Yusuf TOSUN
1875 yılında Avrupa Rusya’sının Rostov Na-Don şehrinde doğdu. Dedesi Abdulkerin Efendi, babası ise Yarullah’tır. Annesi Fatıma Hanım’dır. Annesi Fatıma Hanım’ın aslen Bigioğulları soyundan olmasından dolayı, Yarullah efendinin çocuklarına Bigioğulları denmiştir. 6 yaşındayken babasını kaybeden Musa Carullah’ın eğitimiyle annesi Fatıma Hanım bizzat ilgilenir.
Musa Carullah, ilk eğitimini annesinden aldıktan sonra, Rus Teknik Lisesine gider ve lise tahsilini burada tamamlar. Lise tahsilinden sonra dini ilimler öğrenmek için Buhara’ya gider ve burada birçok ilim tahsil edip, devrin ünlü birçok hocasından dersler alır. Dini ilimler yanında, astronomi ve matematiğe de büyük ilgi duyar.
Bir ara İstanbul’da mühendislik okuluna kaydolmuşsa da tahsilini tamamlayamamıştır. İstanbul’dan Mısır’a ilim tahsili için gitmiş, ancak umduğunu burada da bulamamıştır. Bundan böyle çalışmalarını ferdi olarak yürütmüş ve Muhammed Abduh’un ders halkalarına katılmıştır. Mekke ve Medine’de ilim tahsil eden Musa Carullah, daha sonraları Hindistan’a, oradan da tekrar Kahire’ye dönmüştür. En son Beyrut’a ilim tahsili için giden M. Carullah, ilim için diyar diyar dolaşmıştır.
1904 yılında bir İslam Âlimi olarak memleketine döner ve 1905 yılında Esma Aliyye Hanım ile evlenir. Musa Carullah’ın Esma Hanım’dan sekiz çocuğu [6 kız, 2 erkek] olmuştur. Petersburg’da Hukuk Eğitimi gören Musa Carullah 1905’den sonra gazeteciliğe başlar.
El-Asr’ul Cedid ve Vakit gazetelerinde makaleler yayımlar. Daha sonra ise arkadaşı Abdurreşid İbrahim ile birlikte Ülfet gazetesini çıkarır. 1907’de Ülfet Gazetesinin kapanmasının akabinde telif eserler yazmıştır. 1913 yılında Petersburg’da Emanet Matbaasını kurarak “İL” adında bir gazete çıkarır.
1917 yılında toplanan Rusya Müslümanları 5. Kurultayı’nda Divan Başkanı seçilir. 1918 yılında El-Minber adında bir dergi çıkarır.
1923 yılında Finlandiya’da bastırılan “İslamiyet’in Elifbası” eserinden dolayı 1930 yılında Rusya’yı terk ederek sürgün hayatı yaşar. Rusya’da 3 ay hapis yatmıştır.
Dünyanın birçok yerine davet edilip fikir ve düşüncelerinden istifade edilen Musa Carullah, uzun bir uğraşı ve tecrübeden sonra Komünist rejimden Müslümanlar lehine, hiçbir taviz koparamayacağını anladığı 1930’dan sonra Rusya’yı terk etmeye karar vermiştir.
1946 yılında Bombay’a, 1947’de ise Kahire’ye gider. 1947-1948 kışını İstanbul’da geçirir.
Ömrünün son demlerinde kendisine kucak açan arkadaşı Abdurreşid İbrahim’in kızı Fevziye Hanım ve Alimcan İdrisi’nin, durumu Hidiv Tevfik’in kızı Prenses Hatice’ye aktarmasıyla kendisine Mısru’l Kadim’deki kimsesizler huzurevinde yer verilir. 28 Ekim 1949 yılında burada vefat etmiştir.
I.
Musa Carullah’ın yetiştiği Kazan yurdu ve Kazan Türkleri hakkında bilgilenmenin, onu tanımaya yardımcı olacağı muhakkaktır. “orta-İdil şivesi [Kazan Türkçesi] ile konuşan bütün Türklere, Kazan Türkleri”[4] denilmektedir. Bölge, miladi 7. asırda Sasani İmparatorluğunun yıkılmasıyla İslamla tanışır. İki asra kadar İslamı tamamen benimseyip yaşayan Kazan Türkleri, 15. asırda tarih sahnesinden çekilip Rusların boyunduruğu altına girerler. Bu esaret, büyük kanlı savaşlardan sonra olmuştur. Özgürlüklerini yitirmemek için çokça direnen Kazan Türklerinin, Ruslar tarafından hunharca katledildiği tarihte kayıtlıdır. Öyle ki bu katliamın bir jenoside dönüştüğü de rivayetler arasındadır.
Ancak Kazan Türkleri 18. asrın ortalarından sonra [2.Türk-Rus savaşı] I. Katerina döneminde yavaş yavaş kendine gelmeye başlamış ve yeniden sosyal, siyasal ve ekonomik olarak yapılanmaya çalışmışlardır.
1905 Rus İnkılabı Kazanların hayatında yeni bir sayfa açar. Rusya’daki Müslüman Türkler, “Müslüman İttifakı” nı teşkil etmeye çalışırlar. Bu dönemde “Müslüman İttifakı” çabaları 1917 Bolşevik ihtilaliyle hız kazanmış ve 1917 Mayıs ayında “İlk umumi Rusya Müslümanları Kongresi” gerçekleştirilmiştir. Ancak bu sevindirici gelişme uzun sürmemiş ve 1918 yılında Ruslar, Müslümanlara ait bütün müesseseleri kapatmış ve yöneticilerini de zindana tıkmışlardır. 1920’de ise Rusya’ya bağlı Kazan toprakları üzerinde Tataristan Cumhuriyeti kurulmuştur.
Maveraunnehir bölgesinde kurulan Kazan Hanlığı, Miladi 900 yıllarında İslamiyet’le tanışmış, ancak 1500 yıllarında Rus hâkimiyeti altına girerek esareti solumaya başlamıştır. Kazan Türklerinin bu esaret döneminde gördükleri zulüm ve baskılar onları din, örf, adet ve kültürlerinden uzaklaştırmalarının aksine, daha da kendi özlerine [din, kültür, örf, adet vs.] kenetlemiştir. Bu durum, tarihçileri bile şaşırtmıştır. Söz konusu şaşırtıcı durumun yegane sebebinin bölgedeki ilim adamlarının gayret ve çabalarından[1] kaynaklandığını unutmamak gerekir. Gayret ve çabalarıyla tarihe mal olan bu ilim adamlarının başında Abdunnasır Kursavi [1776-1812], Şihabuddin Mercani [1818-1889], Rizaeddin B.Fahreddin [1858-1936] isimlerinin yanı sıra Abdurreşid İbrahim Efendi, Zakir Kadiri, Kayyum Nasiri, Alimcan Banudi gibi simaları da hatırlatmakta fayda vardır.
Bu kervanın son büyük temsilcisi ise Türkistan İlim Dünyasının en önemli isimlerinden Musa Carullah Bigiyef’tir. 74 yıllık çile, ızdırap, meşakkat dolu yaşamını bu davaya adayan büyük düşünür ve aksiyon adamı Musa Carullah, bu kutlu eylemini dünyaya egemen kılmak çok çaba sarf etmiş fakat tam olarak başarı elde edememiştir.[2] Böylesine tarihte büyük bir iz bırakan şahsiyetin bugün bilinmemesi, tanınmaması ise ayrıca esef vericidir. Çünkü 120’den fazla eser sahibi bu büyük ilim adamı hakkında yazılanlar, birkaç tez çalışması ve makalenin ötesine geçmemektedir. Umarız ki okullarda 100 temel eser vb. eğitim heyecanının yaşandığı bir dönemde, Musa Carullah’ın eserleri de yeniden gündeme gelir ve bu nesil onu tanıma ve fikir/düşünce ve aksiyonundan faydalanma imkânına kavuşur.
Musa Carullah’ın biyografi konusundaki hassasiyeti dikkatlerden kaçmayan önemli bir husustur. O, biyografisi ele alınan şahsın manevi hayatından çok icraatlarının gündeme gelmesinden yanadır. Çünkü insanın mistik boyutunun irdelenmesi tehlikelidir ve okuyanı yanlış yönlendirme olasılığı vardır. Bu nedenledir ki biyografi yazmak, en zor işlerden biridir.
Türkler arasında ortak bir dil oluşturmak için önemli faaliyet ve düşünceler ortaya koyan Musa Carullah, aynı zamanda “edip ve şair ruhlu”[3] biridir.
II.
Musa Carullah büyük bir ilim adamıdır. İlim tahsili için 11 yıl diyar diyar dolaşmış ve mü’minin yitik malı olan ilim ve hikmeti nerede bulmuşsa almıştır. O, birçok dalda ilim tahsil etmiştir. Dini ilimlerin yanısıra Astronomi ve Matematiğe de büyük hayranlık ve iştah duymuş ve bu alanda da ilim tahsil etmiştir. Bir ara ilim aşkıyla İstanbul’a gelerek Mühendislik okuluna kaydolan Musa Carullah’a arkadaşı Musa Akyiğitzade onu bu fikrinden vazgeçirerek başlattığı İslami İlimleri tamamlamasını önermiştir. O da bu tavsiyeye kulak vererek İslami İlimlerde derinleşmeye çalışmıştır. En son tahsil durağı Beyrut olmuştur. Daha öğrencilik yıllarında eser veren Musa Carullah, ilim öğrenme serüvenini şöyle dile getirir: Büyük ümitlerle İslam alemini gezdim. Buhara, Türkiye, Mısır, Hicaz, Hind ve Şam diyarlarında dolaştım. Dini medreselerin her birini gördüm. Fakat teessüf, akibet kanaatle değil, tamam-ı hayretle vatanıma döndüm”[5]
Onun ilim aşkı evliliğinden [1905]’den sonra da devam etmiştir. Petersburg’da Hukuk Fakültesine kaydolmuş ve 1905 ihtilalinin imkanlarından istifade ederek gazetecilik yapmıştır. Arkadaşı Abdurreşid İbrahim ile birlikte çıkardığı Ülfet Gazetesi büyük yankı uyandırmıştır. Rusya’daki Müslümanların bağımsızlığı ve özgürlüğü için birçok faaliyete katılmıştır. 1906 yılında kurulmasına karar verilen “Müslüman ittifakı” partisinin 15 kişilik komitesine seçilmiştir.
Ancak Rusya’nın 1907 yılında Müslümanlar üzerinde arttırdığı baskılar nedeniyle Ülfet gazetesi kapatılmış ve Abdurreşid İbrahim Japonya’ya kaçmak zorunda kalmıştır. [6]
Gazetecilik hayatının sona ermesiyle telif eserler yazmaya başlamıştır. 1917 Rus İhtilaline kadar 20 civarında esere imza atan Musa Carullah, 1910 yılında Lütfullah İshaki ile Finlandiya’ya yeni bir ictihad [kuzey kutbunda akşam, yatsı ve sabah namazı ve oruç] yapmak için gider ve bu konu üzerinde yoğunlaşır.
1917 Bolşevik ihtilali ile birlikte Musa Carullah da aktif siyasete katılmak zorunda kalmıştır. Ancak Bolşevik ihtilali ile birlikte birçok aydın-düşünür Rusya dışına kaçmasına rağmen Musa Carullah, Rusya’da kalarak halkla iç içe kalmayı tercih etmiştir.
Musa Carullah, Türkiye’ye büyük ümitlelerle bağlıydı. Öyle ki Rusya Müslümanlarının resmen halifeye bağlanma kararının alındığı 1920 Ufa Kongresi sırasında kaleme aldığı “Türkiye Büyük Millet Meclisine Müracaat” adlı eseri, TBMM üyesi Suysallı İsmail Suphi Bey aracılığıyla Mustafa Kemal Paşa’ya takdim edilmiş ancak bu esere fazla alaka gösterilmemiştir.
Musa Carullah, Bolşevik ihtilalinin liderlerinden Buharin’in yazdığı “Komünizm Elifbası” eserine karşılık “İslamiyet’in Elifbası” adlı eseri kaleme almıştır. Anayasa özelliğini taşıyan söz konusu eser hem Dünya Müslümanları hem de diğer Rusya Müslümanları arasında büyük yankı uyandırmış ve eser çoğaltılarak elden ele dağıtılmıştır. Bu eser, onun takibata alınmasına ve akabinde zindana atılmasına sebep olmuştur. Türk yetkililerin de girişimiyle Rusya zindanlarında üç aylık bir mahkûmiyetin ardından serbest bırakılan Musa Carullah, üç yıl gözaltında tutulmuştur.
Musa Carullah’ın 1930’da başlayan sürgün hayatının büyük bir çoğunluğu yolculukla geçmiştir. Birçok şehre uğramış ve dönemin saygın ilim adamlarıyla fikir teatilerinde bulunmuştur. Afganistan, İran, Irak, Suriye, İstanbul, Hindistan ve arkadaşı Abdurreşid İbrahim tarafından davet edildiği Japonya sürgün hayatı boyunca uğradığı yerler olmuştur. O bu seyahatlere son vererek çok sevdiği Kabil şehrine yerleşmek arzusundayken İngilizler onu Peşaver’de yakalayıp 1,5-2 yıl kadar zindana atarlar. 1945 yılına kadar burada göz hapsinde tutulan Musa Carullah, 1946 yılında Delhi’ye oradan da Bombay’a geçer.
Bildiği ve düşündüğü her şeyi eyleme dökmeye çalışan Musa Carullah bütün İslam dünyasında tanınan ilim ve fikir adamıdır. İlimde derinleşen bu mümtaz şahsiyetin İslam toplumunun uyanışında, harekete geçirilmesinde etkisi büyüktür. Musa Carullah hem dini ilimler [tefsir, fıkıh, hadis, hukuk, usul, kelam vs.] hem de matematik ve astronomiyle uğraşmıştır. Edebi bir üslubu olan Musa Carullah, Arap Dili ve Edebiyatı’na tamamen vakıftır. Onun ilim öğrenme aşkı birçok dili de öğrenmesine yol açmıştır. Hint Mahabaratha Veda metinlerini okumak için Sanksritçe öğrenen Musa Carullah, en büyük çabayı Rusya’da, Rus Müslümanlarının kurtuluşu için sarf etmiştir. O hem doğu, hem de batı yazar ve düşünürlerinin eserlerini tetkik ederek en doğru yolu ortaya koymaya çalışmıştır.
Musa Carullah Fıkıh Usulü, Kur’an Tefsiri, Sünnet ve Hadis, Kelam gibi İslami ilimlerde önemli notlar düşmüştür. İslami ilimler ile ilgili yazdığı birçok eserler uzun süre Arap âleminde ders kitabı olarak okutulmuştur. O, kelama şiddetle karşı çıkarken ve kelamcılara “Delilleri kendi hevalarına tabi kılmaları” nedeniyle sünnete de farklı bir tanımlama getirmiştir. Ona göre sünnet; Kur’an’ı da içine alan peygamberin gerek söz, gerek davranışlarıyla ortaya koyduğu yolun ortak adıdır.[7] Bu bakış açısından yola çıkarak onun hadis ilmiyle fazla uğraşmadığını söylemek yanlış bir tespit değildir.
III.
18.yüzyılın sonu itibariyle İslam dünyasında yeni arayışlar hız kazanmıştır. Kazan Türkleri arasında da reform ve tecdit hareketleri bu minval üzere olmuştur. Kazan Türkleri arasında hızla gelişen söz konusu yenileme hareketi; birincisi “batıyı taklit”, ikincisi “eski alimlerin geleneğini reddedip içtihat kapısının açık olduğunu” söyleyenler şeklindedir. Musa Carullah da bu ikinci grup içinde yer alanlardandır. Musa Carullah bu yönde verdiği mücadele ile İngiliz yazar Williams’ın tespitiyle “Müslüman Luther” olarak dikkat çekmiştir. O, yenilik taraftarı bir düşünür ve ilim adamıdır.
Musa Carullah; Aristo’nun “zihni hatadan koruyan” mantık anlayışına karşı çıkıp, İbn-i Teymiye’nin de benimsediği “insanı harekete ve teşebbüse geçiren Kur’an mantığını” kabul etmiştir. Descartes, Stuart Mill de böylesi bir mantık anlayışına sahip düşünürlerdendir.
Musa Carullah’ın İslam anlayışı da bir çok yenilikler içerir. Ona göre İslami birçok mevzu, dondurularak ve şekillendirilerek amacından saptırılmıştır. Bu yönüyle hür akıl ve hür fikir onun muhayyilesinde önemli bir yer alır. Dinin dondurulup rafa kaldırılmasına karşılık o, İslamın dinamik ve yenilikçi yönünü hareket geçirmeye çalışmıştır. Bu durumu onun birçok eserinde görmek mümkündür. Onun, müslümanların geri kalışlarına sebep olarak gösterdiği en önemli hastalık; taklit olmuştur. Bir çok geri kalış sebebinin ana kaynağını taklitte görür ve bu taklit hastalığının hızla tedavi edilmesi gerektiğinin altını çizer.
Musa Carullah, sadece doğu toplumlarının değil, bütün insanlığın ortak meselesi olan kadın meselesine de eğilmiştir. Bu konuda “Hatun” adında bir eser yazan M. Carullah, diğer eserlerinde de bu konuya eğilmiştir. Kadın, her dönemin en çok tartışılan meselelerin başından gelmiştir hiç şüphesiz. Musa Carullah da böylece kadın ile ilgili görüş ve düşüncelerinin HATUN adındaki eserle kalıcılaştırmıştır. Yeni bakış açısı ve görüşleriyle konuyu masaya yatıran eser, orijinal görüşler ortaya koymaktadır. Özellikle İslam’da kadın hakları ve hicap felsefesi konularında yeni bakış açılarına şahit oluyoruz bu eserde. Sadece şark toplumlarında değil bütün bir dünyada yanlış algılanıp tanımlanan kadın meselesine [8] yepyeni bir pencere açıyor Musa Carullah.
Kadının yaratılışı, aile nizamı, nikah, talak, çok evlilik, kadının şahitliği, miras, gibi birçok konuda Kur’an merkezli yepyeni yaklaşımlarda bulunan yazar 1916 da kaleme aldığı Hatun isimli çalışmasını 1933 de Berlin’de bastırdı.
Musa Carullah’ın, eğitim sistemi ile ilgi bir çok yenilikçi görüş ve icraatları vardır. O, mevcut medreselerin ıslahı için çokça kafa yormuştur. Bu nedenle de yeni medreselerin açılması için girişimlerde bulunmuştur. Ancak onun medrese açma girişimi, çoğu kere başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hayatının son demlerinde bu emelini gerçekleştirmek için Hindistan’da medrese açma girişiminde bulunmuş ve bu talebi olumlu karşılanmıştır. Bununla ilgili programını bir kitapçık halinde basmış, ancak rahatsızlıkları medrese kurmaya engel olmuştur.
Musa Carullah, Türkiye ile gönül bağı olan ve Türkiye’den büyük ümit bekleyen biridir. Bu nedenle de Türkiye ile sürekli irtibat halinde olmuştur. O, İslam Dünyasının yeniden kalkınışının Türkiye’den zuhur edeceğine inananlardandır. En büyük emellerinden biri de Türkiye’de bir medrese açmak olmuştur. Bu nedenle de Bombay’da yayınladığı El-Kanunu’l Medeniyyu’l-İslami eserini dönemin Cumhurbaşkanı İnönü’ye ithaf etmiştir.
IV.
Musa Carullah, bütün dinlere karşı saygılı ve ister kahir, ister müşrik isterse inkarcı ne olursa olsun bütün insanlığın kurtuluşuna inananlardandır. O, yüce yaratıcının bütün insanlığı cennete koyacağını ortaya koymak istemiştir. Onun; “Merhamet edenlerin en merhametlisi ve yardım edenlerin en iyilik seveni Hz. Allah’ın, mutlak rahmetini zavallı insanların hiçbirinden esirgememek ve varlık âleminin her bir zerresine varıncaya değin, hesapsız, bolca ve esirgemeksizin verilmiş mutlak rahmetin en geniş şekilde açılmış kapılarını, insanların yüzüne kapamamak için “bütün insanların kurtuluşuna” inanırım. Bu konudaki inancım işte budur.” [9] düşüncesini dillendirdiği İlahi Rahmet ve Uluhiyet adlı eseri yayınladığı dönemde büyük yankı uyandırmıştır. İlahi Rahmetin kapsayıcılığı tezini Mevlana Celalettin er-Rumi, Muhyiddin b. Arabi gibi kaynaklarla kuvvetlendiren M. Carullah, bu görüşleriyle şiddetli eleştiriler almış ve aşağılanmıştır. Ancak o cesur bir şekilde tezini ispata çalışmış ve sonuna kadar düşüncelerini savunmuştur. Ve diğer birçok alanda olduğu gibi bu konuda da “Ne felaket, ne de zarardan korkarım.” düsturuyla hareket etmiştir.
Musa Carullah, İslam şeriatının esaslarını farklı bir göz ve bakışlı yeniden yazmaya çalışan değişimci bir ruha sahiptir. Bu anlamda onun çalışmaları genelde girizgâh şeklinde olmuştur. Sürgünler, sıkıntılar, ızdıraplar yaşayan ve zor şartlar altında eserler kaleme alan Musa Carullah’ın başlıklar halinde yol haritası ortaya koyması olağandır. Buna rağmen o, kendi dönemimin güncel meselelerine [banka, faiz, sigorta v.s.] konulara bigâne kalmamış ve konuyla ilgili görüş ve düşüncelerini ortaya koyan risaleler yazmıştır. Bu konulardaki düşüncelerinin tam anlaşılabilmesi için İslam şeriatının esaslarını öncelikle ortaya koymuştur. Kitabiyat yayınlarının günümüz Türkçesine çevirerek yayınladığı eserleri, onun hem düşünce dünyasının, hem de bu ve benzeri konulardaki düşüncelerinin anlaşılmasında önemli bir adım olduğu inkar edilemez. İnsanlık için evrensel bir kurtuluş niteliği taşıyan islamın esasları [10] konusunda süzme bilgi ve bakış açıları içeren İslam Şeriatının Esasları çalışması şeriat, hilafet, Kur’an-ı Kerim ve vahiy, risalet ve ümmet, hükümlerin tasnifi, örtünme, kadın, Ümmilik meselesi, davet yolları, Kur’an’ın belagat mucizesi, fıkıh, içtihad v.s. konularını ihtiva etmektedir. Aslında o, bu konulara değinmekle İslam’ın sabiteleri ve değişmezlerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Onun en önemli vurgusu ise içtihad kapısının açık olduğu düşüncesidir. [11]
Musa Carullah, yaşadığı dönemde bir çok polemiğe girmekten de kaçınmamıştır. Eserlere tenkitlerde bulunmuş, güncel ve ilmi meselelerle ilgili görüşlerini ortaya koymuş, kendisine ve eserlerine yapılan sataşma ve eleştirilere cevap vermiştir. Bunlardan biri de Kozanlı Ziya’eddin Kemali’nin “Dini Tedbirler” eserine yapmış olduğu reddiyedir. 1873’de Ufa’da doğan Ziya’eddin Kemali, yenilikçi bir alim ve mütefekkirdir aslında. Musa Carullah’ın “Büyük Mevzularda Ufak Fikirler” adlı çalışması Ziya’eddin Kemali’nin “Dini Tedbirler” eserine yaptığı reddiye’nin yanı sıra, Celal Nuri İleri’nini İttihad-ı İslam ve Hatemu’l Enbiya çalışmalarına eleştirilerini de içermektedir. Musa Carullah’ın bu çalışması sonradan kitap haline getirilmiştir.
Musa Carullah, Ziya’eddin Kemali’nin söz konusu çalışması için “Gayet büyük mevzuda en ufak fikirler, lezzeti olmayan, Fikirler” tespitinde bulunmuş ve akabinde de eleştirilerini sıralamıştır.[12]
V.
19. Yüzyılın ortalarına kadar kalemi ve aksiyonuyla islam dünyasında unutulmaz bir mücadele veren yenilikçi yazar, düşünür ve dava adamı Musa Carullah, insanlığın can çekiştiği şu dönemde dikkate alınması gereken önemli bir yol kavşağıdır. Onu, düşüncesi, aksiyonu ve örnek yaşantısı ile yeniden ele almalı ve faydalanmalıyız. Aslında o, her yönüyle İslam dünyasına sunulan evrensel bir reçete gibidir.
Son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi onu, İslam dininin mücedditlerinden biri olarak arar.
Ömer Rıza Doğrul’un ifadesiyle o; “ilim ve fikri düşünce ile eylemi birleştiren” bir mütefekkir, ilim adamıdır.
Musa carullah’ın, yeniden hatırlanması; fikir düşünce ve aksiyonundan istifade edilmesi temennisiyle…
Dipnot:
[1] Musa Carullah Bigiyef, Mehmet Görmez, TDV Yay., S:IX
[2] Musa Carullah Bigiyef, Mehmet Görmez, TDV Yay., S:XI
[3] Musa Carullah Bigiyef, Mehmet Görmez, TDV Yay., S:8
[4] Musa Carullah Bigiyef, Mehmet Görmez, TDV Yay., S:10
[5] Musa Carullah Bigiyef, Mehmet Görmez, TDV Yay., S:24
[6] Yarın Dergisi, Sayı 42, Ekim 2005
[7] Bakınız: Kitab us-Sünne, Musa Carullah, ankara okulu yay.]
[8] Hatun, Musa Carullah, Kitabiyat Yay., s: 11
[9] İlahi Rahmet ve Uluhiyyet, Musa Carullah, Fide yay, s: 13-15
[10] İslam Şeriatının Esasları, Musa Carullah, Kitabiyat Yay., s: 12
[11] İslam Şeriatının Esasları, Musa Carullah, Kitabiyat Yay., s: 93-94
[12] Büyük Mevzularda Ufak Fikirler, Musa Carullah, Kitabiyat Yay., s: 13
Kaynak: YARIN Dergisi, Şubat 2006