Yıldızlarla bezeli bir gecenin ortası,
Göğsümde güneş doğdu bin bir günah ertesi.
Kulağım, fısıldaşan rüzgârlarla beraber
Derunî bir çağrıyla yankılandı serâser.
Boşandıkça sırtımdan onca vebâlin teri,
Dilimde bitti yer yer itiraf dikenleri.
Bilirsin şu hayatım neyle dolu Allah’ım;
Lütfunla bildim Seni, affet ulu Allah’ım.
Ellerim yağmur bekler gibi yükseldi göğe,
Umarım ki rahmetin âfete dönüp yağa.
Yoksa paklanması zor çamurları urbamın,
Sıratta yetmeyecek gibi suyu kırbamın.
Daralır nefes nefes, saat vurdukça vaktim;
Böyle mi geçecekti ömrüm, bu muydu akdim?
Şaştım, su gibi aktı hayat yolu Allah’ım;
Lütfunla bildim Seni, affet ulu Allah’ım.
Sergüzeştim olsa da harap hadd-i zatında,
Hâl-i perişânımın hükmü yok mu katında?
Ben ki yılların etek sürüyen derebeyi,
Kalp sandım içimdeki küflü demir külçeyi.
Onu filizlendirmek Sen Kadir’e güç değil,
Karanlığım nurundan başkasına aç değil.
Âcizim, karıştırdım sağı solu Allah’ım;
Lütfunla bildim Seni, affet ulu Allah’ım.
Ol emriyle dağlara bölersin okyanusu,
Dilersen deryalarda büyütürsün Yunus’u.
Kuyudan alırsın da güzelini Kenân’ın,
Yakub’a deva olur mutlu sonu hicrânın.
Habîbini yollarsın huzurdan bişâretle,
Mü’minleri güldüren ebedî saâdetle.
Mücrimsem de olmadım gayrın kulu Allah’ım;
Lütfunla bildim Seni, affet ulu Allah’ım.
Evrenin bir kuytusu, meçhul bir coğrafyada;
Karanlıklar sarınıp geldim işte feryâda.
Her zerremi bilirsin, başka Alîm mi vardır;
İsyanıma mehl eden başka Halîm mi vardır?
Defterim heveslerin ziftli zulmet eseri;
Gayrı pak edecek yok bu yüreği, bu seri.
Tut sana uzattığım mahcup kolu Allah’ım;
Lütfunla bildim Seni, affet ulu Allah’ım.
Mehmet ULAŞ/ Ankara