Fatih Mehmed ÖNAL
Aylardan Ağustos, günlerden Cuma
Gün doğmadan evvel iklîm-i Rum’a
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma
Yeni bir şevk ile gürledi gökler
Ya Allah…Bismillah… Allahuekber…
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
Ağustos ayı Türkler için kutlu bir aydır. Bu ayda pek çok savaş gerçekleşmiş ve büyük zaferler elde edilmiştir. Bu zaferlerin ikisi vardır ki biri “kuruluş” diğeri ise “kurtuluş” mücadelesini yansıtıyordu. Ne hikmettir ki bu iki kutlu zafer aynı güne denk gelmişti. 26 Ağustos 1071 ve 26 Ağustos 1922.
Bundan 946 yıl önce, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt önlerinde Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan ile Bizans İmparatoru Romanos Diogenes arasında kıyasıya bir savaş yapılıyordu. Türk sultanı Alp Arslan’ın zaferiyle sonuçlanan bu savaş Anadolu’da bir vatanın kurulmasının başlangıcı oldu. Tabi ki şu da unutulmamalıdır ki Malazgirt Zaferini, 1040’ta Horasan’da kurulup kısa zamanda İran, Irak ve Azerbaycan’ı almış bulunan Selçuklu Devleti kazanmıştır. Bu nedenle Malazgirt Zaferini idrak etmek için Dandanakan Meydan Muharebesini de bilmek lazımdır. Malazgirt bir devletin kuruluşu değil bir coğrafyanın vatan kılındığı zaferdir. Bu zafer daha sonra kurulacak olan Türkiye Selçukluları Devleti için önemli bir adımdır. Malazgirt Zaferini daha önce kurulmuş olan Büyük Selçuklu Devleti’nin hükümdarı kazanmıştır. Fakat bu Malazgirt Zaferinin önemini küçültmez. Öyle ki bu zafer sayıca bizden üstün olan Bizans ordusuna karşı kazanılmış bir zafer olması hasebiyle çok önemlidir. Bizans ordusunda paralı asker olarak bulunan Türk birliklerinin, Selçuklu saflarına geçmesiyle birlikte savaşın kazanılmasında önemli bir unsur olmaları da bu zaferin önemini belirtir. Demek ki Malazgirt, Türk savaş taktiğinin, Türk kahramanlığının ve Türk milli şuurunun büyük bir zaferidir. Bundan dolayı bu zafer tarihimizin altın yapraklarından birini teşkil eder.
Malazgirt Muharebesinden önce de Anadolu’ya akınlar yapan Selçuklular Bizans’ı rahatsız etmişti. Bunun üzerine Bizans birlikleri Türkleri Anadolu’dan temizlemek için harekete geçti. Ancak bu hareketler sonuçsuz kaldı. Bizans, Türkleri kesin olarak Anadolu’dan atmak için daha büyük bir ordu ile hazırlıklara girişti. Bazı kaynaklara göre bu ordunun sayısı 200.000 kişiydi. Buna mukabil Selçuklu ordusunun 50.000 civarı olduğu belirtilir. Ancak sayıca üstün olan Bizans ordusunda Selçuklu ordusunun yiğitleri gibi bir iman, ülkü ve cesaret yoktu.
Bizans’ın savaş hazırlığında olduğunu öğrenen Alp Arslan Mısır seferini yarım bırakarak tekrar Anadolu’ya döndü. Bizans İmparatoru’na sulh mektubu gönderen Alp Arslan’ın bazı şartları da vardı. Ancak Romanos Diogenes bu şartlara yanaşmadı. Hatta bu mektubu götüren elçiye: “Selçuklularla barışı Rey’de yapacağım, biz İsfahan’da, hayvanlarımız da Hemedan’da kışlar.” Demiştir. Galip geleceğinden o kadar emindir ki böyle mağrur konuşmalar yapmıştır. Bunun üzerine elçi dayanamayarak çok manidar bir cevap verir: “Hayvanlarınız Hemedan’da kışlar; ama sizin nerede kışlayacağınızı bilemem.” Bu konuşmalardan sonra artık şartlarının kabul edilmeyeceğini anlayan Selçuklular, savaş hazırlıklarına başlamıştı.
Meydan savaşlarının kazanılmasında askeri bakımından gücün önemi yadsınamaz. Bununla birlikte savaşın psikolojik yönü de vardır. Büyük liderler bunun farkındadırlar ve savaşlardan önce askerlerine yaptıkları konuşmalar, askerlerin ruhsal yönden de savaşa hazır olmalarını sağlar. Sultan Alp Arslan da bunun farkında olan bir liderdi. 26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alp Arslan atından indi ve secdeye vardı: “Yâ Rabbî! Seni kendime vekil yapıyor; azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Tanrım; niyetim hâlistir, bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” duası ile derin imanını gösteriyordu. Daha sonra askerlerine hitaben: “Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur, emir ve kader onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta ve benden ayrılmakta serbestsiniz.” Dedi. Bu sözler üzerine askerler büyük bir inanmışlık içerisinde: “Asla emrinden ayrılmayacağız.” Karşılığında bulundular.
Malazgirt Muharebesi sonunda Bizans İmparatoru Türklere esir düşmüştü. Herkes Sultan Alp Arslan’ın Bizans İmparatorunu öldüreceğini düşünürken, Alp Arslan ona bir misafir muamelesi yapmış ve daha sonra bir anlaşma yaparak, kendisini serbest bırakmıştır. Alp Arslan’ın imparatoru serbest bırakmasına karşın, yeni Bizans imparatoru Dukas VII. Mikhail, Diogenes’in gözlerine mil çektirmiştir ve Diogenes vefat etmiştir.
Bu zaferle birlikte, Anadolu’da yeni bir vatan parçası elde edilmiştir. Ancak Bizans yenilmesine rağmen Türklere karşı fırsat buldukça saldırmaya devam ediyordu. Hâlâ Türkleri Anadolu’dan atmak düşüncesindeydiler. Bizans’ın bu ümitleri de 1176’da Miryokefalon Savaşı ile tamamen bitmiştir. Bu zaferin ardından Anadolu artık kesin olarak Türk-İslam yurdu haline gelmiştir.
Türkler, bu topraklara yerleştikten sonra amansız mücadeleler vermişlerdir. Anadolu’ya hem içerden hem de dışardan sürekli müdahaleler geliyordu. Bu müdahalelere karşı verdiğimiz mücadeleler de takdire şayandır. Destansı zaferlere imza attığımız gibi yenik düştüğümüz savaşlar da olmuştu. Selçuklunun yıkılmasını müteakip Osmanlı ile Türk asrı devam edecekti. Üç kıtaya yayılan Türkler Kızılelma için fütuhatlarına devam ediyorlardı. Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresine uygun olarak da fethettikleri yerleri sömürmek veya istila etmek yerine, fethettiği topraklara hizmet ve adalet götürmüştür. Bu yüzden Türkler, sadece toprakları değil aynı zamanda gönülleri de fethediyordu. Gittiği beldeleri imar etmiş, eser götürmüştür. Bunların izleri ve tesirleri birer tapu senedi kıymetinde hâlâ ayakta durmaktadır. Zamanla yapılan yanlışlar devletin çöküşüne sahne oluyordu. Her çıkışın bir inişi vardır. Ama tarih milletler için birer ders, ibret, öğüt ve tefekkür mesabesindedir. Tarihten sadece ibret değil aynı zamanda kuvvet de almak lazımdır.
Türklerin asırlarca hüküm sürdüğü Anadolu artık işgal altında idi. Batı, “hasta adam” muamelesi yaptığı Osmanlı’yı parçalamak ve bölüşmek üzere birleşmişti. Asırlar önce Türklerin mücadele ettiği Bizans, şimdi de torunları olan Yunanlar üzerinden Türklere savaş açmıştı. Yunanların kimin torunu olduğu Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını pek ilgilendirmiyordu. Çünkü onlar Bizans torunuyken Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa gibi Türk başbuğları da Sultan Alp Arslan’ın ve Alp Arslan’ın emanetini muhafaza edip ileriye taşıyan, Hz. Peygamberin övgüsüne mazhar bir komutan olan Fatih Sultan Mehmed’in torunlarıydı. Bizans ve torunları bu isimleri çok iyi bilirlerdi.
Milletimiz, Balkan ve Cihan Savaşlarının yenilmişliğini üzerinden atamamış görünüyordu. Güçsüzdü, tükenmiş gibiydi. Her tarafta açlık vardı. Devlet kalmamış, düzen bozulmuş, birlik bitmişti. Millî Mücadele’ye bir macera gözüyle bakılıyordu. Ama hesap yanlıştı. Türk ruhunun hürriyet uğrunda ne mucizeler yaratabileceği unutulmuştu. Türkler, geçmişte atalarının ehl-i salibe karşı nasıl mücadele ettiğini idrak edip, tek bir yürek halinde yedi düvele karşı savaşıyordu. Bu mücadeleler Anadolu’nun dört bir yanında verilmekte idi. Bu mücadeleyi Mustafa Kemal Paşa ve Enver Paşa gibi liderler yürütüyorlardı. Bu süreçte yeri geldi galip geldik yeri geldi ağır kayıplar verdik. Ancak her şeye rağmen hiç yılmadan mücadeleye azimle devam ettik. Bundan dolayıdır ki Kurtuluş Savaşından alnımızın akıyla çıkmayı bildik
Tarihimizden aldığımız ibret ve kuvvet sonucunda Anadolu’da at koşturmak hevesinde olan İngiliz sömürgecileri, Fransız istilacıları ve Bizans torunu Yunanlara hiç unutamayacakları bir mücadele örneği göstermiş olduk. Bu mücadele süreci 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar önlerinde başlayıp, 30 Ağustos’ta zaferle sonuçlandı. Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak tarihimize geçen bu zafer Anadolu’da Selçuklular ile “kurulan” vatanın, “kurtuluş” mücadelesiydi. Bu zaferle birlikte vatanın bütünlüğü ebediyen parçalamayacak şekilde sağlanmıştı. Bu mücadelenin ardından artık yeni bir devlet kurulacaktı. Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan bu devlet sağlam temellerle ilerlemeye başlamıştı. Bir değerli tarihçimiz diyor ki: “İstiklal Savaşı yalnız Yunanlara karşı değil; istilacı, emperyalist bütün batı dünyasına karşı kazanılmıştır. Onun temelinde Türk’ün istiklal aşkı, hür yaşama azmi vardır.”
Dandanakan’dan Malazgirt’e; İstanbul’un fethinden İstiklal Harbine kadar bu topraklar nice mücadeleler gördü. Hatta ‘biz’ bu topraklara gelmeden önce de nice devletler boy gösterdi. Binlerce yıldır uğruna can verilip, kan dökülen topraklar. Üzerinde nice devletler kurulup, nice milletlerin yaşadığı coğrafya. Tarihin bütün büyük hükümdarlarının ona sahip olmak için yanıp-tutuştuğu yer. Yüzlerce tahta ve taca mezar olan; isimleri bile unutulmuş onlarca halkın vatan yapmaya çalıştığı ülke: Anadolu. Ama hiç kimse onu Türk gibi sevmedi, o da hiç kimseyi Türk’ü kucakladığı gibi kucaklamadı.
Bizlere bu kutlu vatan toprağını emanet bırakan atalarımızı rahmetle yâd ederken onlara layık torunlar olmayı da başarmalıyız. Bugün dahi vatanımıza göz diken hainler vardır. Anadolu coğrafyası, üzerinde yaşayan insanlara pek çok nimet sunan önemli ve mümbit bir coğrafyadır. Bu yüzden Anadolu’da her zaman düşmanların gözü olmuştur. Burada ayakta kalmak istiyorsak güçlü olmak zorundayız. “Sahipsiz memleketin batması haktır; sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.” Diyen Mehmet Akif Ersoy’a kulak vererek diyoruz ki; Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve faziletine sahip gençler olarak, atalarımızın bize bıraktığı bu topraklardan pay isteyenlerin alacağı tek pay mezarlarındaki toprak olacaktır. Bu coğrafya Alp Arslan’dan Atatürk’e emanettir. Bu emaneti 1000 yıl sonra doğacak torunlarımıza temiz bırakmak boynumuzun borcudur. Nice adsız kahramanların canlarıyla ve kanlarıyla suladıkları bu topraklarda kazanılan zaferler bin yıl sonra doğacak torunlarımıza kutlu olsun!
Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi,
Senin uğrunda ölen ordu budur yâ Rabbi,
Tâ ki, yükselen ezanlarla müeyyed namın
Galib et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın.
Yahya Kemal Beyatlı
KAYNAKÇA
ATSIZ, Hüseyin Nihal, Malazgirt Savaşı, Türk Yurdu, 6:276. Sayı, Ağustos 1959.
ERDEM, Galip, Malazgirt’ten Dumlupınar’a, Bozkurt Dergisi, Ağustos 1973.
KAFALI, Mustafa, Anadolu’nun Fethi ve Türkleşmesi, Berikan Yayınevi, Ankara 2015.
KELEŞTİMUR, Bedrettin, Ağustos, Türk’ün Zafer Ayı, Günışığı Gazetesi, 4 Ağustos 2016.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Alp Arslan ve Zamanı, c.3, Türk Tarih Kurumu, Ankara 2016.
TURAN, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2010.
TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1993.
.