Cemal KURNAZ[i]
Oğuz kelimesi, “saf gönüllü kişi” anlamına gelir. Oğuz, duyduğuna inanır. Muhatabına, acaba yalan mı söylüyor diye su-i zanda bulunmaktan utanır. Aklına bile getirmez.
Biz böyle saf, saftirik bir milletiz.
Allah bir dediler inandık.
Muhammed onun resulüdür dediler tasdik ettik.
Peygamber miraçta Allah’la görüşmüş dediler, “o diyorsa şüphesiz doğrudur” dedik.
Biz onu çok sevdik.
Bizimkisi, hikâyelerde, masallarda anlatıldığı gibi görmeden, kulaktan âşık olmak.
Adı her geçtiğinde sağ elimiz otomatik olarak kalbimizin üstüne gider, adı görklü peygamberi içimiz titreyerek anarız.
Çocuklarımıza Adıgüzel dememiz bundandır.
Onlara mahcubiyetle Mehmet adını koyarız. Cepheye giden çocuklarımıza da Mehmetçik deriz.
Her işte evvela Allah adını anmanın vacip olduğuna inanırız.
Biz ona âşığız. Her nefeste onun anarız. Her daim ah etmemiz bundandır. Ah, Allah’ın ilk ve son harfi. Minalerimiz elif, kubbeler h. Ardına çil çil kubbeler serpen âşıklar ordusu “âh”ın anlamını bilir. Âşıkların işi heman her gün âh imiş/Her bir nefes ki âh ile geçmez günâh imiş.
Lades tutuşmuş gibi, her an aklımda diye yaşarız. Elimiz işte, gönlümüz yarda.
Ondan bir korkumuz yoktur. Ancak onu incitmekten, sevgisini, merhametini kaybetmekten çok korkarız.
Kul hakkından sakınırız. Teraziyi tarttıktan sonra hak geçmesin diye bir miktar daha ilave etmemiz bundandır.
Türk olmak, tevhidi Türk üslûbuna büründürmektir. Celal Güzelses gibi, “Yar başını böyle bağlar” demektir. Tekbiri Itri gibi söylemekten; ezanı, Kuran’ı İstanbul tarzında dinlemekten zevk almaktır.
Ayağını kıbleye doğru uzatmamak. Kuran’ı belden aşağıda tutmamak. Nimete hürmet etmek. Sofradaki ekmek kırıntılarını parmağıyla tek tek toplamak.
Bunlar bizim hayat tarzımız, bizim güzelliklerimiz.
Elde güzel çoktur aldanmamak gerek. Evdeki güzelin kadrini bilmek gerek.
Her geleni Hızır bilmek, “Tanrı misafiri” parolasını söyleyen herkese kapıları açmak. Gecede gündüzde, ete kemiğe bürünüp misafir suretinde görüneni aziz bilmek.
Şov yapmamak, gösterişten kaçınmak. Havayı solur gibi içten yaşamak. Teheccüde kalktığını türkülerde gizlemek: Kalenin ardındayım/Saatin dördündeyim/Eller tatlı uykuda/Ben senin derdindeyim deyip inlemek.
“Canından çok sevmedikçe gerçekten sevmiş olmazsın” diyen Peygamber sözünü hayatının ilkesi yapmak. Yurdunu, milletini özünden çok sevmek. Gerektiğinde cephede can vermek. Can verme sırrına ermek.
Herat’tan Bosna’ya kadar bu topraklardaki medeniyet hamlesinin faili Türk’tür, bu medeniyetin dili Türkçedir.
Viyana kapılarına kadar giden âşıklar ordusu, yoldaşlarına soyunu sopunu sormadı. Hepsi el birliği ile Türk üslûbunu inşa etti. Onların çocukları, bu büyük hikâyeyi sahiplendi. Malazgirt’ten Çanakkale’ye devam eden aynı hikâye. Öznesi Türk, dili Türkçe.
Ne mutlu Türk’üm diyene!
Türk’üm diyemeyen, yutkunan mahzunlara bir sözüm yoktur.
Onları kendileriyle baş başa bırakıyorum.
Her nefeste bizi Türk yaratan Rabbime şükrediyorum.
Gönderseydi Hindistan’a giderdim. Elimden ne gelir? İneklere tazim ederdim.
Anamın, babamın evinde Müslümanlığı hazır buldum.
Bu lütfun şükrünü eda edebilmek mümkün mü?
[i] Prof.Dr., Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi