler, Seferî’nin dünyaya da, insana da güvenmediğini gösteriyor. Bu karamsar bakış –ara sıra neşeli mısralar söylemiş olsa da- kalıcıdır şairde: “Düş de Gör”le aynı tarihi taşıyan “Nefret” şiirinde “Nesi var bilmiyorum ben bu cihan devletinin / Hayrı yok kimseye aslâ şu yalan servetinin” demişti; bunlardan on yıl sonra yayımladığı (1996) “Nesi Kaldı” şiirinde de bakış tarzı değişmemiştir.
Seni sevdim diyecek bu cihânın nesi kaldı
Sustu bülbülleri bâğın şu kırık nağmesi kaldı
Hani Ferhâd ile Şîrîn hani Vâmık ile Azrâ
Nerde Mecnûn ile Leylâ bize efsânesi kaldı
Sadece bu üç örnek bile, -ki bu örnekler onun insana ve zamana yönelttiği ince fakat çok sert eleştirilerdir- şair Seferî’nin zaman, toplum, insan ve onun geleceği konusunda endişeli olduğunu göstermeye yeter. Kaldı ki, en son şiirlerinden biri olan “Keşke Câhil Olsaydım” (2016) şiirindeki “Cehalet hep neşeymiş, yalakalık hoş şeymiş / İlim irfan da neymiş; işkembeden atardım” mısraları, bu bakış tarzının –en azından- son otuz yılın “merkez duygusu” olduğunu da düşündürüyor.
2017’de yayımlanan şiir kitabı Sana Geldi Bu Gönül’e yazdığı “Sözbaşı”ndaki “bu şiirler biraz hasret, biraz gurbet, biraz sevinç, biraz hüzün, biraz sitem, biraz ümit, biraz ümitsizlik, biraz kırgınlık, biraz kızgınlık kokar” cümlesi de açık şekilde gösteriyor ki Seferî, “diken üstünde “ bir adamdır. Huzursuz, aceleci, zor beğenen; taze bir mazmunun güzelliğini, dolgun bir kafiyedeki ses zenginliğini kaçırmamak için tetikte bekleyen; her geçen gün biraz daha küçülen insanı uyarmak/uyandırmak için didinen bir ıztırap adamı…
Hâşim için “Ömrüm Benim Bir Ateşti”yi yazan Beşir Ayvazoğlu onun da biyografisini yazarsa, herhalde, “İğneli Fıçıdaki Şair” diyecektir kitabına!…
*Seferî (Prof.Dr.Mustafa Nejat Sefercioğlu), Nevşehir doğumlu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü mezunu. Milli Kütüphane’de uzun yıllar çalışmış ve memurluktan genel müdürlüğe kadar yükselmiş bir kütüphanecidir. Merhum Prof.Dr.Amil Çelebioğlu’nun teşvikiyle akademik kariyere başlamış, kütüphaneden üniversiteye geçmiş; aradığını bulmuştur! Gazi ve Marmara Üniversitelerinde çalışan Seferî, halen KKTC Girne Amerikan Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı Profesörüdür. Nev’i Divanının Tahlili, Hasret Çuvalı, Divançe-i Seferî, Milattan Önce, Sana Geldi Bu Gönül gibi kitapları ve çeşitli dergilerde çok sayıda makalesi yayımlanmıştır.