Yahya Sezai TEZEL[i]
Büyük Şehir alanı olarak 4 milyon nüfuslu Los Angeles’de 58.000 evsiz, yani sokakta yaşıyan insan var. Bunların % 40’ı Afrikalı Amerikalı yani Siyah. Hispanic/Latinollar ve Beyazlar % 25’ lik paylara sahip. Asyalı yok gibi. Geceleri gelip temizlenip yemek yiyip uyuyabilecekleri barınakların yatak kapasitesi 12.000. Geri kalanı sokaklarda geceliyor. Kimiler çadıra benzetilmiş kapalımsı yerlerde yatıp kalkıyor. Önemli bir kısmı ise bir çula sarılıp, ayakkabılarını çalınmasın diye yastık gibi kullanıp, sokak kenarlarında, bina aralarında geceliyor. Bir kısmı “kişisel eşya” sayılabilecek “şey”lerini, çocuk arabası, marketlerdeki alış veriş arabaları ile sürekli olarak bir geceleme noktasından ötekine taşıyorlar. Evsizleri gündüzleri ve geceleri restoran, gıda malları süpermarketlerinin çevresindeki sokak çöp kutularını karıştırırken görüyorsunuz.
Şehrin 6East, 7East gibi sokaklarında kilometrelerce birbirine bitişik çadırımsı barınak, çula sarılmış uyuyan binlerce, onbinlerce evsiz var. Fotoğraf makinası götürmedim. Cep telefonumu çıkarıp fotoğraf çekmeye de cesaret edemedim. Onlardan biri imiş gibi omuzlarımı çökerterek yürüdüm, bir saat kadar bu sokaklarda.
2016’da evsizlerle ilgili ciddi bir sayım ve araştırma yapılmış. Temel istatistiki bilgileri aşağıdaki bağlantı adresinde veriyorum[ii].
Bu insanların hepsi bir anne babaya doğmuş. Evlilik dışında doğmuş olanları sadece annelerini görmüş olabilir. Kimilerinin muhtemelen evlilik içi ya da dışında doğmuş çocukları var. Kimsesizleşmelerinin, kimsenin onlarla akrabalık, arkadaşlık ve benzeri ilişkiler nedeniyle ilgilenmemelerine yol açan, anomi, yabancılaşma, toplumsal beşeri ilişki ağlarından kopup sokakta yalnız ve aç ve çaresiz kalmalarının nedenleri sorgulandığında iki büyük grup görülüyor. 13.000 kişi akıl hastası, 10.000 kişi uyuşturucu ya da alkol bağımlısı olarak tasnif edilmiş sayımda. 8.000 kişi aile içi şiddete maruz kalmış, 7.000 kişi fiziki sakat olarak işaret ediliyor.
Beni en çok derin bir üzüntüye sürükleyen gözlemim ise şu oldu. Bunların yaşadıkları kaldırımların köşelerinde, yağmur sularının alttaki lağım sistemlerine aktığı yaklaşık 10 santim yüksekliğinde ve 1 metre eninde yarıklar var. Bu yarıklardan binlerce fare çıkıyor ya da içeri giriyordu. Fareler, çöp kutularından toplanmış yiyecek atıklarıyla yaşayan insanların arasında cirit atıyordu. Onlardan artıklarını yemek için…
Bu insanların tuvalet ihtiyaçlarını nerede giderdiklerini, yıkanmak isterlerse nerede yıkandıklarını, çamaşırlarını, giysilerini yıkayıp yıkamadıklarını düşündüğümde aralarında yürürken duygusal çöküntü yaşadım.
Kapitalizm öncesinde, köyün kasabanın aşiretin fakiri, delisi vardı elbette. Ama mahalle aşırı fakirine, delisine, kimsesiz kalmışa bakardı. Çocukluğumu hatırlıyorum, Bozburun’daki hayatımı hatırlıyorum. Trabzon’da Deli Yusuf’u, Bozburun’da Altı Parmak Durmuş’u, Gıdı Gıdı’yı hatırlıyorum. Sokakta yatmazlardı. Aslında Bozburun’lular yaşlılarına iyi bakmazlar. Fakir köy kültürlerinde üretken olmaktan çıkmış, zamanında ölmeyi becerememiş ve uzun yaşamış yaşlılara çok şefkatli davranıldığı söylenemez. Norayama’nın Türküsü adlı çarpıcı Japon filmini hatırlayın. Ama sülale, mahalle, aşiret, kimsesiz kalmış garibanın kimsesi olurdu.
Dünyanın en zengin, zenginliğe en şımarık bir şekilde gösteriş harcaması yaparak lüksün ötesinde yaşayan insanların bulunduğu ABD’de, bunların en çok temerküz ettiği Holywood/San Fransisko’daki tablo, benim Amerikan kültürü, siyaseti hakkında her ziyaretimde giderek artan beğenmeme, esastan yanlış bulma duygumu arttırıyor.
İnsan’ın, homo sapiens sapiens ırkı olarak, küçük gruplar halinde yaşayan, bir gruba mensup olmayanın yaşama şansının olmadığı bir ape ırkı olduğunu biliyoruz. Ama hem bu apelerde, hem de başka apelerde, aslan kaplan gibi yırtıcı memelilerde, denizlerde yunuslarda empati yeteneği olduğunu da biliyoruz. Zor durumda kalanın yardımına koşmak memeliler başta olmak üzere birçok hayvan ırkında var.
Amerikalılar, San Fransisko/Holywood vesaire özelinde Kaliforniyalılar, 60.000 İNSAN’ ın düştüğü bu insan olma altı (sub-human) durumu görüyor, biliyor ama umursamıyorlar. Biraz iyice bir restoranda iki kişi şarap da içerse en az 150 dolar harcıyor. Yemek yedikleri restorandan beş altı yüz metre ötede insanların farelerle çaresizlik, terkedilmiş içinde süründüklerini düşünmemeye alıştırmışlar kendilerini.
40 milyon nüfuslu Kaliforniya’nın 60.000 insanına yıkanabilecekleri, yemek yiyecekleri, gece uyuyabilecekleri insani şefkati kurumsallaştırmamış olması, zenginleşelim beyler, yeni araba, daha lüks araba, daha büyük ev, daha pahalı restoran, daha pahalı şarap oyununa dayanan hasta tüketim fetişizmi kültürlerinin sonunu getirebilecek bir fenalıktır.
Avrupa’da da toplumların bir sürü eleştirilecek yanlışları var. Ama altta kalanın canı çıksın mantığının dünyanın en yüksek ortalama adam başı harcama düzeyini üretmiş Amerikan kültürünün ahlaksızlığıdır. Zor durumda kalanı görmeyen, kimsesiz kalmış insana siyasi süreçler içinde üretilmiş kurumlar aracılığıyla el uzatmayan iktisadi sistem, insan olma sorumluluğunun geliştirilmesini bir hayli zorlaştıran kötü bir iktisadi sistemdir. Kapitalizm sosyal demokrasinin temel dünya görüşü ile terbiye edilemezse savunulması adeta imkânsız bir bencil, şefkatsiz, insafsız insan ortaya çıkarıyor. Amerika’da olduğu gibi…
——————————
[i] Prof.Dr., Emekli Öğr. Üyesi, Ank. Ünv. Sisyasal Bilgiler Fakültesi.
[ii] https://www.lahsa.org/dashboards?id=18-2016-greater-los-angeles-homeless-count-demographic-summary