Şahver ÇELİKOĞLU
Şunu da bilmek gerekir ki;
Daha önce belirttiğimiz gibi; kulun, Rabbine olan muhabbeti, Rabbinin kuluna olan muhabbetinin sonucudur. Çünkü, Allah (c.c), kulunu sevmezse kul Allâh’ı sevemez.
Evet… Kul, “kulluğunda” fenâ (yok) olmadıkça, hiç bir varlığı muhabbetle “sâbit kadem” (ayağı sağlam) olamaz. Kulun, kul olduğunu dahi fark edemez bir halde, kendisinden ne bir haberi, ne de bilgisi olur… İşte bundan anlıyoruz ki:
“Âşık (seven) hakîkatte mâşuktur (sevilendir), mâşuk da âşıktır…” Yâni, Hak Teâlâ hem âşıktır, hem de mâşuktur, hem sevendir hem de sevilendir, hem hitâb eden, hem de hitâb olunandır, hem muraddır (istenendir), hem de müriddir (isteyendir).
Burada bir nükte vardır. Şöyle ki:
Allah Teâlâ seni sevdiğinde, aslında kendisini sevmiştir. Çünkü sen O’nun kudretinin eserisin, O’nun san’atısın, O’nun hikmetisin. Öyleyse, seni sevdiği zaman, aslında kendi san’atını sevmektedir. Hani bir san’atçı yaptığı san’atı güzelce tamamlayınca onu sever ya. Aslında kendi eliyle yaptığını, incelikle ortaya koyduğunu sevmiştir.
Senden kesb, yâni çalışarak kazanma ve fiil olarak ne ortaya çıkıyorsa, hakikatte o da Allâh’ın takdiridir. Ve sen aslında O’nun kudretine boyun eğiyorsun, O’nun dilemesiyle amel ediyorsun, iş senin elinde değildir.
Seni kendisine yakın etmek isterse, seni senden alır; seni senden sıyırır, seni fâni sıfatlardan koparır ve senin üzerine kendisinin bâki sıfatlarını giydirir. Sonra seni kendi nefsinden (varlığından) kâim eyler… (Hasta oldum, beni ziyâret etmedin… kudsî hadîsi)
Allah Teâlâ; Resûlünü (s.a.v) kendi nefsinde ikâme etmesini (kendinin yerine koymasını, kendisinin halîfesi olduğunu) şöyle ifâde ediyor:
“Sana biat edenler (başkasına değil, aslında) ancak Allâh’a biat ediyorlar.” (Fetih, 48/10) “De ki: Eğer Allâh’ı seviyorsanız, bana tâbî olunuz (dışta ve içte bana uyunuz) ki, Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân, 3/31) “Kim Peygamber’e itaat ederse (tâbi olursa), Allâh’a itaat etmiştir.” (Nisâ, 4/80)
Rivâyete göre bir sahabi (r.a), Resûlullah (s.a.v) Efendimize gelerek “Yâ Resûlallah, beni mâzur gör, çünkü benim bir kalbim var” dedi. (Yani, ben Allâh’ı seviyorum, dedi). Resûlullah (s.a.v) buyurdular: “Kalbini bununla meşgul etme! Çünkü kim Allâh’ı sevmiş ise, beni sevmiştir, kim beni sevmişse Allâh’ı sevmiştir.” (Taberânî…)
Bu ezelî muhabbet vuslatının (kavuşmasının) letâfeti = inceliği nasıldır? Aşk, yine aşkın özünde gizli! Aşk, yine aşkı parlatıyor! Aşk, sinelerde (göğüslerde) yapacağını yapıyor, kalblerde olanlar oluyor! Çadırlarını nasıl kuruyor ki, aşkın hükmü gelince, bütün hükümleri ortadan kaldırıyor?
Gör ki; aşk, arada nasıl yok oluyor, gözden kayboluyor da, sonra sevgili, O’nu sevenin makâmına (yerine) geçip, nasıl borcunu istiyor ve diyor ki: “Hasta oldum, beni ziyâret etmedin! Senden yiyecek istedim beni doyurmadın!” (Müslim…)