Ayağ Seyri ve Tabiatyediler

Turgut GÜLER

Dîvân şiirinde “ayağ (ayak) seyrine gitmek” diye bir şifre var. İlk bakışta biraz müstehcen gelen bu söz; hem yasak, hem de harâm olan bir fiilin, usturuplu biçimde deşifre edilmesidir. Başta şarap olmak üzere, alkollü içki mübtelâlarının dünyâsına açılan kapı, “ayağ seyri”dir. Artık, buradaki “ayağ”, bâdeye mi âittir, şişeye mi, hattâ kadehin kendisi midir? Karârı siz verin…

İstanbul’da Galata ve çevresi, “ayağ seyri”nin merkez üssü durumunda idi. Gayr-ı müslim ve levanten grupların en meşhûr semtlerinden biri olan Galata ve ona yakın Karaköy, Pera (Beyoğlu) gibi yerler, Müslüman kategorisindeki akşamcıları da gizli yollardan kendine çekiyordu.

“Ayağ seyri”ne iştirâk edenler, kendi meşreblerine uygun mahâllerde, bu kaçamaklarını sohbet malzemesi yapıyorlardı. Şiire akseden rümûzlu ifâdeler de, bu sohbet dakîkalarının hâtırâsı olmalı.

Bir günahkâr tavır, kodlanarak âşikâr ediliyorsa, aynı zamânda o yıllardaki cemiyet disiplininin gücünü ortaya koyuyor. Bir de, günümüzdeki manzaraya bakın. Ar damarındaki çatlama farkını, rehbere lüzûm kalmadan anlayacaksınız.

“İbâdet de, kabahat de gizli”

düstûrunu, günlük yaşayışına rabteden atalarımız bugünleri görseydiler – küçük değil – büyük dillerini yutacak noktaya gelirlerdi.

“Ayağ seyri” ifâdesindeki mahcûbiyet estetiği ile alenî meyhâne muhabbetinin bayağılığı arasında, yavaş yavaş kaybolan bir milletin feryâdı yükseliyor…

Dünyâ’nın iklîmi sür’atle değişiyor. Hemen herkes: “Nerede o eski kışlar!” diye iç geçiriyor. İnsanın iliklerine kadar üşüdüğü, lâpa lâpa kar yağan, sokakların buz pistine dönüştüğü eski kışlar, hayâl mi oldu?

Elbette, buna biz sıradan kullar karar veremeyiz. Lâkin bu iklim gidişâtındaki geleceği karartan tablo, en fazla, insanın tabiî kaynakları hovardaca kullanmasının eseri. İş işten geçtikten ve buz dağları erimeye başladıktan sonra, göstermelik elektrik kapatma hareketleri, sâdece “komik” oluyor.

Belki bir ömür sayılacak zamândır, ozon tabakasındaki incelmeden, hattâ delinmeden bahsedilmesine rağmen, bu felâkete sebep olan sanâyi sektöründe en ufak bir küçülme, geri adım atma emâresine rastlanmadı.

Muhteris bir avuç “tabiatyedi” insan, koskoca Dünyâ’nın ve bilumum insanlığın istikbâlini tehlikeye atıyor.

Mukadderâta, ilâhî takdîre inanmak başka şeydir, göz göre göre, yaşadığımız çevreyi yaşanmaz hâle getirmek başka şey. Biri, diğerinin ayıbını ve vebâlini aslâ örtmüyor.

Yazar
Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen