Mehmet MAKSUDOĞLU
Ölü, bedeninde hayât olmayan değildir;
Gerçek ölü, gönlünde şuûr olmayandır.
Dindârlığı, sâdece ‘belli ibâdetleri yapmak’, ‘ahlâklı, dürüst olmak’ şeklindeki anlayış, eksiktir, sakattır, yanlıştır, insanı, günlük hayatta büyük hatâlara sürükler. Müslümanın, Kur’ân-ı Kerîm’le bütünleşmesi, o Kutlu Kitabın buyruklarına uyarak yaşaması gerekir. Bu cümleden olarak, bir televizyon kanalında kendisine sunulan ‘haber‘in, bir gazetede okuduğu ‘haber‘in doğru olup olmadığını düşünmesi, araştırması gerekir. Bu, kendisine Allah (C.C.) tarafından, Kur’ân-ı Kerîm’de buyrulmuştur:
“Ey îmân edenler! Eğer bir fâsık size bir haber iletirse ONUN DOĞRULUĞUNU ARAŞTIRIN…” (Hucurât Sûresi <49>, 6ıncı âyet-i kerîme.)
‘Medya’ denilen, büyük kitleleri, her gün ve bütün haftalar, aylar, yıllar boyunca etkileyen, insanların gözlerini ve kulaklarını sürekli haber-yorum bombardımanına uğratan korkunç vâsıtaların (gerek ülkemizdeki, gerekse yurt dışındaki televizyon kanalları ve gazetelerin) birçoğunu ellerinde bulunduranların, ‘fâsık‘ sıfatına tam sâhip oldukları da hatırlanacak olursa, bâzı müslümanların, bu ‘araştırma’ görevini ihmâl etmelerinden dolayı, şaşkınlıktan ve yanlışlıklar yapmaktan niçin kurtulamadıkları anlaşılır.
Propaganda konusunda yazılmış bir kitabın kapağında, tepesine çivi çakılmakta olan bir insan başı resmi görmüştüm; propagandanın mâhiyetini, çok iyi anlatıyordu. Gerçekten de, ‘yanlışlar’, ‘yalanlar’, ‘iftirâlar’, tekrarlana tekrarlana, insanların beyinlerine âdetâ zorla resmediliyor, kazınıyor. O ‘masallara’ kanmış insanları da, önyargılarından, yerleşmiş kanâatlarından kurtarmak, neredeyse imkânsız hâle geliyor. Yaşlı-başlı, cemiyette mevki sâhibi, çoğu zaman da, etkili ve yetkili kimselerin, belli konularda, bilhâssa İslâmla ilgili konularda, ‘İslâm’a başka isim ve sıfatlar vererek’ ciddî tavırlarla çok saçma sözler sarfetmelerinin sebebi, bu âyete uymamalarıdır. Demek ki, bir âyete uymamak, ne kadar zararlı sonuçlar veriyor!
İslâm, Türk Milleti’nin can suyu, mayasıdır. İslâm’dan, ‘İslâm’ kelimesi dışında bir kelime, bir sıfat kullanarak bahsetmek, İslâm’a ‘karşı’ olmayı ifşâ eder. Çünkü, herhangi bir varlığa, görüşe, onun kendi isminden başka bir isim vermek, ona ‘karşı’ olmanın sonucudur.
Ramazan ayı dolayısıyla, başka zaman dînî konulara hemen hiç yer vermeyen bâzı televizyon kanalları ve gazeteler, şuûrsuz müslümanları aldatmak için ‘İslâmî maske’ takar oldular. Fakat maske, gerçek yüzlerini saklamakta pek başarılı değil; büyük çoğunluğunun müslüman olduğu bir ülkede bulunduklarını unuturcasına, Ramazan günü, ‘kahvaltı haberleri’ sunuyorlar! Böyle bir saygısızlık karşısında, acaba kaç kişi hemen o kanalı değiştirmek zahmetine katlanıyor dersiniz?
Halbuki oruç, her şeyden önce bir dikkat, uyanıklık, hareketlerini düzene sokma alıştırmasıdır; başka zaman pek dikkat edilmeyen konulara dikkat edilmesi alışkanlığını insana kazandırmağa yardım eder.
Ramazan ayında, Kur’ân-ı Kerîm’le fazla ülfeti olmayanlar da mukabele tâkip ederler, Kur’ân iklîmine girerler. İlâhî Kitâbı, indirildiği gibi, orijinalinden okuma veya dinleme sürecine katılırlar. Giderek, ‘İngilizce öğrenmeğe çalışıyorum da, niçin Kutlu Kitâbımın dilini öğrenmek aklıma gelmiyor?’ şuûruna ermeleri beklenir. Biraz inceleme, ‘öğrenilemez’, ‘zordur’ lâflarının bir vehimden ibâret olduğunu gösterecektir. Böyle olunca da, bâzı atraksiyon sâhiplerinin altlarından, basmakta oldukları zemîn çekilmiş olacaktır. O atraksiyon erbâbının mantık ve uslûbunu kullanmak seviyesine inilirse şöyle denilebilecektir: “Dîn konusunda ‘istismâr’ olduğunu söyleyip ‘durumu, bilgisizliği, yanlış uygulamaları istismâr eden şöhret ve başka şeyler düşkünleri’, acaba, ‘Arapçanın öğrenilmesi zordur’ diyerek, hep kendilerinin dinlenilmesini, kendilerinin gündemde kalmasını mı istemektedirler?”