Merak ettiğim ve haklarında ne bulsam okuduğum savaşçı dervişlerle ilgili bir film olur da ben gitmez miyim. Giderim ve gittim de. Hatta gitmekle kalmayıp bir de sizler için yazıverdim. Tarihi gerçeklerle ne kadar örtüştüğünü Haşim Şahin yazsın, ben filmden bahsedeyim sadece.
Film zulüm ve merhamet karşıtlığı üzerine kurulu. Zalim olacağı daha çocukken kafesteki kuşu öldürmesinden belli olan voyvoda ile merhameti ile gönülleri fetheden Türkler arasında geçiyor. Voyvoda ilginç bir kişilik. Zırhlarında haç işareti olduğu halde Papa’yı küçük gören ve kendisini Tanrı’nın oğlu sanan bir zındık, Hristiyan-Müslüman ayrımı yapmadan herkesi öldüren bir zalim, kendisinden başka kimseyi sevmeyen ve kendine tapan bir manyak olarak resmedilmiş. Deliler ise Kazıklı Voyvoda’nın ettiği zulümlerin cezasını kesip makbuzunu eline verenler oluyor.
Filmde anlatılmaya çalışan savaşçı dervişler Baba Sultan’ın müritleri. Baba Sultan ise Ahmet Yaşar Ocak’ın kitaplarında anlattığı bir Kalenderi şeyhi. Onlar Osmanoğlu mülkünün deli evlatları, serdengeçtiler, fedailer, Allah’ın mazlumlara yardım için gönderdiği aslanları, Hal böyle olunca da tasavvufun bazı kavramları filmde sıkça geçiyor. Toprak hava su ateş en çok gönderme yapılan kavram. İnsan bir damla sudan gelip nefes ve ateş olduktan sonra tekrar bir avuç toprak olması üzerinde durulan konuların başında geliyor.
Delilerin tam olarak şu tarikate mensupturlar diyemem. Kalenderilerden de, Bektaşilerden de, şamanlardan da izler var. Hayvan postları giyinmeleri, boynuz, keşkül, teber taşımaları, dövmeleri, her birinin kendine has bir huyunun ve eşyasının olması, su üzerinde at sürmeleri, Baba Sultan ile rabıtaya geçmeleri, boyunlarındaki ayna, yaralanan askeri tedavi etmeleri her biri bir başka tarikata has özellikler var. Kendilerine Allah’ın aslanları diyorlar ama Hz. Ali ve ehl-i beyt vurgusu fazla yok. Bir de Hz. Ömer girmiş araya. Biraz orta yolu bulmaya çalışmışlar galiba.
Tepelerdeki mezarlar ise bugün Balkanlarda gördüğümüz türbelerin ilk örnekleri. Her biri bir başka tepede olan Kademli Baba, Enihan Baba, Demir Baba, Otman Baba, Ahad Baba ve daha birçoklarının mezarları da zamanında böyle yapıldı. Şehit düştükleri yere defnedildiler. Defnedildikleri yere de köyler kuruldu.
Metinde güzel cümlelerin yanında “Göksel yerlerdeki ruhsal ordular” gibi garip ifadeler de yok değil. Metin biraz daha iyi olabilirdi. Bazı yerlerde cümleler sırıtıyor.
Filmde müzik fazla diye eleştirilebilir. Az konuşan insanların anlatıldığı filmde de haliyle konuşmalar az oluyor. O eksiklik de anlatıcı ve müzikle kapatılmaya çalışılmış. Zikirler tam olarak bir dergahta çekilenler gibi değil, hem zikir hem de müzik ve tempo olarak verilmiş.
Romanlar filmdeki tek eğlence sahnesi. Kasvetli havayı dağıtan Romanlar filme ayrı bir renk katmış. Adeta eksik olan bir rengi tamamlamış katmış ağır havayı dağıtmış.
Aslında filmin neden çekildiğini şu cümle açıklıyor: Ne zaman kimsem kalmasa Osmanıntoprağından birileri kimsem oluyor. Bu sözü o gün Eflak köylüleri söylemiş, bugün de başka coğrafyanın insanları. İnşallah bu özelliğimiz kıyamete kadar devam eder.
Filmin sonundaki savaş sahnesi gayet başarılı. Karşılarında kendilerinden sayıca çok fazla bir ordu olmasına rağmen en ufak bir korku ve endişe taşımadan adeta bir şenliğe gidermiş veya uzun zamandan beri görmediklerini birini kucaklayacakmış gibi voyvadanın ve ordusunun üzerine koşmaları etkileyici. Bundan dolayı onlara deli diyorlar. Saçma diyecek olanlara hemen 300 Spartalı filmini hatırlatıp geçeyim.
Filmde iki taraf var. Bir tarafta zalim ve barbar voyvoda, diğer tarafta kimsesizlerin ve yoksulların koruyucusu deliler. Sokakta geçen bir adama gösterseler kıyafetlerine bakarak barbar olana medeni, medeni olana da barbar derdi. Çünkü biz maalesef medeniliği hâlâ görünüşte arıyoruz. Oysa medenilik kalplerde başlar ve dışa vurur. Kepenek altında er yatar, diyenler boşuna dememişler.
Susmuşun intikamını alınca konuşması, Atsız’ın şehit oldukdan sonra ad alması güzel detaylar.
Kısaca film görsel bir destan, bir efsane. Olay örgüsü düz, o yüzden içinde kaybolacağınız bir umman değil, üzerinde dolaşacağınız sakin bir deniz. Kendinizi suyun akışına bırakın yeter. En son sahneden ikincisi de çekileceği anlaşılıyor. Bu sefer düşman kibirli bir erkek değil, daha akıllı ve ne yapacağını hesap eden bir kadın. Bu filmde göremediğim o heyecan ve gerilim uyandıran ve izleyiciyi meraklara salan sahneleri ikinci filmde göreceğiz anlaşılan. Bir de eğer yanlış görmediysem Fatih’in çocukken okuduğu kitap matbu idi sanki. O kadar kusur kadı kızında da bulunur. Aklımda iken söyleyeyim, küçük çocuklarınızla gitmeyin derim. En azından lise son felan olsun ille de götürecekseniz.
26 Kasım 2018