Nurettin Topçu’da İnsan ve Şahsiyet

 Sinan KÖSEDAĞ

Özet

Bu makalede, çağdaş Türk düşüncesinin önemli ismi Nurettin Topçu’nun insan ve şahsiyet üzerine düşünceleri ele alınacaktır. Bu bağlamda makalede Nurettin Topçu’nun insan ve şahsiyet olmaya dair düşünceleri, onun felsefesinin önemli kavramları olan irade, hareket, isyan ahlakı, şahsiyet kavramları temelinde açıklanacak ve nasıl bir insan anlayışına sahip olduğu ortaya konulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Nurettin Topçu, irade, insan, şahsiyet, şahsiyetçilik

Human and Personality in Nuretti̇n Topçu

Abstract

This essay aims to point out Nuretin Topçu’s thoughts on human, personality who is the important name of contemporary Turkish thoughts. Nurettin Topçu’s thoughts of being a person and personality is going to explain based on his philosopy’s significant notions; will, action, rebellion ethic, personality. As a result it is going to express Nurettin Topçu’s conseption of human.

Keywords: Nurettin Topçu, will, human, personality, personalism.

 

 

  1. Nurettin Topçu’nun İnsan Anlayışının Felsefi Temelleri: İrade, Hareket ve İsyan Ahlakı

Nurettin Topçu’ya göre var olmak esasında gözleri bağlı ve yönü belirsiz, bilinmeyen kaynaktan sızarak bilinmeyen ideale doğru insanı sürükleyen iradenin tasdiki olan bir varlık hareketidir. (TOPÇU 2012: 15) İnsan bu irade ve hareketten ibarettir ve iradesi ile değer kazanır. Ona göre, irade; insanın içinden dışarıya yönelen arzusu ile bu arzuyu frenleyen kuvvetler arasındaki şuurlu bir dengedir. İnsanın duyguları, istekleri, arzuları, acıları onun içinden gelen ve onu harekete geçiren itici kuvvetler; kurallar, emirler ise ona dışarıdan yüklenerek onu engelleyen frenleyici kuvvetlerdir ve davranışlar bu iki zıt kuvvet arasında meydana gelmektedir. Topçu’ya göre duyguların kaynağı her insana göre değişmektedir. O, insanın bencil benliğinden beslenen duyguların insanda hayvani bir hayat ve aşağı bir irade yaşattığını; özgeci, yani aileye, millete ve insanlığa çevrili kaynaklardan beslenen duyguların insanı yükselten bir iradeyi yaşattığını; ahlak, bilim ve sanat kaynaklarından beslenen duyguların insanı ideal bir düzene yükselterek tam manası ile insanlaştırdığını; dinle beslenen iradenin, iradelerin gerçek sahibi olan Allah’a yönelmesi ile sonsuzluğun iradesini kazandıran duygular yaşattığını düşünmektedir (TOPÇU 2012: 16). Topçu’ya göre hakikatte irade Bir’dir ve istek halinde âleme yayılan kudretin insandaki adıdır; insan hakikatte âleme yaygın, kendi kendini isteme halindeki varlığın adı olan evrensel iradeyi ona iştirak ederek yaşamaktadır, gayesine ulaşabilen gerçek ve tam irade, fertten başlayan, aile, devlet, millet ve insanlık basamaklarından da geçerek Allah’a ulaştıran iradedir (TOPÇU 2012: 16).

Topçu’ya göre irade yani istemek, insan denilen öznel varlığın cevheridir (TOPÇU 2012: 17). O, insanın duygularının tabiat ve toplumdan kaynaklanan tepkilerle oluştuğunu ve iradenin, insanın dış dünyadan gelen bu etkilere karşı koymasını sağlayan iç kuvvet olduğunu söylemektedir. Ona göre insanda doğuştan var olan bu kuvvet duygularla beslenmektedir. Hareket ise, insanın dış dünyaya yaptığı tesirler, iradeden ibaret olan benliğin duygularla çarpışmasından doğan bir neticedir (TOPÇU 2012: 16). Tabiat ve toplumdan gelenler tesirler herkes için aynı iken, insanların bu tesirleri karşılayışları birbirlerinden farklıdır. Topçu’ya göre dış dünyadan gelen tesirleri karşılayıştaki başkalık insanın şahsiyetinin gerçek alametidir (TOPÇU 2012: 16) ve şahsiyet, bu dış tesirleri karşılama yetisi, onları karşılayış hâlidir (TOPÇU 2012: 26).

Topçu’ya göre iradenin eseri olan her hareket mükemmele, daha mükemmel harekete doğru atılıştır (TOPÇU/a 2011: 31). İnsanın iradesi Mutlak iradeye iştiraktir ve daima Mutlak’a, sonsuzluğa yönelir (TOPÇU 2012: 16); harekette, sonsuzluğun bir çağrısı, bir yankısıdır: Oradan gelir ve oraya gider (TOPÇU/a 2011: 76). Topçu, insanın içinde cevher olarak var olan bu sonsuzluk çağrısını duymasını engelleyen durumların olduğunu söyler. Bunlardan ilki insanın hazlarının esiri olarak eğilimlerinin hizmetinde ferdi yaşantısına gömülü, hareket açısından gerileme olan pasif bir halde olması, diğeri insanın yalnız yaşayamayışı, dayanışma ihtiyacı içerisinde olması ve içerisinde bulunduğu topluma karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görevlerinden dolayı toplumun içinde erimesi ve son olarak insanın hâkimiyeti altında olduğu devletin elinde oyuncak olmasıdır (TOPÇU/a 2011: 88). Bu üç hal insanın hareketleri üzerindeki iradesinin kaybolduğu ve hareketin sonsuzlukla olan bağının koptuğu durumlardır.

Topçu, insanda irade ve hareketin kaybolduğu, uysallık ve itaatin hâkim olduğu bu durumdan onu kurtaracak olanın isyan ahlakı olduğunu söyler. Ona göre tabiattaki determinizmin ve sosyal uysallığın karşısına dikilen her hareket isyandır (TOPÇU/a 2011: 204).

Topçu’ya göre, irade hareket halinde olan bir şey değil, güç halinde olan bir şeydir, sonsuz bir aşkınlıktır; gerçekte bu aşkınlığı mümkün kılan ise Allah’tır ve Uluhiyet hakiki bir aşkınlık olan hareketimizde sürekli olarak beraber bulunmaktadır (TOPÇU/a 2011: 202). Bu yüzden irade ve hareket arasında kopmaz bir bağ vardır. Güç halinde olan irade hareket sayesinde varlık sahnesine çıkarken, harekette iradenin itici kuvveti ile gerçekleşmektedir. Burada önemli olan insanın hareketlerinde onun iradesini esirleştiren durumlara karşı isyan ahlakıyla karşı koyabilmesi ve kendi ferdiyetini Allah’ın iradesine açabilmesidir.

Topçu’ya göre irade insanda insanı aşarak sonsuzluğa gitmek isteyen bir kuvvet, bir karşı koyma, bir çaba, bir hareket olarak ortaya çıkmaktadır. Bütün varlıklar hareketin geçmek zorunda olduğu ara basamaklardır  (TOPÇU/a 2011: 83) ve her hareket kendini tamamlamak için evrensel âleme can atmaktadır.

  1. Nurettin Topçu’nun İnsan Anlayışı: İnsan ve Şahsiyet

Nurettin Topçu’ya göre şahsiyet, insanın kendi benliğinin farkında olması ve benliğine bağlı hareketler üzerinde hürriyete sahip olmasıdır (TOPÇU/b 2011: 214). İnsanın benliğinin bağlandığı hareketler, merkezinde insanın kendisi olmakla birlikte, aileye, millete, insanlığa ve sonsuzluğa doğru gittikçe genişlemekte ve insanı kuşatmaktadır (TOPÇU/b 2011: 214) . Aile, millet, insanlık ve sonsuzluk insan benliğinin temelini oluşturan ruhî unsurlardır. Topçu’ya göre insan şahsiyeti, ruhî ve içtimaî olarak iki tür unsurun bütününden oluşan manevî bir terkiptir. Topçu ruhî unsurların tasavvurlar, ümitler, idealler, hareket idaresi ve sonsuzluğa çevrilmiş olan bütün içsel kuvvetler; içtimaî unsurlarınsa insanın toplum içerisindeki yeri, rütbesi, başkaları tarafından değerlendirilmesi ve hayat gemisindeki dümen rolü olduklarını söyler (TOPÇU/b 2011: 219). Ruhî unsurlar insanın kendi öz benliğinden doğarak, insanı samimi ve gerçek varlığına bağlayan, kendisine getirip olgunlaştıran unsurlarken, içtimaî unsurlar ise insana dışarıdan bağlanan, başkaları tarafından verilen ve insanı kendisinden uzaklaştıran unsurlardır. Topçu bu iki unsurun insanda denge halinde bulunduğunu ve insanın yetişme çağında bu unsurlardan hangisiyle beslendiğinin onun şahsiyetini belirleyen en önemli faktör olduğunu söylemektedir (TOPÇU/b 2011: 219). Çünkü insan kendi ferdiyetinin ağır bastığı, kendi biyolojik ve sosyal varlığını öncelediği, başkalarına yönelik merhamet duygusundan mahrum olarak yaşayabildiği gibi; topluluğun faydasına yönelik görev ve emirler doğrultusunda, toplumun içinde silinen bir yaşantıya da sahip olabilir. Topçu her ikisinin de dengelendiği, insanın kendi iradesinin bilinciyle hareket ederek, başkalarının ızdırabına mesuliyet duygusuyla yaklaşan insanın bir ahlak faili olduğunu ve şahsiyet sahibi olduğunu söylemektedir.

Topçu şahsiyet sahibi insanı bize tanıtan vasıflar nelerdir diye sorar ve şöyle cevap verir:

Bu insanların ilk vasfı, hayat kaidelerine sahip oluşlarıdır…Bir hayat kaidesini kendi hareketlerinde yaşatan adam, iman adamıdır… İkinci vasfı ise bu insanın sorumluluk sahibi bir insan olmasıdır; kendi hareketlerinden sorumlu olduğu gibi şuuruna eriştiği bütün hareketlerden kendine sorumluluk payı çıkaran insandır. Bu insan bağlı yaşayan insandır. (TOPÇU/b 2011: 231)

Nurettin Topçu insanın şahsiyeti ve ferdî tarihi arasında bağ kurar. Ona göre ferdin kendisiyle beraber taşıdığı ve benliğine mal ettiği tarih ne kadar genişse, onun şahsiyeti o kadar büyüktür, o nispetle kuvvetlidir (TOPÇU/b 2011: 214). Bu sebeple geçmiş zamana ait hatıraları olmayan hayvanlarla, daima şimdiyi yaşayan çocuklarda şahsiyet arayamayacağımızı söyler. Ona göre varlığımızı tarihimiz oluşturur; öyle ki hafızamız bilincimizin birincil şartıdır ve hatırlamak var olmaktır.

Topçu insanı tanımlarken antropolojinin insan tarifini ödünç alır ve bu tarif üzerinden kendi insan anlayışını ortaya koyar. Antropolojinin insanı “iki ayaklı, dik yürüyüşlü, düşünen hayvan” olarak tarifini örnek vererek bu tarifi şöyle yorumlar. Bu tarif insanın hem yerde sürünen sefaletini, hem etrafına saldıran açlığını, hem de Allah’a uzanan azametini ifade etmektedir (TOPÇU/c 2011: 17). Ona göre insanın dik yürüyüşlü oluşunun anlamı belki bütün kâinata ve başka varlıklara hâkimiyet sağlamak amacına hizmet etmek, belki insanın gururu ve üstünlüğüne bir alamet belki her yönde hareketini kolaylaştırmak belki de başını yıldızlara kaldırmak ve ellerini Allah’a açmaktır (TOPÇU/c 2011: 155). İnsan düşünen varlık olması bakımından bütün varlıklar ve hayvanlardan ayrılmakta ve bu özelliği ile kâinatın imtiyazlı ve üstün varlığı olmaktadır. Topçu’ya göre insan sadece bir yaratık değil bir kuldur. Bu haliyle onun kendisine karşı sorumlu olduğu sahibi vardır. Ona göre diğer varlıklar sahiplerini bilmezler, insan ise diğer varlıklar ile Sahibi arasında bir köprüdür (TOPÇU/c 2011: 155) . İnsan bu bağlantı da tek ve basit bir cevher değil, hayvanlardan gelen özlerle, Allah’tan gelen cevherin kaynaştığı bir bütündür (TOPÇU/c 2011: 155).

Topçu’ya göre insan, maddenin kalıbına bürünmüş nefsin esiri olan sefil bir varlıktır ve insan hayatının amacı küçük ve sefil dünyası olan nefsinden onu Allah’a yaklaştıran düşünen varlığa yükselmektir (TOPÇU/c 2011: 17). Bu yükseliş yolculuğunda insan önce kendi varlığına yönelerek kendi sefaletlerinin farkına varmakta, ilk düşüncesi olarak kendi sefil varlığını düşünmekte, arzu ve isteklerine göre yaşayan insan burada ızdırabını idrak etmektedir. Topçu bu idraki ile insanın gerçek ruh hayatının başladığını, artık fert olan benliğinden çıkarak kâinatın bütününe yürüyen yolcu olduğunu söylemektedir (TOPÇU/c 2011: 17). Topçu’ya göre gerçeğe yönelen insanda görülen ilk değişim, ilk İlahi tecelli etrafına saldıran arzu ve isteklerini reddedip başkalarına yönelmesi, başka insanların sefaletlerine uzanan ızdırabı benimsemesidir. Ona göre bu yönelme insandaki merhametin hareketidir ve merhamet sayesinde insan başkalarına koşan, onların sefaletlerine uzanan, onlar için yaşayan bir varlık olmaktadır . (TOPÇU/c 2011: 18). Öyle ki, merhamet sayesinde sadece biyolojik ve menfaatlerine göre hareket eden insanda ahlaki bir varlık doğmakta ve evvelkini idare etmeye başlamaktadır (TOPÇU/c 2011: 18). Topçu kendi sefaletlerinin farkına varıp, merhametle kurtuluşa eren insanın etrafında kurtaracak başka insanlar arayacağını, başkalarına ait mesuliyetler yükleneceğini, başka sefaletlerin ızdırabını çekeceğini söylemektedir (TOPÇU/c 2011: 18). Bu haliyle insan diğer insanlara saldırıcı olmaktan çıkmakta, ızdırap çekmekte, kurtarmak istediği insanları Allah’tan emanet telakki ederek, başkalarına merhamet ve aşk ile yaklaşmaktadır. Ona göre insanın başkalarına mesuliyet duygusu ve merhametle yönelmesi, insanı mahdut ve mütenahi bir varlık olmaktan çıkarıp, sonsuz ve ebedi bir hayatın sahibi yapmaktadır (TOPÇU/c 2011: 18).

Topçu insanın, kendi varlığının hikmetini aradığını ve bu arayışta bazı görüşlere bağlandığını söyleyerek insan varlığını açıklayan üç farklı sınıflandırmadan bahseder. Ona göre, insanı homo economicus(kazanan ve harcayan insan), homo faber(yapıcı insan) ve homo sapiens(düşünen insan) olarak açıklayan üç farklı görüş vardır. Topçu, homo economicus görüşünün insan anlayışını şöyle açıklar: Bu anlayışa göre insan yeryüzünde yeme, içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını gidermek için yaşamaktadır, onlara göre hayatın anlamı zevktir ve bu zevki tatmin etmek için yaşayan insan zekâsının kaba gücünü kullanmaktan da geri kalmamaktadır (TOPÇU/c 2011: 60). Homo economicus anlayışı beraberinde homo faber anlayışını doğurmaktadır. Burada da insan yine zevkleri için yaşamaya devam etmekte; fakat beraberinde doğada karşılaştığı güçlükler ve ihtiyaçları için zekâsı ile geliştirdiği tekniği yaratmaktadır. Topçu’ya göre ilk toplumlarda baltasını ve balçıktan kulübesini yapan insandan 20. asrın büyük tekniğine kadar hepsinde yapıcı insan karakteri vardır.

Topçu, yapıcı insanın üstünde ise homo sapiens’in yani düşünen insanın olduğunu söylemektedir. Ona göre düşünen insanda kendi içyapısına yönelen bir ruh yapısı vardır. Yapıcı insanda tabiatı ve başka insanları istismar edici olan zekâ, ruhun dış kabuğudur, ruhun derin tabakasında ise insanın şahsiyetini meydana getiren, asıl benliğini temsil eden, karakterini yoğuran, hareketlerine kumanda eden temel duygu vardır (TOPÇU 2010: 157). Topçu’ya göre düşünen insanın en derinlerindeki bu duygu aynı zaman da dinin ve ahlakın kaynağıdır. Topçu insanın bütün değerinin saklı olduğu bu mistik bölgeyi bulanların homo economicus ve homo faber tipinden uzaklaşacaklarını, hatta onlardan nefret edeceklerini söyler. Ve şöyle sorar insanın gerçek değeri bunların hangisindedir, insanın asıl gayesi yapmak mı, düşünmek midir (TOPÇU/c 2011: 60)? Topçu sorusuna İslam dininin gayesinin düşünen insanı yüceltmek olduğunu söyleyerek, esas olanın düşünen insan olduğunu ve İslam’ın insan anlayışında amacın yapıcı insanı düşünen insan seviyesine yükseltmek olduğunu söyleyerek cevaplar. Ona göre, dinin bütün dünyası ruh dünyasıdır ve İslam’ın bütün hareketlerimizi ve bütün dünya işlerimizi düzenlemiş olması, dünyaya ait emellerimizden bize daha iyi başarı sağlamak için değil; dünya işlerimizi, ruhun selametini hiç engellemeyecek tarzda düzenlemek içindir (TOPÇU/c 2011: 62). Bu doğrultuda Topçu, dini yaşayışı ve din terbiyesini bir şahsiyet terbiyesi olarak görür. İnsan ancak bu şahsiyet terbiyesi ile yapıcı insandan düşünen insan seviyesine erişebilecektir.

Topçu asıl insan denen muammayı çözmenin peşindedir. Ona göre bütün büyük sanatkârlar tabiattan yüz çevirmiş, hünerle mahareti küçümsemiş, zekâya yüz vermeyerek, ruhun derin tabakalarında insanı aramışlardır (TOPÇU/c 2011: 62). Topçu insanı zekâ ve teknik âlemde arayanları eleştirmiş ve bu durumda olanları şöyle tasvir etmiştir:

İnsanı arayanlar keskin zekalarıyla gıda arayan maharetli insanlığın arasında boşuna dolaşıyorlar. İnsanı gönül âleminde aramasını bilmedikten sonra emekleri, Diyojen’in elindeki feneri söndüremeyecek kadar değersiz ve beyhudedir. (TOPÇU/c 2011: 158)

Topçu’ya göre içtimaî hayatta fertçilik, insanın içgüdülerine bağlı ve özgürlük adı altında insanların hep birbirlerini yere vurması olan anarşiyi doğurmaktadır (TOPÇU 2008: 42). Bunun yanında “gözlerimi kaparım vazifemi yaparım” diyerek cemiyete uymayı tavsiye eden bir cemiyetçilikte, anarşi yaratan fertçilik kadar tehlikelidir (TOPÇU 2008: 43). Topçu’nun insanı hem yaşadığı topluma hem de kendi varoluşuna yönelik sorumluluklarının bilincinde olan, ferdiyetçilik ve cemiyetçilik gibi iki tehlikenin tuzağına düşmeden yaşamasını bilen mesuliyet ve şahsiyet sahibi insandır.

  • Nurettin Topçu’da İslam Şahsiyetçiliği

Nurettin Topçu’nun fert ve şahıs kavramlarına yüklediği anlamlar onun insan anlayışının temelidir aynı zamanda. Ona göre fert kendi kendine yeterli, kendi varlığını meydana getiren unsurların dışındaki her şeye yabancı, bölünmez bir bütündür ve en aşırı şeklini Nietzsche’nin temsil ettiği fertçilikte bulmaktadır (LAHBABİ 1972: ÖNSÖZ). Bu anlamda fert kendi kendine kapalı bir varlıktır. Topçu’nun düşüncesinde şahıs ise başkasına yönelmiş, varlığının anlamını kendinde değil, başkaları aracılığıyla tanıyan ve kendini başkalarında bulan insandır. Fert, insan benliğinin kendi içinde kısır bir döngü olarak kalması, eylemlerinde yalnızca kendi varlığını öncelemesi, maddi ve biyolojik varlığının gölgesinde yaşaması; şahıs ise bütün manevi ve ruhî vasıfların yüksek bir vahdetidir (DİNDAR 1988: 27). Topçu’da şahıs olarak insan, kendi varlığından çıkıp topluma ve dünyaya açılabilen bir varlıktır. Nurettin Topçu fertçilik(individualizm) ve cemiyetçilik(sociologizm) tartışmasında, üçüncü bir yol olarak şahsiyetçilik(personalizm) görüşünü benimsemektedir (LAHBABİ 1972: ÖNSÖZ). Bu iki görüşe karşıt olarak öne sürdüğü şahsiyetçilik tezinde, insanı ne yalnız başına ferdin ne de cemiyetin hakikate ulaştırmaya gücünün yetmeyeceğini düşünmektedir. Ona göre hakikate ulaştıran yol, insanı kendi hür iradesiyle bağlandığı inançları, ruhi münasebetleri ve yüklendiği mesuliyetleri ile birlikte ele alan şahsiyetçiliğin yoludur (LAHBABİ 1972: ÖNSÖZ). Topçu’ya göre şahsiyetçilikte insan ne alelade bir bütünün parçası ne de bütünün içinde kaybolmuş biri değildir. Çünkü İslam, insanı fert olmaktan çıkarıp, şahıs haline getirmiştir ve insanları birleştirip bir sürü yapmamış onların hür iradelerine değer vermiştir (LAHBABİ 1972: 16).

Nurettin Topçu’da fert ve şahıs iki ayrı varlık değil, insanın iki ayrı yüzüdür. İnsanda ferdiyetçilik ve şahsiyetçilik çatışma halinde daima var olacaktır. Topçu’ya göre  fertçilikte insan, kendi biyolojik varlığına ve menfaatlerine hapsolmakta ve bu sebeple Allah’a olan yolculuğunda daha ilk durakta tökezlemektedir. Oysa insan ancak kendi benliği ve toplumu aşabildiği ölçüde yani şahsiyet kazanmakla ve Allah’a doğru olan sonsuzluk yolculuğunu tamamlayabilecektir. Topçu’da insanın şahsiyet kazanması kendi varlığının şuuruna ermesi ve varoluşunun bir ızdırap olduğunu fark etmesi ile başlamaktadır. Kendi sınırlı varoluşunun ve ızdırabının farkına varan insan içindeki irade ve merhamet duygularının itici kuvveti ile harekete geçmektedir. İrade, hareket biçiminde, zorunlu olarak belirli varoluş basamaklarında ortaya çıkmaktadır. Bu varoluş basamakları insanın başkalarının mesuliyetini üstlendiği, ızdıraplarına ortak olduğu aile, toplum, devlet, insanlık aşamalarıdır. İnsanın amacı bu basamaklar da kalmak değil, bu basamaklarda olgunlaşan şahsiyetini sonsuzlukla buluşturmaktır. İnsanın kendi varlığının şuuruna varması ile başlayan bu süreç,  insanın düşünen insan seviyesine yükselerek, kendini Allah’ın önünde sorumlu hissetmesi ve aile, toplum, devlet ve insanlık basamaklarını aşarak Allah ile buluşması ile tamamlanmaktadır.

Nurettin Topçu şahsiyet olmanın anlamı ve değerini gösterirken, bize mesuliyet insanı, millet mistiği dediği şahsiyetleri örnek vermektedir. Bu insanlar onun insan anlayışının mücessem hali, şahsiyet felsefesinin canlı örnekleridir. Bu örnek şahsiyetler aynı zamanda Topçu’nun hayalini kurduğu yarınki Türkiye’yi kuracak ve yaşatacak olan insanlardır. Topçu millet mistiği dediği bu şahısları şu sözleriyle tarif etmektedir:

Millet realitesinden, hizmetlerine karşılık istemez ve alkış dinlemezler. Millet hayatına durmadan eser vermek, yalnız kendilerini vermek ihtirasındadırlar. Namlarına heykel diktirmezler. Onlardan bize kalan hatıra, huzurlarında eğilecek taştan anıtlar değil, ruhlarımızda ölmeyecek ayetleridir. Zamanlarında anlaşılamayan büyük varlıkları, sanki kalabalığın içinde münzevi yaşar gibidir. Halk, onları bulursa ne ala! Onlar kendilerini halka takdim edecek kadar küçülmezler ve hepsi de öldükten sonra hakkıyle anlaşılırlar! (TOPÇU 2008: 108)

Sonuç

Nurettin Topçu’nun düşünce dünyasında insan ve onun mahiyetine yönelik sorular büyük yer tutar. Eserleri, onun insanı arayışının dilde varlığa gelmesidir. Topçu için insan meselesi, var olmak meselesinin içerisinde yer almakta ve o, insanın varoluş serüvenini Aşkın olana yönelmiş bir yolculuk olarak tasvir etmektedir. İnsan bu yolculuğu sırasında aile, toplum, devlet, insanlık gibi duraklardan geçerek Aşkın olan ile bir olmanın imkânını aramaktadır. Topçu’nun insanı ne dünyaya fırlatılmış yalnız bir fert ne de toplumun içerisinde tüm ferdiyetini yitirmiş bir varlıktır. Topçu’nun insanı içine doğduğu dünyayı bir imkân ve hareket sahası bilerek; var olma iradesi ile kendi varoluşunu ören ve şahsiyetini kuran insandır. Topçu’ya göre insanın kendini inşası ve şahsiyetleşmesi belirli merhalelerden geçerek, süreç içerisinde mümkün olmaktadır. Bu süreç insanın var olma iradesini özgür ve bilinçli olarak hissettiği anla başlamakta, aile, toplum, devlet basamaklarını ardında bırakarak Aşkın olan ile bir olduğu noktada sona/sonsuzluğa ermektedir. İnsan bu varoluş sahalarında, gündelik hayatın içerisinde yoğrularak, bir tekâmül süreci içerisinde şahsiyetini kurmaktadır. Topçu’ya göre insanın bu süreç içerisindeki bütün hareketleri Allah’ın önünde ve birlikteliğiyle gerçekleşmektedir. Allah’ın iradesi, insanın var olmak iradesinde içkin haldedir ve insanın hareketi, insanın Allah ile olan terkibinden doğmaktadır.

Topçu’ya göre insanın şahsiyet olması onun bir ahlak faili, ahlak kişisi olmasıyla mümkün olmaktadır. Topçu’nun insanı bir karşılaşmalar varlığıdır. Bu karşılaşmaları insan bencil duygu ve isteklerini doyurabileceği bir imkân olarak örgütleyebileceği gibi; başkasına mesuliyet duygusu ile yönelebileceği bir hareket sahası olarak da örgütleyebilir. Topçu’ya göre insan yalnız kendi arzu ve çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinde tekil bir fert olarak, ferdiyetine hapsolmuş halde yaşayacak; buna karşın insan başka insanlara yöneldiğinde, başkasına onun sorumluluğunu alarak, ızdırabını yüklenerek merhamet ve aşk ile yaklaştığında ise yalnızca bir fert değil, ahlak kişisi olarak değer yaratmış olan bir şahsiyet olacaktır. Nurettin Topçu eserlerinde birçok şahsiyet portresi çizmiş ve bir şahıs prototipi, örnek bir şahsiyet olarak mesuliyet insanı, millet mistiği dediği modeli bize önermiştir. Onun model olarak bize önerdiği bu mesuliyet insanı aile, toplum, devlet, insanlık ve Allah merhalelerinden geçen bir yolculuğun şuurlu yolcusu; ailesi, milleti ve devleti önünde sorumlu, insanlık vicdanını derinden hisseden şahsiyet sahibi insandır.

Nurettin Topçu insanı aramaktadır. Bu insanı ararken bir çok insan anlayışı ve tarifine uğramakta ve onların insanı gerçekte ulaştırdıkları yeri göstermeye çalışmaktadır. Bu bağlamda o ferdiyetçilik ve cemiyetçiliğin yolunu terk edip şahsiyetçiliği teklif etmektedir. O hem insan anlayışı hem de şahsiyetçilik teklifi ile çağdaş Türk düşüncesi içerisinde ayrı ve özgün bir yerde durmaktadır.

Sinan KÖSEDAĞ, Arş.Gör.
Gümüşhane Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü
[email protected]

KAYNAKÇA

  • Dindar, Bilal (1988). Emmanuel Mounier’de Personalizm, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
  • Lahbabi, Aziz (1972). İslam Şahsiyetçiliği, İstanbul: Yağmur Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (2008). Ahlak Nizamı, İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (2010). Kültür ve Medeniyet, İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (c) (2011). İslam ve İnsan, İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (b) (2011). Yarınki Türkiye, İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (a) (2011). İsyan Ahlakı, İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Topçu, Nurettin (2012). İradenin Davası, İstanbul: Dergâh Yayınları.

Yazar
Sinan KÖSEDAĞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen