Bir diğer görüşü ise petrol fiyatlarının düşmesi ve artan nüfusla birlikte günümüzde hemen hemen her Arap ülkesinin istihdam sorunlarını ve dış kaynak hizmetlerinin nasıl kullanılacağını çözmeye çalıştıklarını da belirtmektedir. Haftalardır Amman’da Kral Abdullah’ın sarayı önünde öğrenciler işsizlik, açlık ve ümitsizlik adına protesto gösterileri yapmaktadırlar. Aynı zamanda geçen hafta işsizlerin Gazze’de Hamas’ın yanlış ekonomik yönetimine ve açlığa karşı ayaklandıklarını, benzer sokak gösterilerinin Cezayir ve Sudan’da da uzun süredir yönetimde bulunan dikta rejimlerine karşı patlak verdiğini, bazılarının ”acaba bu 2. Arap Baharının başlangıcı mıdır?” diye sorguladığını da ileri sürmektedir.
*****
Cüneyt MENGÜ
The New York Times Gazetesinin 20 Mart 2019 sayısında tanınmış Amerikalı siyaset yorumcusu Thomas L. Friedman köşesinde Ortadoğu siyasetinin üzerine kurulan ana direklerin artık çökmeye başladığını yazdı. Bu yazının önemli kısımlarına değinmeden önce meselenin tarihsel gelişiminden bahsetmek isterim.
Osmanlı topraklarının paylaşılması için İngiltere ile Fransa arasında 1916’da imzalanan Sykes-Picot gizli anlaşmasında cetvelle çizilen ülke sınırları, 1920 de San Remo anlaşması ile İngilizler lehine revize edilmiştir. 100. yılını dolduran Sykes-Picot anlaşmasının Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında üçüncü kez revizeye tabi tutulacağı son yıllarda yaşanan olayların seyrinden anlaşılmaktadır.
Aslında ABD başta olmak üzere batılı ülkelerin öncelikli ve vazgeçilmez iki ana hedeflerinden ilki, Ortadoğu’nun dünya petrol rezervlerinin % 64’üne ve doğal gaz rezervinin % 34’üne sahip olmasıdır.
İkincisi ise, İsrail’in güvenliğinin tamamen kontrol altına alınmasıdır. Son zamanlarda batılı araştırma merkezlerince üçüncü ana hedef olarak Büyük Kürdistan’dan bahsedilmektedir. Böylece, bölge ülkelerine sözde demokrasi, özgürlük ve refah getirme amaçları adına 1997 de planlanmış BOP projesi, yarım kalmış Sykes-Picot anlaşmasının tamamlanmasına yönelik bir çalışmadır.
2006 yılında, ABD Dışişleri Bakanı olan Condoleezza Rice, The Washington Post Gazetesine verdiği röportajda, başta Türkiye olmak üzere Kuzey Afrika’dan Basra Körfezine kadar uzanan 22 ülke sınırlarının değişmesi gerektiğini ifade etmiştir. Aynı tarihlerde ABD Başkan yardımcılarından Dick Cheney de, “Biz, Afganistan ve Irak’ı işgal etmeseydik Ortadoğulular İslam askeri gücünü kurup İsrail’i yok edeceklerdi” demiştir.
İsrail Savunma Bakanı olan Moşe Yalon ise 2014’de Washington’da NBR televizyon kanalına yaptığı söyleşide “hiç kimsenin kuşkusu olmasın, Ortadoğu sınırları mutlaka değişecektir” demiştir. Yalon ayrıca, İsrail’in bölgedeki stratejilerini değerlendirirken “düşmanımızı bizim yerimize kendi elleriyle öldürmek en doğru seçenektir” yorumunda bulunmuştur.
2000’li yılların başından günümüze kadar yaşanan olaylar ve özellikle 2010’da Tunus’ta başlayan ve daha sonra diğer Arap ülkelerine sıçrayan Arap Baharı bunların birer işaretidir. Lübnan, Irak, Suriye, Libya, Sudan ve Yemen’de toplum içerisinde farklılaştırılmış kesimlerin birbirleriyle savaşmaları, Yalon’un sözünü doğrulamaktadır. 1967’de İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri’ni ABD’nin uluslararası hukuku hiçe sayarak İsrail toprağı olarak tanıması, çok tehlikeli bir adım olmasının yanı sıra, aynı zamanda BOP projesinin bir parçası olduğu aşikârdır.
Yazının başında sözü edilen Thomas L. Friedman’ın yorumunda; Yeni Ortadoğu’nun insanların 90’lı yıllarda hayal edilenden çok farklı olarak şekillendiğini ve şekilleneceğini ileri sürmektedir. Ülkelerin siyasetine artık sosyal medya, işsizlik, sokak gösterileri ve kadınların her türlü faaliyetlere katılmalarının etkili olduğundan da bahsetmektedir.
Friedman ayrıca, geçmişte İsrail-Filistin barış sürecinde siyasetçiler her zaman iki devlet çözümünden bahsetmekte iken günümüzde ABD öncülüğündeki siyasiler İsrail’in güvenliğinin sağlanması anlamına gelen Batı Şeria ve Doğu Kudüs dâhil kalıcı tek devlet çözümünü ve Filistinlilere kısmi özerk yönetim verilmesi görüşlerinde oldukları iddiasında bulunmaktadır.
Bir diğer görüşü ise petrol fiyatlarının düşmesi ve artan nüfusla birlikte günümüzde hemen hemen her Arap ülkesinin istihdam sorunlarını ve dış kaynak hizmetlerinin nasıl kullanılacağını çözmeye çalıştıklarını da belirtmektedir. Haftalardır Amman’da Kral Abdullah’ın sarayı önünde öğrenciler işsizlik, açlık ve ümitsizlik adına protesto gösterileri yapmaktadırlar. Aynı zamanda geçen hafta işsizlerin Gazze’de Hamas’ın yanlış ekonomik yönetimine ve açlığa karşı ayaklandıklarını, benzer sokak gösterilerinin Cezayir ve Sudan’da da uzun süredir yönetimde bulunan dikta rejimlerine karşı patlak verdiğini, bazılarının ”acaba bu 2. Arap Baharının başlangıcı mıdır?” diye sorguladığını da ileri sürmektedir.
Friedman’a göre; Bilgi ve İletişim Teknolojilerindeki gelişmeler sonucunda bilgi akışının dikey yerine yatay bir şekilde Twitter, Facebook ve WhatsApp’ın yaygın biçimde kullanılması sonucunda Arap hükümetleri, ülke vatandaşlarının seslerini kontrol etmeleri konusunda zorlanmaktadırlar.
Sonuç olarak, Friedman’ın görüşlerine katılıp katılmamak bir yana, Büyük Ortadoğu Projesi bir realitedir. Arap ülkeleri, halklarının isteklerini yerine getirmekte ciddi olarak zorlanmaktadırlar. Bir asırdan fazladır sözü edilen Sykes-Picot’un günümüzde farklı kriterlerle devreye girmesi ihtimal dâhilindedir.
————————————-
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ortadogu-cokuyor-mu-51349yy.htm