Fatih AKMAN
Bernard Lewis, geçtiğimiz günlerde, 102 yaşında vefat etti. Bu 102 yıllık hayata sığdırdığı; Ortadoğu üzerine çalışmalar ve özellikle Modern Türkiye’nin Doğuşu adlı eseri ile Türkiye’de ses getiren ve klasikler arasına giren, birçok bilimsel metinde ismini atıf olarak gördüğümüz çalışkan ve üretken bir bilim adamı idi.
Lewis, bir Yahudi kimliği ile İslam’a olan yaklaşımı, bilhassa Ermeni Tehciri hususunda, Ermeni Diasporasının sözde “Ermeni Soykırımı” iddialarını çürüten açıklamaları ve hatta 1993 senesinde Ermeni Diasporası tarafından bu iddiaları sebebiyle kendisine Fransa’da sembolik bir tazminat davası açılan ve tazminata mahkûm edilen bir şahsiyet olarak sorumlu ve ilkeli bir tarihçilik portresi çizmiştir.
İlber Ortaylı’nın deyimi ile Lewis[1]; “Bilginin adamıdır. Ortadoğu dünyasını ben keşfediyorum tavrından çok, o dünyayı inceleyen daha evvelkileri de gözden geçirmeyi ve değerlendirmeyi bilir.” Ancak Ortaylı okuyucuyu uyarır; ona göre Lewis bir Türkofil değildir ama Türk tarihinin gerçeklerini söylemekte ve yeri geldiğinde savunmakta da hiç çekimser değildir. Belki de bu tavrı, Lewis’in Türkiye’de çalışmalar yaptığı sırada kurduğu dostluklar vesilesi ile Türklere karşı Batı’da var olan klasik önyargılardan kurtulması ve buna uygun olarak hadiselere daha gerçekçi ve tarafsız bakmaya gayret göstermesi ile de açıklayabiliriz.
Lewis’in, hayat öyküsünü kaleme aldığı Tarih Notları: Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları[2] adlı eseri, kendi hayat öyküsünden yola çıkarak, birçok kez bulunduğu Ortadoğu’nun pek çok sorununu bizzat gözlemlerine dayanarak yorumlaması, sözde Ermeni soykırımı iddialarına verdiği cevap sebebiyle yaşadığı yargılama ve eserde bu tarihî hadise ile ilgili geniş bir bölüme yer ayırması ve en önemlisi tarihçiliğin nasıl yapılması, tarihçilik yaparken hangi ilkelere bağlı kalınması gerektiğine dair yine kendi çalışmalarından da örnekler vermesi bakımından muhatapları tarafından dikkatle okunulması, anlaşılması gereken bir eser.
Yine bir bilim insanının çalışkanlığı ile öğrenme, araştırma ve eleştirel düşünme becerilerinin ne kadar önemli olduğunu, özelde, bir tarihçinin dil öğrenmesinin açacağı kapılar ve gerekliliğini anlayabilmek açısından Lewis’in bu otobiyografik eseri ayrı bir önem taşıyor.
Eserde Lewis’in tarih ve tarihçilik üzerine ortaya koyduğu bazı fikirleri şöyle sıralamak mümkün:
“Tarihçinin yetkinliğinin ilk ve en temel sınavı, kaynaklarını okuyabiliyor durumda olmasıdır.” (s.30)
“Bir bölge, bir dönem, bir insan topluluğu yahut da bir konu üzerine yoğunlaşan tarihçi, onun kültürel bağlamına dair de bir şeyler bilmek zorundadır.” (s.30)
“İnsanlar geçmişi bugünün koşullarıyla okumaya eğilimlidirler. Her ne kadar günümüzden kaynaklanan soruları geçmişe sormanın tamamen meşru olduğunu düşünsem de, geçmişten edinilen cevapları bugüne ilişkin olarak okurken dikkatli olunması gerektiğine inanıyorum.” (s.37)
“Belgeler ancak bir bütün olarak değerlendirildiklerinde işe yararlar; tekil dokümanlar pek de bir şey ifade etmezler.” (s.89)
“Her tarihçi kaçınılmaz olarak kendi zamanında vuku bulan olaylardan etkilenmiştir. Bir tarihçi, tarihçi olmanın gereği olarak, çok daha uzak geçmişteki tarihe olduğu kadar yaşanmakta olan tarihe de ilgi duyar. Hepimiz kendi zamanımızın eseriyiz ve kendi zamanımızın sorunlarının aklımıza düşürdüğü soruları geçmişe sormamız tabiidir. Bu sadece meşru değil, aynı zamanda gereklidir de. Aksi takdirde, her yeni tarihçi kuşağı ne için çalışacaktır? Kabul edilemez olan şey, herhangi bir siyasi ya da ideolojik amaca hizmet etmek üzere ulaşılan sonuçlara şekil verilmesidir. Bu, tarihçiliğin ruhuna ihanettir.” (s. 89)
“Bir tarihçinin sorumluluğu, gördüğü şekliyle gerçeği, bütünüyle gerçeği, gerçeği ve yalnızca gerçeği anlatmaktır. Bir propagandacıya dönüşmesine ya da propagandacılar tarafından kullanılmasına izin vermemelidir. Bu, bir meslek olarak tarihçiliğin karşı karşıya olduğu en büyük tehlike ve tarihçiyi baştan çıkarabilecek en büyük şeydir, çünkü tarih neticede, neredeyse her tür siyasi dava için kullanılabilir.” (s. 158)
“Tarih bize bir rehber ya da öğretmen olarak hizmet edebilir. Ama onu bir araç olarak kullanamayız.” (s.160)
“Tarih öğretmedeki amaç, insanların sorular, gayet temel sorular sormalarını ve sürekli bir kendini gözden geçirme sürecine girmelerini sağlamaktır.” (s.160)
“Bir tarihçi, tüm ademoğulları gibi, insani duygulardan azade değildir. Sadakatleri ve önyargıları, tarihi algılayış ve sunuş biçimlerini şekillendirebilir; ama eleştirel tarihçi bunun farkındadır ve bunu düzeltmeye çalışır.” (s.165)
KAYNAKLAR
[1] İlber Ortaylı,Bir Bilgi Adamı, http://www.milliyet.com.tr/bir-bilgi-adami/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/17.05.2015/2060183/default.htm
[2] Bernard Lewis, Tarih Notları: Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2015