Yeni bir konuya çalışacağı zaman yeni bir defter alır ve giriş sayfasına ‘Bilmediğim Şeyler Defteri’ yazardı. Bilgilerini ilk orada düzenlerdi ancak sonradan dönüp eklemeler yapardı tabii. O konu ile ilgili her çalışmayı ayrı ayrı inceleyip birbirleri arasındaki ilişkiyi ve tutarsızlıkları bulmak için aylarca çalışırdı. Bütünü anlamak için onu oluşturan her parçayı bilmek gerektiğini çok küçük yaşta öğrenmişti. Her konunun temel parçalarını bulmaya çalışırdı. Einstein’ın “Bir şeyi altı yaşındaki bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınızdır” sözünü mottosu kabul ederdi. Her seferinde çok daha sade tüm ayrıntılardan arınmış bir bilgi ile derslerini anlatmaya çalışırdı.
*****
Bu yazı Matematiksel yayınağından alınmıştır.
Mitat ÖZDER
“Bir şeyin özünü anlamışsak, onu her düzeyde anlatabiliriz”
Fizikçi denildiğinde ülkemizde ilk olarak aklımıza Einstein gelir ikinci olarak ta gelen isim genellikle Hawking veya Newton olur. Çok azımız Feynman adını, onun fizik bilimine katkılarını veya bilimi geniş kitlelere sevdirmek için gelmiş geçmiş bütün bilim insanlarından daha çok katkı yaptığını biliriz.
Richard Phillips Feynman 1918’de ABD’nin New York eyaletinde Queens’teki Far Rockway adlı küçük bir kasabada dünyaya geldi. Feynman “Surely You’re Joking Mr. Feynman!” adlı kitabında ailesinin yaşamına, eğitimine ve dünyayı algılayışına katkılarını detaylıca anlatır. Feynmann kitapta küçük hikâyelerle ailesinin gelişimine olan katkılarını bir parça mizahla harmanlayarak okurlara anlatmayı tercih etmiştir. Seçmiş olduğu yöntem esasen tüm hayatı boyunca benimsemiş olduğu öğrenme ve öğretme stratejisine çok iyi bir örnektir.
Eğitimin yaşı yoktur: Mama Sandalyesinde Mozaikler.
Ben doğmadan babam anneme “Eğer oğlansa bilim insanı olacak” demiş. Ben daha mama sandalyemde küçücük bir çocukken babam eve farklı renklerde ikinci kalite bir sürü mozaik getirmişti. Onlarla oynardık, babam onları dikey olarak domino taşları gibi mama sandalyeme yerleştirirdi, ben de hepsi devrilsin diye uçtakilerden birini iterdim. Sonra onların yerleştirilmesine yardım ederdim. Kısa bir süre sonra onları daha karmaşık bir şekilde yerleştirmeye başladık: iki beyaz, bir mavi; iki beyaz, bir mavi mozaik şeklinde.
Annem bunu gördüğünde -“Zavallı çocuğu rahat bırak. Mavi mozaik koymak istiyorsa, mavi mozaik koysun” dedi. Babam ise;
-“Hayır, kalıpların nasıl olduğunu ve ne kadar ilginç olduklarını öğrensin istiyorum. Bu bir tür basit matematik” diye cevap verdi. Böylece bana çok erkenden dünyayı ve onun ne kadar ilginç olduğunu öğretmeye başlamıştı.
Bilgi soyuttan somuta indirgenmezse öğrenilmesi zorlaşır.
Evimizde Encyclopredia Britannica vardı. Ben küçük bir oğlanken beni kucağına oturtturur ve Britannica’dan okurdu. Örneğin dinozorları okurduk. Tyrannosaurus rex’ten söz ediyor olurdu ve “Bu dinozor 7.62 cm boyundaydı ve başı 1.83 cm kadardı” derdi. Sonra babam okumayı bırakır ve “Şimdi bu ne demek bir bakalım. Eğer ön bahçemizde olsaydı başını şu penceremizden içeri uzatabileceği anlamına gelirdi. Ama başı pencereden giremeyecek kadar büyük olurdu” diye anlatırdı.
Öğrenmenin en etkili yolu anlamlandırmaktır.
Bir kır gezisinde gördükleri kuşun ismini bilmektense “kuşun nasıl davrandığını ve niye öğle davrandığını” gözlemlemek ve sonuçlar çıkarmak daha değerlidir. Feynman bilimsel metodolojiyi daha çocukken bu şekilde içselleştirmiştir. “Gözlem, açıklama, deneme-sınama ve kuram oluşturma” artık onun günlük hayatının bir parçasıdır. Bir noktadan sonra aileden edinilen bilgiler yetersiz gelmeye başlar:
“Başka babalarla fazla deneyimim olmadığından, onun ne kadar özel olduğunu anlamamıştım. Nasılsa bilimin derin prensiplerini öğrenmiş ve onu sevmiş, ardında olanın ne olduğunu ve onu yapmanın değerini anlamıştım. Bunu aslında hiç sormadım, çünkü bunların babaların bildiği şeyler olduğunu varsaymıştım.”
Sınırlar sadece gelişimi kısıtlar
“Nihayet kalkülüs kitabı yayınlandı ve kütüphaneye geldi. O kadar heyecanlanmıştım ki… Kütüphaneye gittim almak için; kaydı yapan kütüphaneci şaşırmıştı, “Sen daha küçük bir çocuksun; bu kitapla ne yapacaksın? Bu bir …” dedi. Kendimi huzursuz hissettiğim nadir anlardan biriydi; yalan söyledim ve babamın kitabı istediğini söyledim. Kalkülüsü bu kitaptan evde öğrendim. Babama anlatmaya çalışırdım konuları. Babam ilgili bölümü okumaya başlardı, ama sonra aklının karıştığını söyleyip bırakırdı. Bu beni biraz rahatsız etmişti. Biliyor musunuz, bu kadar kısıtlı zekâya sahip olduğunu bilmiyordum. Çok basit ve kolay olduğunu düşünüyordum ve o anlamıyordu. İşte o an, ondan biraz daha fazla şey öğrendiğimi ve bildiğimi farkettim.”
“İlişkimizde kesinlikle baskı yoktu; sadece sevgi dolu, ilginç tartışmalar vardı. Bu beni kalan hayatım boyunca motive etti ve tüm bilimlerle ilgilenmeme neden oldu. Yine de fizik konusunda daha iyiydim.”
Mizah ve şefkat olmadan yaşamdan zevk alamazsınız?
Feymann kitabında annesi ile olan ilişkisini şöyle anlatıyordu:
“Annem bilimle ilgili hiçbir şey bilmese de, beni çok etkilemiştir. Özellikle, şahane bir mizah duygusu vardı ve başarabileceğimiz en üst anlayış biçimlerinin gülmek ve insan şefkati olduğunu ondan öğrendim.”
Annesinin esprili kişiliğine en iyi örnek: “Omni Magazin” adlı dergi, 1979 yılında Feynman’ı “Dünyanın en zeki insanı.” seçtiğinde, haberi alan annesi; “Bizim Ritchie mi dünyanın en zeki insanı? O zaman Tanrı bizi korusun!” diyerek, oğlu ile ilgili düşüncelerini esprili bir dille anlatmıştı.
Feynmann ilk kez bir kıza çıkma teklif etmesini ise şu şekilde okurları ile paylaşmış. “Eve gidip bunu anneme söyledim. O da bana neyi nasıl yapmam gerektiği konusunda her şeyi anlattı. Örneğin, otobüse binersek, önce ben inip Barbara’ya elimi uzatmalıydım. Ya da sokakta yürümemiz gerekirse, dış tarafta yürüyen ben olmalıydım. Hatta neler söylemem gerektiğini bile anlatmıştı. Kültürel bir geleneği bana aktarıyordu: Kadınlar oğullarına bir sonraki kuşak kadınlara nasıl iyi davranacaklarını öğretiyorlardı.”
Yeni keşifler yapma zevki yaşamın temel dinamiğidir.
Tartışmasız özel yetenekli bir çocuk olan ve sayısız akademik başarıya ulaşan Feynman’ın başarıları sadece fizik alanında da değildi. Bildiğimiz anlamda ideal diye tanımlayabileceğimiz bir bilim insanı hiçbir zaman olmadı. Her zaman farklı bir macerada buldu kendini. O yaşamın her alanındaydı, kurallar onun için belli bir mantık içerisinde sorgulanmalı, otorite çoğu zaman gereksiz bir kurguydu. Annesi ona bilimi öğretmemişti ama bongo çalması, resim çalışmaları, çevresine karşı duyarlılığı vb. yetkinlikleri onun sayesinde gelişti. Babası ile temelleri atılan doyumsuz merakının teşvik ettiği çalışmalar, bilgi ve beceri repertuarını geliştirmiş, “yeni keşifler yapma zevki” yaşamının temel dinamiği oluşturmuştu.
Yeni bir konuya çalışacağı zaman yeni bir defter alır ve giriş sayfasına ‘Bilmediğim Şeyler Defteri’ yazardı. Bilgilerini ilk orada düzenlerdi ancak sonradan dönüp eklemeler yapardı tabii. O konu ile ilgili her çalışmayı ayrı ayrı inceleyip birbirleri arasındaki ilişkiyi ve tutarsızlıkları bulmak için aylarca çalışırdı. Bütünü anlamak için onu oluşturan her parçayı bilmek gerektiğini çok küçük yaşta öğrenmişti. Her konunun temel parçalarını bulmaya çalışırdı. Einstein’ın “Bir şeyi altı yaşındaki bir çocuğa anlatamıyorsanız, siz de anlamamışsınızdır” sözünü mottosu kabul ederdi. Her seferinde çok daha sade tüm ayrıntılardan arınmış bir bilgi ile derslerini anlatmaya çalışırdı.
Sürekli olarak işaret etmeye çalıştığı, belki de “ne kadar bilsek de, birilerine öğretmeden, o konuyu öğrendiğimizin söylenemeyeceği” idi…
Kaynaklar:
“Başkalarının Ne Düşündüğünden Sana Ne” olarak Türkçeye çevrilen kitap yayımlandığı 1985’te uzun dönem New York Times Bestseller listesinde yer almış ve 500.000’den fazla tiraja ulaşmıştır.
Keşfetmenin Mutluluğu, Öner Atilla, Syf 5
The Feynman Series https://www.youtube.com/watch?v=tD_XAX–Ono&list=PL92F9FC91BBE2210D&index=4
http://www.richard-feynman.net/gallery.htm
https://topdocumentaryfilms.com/richard-feynman-fun-to-imagine/
——————————————
Kaynak:
https://www.matematiksel.org/cocuklarimizla-buyurkenkesfetmenin-hazzi-uzerine-kisa-bir-soylesi/