Turgut GÜLER
Türk târîhi, siyâsî ve medenî gelişmelerde Türk milletinin aldığı vaziyetleri anlatırken ekonomik başlıklar altında ürkek ve çekingen görünüyor. Her ne kadar, millî coğrafyamız içinde ekonominin alt yapısına dâir yapılması gerekenleri fazlasıyla yerine getirmişsek de, maalesef satıcı ve üretici rollerini başkalarına kaptırmışız.
Meselâ, Selçuklu Dönemi’nde Anadolu’yu içten ve dıştan yol ağı ile ören, kervansaraylarla çağının en mükemmel konaklama imkânını sunan Türk idâresi, kendi soyuna bağlı unsurları, müşteri olmanın ötesine taşıyamamışlardır.
Sultan İkinci Abdülhamid’in:
“Denizlerde güçlü olmayan devletlerin istikbâli parlak değildir”
teşhîsi, sâdece askerî ve sivil gemi trafiği seviyesine indirilmemelidir. Türk Hükümdârı’nın işâret ettiği, bunun bizi götürebileceği her türlü ekonomik ve sınâî meşgûliyet noktalarıdır.
Ne kadar nedâmet duysak, geçmişi tersine çevirme imkânımız yok. Öyleyse, geleceğe yönelik ciddî plânlar yapalım ki, yarınlarımız “yatuk” olmasın. Bunun en mühim kısmı, niyet faslındadır. Yâni, önce bütün azim ve gayret rezervimizi niyet kutusunun içine koymalıyız. Gerisi, tesbît edilen taşları sıralamaktan ibârettir.
Askerî zaferlerimizle iftihar etmenin, elbette millî duruşumuza kazandırdığı haysiyet ve itibar önemlidir. Bu vasfımızdan da, bunu övünme vesîlesi yapmaktan da zarar gelmez. Lâkin kâseyi taşıyan, kırılmaması için âzamî dikkati gösteren hizmetçi ve bekçi hüviyetini değiştirelim. Taşıdığımız, muhâfaza ettiğimiz kâsenin kendini ve içindekini imâl etme işlerini de becerdiğimiz gün, yine “yatuk” bir Dünyâ’ya keyifle bakacağız.
Selâmını her dâim içimize doldurduğumuz ay-yıldızlı bayrak da, bu hamarat insan nefesini bekliyor… Beklenen nefes, ancak “bürokrasi”nin ıslâhı ile duyulabilir. Aksi takdîrde, bekleme vaziyeti çok uzun sürer.
Ahmed Vefik Paşa, Bursa Vâlisi iken, Mudanya Kaymakâmı’na, Mudanya-Bursa yolunun belli bir yerine kadar iki sıralı ağaç dikilmesini emretmiş.
Kaymakâm’ın tedârik ettiği ağaç fidanları fazla gelmiş, ağaç dikimi de Vâli’nin tâyin ettiği noktayı geçmiş. Vefik Paşa, ikinci bir emirle fidanların fazlasını söktürmüş. Niye böyle yaptığını soranlara da şu cevâbı vermiş.
“Kaymakâm, bu sefer verdiğim emri fazlasıyla yaptı. Yarın da eksik yapabilir. Tamâmını yapmaya alışmalıdır…”
Bu emir eri mantığını, maalesef hâlâ aşabilmiş değiliz. Yerine ve zamânına göre vaziyet almayı da, karar vermeyi de hazmettiğimiz gün, etrâfımızın daha pürüzsüz ve yaşanası olduğunu göreceğiz.
Peygamber’imizin oğlu Hz. İbrâhim vefât ettiğinde, cenâze namâzına ve defin merâsimine katılanlar; Allah Resûlü’nün, önündeki toprak tümseğini işâret ederek, onun da mezâr üzerine konmasını istemesinde ilâhî bir mesaj sezmişlerdi. Mezarlık çıkışında, sahâbenin tümsek hakkında vahiy gelip gelmediğini sormasına, Muhammedî cevap şu şekilde verilmişti:
“Nereden çıkarıyorsunuz? Sâdece gözüme çirkin göründüğü için, o tümseğin de mezâra konmasını istedim.”
Nebevî duruştan beşerî bakışa böylesine rahat ve hoşgörü içinde geçen bir gelenekten, Vefik Paşa’nın katı prensipçiliğine nasıl ulaşılmıştır? Bunun, çok iyi incelenmesi ve tahlîl edilmesi lâzım.
İslâmî hayâtın en önde gelen vazîfe sâhası “farz”da bile, “farz-ı kifâye” serbestliği bulunuyor. Moliére Mütercimi’nin, vâli emrini “fermân”la eş tutmak gibi bir mübâlâğa içine düştüğü görülüyor. Kaldı ki, ortada bir emre itaatsizlik hâdisesi de bulunmamaktadır. Dikilen fidanı söktürmenin “abes”e yönelişi, Paşa’nın hânesine ayrıca ters gölgeler gönderiyor.
İnsan eli ve mantığı ile konan ölçüleri, “lâ-yüs’el” mevkie çıkarmak, Türkiye’nin bürokrasi yapısının özeti hükmündedir. Bilhassa teftiş mekanizması, bu ölçü hassasiyetini milimetrik inceliklere bağlamıştır. “Ahsen-i takvîm” üzre yaratılan insana tanınacak, “güzel göründüğü için” iş yapma serbestîsi, ilerlemenin motor gücüdür.
Bahsedilen irâde opsiyonu verilmediği için, yıllardan beri “resmî” sıfatlı fiiller, hep buzdolabı soğukluğuna bürünmüştür. Aslâ azı ve çoğuna müsaade edilmeyen o ölçüler yüzünden, nöbet sırası gelen her resmî görevli, yasak savma tarzına geçmektedir. Çünkü makbûl olan, resmî ölçüye ulaşmak ve orada durabilmektir.
Şahsî teşebbüsün katledildiği yerde, yarınlara âit hangi düşünce fidanından bahsedeceksiniz? Bir vakitler Timur’un ordusundaki fillerin saklandığı gümrah Güneydoğu Anadolu ormanlarının yerinde, bugün hangi yelin estiğini merâk edenlere, kısa cevâbı verebiliriz: Bürokrasi yeli…