Eda ERYİĞİT
‘İnsanlık tarihini’ sosyolojik açıdan incelediğimizde insanoğlu, getirdiği yenilikler sayesinde gerek ilim açısından gerekse bilim açısından insan hayatını kolaylaştırabilecek başarılar göstermiştir. Bu sayede; gelecek nesle aydınlık olma ümidiyle unutulmayacak bir tarih yazmışlardır. Şu an toplumu incelediğimizde ise; insanlar, yeni bir etkinlik ortaya çıkarmayıp, var olagelmiş yeniliklerle yetinmeyi kabul ederek durağan bir döneme girmiştir. Eğer, dönemimizde, geçmiş tarihlerdeki ‘Rönesans’ gibi bir aydınlanma yaşanmazsa şayet, zihinlerimizin yaratmış olduğu yeteneklerden faydalanamayacağız ve cehalete izin vererek, liderlerimizin yaşanan olaylar karşısında nicelikli ama niteliksiz sözlerine, hiç bir şey yapmayarak rehavete kapılacağız.
İnsanoğlu, yeryüzünde geçmiş yüzyıllardan bu zamana kadar neslini devam ettirebilmiş varlıkların en yücesidir. Tarihte kimi zaman ‘kendi benliğini’ keşfetmiş ve döneminde yankı uyandıracak yenilikler getirmiştir. Bunlara şu dönüm noktalarını verebiliriz:
‘Pisagor’un dünyanın düz olduğunu reddetmesi,
Kopernik’in güneş merkezli modeli,
Darwin’in evrim teorisi,
Einstein’in göreceliği keşfetmesi.’
Bu ve bunun gibi yenilikler, insanın ‘insan’ olma özelliğini yerine getirdiğinin ispatı olan örneklerdir. O halde insanın ‘insan’ olma özelliği nedir?
Yeryüzünde insanı diğer varlıklardan ayıran akıl mıdır?
Oysa ki; akıl hayvanlarda yok mudur?
Bu konuda iki farklı görüş ortaya çıkmaktadır: Hayvanlarda aklın olduğunu savunanlar; ilk olarak hayvanların yaklaşması ya da korkması gerekeni nasıl anladığını, ikinci olarak ise hayvanların konuşabilmelerini aklın olduğuna inanarak açıklamışlardır. Bir diğer görüş ise; hayvanlarda aklın olmadığını onun yerine idrak gücünün olduğunu savunmuşlardır. İbni Sina, idrak gücünü açıklarken beş tane dış duyu, beş tane de iç duyu belirlemektedir. Beş dış duyu; görme, işitme, koklama, tatma ve dokunmadır. Beş iç duyu ise; ortak duyu, tasarlama/hayal, tahayyül/tefekkür, vehim ve belleme/hatırlamadır. İbn Sina, beş iç duyuyu açıklarken; beş dış duyunun algılayamadığı/idrak edemediği, tikel anlamları ifade eden ‘vehim’ gücüne dikkat çekmektedir.
Yani İbn Sina, hayvanlarda aklın olduğuna inanan kişilerin gerekçelerini idrak gücüyle açıklayarak, aklı sadece insanlara özgü kabul etmiştir.
Hayvanlardan ve diğer canlılardan bizi ayıran, istek ve öfke gücümüzle aklımızı kullanarak, düşünebilme özelliğimiz sayesinde hareket edebilmemizdir.
‘Düşünebilme’ özelliği sayesinde insan, hayatını kolaylaştırabilecek ve toplumlar arasında ‘doğru’ olan bilgiyi ortaya çıkarabilecektir. Bu gerçekleştirilmezse şayet; günümüzde insan, düzeni olan bir dünyada düzensizliği kendine ‘düzen’ görüp, dünyada yaşanılan ‘yanlışları’ da, doğru olarak kabul edegelmeye devam edecektir.
Artık, geçmiş toplumlardaki batıl, cahilce inanışları kendi zamanında bırakmanın vakti gelmiştir. Bu dünyaya gelme amacını sadece ilimle uğraşan insanların sorgulaması gerekiyormuş gibi algı ortadan kaldırılmalıdır. Avam halkın anlayamayacağı mevzular bunlar, diyerek kendi kabuğunda ilim geliştirmeye çalışan muallimler, Sokrates’in yöntemini esas almanın vakti gelmedi mi?
Zihinlerimizin ve türümüzün yüceliğine inanmalıyız. İnsan inanırsa şayet, bir diğer varlığı iterek insanın kemalini gerçekleştirmiş olur. Burada ki insanın yükselişinden kasıt; İslam, Hıristiyan, Yahudi ya da başka dinlere mensup toplumlar olmayıp ‘evrensel’liğe vurgu yapmaya çalışıyoruz.
Şu an söylediklerimiz çok ütopik gelmemelidir. Unutma ki, Dan Brown’un da bahsettiği gibi, kararsız durumlar büyük değişikliklerin habercisidir. Dönüşümlerden hemen önce kargaşa ve korku baş gösterir. İnsan yaratıcılık ve sevgi gücüne inanıyorsa, karanlığı aydınlatacak güce sahip olur.
Yapacağımız en ufak adım belki de tarihi değiştirecektir. Çünkü insan, büyüdükçe sorumluluk sahibi olmalı ve bilincini insanlara fayda sağlayacak şekilde kullanmalıdır. Yapacağı doğru yollardan edinilmiş ‘doğru bilgi’ ise şayet, kısmi zamanlı başarısızlıklar da yoluna çıkacaktır. Churchill’in da ifadesiyle: “Başarıyı sağlamak, şevkini hiç kaybetmeden bir başarısızlıktan diğerine geçebilme kabiliyetidir.”
Şayet bunu gerçekleştiremezsek başarı kelimesine, kendimizce farklı anlamlar yüklemiş olacağız.
Sonsöz olarak umudumuza ışık tutacak bir sözle eyleme geçelim. Aya Kito: “Düşmüşken yönünü göğe çevir, gökyüzüne bak” demiştir. Düşmek, kalkmak sonrasında bir daha düşmek. İşte bütün mesele bunun başarılabilmesidir.
KAYNAKÇA
BROWN, D. (2017). Başlangıç. İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi.
Churchill, W. Özdeyiş.Net. Aralık 2018 tarihinde Motivasyon ve Gelişime Dair Özlü Sözler: https://www.ozdeyis.net/tag/winston-churchill-ozlu-sozleri/adresinden alındı
GÜNDÜZ, A. (2018). HAYVANLARDA AKLIN VARLIĞININ KUR’ÂN ÇERÇEVESİNDE. e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR) , 114-142.
Kito, A. (2016). Bin Damla Gözyaşı (Bir Genç Kızın Yaşam Savaşı). Portakal Kitap.
YILDIRIM, Ö. Felsefe. Kasım 30, 2018 tarihinde İbni Sina’nın Psikoloji Çalışmaları ve Psikoloji Anlayışları: http://www.felsefe.gen.tr/filozoflar/ibni_sina_psikoloji_anlayisi_psikoloji_calismalari.asp adresinden alındı