Semih GÖNÜL
Kurt Kanunu
Kemal Tahir
İthaki Yayınları
Tarihsel konuları romanlarına taşımaktan zevk alan Kemal Tahir siyasi yönü ağır basan İzmir Suikasti üzerinden kahramanların ağzıyla toplumda gördüğü sorunlara değinmeyi kendisi için amaç olarak görür. Kitabın kurgusu sürekli değişkenlik gösteriyor. Başlangıçtaki kurguda Ziya Hurşit, Laz İsmail, Abdülkerim gibi kobay ve komitacı olarak tarif edilebilecek İttihatçıların yaptığı bir suç gibi görünürken, Semra Hanım’ın konağında gelişmeleri gazetelerden takip eden Kara Kemal, suikastin aylar önceden bilindiğini okuyunca bunun bir kurt boğuşması olduğunu anlar. Gücü elinde bulunduranlar, ona iman etmeye başladıklarında kendilerini bu ilahtan ayırabilecek olanları tasfiye yoluna gider. Romanda anlatılmak istenen, tasfiye hareketinden yola çıkarak devlet yönetiminde atılan yanlış adımların, toplumda açtığı derin yaralara değinmektedir. Daha yargılanmadıkları halde suçlu olarak hüküm verilen(idam) Abdülkerim ve Kara Kemal için Şaban Efendi gibi iktidar yardakçılarının iz sürmesi, bulduğunda ise yaptığı konuşmadan anlıyoruz bunu. Adam asmak için sadece emrin yeterli olduğu İstiklal Mahkemelerinde yapılan yanlış uygulamalar sadece o devrin değil daha öncelere dayanan hataların devamı olarak görülmelidir. Abdülhamid’i tahtan indirerek istibdata son verdiklerini, sansürleri, sürgünleri kaldırdıklarını söyleyenlerin devlet yönetimine geldiklerinde hürriyet, demokrasi, adalet naraları yerine şiddet kullanarak sindirme yoluna gittiklerini görüyorum. Aynı gelenekten gelen iki İttihatçı grubun birbirlerine karşı güç savaşı olarak gördüğüm süreç tam da “Kurt Kanunu’” ifadesiyle anlatılabilirdi. Kurtlukta töredir; zayıflar düşersen parçalanır, yok edilirsin. Aynı zamanda bir kurt sürüsünün idaresi tek bir kurda aittir, ikinci kurt idareye göz dikerse sonuçlarına katlanmaya da hazırdır. Lâkin romanda böyle bir göz dikme dahi olmadan sadece ihtimal olarak görüldüğü için yok etmeye kalkışılması, kurdun gözünü kan bürüdüğünün göstergesidir. Dolayısıyla ilk kurgunun temasını tasfiye olarak nitelendirmek istiyorum. Başlığın temellendiği nokta da burasıdır.
İkinci kurgu olarak gördüğüm yer ise Semra Hanım’a sığındıkları ve kaçmak zorunda kaldıkları zaman aralığıdır. Bu kurgu ilk kurguyla iç içedir aslında. Gereksiz ve yersiz bölümlere yer verdiği için bir okuyucu olarak çok fazla zevk aldığımı söylemem yanlış olur. Çünkü bir okuyucu olarak kahramanların cinsel hayatlarını en ince ayrıntısına kadar gösterilmeye çalışılması edebi metinden aldığım hazzı düşürüyor. Bu kısımlar o kadar çok ki hem göz yoruyor hem de dikkati azaltıyor. Bu kısmın temasını basit bir kovalamaca-kaçış ilişkisinden ibaret kalmasına neden olduğunu düşünüyorum. Diğer bir kurguya geçmeden önce iki tip İttihatçı üzerinden okura verilmek istenen bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Abdülkerim ve onun gibi kıyıcıları punduna getirerek, iktidara geleceklerini umut ettirerek bir oyunun içine çekilebilecek bilgisiz, cahil kısım olarak gösterilirken, Kara Kemal Bey ise ülke yönetebilecek akla sahip silah ve akıl arasında tercihini akıldan yana kullanabilen iradesi sağlam İttihatçı tipini gösterir. Abdülkerim’in ana kahraman olarak görülen ilk kısımdan sonra yerini Kara Kemal’e bırakmasıyla devam eder. İkisi de gerek çevresindekilerle diyaloğunda gerek kendisiyle konuşmalarında okura bireyin duyduğu dramı verirken bunu oluşturan nedenleri toplumsal, kültürel bir temeli olduğunu üstü kapalı olarak verilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Üçüncü kurgu ise olayların son bulduğu insan kavramının özüne inildiği bir sorumluluk bilincinin aşılanmak istendiği açıktır. Kara Kemal Bey kendini vurur, Emin Bey İstiklâl Mahkemesine çıkar beraat eder. Abdülkerim de onlara sığınmak istediğinde Perihan tüm yaşanılanları gerekçe göstererek kabul etmez ama Emin Bey içindeki sesi dinlemeye kararlı bir şekilde kapıya yönelir. Kimseyi bulamaz. Roman böyle son bulurken önemli ayrıntılar bırakır geride. Emin Bey ile Kara Kemal arasındaki konuşmalarda suikastin nedenini kurtların tasfiyesi olarak gördüğünün ipuçları verilir. Bu yapılırken yazarın kendisine görev olarak bildiği, bilgi aktarmanın bir alışkanlığa dönüştüğü görülür. Sanatsal tedirginlik gözetilmeden yapılan bu bilgi şöleninin ardından Emin Bey’in ideal insan tipi olarak okuyucu karşısında parlatıldığını düşündüğümü söylemem gerekiyor. İstiklal Mahkemesinin önüne yardım ve yataklık iddiasıyla çıkıp inandığı ve doğru bildiğini korkarak da olsa söyleyebildiği için gerçek cesaret örneği olarak verilir. Bu örnek, insanın toplumda sevinçle karşılanması ise halkın despot tavırdan, yargısız infazdan ne kadar korktuğunu buna başkaldırabilen birinin varlığını duyma sevincine ortak olan binlerce insan gösteriliyor. Emin Bey’de yazar Batı’daki birey- insan anlayışının yerini insan anlayışına bıraktığını düşünüyor. Sorumluluktan kaçmak yerine inandığı için mücadele eden birilerinin varlığına ihtiyacı var toplumların. Batı’da kendin için yaşıyorsun anlayışı bencilliği getirir. Sınıf ayrımın etkisiyle bu pergel daha da açılırken Emin Bey’in Abdülkerim’i evinde ağırlamak için idamı göze alarak kapıya koşması unutulan insanlığın bir portresi olarak sunulur. Bu portreyi sınıfsız toplumlar, başkaları için risk alabilen özgür insanlar yapabildiği için birey olmak bencilliği getirmez bizde.
Yazarın siyasi görüşleriyle eseri birbiriyle örtüşür. Muhalifleri ezmek için kolluk kuvvetlerini, devrin medya araçlarını, yargılama kurumunu kullanan güçlü kesime karşı üç kahramanın ağzından yüklenerek politik kimliğini de gösteriyor. Ekonomik görüşlerini Kara Kemal’in ağzından anlatır. Sermayenin milli olmayıp yabancıların eliyle gelmesi irade ve denetiminde zamanla onların eline geçmesi demek olduğuna inancını vurgular.
Romanda kimi kadınlara cinsel obje olarak bakılırken kimilerine ‘‘yiğit ana’’ sıfatıyla yaklaşılır. Fatih Kerimi’nin seyahatnamesinde bahsi geçen kadına bakışı hatırlatan durumun aksine Gurbet Hala, Semra Hanım, Perihan Hanım’la vücuda getirilen bir alp tipi kadını görmekteyiz. Yiğit Anadolu kadını olarak da isimlendirebiliriz bu durumu.
Güce hükmeden tek olmadığı sürece onun için savaşanlar bitmez. Gücü elinde bulunduranlar onu kullanarak alternatif bir irade çıksın istemezler, başını ezmek için pençelerini gösterirler. Ayıklamaya başlarlar. Kurtlar tek liderden hoşlandığı için ikinci bir liderin çıkma ihtimaline dahi tahammülleri yoktur. Bu mevcut gücün ikiye bölünmesi demektir. Bölünmüş güç kimseye fayda sağlamayacağı için birinden biri ya biat eder ya da terk-i diyar. Bunu en hafif yolu tasfiye en ağır yolu ise imha etmedir. İmha etmek kalıcı çözüm olduğu için kurtluk töresince en çok kullanılan yöntemdir. İşte bu yüzden kurt kanunu bir tasfiye hareketini anlatır.
Yararlanılan Kaynaklar:
MORAN, Berna (2016). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış – 2,İstanbul:İletişim yayınları.